• ünlü siyaset bilimci.
    bugün ölümünün 19. yılı. 90'lı yılların faili meçhul cinayetlerinden birisine kurban gitmiştir.
    ahmet taner kışlalı kimdir ?
    atatürkçü, geleceği inşa etmeye çalışan, laik, cesur ve eğilmez birisiydi.
    o gün neler yaşandı ? eşi nilüfer kışlalı anlatıyor.

    seni asla unutmayacağız.
    '' kemalizm, geçmişin bekçiliği değil geleceğin öncülüğüdür. ''
  • 21 ekim 1999 günü, saat 09.40'da ankara'da evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmiş güzel insan.

    kendi anlatımıyla ne mutlu türküm diyene ne demektir?
  • ölümünün 19. yılı, cumhuriyet aydınlarının son nesli.
    sonrası siyasal islam işte.
  • kitapları ile bizleri aydınlatan güzide insan
  • büyük bir saygıyla okudum. insan gibi insan olmak başka bir şey. insan olmak iyi kumaş meselesi.

    ahmet taner kışlalı 21/10/1999 da katledilmişti. eşi nicole (nilgün) ise ondan daha önce, 1995 yılında bir trafik kazasında ölmüştü.
    kışlalı'nın, eşinin ölümü üzerine yazdığı sarsıcı yazı.

