• pınar kür'ün 1984 sait faik hikaye armağanını kazanan ve içinde 5 hikaye bulunan öykü kitabı.
  • paris apartmanında geçer öyküler. elmadağ' da bir paris apartmanı gerçekten vardır..
    ve pınar kür orada yaşar...
  • pinar kur'un yasamayi bir turlu beceremeyen karakterlerinin cocukluk hatiralariyla besledikleri yasamlarini-konu itibariyle cok ilgi cekici olmasa da- anlatimdaki ustaligi bakimindan okunasi degerdeki oyku kitabi....
  • 1984'te everest yayınları'ndan çıkan kitabın arka kapağında pınar kür'ün kara kaşlı, kara gözlü bir gençlik resmi var. benim gibi pınar kür'ü yaşlılık zamanında görmüş biri için ilginç.

    içeriğine gelince; iç burkan hikayeler var epey.

    bir kadın yazar bir erkeğin dünyası sanırım ancak bu kadar güzel anlatabilir. son hikaye hariç baş karakterler hep erkek. çoğu da umutsuz, acılı.

    kelimelerle dans edilen, hafif bir kitap. evde, işte, okulda, yolda her yerde okunabilecek türden.
  • akışı olan, sonrasız bir şeydi, öyle bir kitaptır.
    şunu hatırlıyorum, yanlışıyla, ve ifade biçimini çıkaramıyorum:

    "...bir yalnızlık ya da yalnızlığı anlamaktı paylaştığımız. kırk yaşından sonra hayatını düzene koymak her kadının hakkıdır, ismi fıkralardan çıkma hayganuş olsa bile."

    "[...]artık gelmeyiniz.[..]"
  • yanlış hatırlamıyorsam kitabın ismi olan -"akışı olmayan sular" gibiydi hayat- 3. öyküde geçiyor sadece.
  • hep göz önünde olan tutunamayan bireyleri anlatan kitaptır. olay örgüsü çoğunlukla süprizlerle dolu olmaktan çok ötede sıradan konulardır. ama pınar kür bunu umursamıyor neredeyse. dikkatimizi çekmek istediği hayatta bu kadar sıradan, basit ama görmediğiniz bireylerin iç çekişmelerini, bitmişliğini anlatıyor bize.
    ani geçişlere çokca yer veriri bu kitap. bir anda geçmişte buluruz kendimizi ve olayın temelini öğreniriz. sıkıntıda olan bir bireyden öte yapamamış, başarısız bir kişi olduğunu fark ederiz aslında.
    kısacası umut saçan acaip farklı sonla biten kitap değil. umutsuzluğun kitabı.
  • hemen her öyküde, yaşadım mı, yaşamadım mı, yaşamak bu mu, düşünmeden yaşıyorum işte, günlük yaşam zaten düşünmemizi engelleyen bir rutin ve koşturmaca değil mi gibisinden iç açıcı konularıyla hayatın anlamsızlığını çokça düşünmeye başladığım günlerde iyice bunaltması dışında güzel kitap.

    zorlama kelime kullanımlarıyla ilgili notlar aldım. kitap yanımda olduğu bir gün eklerim.
  • kitap '1984 (bkz: sait faik hikaye ödülü) sahibi.
    * kitapta beş öykü var. son öykü hariç diğerleri erkek kahramanın ağzından yazılmış.
    * kitabın başında 'rümeysa'nın anısına' yazıyor. pınar kür'ünmine söğütle gerçekleştirdiği söyleşi kitabı aşkın sonu cinayettir'de okuduğum kadarıyla rümeysa pınar kür'ün intihar eden yakın arkadaşı. ismet bozdağ'ın kızı rümeysa. devlet tiyatrosu'nda oyuncu. bir dönem askeri hapishaneye giriyor ve orada tanık olduğu olaylar neticesinde anne tarafında olan şizofreni tetikleniyor ve rümeysa gittikçe kötüleşerek kendini 6. kattan atarak intihar ediyor. pınar kür çok etkileniyor ve leyla için şiir öyküsünü arkadaşı için yazıyor. rümeysa bozdağ
  • "leyla'yı ilk kez ne zaman gördüğümü bile anımsayamıyorum. âşık olmadan önce yüzlerce kez görmüş olmam gerekir. ilkokula başladığım yıl taşınmıştık o eve, onlarsa çok eskiden beri orada oturuyorlardı. ama besbelli dikkatimi çekmemiş. dikkatimi çeker çekmez de âşık olmuşum herhalde. yani, onu görür görmez sevmedim, sever sevmez gördüm belki. aşkım o kadar uzun sürdü ki -sürüyor ki- başlama ânını hatırlamak hem olasız hem de gereksiz. doruk anlarını yakalıyor belleğim. sürekli o doruk anlarında dolanıp duruyor.

    yol ağızlarında
    dağlara tırmanırken
    leyla'yı özlüyorum. leylâ'yı istiyorum. yanımdan geçip giderken genzime dolan, daha derinden içime çekebilmek için bana derin soluklar aldıran o kokuyu yeniden duymak istiyorum. belleğin koku alma duyusu olmasa gerek. öylesine canlı hatırlıyorum da leyla'nın kokusunu, duyamıyorum bir türlü. ömrüm boyunca aradım, yeniden başka hiçbir kadında bulamadım leylâ'nın kokusunu. rastlanan. artık o eski parfümler yok mu? yoksa leylâ sürdüğünde mi, onun temiz teninin ısısıyla mı değişir, başka hiç kimseye yakışmayacak bir karışım oluştururlardı? açık havada bile duyulmasına karşın abartılı değildi leyla'nın kokusu. abartılı kokular midemi bulandırıyor, oysa leylâ'nınki başımı bile döndürmezdi. yüreğimi hoplatırdı yalnızca. rüzgârın çok uzaklardan getirdiği, adı belirsiz, karışık çiçek kokularını andırırdı. günün birinde yeniden duyacak olursam hemen tanıyacağımdan hiç kuşkum yok. ama nasıl, nereden duyacağım ki?"
hesabın var mı? giriş yap