• ya$li ve takma di$ kullanan insanlarda sik sik gorulen, yemek yenirken cok yakinlarina oturulunca mide kaldiran durum.
  • cok sevilen bir yemek yenildigi zaman bilerek ve isteyerek yapilabilen eylem.
  • tek basınayken yapılması zevkli olabilen. ama baskalarının yanındayken ayıp olan birsey! (bkz: hiç sevmem)
  • bende bunu yapanın ağzını kırma isteği uyandıran eylemdir. aynı hisleri uyandıran bir başka hadise için (bkz: ciklet çiğnemek)
  • kulağa ve göze hiç de iyi görünmeyen sinirleri geren, kanı beyne fışkırtan olay. ama esprisine yapınca çok da eğlenceli...
  • yemek yeme eyleminin en zevkli kısımlarından birisidir. salyalar saça saça gülmek nasıl içten gelen bir dürtü ise yemek yerken ağız şapırdatmak da o kadar iyi hissettirir insanı. özellikle kişi için yemek yemek karın doyurmak ve öğün geçiştirmenin haricinde anlamlar ihtiva ediyorsa yapılması makbul olan eylemdir. ancak bahsedildiği üzere toplum arasında yapmak insanı küçük düşürür, yerin dibine sokar. yine de şapırdatalım derim ben arkadaş ortamlarında, çekinmeyelim.
  • somalilierin yaptigi sey. sessiz yediklerinde, ki beceremiyorlar o ayri bir konu, yemegi begenmemis sayiliyorlarmis, bu da elbette cokk ayip oldugu icin herkesin icinde sapur supur yemekten vazgecmiyorlar.
  • cinliler bu sahada da ileridirler. beyazit ozturk'un tabiriyle "adam yemek mi yiyo, bataklikta mi yuruyo" anlamazsiniz.
  • hakim batı düşüncesinin genel olarak bedeni ve bedensel olan bir çok şeyi aklın ya da ruhun güdümü altına alarak yarattığı samimiyetsiz ve yapay estetik ve adap anlayışıyla tu kaka ettiği doğal insani zevklerden yalnızca biri.

    bugün ağız şapırdatmaktan iğreniyorsak bu yüzyıllar boyu süregelen bir tahakküm mekanizmasının gücünü tescilleyebilmek için ezebileceği bir 'öteki' yaratma ihtiyacındandır, hareketin tek başına kendisinin tahammül sınırlarımızın dışında olmasından değil. misal, ağzını şapırdatarak yemek yiyen insanlara yakıştırılan avam, köylü, amele, maganda gibi sıfatların sınıfsal içerikli olması yalnızca tesadüf müdür? bilakis. şapır şupur yemek yemek onların aşağılıklarına aşağılık katan bir imgedir; hareketten de, yapandan da sakınmak gerekir.* bu sorunlu 'uygarlaşma' fikrinin bir uzantısı için (bkz: norbert elias) ve de (bkz: uygarlaşma süreci)

    bu noktada fast food olayını son derece minimalist bir biçimde japon mutfağına uygulayarak dünya restorancılığında bir nevi çığır açan wagamama'yı ele alalım. zira bu herifler servis yaptıkları yemeğin ağız şapırdatılarak yenildiği takdirde kişiye azami lezzeti vereceğini menülerinin altına dipnot olarak düşmekte bir sakınca görmemektedirler. wagamama restoranlar zincirinin londra, new york, amsterdam gibi batı coğrafyasının önde gelen kültür merkezlerinde konuşlanmış olduğu göz önünde bulundurulduğunda, durum batı medeniyetinin farklı kültürlerle ve bedenle imtihanı açısından ortaya ilginç sonuçlar çıkartmaktadır. batılı 'uygar' insan bu 'egzotik' restoranda 'terbiye' edilmiş, 'uygarlaşmış' bedeninden bir süre için uzaklaşmaya, bir tür kaçışa, tatile, rahatlamaya mı teşvik edilmektedir? yoksa olup biten küreselleşmenin bütün eşitsizlikleriyle de olsa mümkün kıldığı bir nevi serbest dolaşım ya da göç olgusu sayesinde öteki kültürlerin kendilerine bir ifade olanağı mı sağlamasıdır? hangi açıdan bakılırsa bakılsın, batı kültürünün tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar yoğun bir kimlik bunalımı içinde olduğu gün gibi aşikardır.

    neyse çok yazdım, yoruldum. gidip ağzımı şapırdata şapırdata ince belli bardakta sıcak bir çay içeyim de kendime geleyim.
  • mensei uzakdogu ulkeleri
    (bkz: japonya)
    (bkz: kore)
    (bkz: cin)
    (bkz: tayvan)
    olan insan grubunun asiri gurultuyle muhtesem(!) becerdikleri igrenc tiksinc eylem... her birinin cocuklukta ozel egitim aldigini dusunmeye basladim... hele ramen, soba veya udon restoranlarinda hep birlikte yerlerken tiksintiden ve gurultuden icerde durulmaz... yetmezmis gibi sessiz yemek de buyuk ayip...
hesabın var mı? giriş yap