    *

    "tanıdığımda adı nicole'dü.
    sevgisi uğruna, doğduğu toprakları, ailesini, alışkanlıklarını, sınırsız dostlarını bırakıp türkiye'ye geldiğinde de adını değiştirmemişti. 25 yıllık geçmişi ile köprüleri atmış, ama adını ve dinini korumuştu...
    kışlalı soyadını alışının ikinci yılındaydı... altınay'a hamileliğinin de son aylarında... gözlerinden taşan bir mutlulukla kapıda karşılamıştı beni:
    - hem türk, hem müslüman olmak istiyorum... ben tanrı'ya inanırım. senin tanrın ile benimki farklı değil ki!.. çocuklarımız iki toplum arasında kalmamalı. ben de her şeyi seninle, onlarla ve bu toprakların insanlarıyla paylaşabilmeliyim.
    meğer yakın arkadaşlarımla birlikte müftüye gidip konuşmuş. ismini bile seçmiş. ama sabredememiş “sürpriz”inin sonuna kadar...
    o gece “kelime-i şahadet”i sabırla ezberledi. heyecandan uyuyamadı. ertesi sabah müftünün yanından çıkarken, elinde artık “nilgün kışlalı” olduğunu kanıtlayan bir belge vardı.
    ankara müftülüğü'nün mühürlü kağıdını anne ve babama göstermek için merdivenleri ikişer ikişer atlayarak çıkarken çok mutluydu. çünkü bunun onlar için taşıdığı anlamı biliyordu.
    annemle babam ağlarken, o da gözyaşları içindeydi.
    *****
    her zaman çalıştı.
    sekreterlik yaptı. mağaza yönetti. halkla ilişkiler sorumluluğu taşıdı. protokol danışmanlığı üstlendi... hem evde çalıştı, hem dışarıda.
    yaptığı iş ne olursa olsun, çalışmaktan hep onur duydu... her yaptığı işe yüreğini verdi. hep başarılı oldu...
    kocası bakanken, 86 metrekarelik sosyal meskeninin bulunduğu binanın merdivenlerini sabunlu sularla silerdi...
    komşular hayretler içindeydi. ama o bundan değil, ancak, gelen yabancı konukların türklerin temizliği ile ilgili düşüncelerinden utanırdı.
    bütün insanları severdi. ama o, artık “biz türkler”den biriydi; “onlar”dan değil.
    *****
    ulusal günlerde pencereye bayrak asar; altınay ile dolunay'a, büyük bir heyecanla atatürk´ün büyüklüğünü anlatmaya çalışırdı.
    dinsel geleneklere uymak için çaba gösterirdi.
    sorunu olduğunda, içi sıkıldığında hacıbayram'a gider dua ederdi. türkçe olarak, içinden geldiği gibi...
    ama benzer bir gereksinmeyi yurt dışında da duyduğunda, aynı rahatlık ve gönül huzuru ile güzel bir kiliseye gidip mum dikmekten de çekinmezdi... ve duasını gene kendine göre yapardı. çoğunlukla da türkçe olarak.
    onun için din, inanç ve iyilik demekti.
    oruç tutar, kurban keser, herkesin yardımına koşardı...
    *****
    bir yurt dışı resmi gezi dönüşümde, her zamanki gibi uçağın merdivenlerinin ucundaydı. güneş gözlükleri ile saklanmaya çalışılan kızarmış, şişkin gözler. dudaklarında zorlama bir gülümseme.
    “ahmet boşanalım” dedi, “benim yüzümden senin siyasal kariyerini yıkacaklar!”
    meğer sağcı basın yokluğumda bir kampanya başlatmış.
    “kültür bakanının hristiyan karısı” neler yapmış neler... koca bakanlığı hristiyanlık için kullanan o. hatta müzelerdeki ikonaları çaldırtıp yurt dışına kaçırtan da o...
    evinde yabancı bir kültüre “teslim olmuş” bir kültür bakanı.
    sekiz sütun “haberler”... ve zihnimden silinmeyen köşe yazılarından örnekler... “ikonalar ve kokonalar”, “madam kislali”, daha niceleri...
    nilgün, bana saldırmak için niçin kendisini kullanmaya çalıştıklarını bir türlü anlayamıyordu... türk ve müslüman doğmuş olmak, bunları kendi istenci ile benimsemiş olmaktan daha mı önemliydi?
    *****
    sevgi doluydu.
    çiçekleri, ağaçları, kelebekleri severdi... kuşları, köpekleri, kedileri severdi... çocukları, yaşlıları severdi... tanrı'yı severdi, atatürk'ü severdi...
    “insan”ı severdi.
    bir hastanedeki umutsuz hastaları her gün ziyaret etmeyi; onları neşelendirmeyi, onlara umut dağıtmayı; paylaştığı acıları içine gömüp, gözyaşlarını eve saklamayı severdi.
    bakanlarla, büyükelçilerle, generallerle, çok ünlü yazarlarla, bilim adamları ile de arkadaştı... kapıcılarla, bekçilerle, çaycılarla, şoförlerle, işçilerle, koruma polisleri ile de arkadaştı.
    o bir “insan”dı...
    28 yılını benimle paylaştığı için çok mutlu olduğum, kendimi şanslı saydığım, kendisiyle övündüğüm bir insan.
    o o o
    piaf’ı ve pavarotti'yi de beğenirdi, sezen'i ve gürses'i de.
    dev tenorun olağanüstü sesini, araba dağlardan geçerken, çok yüksek tonda dinlemekten hoşlanırdı. ölüme yaklaştığımız dakikalarda ise, kasetçalardan süzülüp içimizde bir şeyleri titreten müziğin sözleri kulaklarımdan bir türlü gitmiyor:
    “yine mevsimler geçecek / yine yapraklar düşecek / giden sevgililer geri gelmeyecek...”
    *****
    nedense bana hiç söylememişti.
    türk bayrağı ile gömülmek istediğini ilk kez dostum şahin mengü'ye açmış. o “olamayacağını” ne kadar anlatmaya çalıştıysa da vazgeçmemiş. başka dostlara da bu “rica”sını iletmiş...
    sevgili mehmet açıktan, tabutun bir kenarına bayrak eklemeyi başarmıştı... nilgün toprağa verilirken, altınay ile dolunay, bir bayrağı da kefenin üzerine koymayı başardılar...
    fransız ana-babanın bordolu türk kızı şimdi ankara'da yatıyor.
    ve de benim kalbimde..."
  • bugünlerde tekrar okumaya başladığım, araştırmalarıyla bilgi edinmekten ziyade düşünce oluşturan cumhuriyet aydını. bugün gazeteciyim diye dolanan insanların ibret alması gereken kişi. ölümü gelecek nesiller için bir kayıptı, onu hedef gösteren ise bugün yayın hayatını sürdürüyor.
  • fethullah gülen denen hainin devletin içine sızdığını yazısında aktarması, gerçekleri görmesi, gelecekte karşılaşılacak sorunları o günlerde anlatmasından dolayı (bazısına göre derin devlet bunun sorumlusu onu da belirteyim) suikaste uğrayan yazar. suikaste uğramasından(21 ekim 1999) 4 gün önce(17 ekim 1999) şu yazıyı yazmıştır;

