• profesör dahi olunsa fakir kalınacağının sinyalini veren maaş. bu koşullar altında akademik kariyere devam etmeyi manasız buluyorum (haftanın 6 günü kesin, 7. günü yarım gün opsiyonel çalışan bir araştırma görevlisiyim ve sanırım alemin kekosu benim), özellikle de "ama sevdiğin işi yapıyorsun o yüzden götten de skilsen razı olmalısın cnm yaaaaaaaaaa" kafasındaki insanlar var olduğu sürece. sevilen iş de olsa emek emektir ve karşılığını almak herkesin hakkıdır. akademisyenler olarak birleşilip bir sendika kurulmadığı ve birlik olunmadığı sürece, cehaletin kutsandığı ve eğitimli insanların sürünseler dahi "ıyyy elit" "monşer" "hocaysa zengindir" filan diye yaftalandığı ülkede rahatsız rahatsız yaşamaya mahkum bırakır bu maaş.

    ekleme: araştırma görevlilerinin ek ders ücretleri filan çoğu zaman eğer kadrolu eleman değilseniz ödenmez. zira başka yerden burslu olarak alınmışsınızdır ve size verilen burs dışında başka bir yerden kazancınızın olmayacağına dair kontrat maddesi bulunmaktadır. çalıştığınız üniversite de bunu bilir ve sizin emeğinizi sömürür.

    devlet universitesinde veya vakif universitesinde okurken, yillanmis ve son makalesi fi tarihinde cort dergisinde yayinlanmis olan, bilimin b'sinden anlamayip prof veya okutman titrinin tadini cikaran hocalar yuzunden dili yanan insanlarin nefretlerini kustugu bir konu olmus bu anladigim kadariyla...tek tek cevap vermek mumkun degil tabii, adamin tek bildigi veya hatirladigi "hoca" stereotipi kendisini surunduren ve karakterini ezen kifayetsiz bir muhteris ise tabii ki butun arastirma gorevlilerinden nefret edecektir, sasirmiyorum. fakat turkiye'de yasadigimdan beri alismaya calistigim insan tipi olan, bir seyi yarim yarim bildigi veya bir seyin sadece yansimasini gordugu halde o sey hakkinda kesin yargiya varmaya calisan ve "e cunku oyle olmasi lazim." diyen insanlar, burada da gordugum kadariyla akademisyenlerin senede dort ay tatil yaptiklarini ve istisnasiz hepsinin "doner sermayeden aqarrrrrrr" seklinde maas aldiklarini, saglik sigortalarinin mukemmel oldugunu, haklarinin harika oldugunu filan zannediyorlar ve bunlardan cok eminler. vakif universitelerinde kadro bulunmuyor. arastirma gorevlileri "ofis elemani" olarak sigortalaniyor, o da ucundan. yani laboratuvarda calisiyorsaniz ve basiniza bir kaza gelir de maazallah kimyasal yanik filanla ugrasirsaniz, size "zaten ofis elemani olarak geciyorsun burda, laboratuvarda ne isin vardi ki?" denerek yardim bile yapilmayabilir; bu konuda soma'da kaybettigimiz madenciden farkimiz yok. kaprisli, inbred akademisyenlerle dolu bolumlerin ceremesini cekiyoruz. bunca insan akademisyen olduguna gore maaslarin artmasina gerek yok herhalde demek, zamaninda milli egitim bakaninin "atama sorunu oldugunu bildigi halde ogretmenlik yazmak salaklik isisisisisisi" demesine benziyor. cevap vermek anlamsiz... akademisyen'den kasit, arastirma gorevlisi, yardimci docent, docent, profesor...hatta bazi insanlar master ve doktora ogrencilerine de akademisyen diyebiliyor. zaten bu ogrencilere sanirim turkiyede maas verilmesi dahi mucize olurken, aldiklari burslara karsilik zamanlarinin yarisini ogretim asistani olarak geciriyorlar ve emekleri somuruluyor, bunu da "zaten kor oldugun halde sana is vermisiz" diyen bakanimizin tutumuna benzetebiliriz...sonuc olarak, dunyada dort cesit is vardir, bunu biliyoruz: olgunlasmak icin az zaman ve az emek gerektiren ve az para kazandiran isler (ornegin servis elemanligi), olgunlasmak icin gereken zamana gore cok para kazanma imkani olan isler (ornegin mimarlik, isletmecilik), olgunlasmak icin cok zaman gerektiren ve cok para kazandiran isler (ornegin cerrahlik), olgunlasmak icin cok zaman gerektiren ve az para kazandiran isler (ornegin akademisyenlik). bu noktada akademisyenlerin nasil bir fayda maliyet planiyla bu yola ciktiklari ve mavi kabloyu ne zaman kesmeyi akil edecekleri bilinemez, fakat pek cogu en fazla iki uc senelik kontratlarla calistiklari islerinde her gun kufretmektedir. simdiye kadar kufreden profesor gormedim fakat turk sisteminde gordugum profesorler hep eski sistemden yetisme ile yerini garantilemis insanlardi.
  • doçent olanı siksinler dediğim maaştır şu saat itibariyle. yaşasın yazılımcılık.
  • bir akademisyen olarak yazılan her şeye katılıyorum. hak etmeyen akademisyenlerin bolluğu, hak edenlerin gerçekten sürünmesi tüm yazılanlara doğruluk payı katıyor ne yazık ki.

    bazı yanlış anlaşılmaların da giderilmesi elzem.

    araştırma görevlileri bu sistemin canına kast ettiği arkadaşlarımızdan oluşmakta. (aldığı maaşın fazlasını hak eden yüzdesinin en fazla olduğu kısmı) istisnalar hariç ders ücreti almazlar, her türlü işe koşarlar/koşturulurlar, kaderleri hocasının iki dudağı arasındadır, gelecekleri belirsizdir (genelde kullanılan 50d kadrosu doktora bittiğinde sona erer), çoğu akademisyenliği seçmese mesleği ile çok daha iyi şartlarda çalışabilir.
    bunların içinde de aldığını dahi hak etmeyenler de azımsanmayacak kadar vardır.

    okutmanlar araştırma görevlisi kadar maaş üzerine ek ders de alabilen arkadaşlarımız. bu kadronun sıkıntısı bulunduğu yerde hep ezilmek, adam yerine konmamak, kimi yerde yüksek lisans/doktora yapılmasına bile izin verilmemek v.s v.s. bazıları ek dersten önemli bir miktar elde etseler de çoğu aylık en fazla 500-1000 tl arasında bu ücretten faydalanırlar.
    bunların içinde de aldığını hak etmeyen sayısı kesinlikle az değildir.

    yardımcı doçentler görece yırtmış ama hala açlık sınırının altında sürünen arkadaşlarımızdan oluşuyor. maaşları kısmi yüksek olsa da ders ücretleri onların da okutmanların ki kadar ancak çıkar. fazlasını çıkaran, uzmanlık alan dersini şişiren(tez danışmanlığı), proje yapan (faydalısı kadar faydasız, sadece para kazanabilmek için yapılan projeler de mevcut) biraz daha iyi kazanabilir.

    doçentler ve profesörler için artık maddi sıkıntı biraz daha hafiflerken para kazanmaya azmetmiş olanları imkanları varsa (uzaktan eğitim, çeşitli projeler, destekler, bol bol farklı eğitimler) 10 binin üzerine rahatlıkla çıkabilirler. sadece avrupa ile kıyaslandığında az olan gelirleri türkiye şartlarına göre iyi sayılabilecek derecededir. hak etmeyen yüzdesinin en fazla olduğu grup budur. geçmişte akademisyen olmanın şartları ve zorluğu(!) araştırılırsa yazdıklarım daha net anlaşılacaktır.

    üç gün giderler, yarım gün çalışırlar, beş gün tam mesai yaparlar meselesi üniversiteden üniversiteye, bölümden bölüme, hocadan hocaya değişir. genelleme yapılması imkansızdır. kimileri için haftasonu dahi dahil edilebilir.

    ders ücretleri sadece ders verilen 28 hafta için geçerlidir ki doçent oluncaya kadar bu çok da destek olduğu anlamına gelmez.

    eğer siz bir hoca olsaydınız, yüksek lisans/doktora yapacam diye canınız çıktıktan sonra sizinle aynı kurumda çalışan yüksekokul mezunu tekniker ünvanlı memur, lise mezunu fakülte sekreteri, myo sekreteri sizden çok maaş alıyorsa emin olun siz de isyan ederdiniz. (burada insanları eğitimleri üzerinden aşağılamıyorum, sadece akademia olarak adlandırılan camianın içinde onu oluşturanların (oluşturana kadar canı çıkan) oradaki bir kısım bürokrasiyi yürütenlere nazaran aynı kurumdan aldıkları ücretin adaletsizliğini anlatmak istiyorum.

    içinde aldığını hak etmeyenlerin de olduğunu söyleyenlerin türkiye'de yapılan iş ve ücreti örnekleminde hangi grup için "heh bunlara ne versen hak ederler" diyebileceğini merak ediyorum. doktorların tümü için söyleyebilir miyiz? polislerin? uzman, uzman yardımcılarının? askerlerin? herhangi bir meslek grubunun tamamı için olumlu ya da olumsuz konuşmak, hele ki tümden aldığı maaş bile fazla ya da az demek mümkün değil.