    "öte yanda fethullah gülen. son yıllarda, kamu önünde ağzından tek bir cumhuriyet karşıtı söz çıkmamış. devlet büyükleriyle iyi ilişkiler kurmuş. ordu dışında hemen tüm önemli kurumlarda önemli ’’mevziler’’ elde etmiş. abd’nin ’’etkin’’ desteğini sağlamış. görünüşte atatürk’e ve cumhuriyete saygılı. ama tüm eğitim ağı ile, cumhuriyetin temellerini ağır ağır kemiriyor. amacına ürkütmeden, acıtmadan ulaşma yöntemini seçmiş."
  • ilk rapor emniyet genel müdürlüğü'ne ait. 10 mart 1992 tarihli.
    şu satırlar var:

    ''fethullah hocanın talebeleri adlı örgüt... türkiye cumhuriyeti anayasası'nın demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerini değiştirerek, yerine şeriat düzenini getirmeyi amaçlamaktadır...(bütün bilgiler) tam anlamıyla ideolojik literatürde illegal bir örgütlenmenin varlığını ortaya koymaktadır.''

    rapor, gizli örgütün -devletin başka birimlerine olduğu gibi- polise de sızdığını anlatıyor. sadece ankara polis koleji'nde, öğrencilerden yüzde 50'sine ulaşmayı başardığını vurguluyor.

    ikinci rapor mit'e ait... 22 aralık 1996 tarihli ''liderler zirvesi''ne sunulmuş. abdullah çatlı ile fethullah hoca'nın ilişkisi... haluk kırcı*'nın hoca'nın örgütü tarafından korunup kollanması... mehmet ağar ve ibrahim şahin'in, hoca ile özer çiller arasında aracılık yapması... hoca'nın büyük birlik partisi'ne büyük oranda parasal destek sağlaması... asya finans'ın gerçek kuruluş amacı... hoca'nın abd ve bazı amerikan örgütleriyle ilişkisi... vb.

    doğru mu değil mi?

    üçüncü ve son rapor ise genelkurmay'a bağlı batı çalışma grubuna ait... taptaze... ve bu rapora göre:

    seksen ilin valisinden yaklaşık 30'u fethullahçı... fethullahçıların 257 okulunda 4 bin öğretmen 40 bin öğrenci var... öğrenci başına yaklaşık 650 dolar harcama yapılıyor... bu büyük parasal kaynak yasal değil... hoca'nın, okulları milli eğitim bakanlığı'na devredebileceği yolundaki sözleri sadece ''takıyye''... fethullahçı grubun amacı, uzun vadede bir islam devleti kurmak...

    ve bçg'nin raporu şu hükme varıyor:

    fethullahçı örgüt ''türkiye'deki siyasal islamcılar içindeki en tehlikelisi!..''

    ahmet taner kışlalı, cumhuriyet, 15 mart 1998.
  • kültür bakanlığı yaptığı 1978-1979'da bakanlık yayınevinden harika çocuk-gençlik kitapları çıkmasına vesile olmuş cumhuriyet aydını.

    sadece bu hizmeti için bile minnettarım kendisine.

    ve bu güzel insanın vahşice katledilmiş olması, failimeçhul bir cinayete kurban gitmiş olması içimde onulmaz bir yaradır.

    (bkz: altın ekin)

    (bkz: bindim tütün küfesine)

    (bkz: kırlangıcın kanat vuruşu)

    şu üç kitabın çocukluk hamuruma kattığı uygarlık mayası hazineler değerindedir.

    ruhu şâd olsun!
  • yazdığı her satır bu ülkeyi aydınlık bir geleceğe taşımak için dökülmüştü kaleminden kağıtlara, umutluydu bu ülkeden, milletvekili seçildi, bakanlık yaptı, üniversitede dersler veriyordu. ülkemiz diğer devletlerden geri kalmasın telaşı içerisindeydi, lakin ülkemizde bulunan gerici çeteler, ülkemizin gelişmesini engellemek adına faili meçhul cinayetlerine hergün bir yenisini ekliyordu. bahriye üçok, necip hablemitoğlu, uğur mumcu gibi ülkesi için uğraşan aydınlık yüzler kalleşce öldürüldü. ahmet taner kışlalı'da bu isimlerden biriydi.

    düşenlerin bizlere bıraktığı aydınlık meşalesini zafere kadar taşıyacağız.

    kışlalı'nın arabasını patlatanlar, 1 mayıs'ta taksim'i tarayanlar, madımak'ta insanları yakanlar, maraş'ta bebekleri öldürenler, gezi de ali ismail'i döverek öldürenler vardı. yüzyıllar önce de aliyi arkasından hançerleyenler, peygamber torunlarını kerbalada şehit edenler. hepsi aynı kalleşlikten beslendiler.
hesabın var mı? giriş yap