    şimdi sonuç olarak bakacaksak az olan maaştır efendim. neye göre kime göresi karışık olsa da.
  • insanı atom fiziğinden de profesörlükten de soğutur.
  • bugün belediyede çalışan bir şoförün "adamlar 4 sene üniversite okuyor üstüne yüksek lisans ve doktora yapıyor ama lise mezunu olan ben bunlarla aynı maaşı alıyorum" diyerek (affedersiniz) resmen taşak geçtiği maaştır.
  • devlette uzman yardımcısıyken(devlet bankası) ek ödemeleri, temettüleri, onalrı bunlarıyla aylık ortalaması 4500-5000'e yaklaşan maaşımı bırakıp; araştırma görevlisi oldum. maaşım 2300 ve kitabı, kongresi vs. hiç bitmiyor yani maaş bana kalmıyor.

    ben aynı benim, iş yüküm arttı ama maaş yarıya indi. haketmiyorsam 2 kat maaşı da haketmiyordum.

    çalışma prensibini bilmeyip; ek ders vs alıyorlar diyene de söyleyecek sözün yok zaten. adam üniversitenin kapısından girmeden gelmiş buraya yazıyor. bir de tabi üniversitede hoca beğenmeyen arkadaşlar var; maaşın hakedilmediğini düşünen. kardeş bu maaşlar böyle oldukça dersi anlatan o az sayıda sevdiğiniz hocalar azalarak bitecek, başka iş bulamayan akademisyen olmaya başlayacaktır. ki şu dönem buna dönmeye başladığını gözlemliyor ve üzülüyorum.

    bana deli gözüyle bakılıyor, o iş bırakılıp 3 kuruşa akademisyen olunur mu diye. sıkıntı işte tam olarak bu diye anlatmaya çalışıyorum. olması gereken; başarılı öğrencinin akademiye çekilmesidir, bunu da imkanlarını geliştirerek yapabilir devlet. akademinin maaşı iyi olsun bak bakalım o okul birincileri okulda kalıp ne makaleler yazacak, ne araştırmalar yapacak. ama koy 3 kuruşu, bir kaç idealist dışında millet kaçsın özel sektöre, uzman yardımcılığına; sonra ağla ama bu ülkede akademi gelişmiyor, intihal var vs. kalifiye adamı kaçırırsan, 3 kuruşa intihalci adama kalırsın güzelim. benim gibiler kaç tane ve kaç gün daha dayanır orası da ayrı muamma; şimdilik idealizm iyi ama çocuktan sonra idealar evreninden dönme vakti gelebilir.

    2300'le geçineyim mi, kitaplarımı mı alayım, seminerlere mi gideyim? yapabileceğim en iyi şey; kitapların hepsini almamak(her biri 1000 sayfalık kitap, hukukçular bilir fotokopisi bile dünya tutuyor), seminere gitmemiş olmamak için 1 taneye gidip özgeçmişe eklemek ve oturduğum yerden bulabileceğim makalelerden edindiğim fikirle(artık yök'ün sitesinde kaç makale bulursam), tez diye birşeyler karalamak.

    önemli uyarılar:

    1. devlet memuru olarak, ek iş yapman yasak, belli istisnalar var ama yapılabilitesi yok. danışmanlık ver, avukatlık yap gibi dahiyene fikirler zaten yasak. hukuki danışmanlık, avukatlara özgülenmiş durumda ve önceden avukat olsan dahi(ki öyleyim) doçentlikten(yard. doç. ile ilgili makaleler ve tartışmalar var) önce yapman yasak.

    2. mobilden yazan bir dolma parmaklıyım, yazım yanlışı olabilir. sonra zehir zeka arkadaşlar çıkıp, daha türkçe yazamıyorlar vs diyip asap bozmasın.

    3. sen istisnasın, sana birşey demedik ki'ci arkadaşlar bir daha okusunlar lütfen. olay ben ya da ahmet değil, denklem net: ne kadar iyi özlük hakkı o kadar kalifiye eleman.

    4. evliyim. ev arkadaşlı, bol makarnalı hesap kitapçılar uzak dursun. lafım eşinin de maaşı var'cı kardeşlerime; ben üstüne para vererek çalışayım diye mi eşim bana baksın? eşim bana bakacaksa, bari evde oturayım da, (her gün okula gidiş/geliş, öğle yemeği, eskiyen kıyafeti vs.)giderimiz azalsın.
  • izdivaç programı yapıp, sadece göbek atarak aylık 500 bin lirayı cukkalayan varoşların olduğu ülkede bazı bezelye beyinliler tarafından fazla bulunan, üç kuruşluk maaştır.
  • aldıkları maaşla ev geçindirdikleri gibi, o çok arzulanan bilim üretmeleri için, o parayla kitap alırlar, dergilere abone olurlar, konferans ücreti öderler, yurtdışı faaliyeti için biletlerini alırlar, anket, deney vb uygulamalar için malzeme alırlar; bunlar için ek ödenek almazlar, alsalar bile başvurularından 3-4 ay sonra para ellerine geçer yada birinde alırsa da ikincide cebinden harcarlar.

    bilim üretilmesi, özgür bir ortam olması gibi fiziksel koşulların da terinde olması gerekir. okulunda, laboratuarda çalışamayan akademisyen evinde çalışır kimi zaman, bunu bazen yol masrafından kısmak için de yapabilir. 3-4 kişiyle 300 öğrencili bölümü çevirirler, sırf açılmış olsun diye, işsiz sayısını düşürmek için uydurulmuş liseden bozma binalarda kitap okumak diye bir eylemi hayatında tatmamış lise mağduru öğrencilere ders anlatır. bahsedilen ders ücretini sadece 3 ay için alır. akademisyeni, gişe arkasında örgü ören emekliğini bekleyen teyzeyle ya da kariyer hırsıyla gözü dönmüş plaza çalışanı ile karşılaştırarak bahsi geçen maaşların ne anlama geldiğini anlamak mümkün değildir.
  • dengesizdir, azdır.

    - mezun ettiği öğrenci kendinden fazla alıyor.
    - fakültesindeki sekreter kendinden fazla alıyor.
    - polis, imam, asker daha fazla alıyor.

    bu yüzden akademisyen maaşı diye millet bağırıyor.

    bir başka nokta da şu:

    mezun olan bir öğrenci (iyi öğrenci ise eğer) için akademisyenliğin bir albenisi yok. daha düşük maaş ve daha ağır çalışma şartları sunuluyor. niye akademisyenlik seçeyim? saygınlık mı? bir öğretmene dahi maaşını söylediğinde şaşırıyor artık. yazık, ülkeye nitelikli eleman yetiştiren üniversitelerde iyi yetişmiş elemanlar yerleşmiyorlar maalesef. iyi yetişmemiş olanlar nasıl nitelikli elemanlar yetiştirecek?
  • son durum itibarıyla ülkemizde bir;
    - araştırma görevlisi 2.500
    - öğretim görevlisi, okutman, uzman 2.700
    - yardımcı doçent 2.800
    - 2. derece doçent 3.000
    - 1. derece doçent 3.550
    - kıdemsiz profesör 4.300 (1-3 yıllık profesör)
    - kıdemli profesör 5.100 (4+ yıldır profesör)
    ortalama maaş almaktadır. bunlara çalışma yıl kıdemi (7. dereceden maaş almakla 1. dereceden maaş almak arasında 100 lirayı aşan bir fark mevcut), makam (bir dekanın makam tazminatı 140 tl.dir), yabancı dil, çocuk, eşin çalışıp çalışmaması gibi durumlarda eklenen ücretlerle maaşlarda birkaç yüz liralık artış eklenebilmektedir.

    ek ders ücretlerine gelince;
    öncelikle bir öğretim üyesinin girmek zorunda olduğu haftalık asgari ders yükü söz konusudur. bu;
    - öğretim görevlisi ve okutman için 12 saat,
    - profesör, doçent, yardımcı doçent için 10 saattir.
    rektör, rektör yardımcısı, dekan, yüksekokul ve enstitü müdürlerinin ders yükü sıfırdır. yani girdikleri her dersin ücretini alırlar. ancak bir öğretim üyesinin haftalık ders yükü maaş yüklerine ilaveten örgün öğretimde 20, ikinci öğretimde 10 saati aşamaz. kısacası bir öğretim üyesi bir haftada en fazla (örgün+ikinci öğretim) 40 saat, öğretim görevlisi, okutman ise 42 saat derse girebilir. bunun üstünde girdiği dersin ücretini alamaz. dekan yardımcısı, enstitü veya yüksekokul müdür yardımcısı ile bölüm başkanlarının ders yükü ise 5 saattir. bunun üzerinde girdikleri derslerin ücretini alabilirler.

    ders ücretlerine gelince;
    - öğretim görevlisi, okutman örgün öğretimde 11 tl; ikinci öğretimde 30-35 tl arasında (ama bölümün öğrenci sayısı azsa bu rakam örgün öğretim düzeyinde kalabilmektedir)
    - yardımcı doçent örgün öğretimde 13 tl; ikinci öğretimde 35-40 tl
    - doçent örgün öğretimde 16,5 tl; ikinci öğretimde 45-50 tl
    - profesör örgün öğretimde 19-20 tl; ikinci öğretimde 60 tl
    girdiği saat başına ders ücreti almaktadır. kısacası bir profesörün ikinci öğretimden ayda alabileceği maksimum ücret 2.500 tl'dir.

    bu maaşlar ve ders ücretleri çoğu öğretim elemanı için temmuz ayından itibaren düşmektedir. zira tabi oldukları vergi dilimi % 20'ye çıkmaktadır. bu nedenle temmuz ayında yapılan zamların öğretim elemanlarına söz konusu yıl için pek bir katkısı olmamaktadır.

    yine bu maaş ve ders ücretleri kalkınma ödeneği almayan üniversitelerdeki öğretim elemanları için geçerlidir. doğu illerindeki (ve atatürk, cumhuriyet, yüzüncü yıl gibi eski üniversitelerde de) yeni açılan üniversitelerde kalkınma ödeneği altında ilave ödemeler yapılmaktadır. bu nedenle bir yardımcı doçentin sadece maaşı 4.000 tl'yi bulabilmektedir.

    sonuç itibarıyla öğretim elemanlarının aldıkları maaşlar dünyadaki muadilleriyle karşılaştırıldığında oldukça düşüktür. türkiye şartlarında ise yeterli denilebilir. ama ne için? ay sonunu getirebilmek için. kimse bu maaşlarla neden bilgi üretilmediğini sorgulamasın. geçim kaygısıyla insanlar ek ders peşinde koşuyor. çoğu öğretim üyesi haftada onlarca saat derse girmekten memnun değil. krediyle ev alanı var, üniversitede çocuk okutanı var. onun öncelikli derdi bu. bilim değil. üstelik devletten yeterli ödenek gelmediği için öğretim üyelerine bilgisayar, masa, sandalye veremeyen üniversiteler var. kütüphanesine yıllardır kitap girmeyen üniversiteler mevcut. bu durumda öğretim üyesi kendi odasını kendi döşemek, kendi kütüphanesini oluşturmak zorunda kalıyor. kitap veya makale yazmak için gereken kitapları cebinden ödeyip alıyor. ben yılbaşından bu yana aldığım bütün ek ders ücretlerini kitap alımına harcadım (yaklaşık 2.000 tl). abd'deki gibi bana bu kitap veya makale lazım deyip de en geç bir hafta sonra masanda bulmuyorsun. yeni kurulan fakültemiz için ihtiyaç duyduğumuz ve yaklaşık 150.000 lira tutan kitapların kütüphaneye alınması talebimize karşılık bize sadece 5.000 liralık bir ödenek ayrıldı. zira kütüphanenin bütün bütçesi 50.000 liraydı. işin ilginci bunun 30.000 lirası online veritabanları aboneliğine harcanmıştı. geriye kalan 20.000 lira ise 12 fakülteye paylaştırılmış ve en çok pay da bize verilmişti:) geçinebilmek kaygısıyla tübitak projesi yapan öğretim üyeleri biliyorum. adamın buradaki kaygısı bile öncelikle kendine ek gelir sağlamak. üniversite dışında olanlar sanıyor ki, öğretim üyelerinin önüne her imkan konulmuş ama onlar hala para peşinde koşuyor...
hesabın var mı? giriş yap