• dış politikada dosta düşmana güvensizlik veren, trump modeli aklına geleni söyleyerek belirsiz bir tutum sergileyen siyasi iktidarın, ortadoğu ve akdeniz'de diplomasi yerine silah sanayicisini desteklemeye odaklı emperyal özentili girişimlerinin "çağırsalar da gideriz, çağırmasalar da gideriz" düsturunca bir hevesi olup, meşruiyetin ötesinde henüz yeterli desteği sağlamaktan yoksun, prematüre durumdadır.

    komşu ya da denizaşırı ülkelerin iç sorunlarına, uhreviyatta kendine yakın gördüklerinin yanında taraf olup yangına körükle gitmek ve bu durumun ülkeye maliyetinin, getireceği sanayici-mütahit sermayenin olası kazancından her halükarda fazla olacağı açıktır.

    henüz uluslararası emperyalist sermayenin desteğinin olmadığı ve şu an için pek de güçlü görünmeyen ihvan-ı müslüman hükümetin tarafı olarak, tunus ve cezayir'in olurunu alamadan, üstelik liman ve donanmanın da karşı güçlerin elinde olduğu bir ülkeye "bizi davet ettiler" diye denizaşırı askeri yığınak yapmak, dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmanın ta kendisi ve hüsranın başlangıcı olacaktır.

    sonrasında, "barışı sağlamaya gittik", "eğitim vermeye gittik", "yerleşim yeri kurduk inşaatlarin parasını da ab verdi.." benzeri gerekçelerle tabanda "cambaza bak" modeli bir haklılık yaratılacağı kesine yakın olsa, milliyetçi coşku alabildiğine kabartılsa da, askeri seçenekteki "giden geri gelmiyor" gerçeğini değiştirmeyecektir.

    bu çerçevede değerlendirildiğinde, ulusal ve emperyalist sermayeye getirisi dışında halka yeni osmanlı hayallerinden başkaca bir vaadi bulunmayan bu işten yol yakınken vazgeçmek en doğru seçenektir.
  • "...ateşkes ilanı için hafter’in ikna edilmesi elzem, sarraç bunu zaten istiyor. putin’in ihtiyaç duyduğu şey hafter’in ikna edilmesi; erdoğan da bunu istiyor. doğruysa eğer hafter pazarlığı yüksekten açmış: ateşkes karşılığı türkiye libya’da bulunmasın demiş. erdoğan bunu kabul etmez. putin arabuluculuk yapmaya kalkarsa ne yapar, bekleyip göreceğiz.
    . . .
    putin’in daha kapsamlı bir hesap içinde olduğunu söylemek mümkün. türkiye’yi kendi kurguladığı dış politika denklemi içinde tutmak istiyor. putin biliyor ki, erdoğan bir uçtan ötekine hızlı geçişler yapabiliyor, en azından kendi deneyimi bunu gösteriyor. türkiye’de iktidarın dış politika yapım kodları ifşa olmuş durumda.

    bu verili durumdan hareketle şunu söylemek mümkün: rusya federasyonu başkanı putin’in izlediği dış politika, türkiye yönetimine başka türlü davranma alanı bırakmamayı öngörüyor. daha açık bir ifade ile erdoğan’ın trump yönetimi ile başka türlü bir ilişki kurabilme olasılığını azaltmak istiyor. erdoğan’ın bunu görmemiş olma olasılığı yok. bu nedenle erdoğan da pazarlığını yüksekten açıyor. iran’ın çaresizliği ve kısmen basiretsizliğinin türkiye’ye çok daha geniş bir alan açtığının farkında. bu durumda rusya-türkiye ilişkisinin daha gelişkin olacağını beklemek mümkün. öte yandan türkiye-rusya ilişkisi, aynen türkiye-abd ilişkisinde olduğu gibi, türkiye’ye açılan alanın sınırlarını da çiziyor, bakalım bu sınırlar ne kadar kalın çizgiyle belirlenecek? suriye önemli bir örneklem oluşturmaktadır. bakalım libya’da durum ne olacak?

    tarihten küçük bir hatırlatma yapalım: 1833 kütahya savaşında mısır valisi mehmet ali paşa’ya yenilen osmanlı hanedanını rus çarı kurtarmıştı. aksi halde osmanlı hanedanlığı el değiştirmiş olacaktı. elbette karşılıksız olmadı. hünkâr iskelesi antlaşması, yani boğazları birlikte yönetelim anlayışı, bunun sonucudur. osmanlı hanedanı bundan kurtulmak için önce britanya’nın hegemonyası altına girdi (1854), ondan kurtulmak için almanya’ya yanaştı (1880-90’lar). britanya ile almanya arasında git gel yaptı durdu. islamcılar bunu denge politikası olarak sunarlar. gerçekte iki taraflı bağımlılıktır. osmanlı hanedanlığı açısından sonu kötü bitti bu döngünün. hanedanlık falan kalmadı. bakalım bugünkü döngünün sonu nereye evirilecek! "

    mustafa türkeş
    https://haber.sol.org.tr/…z-bizden-soylemesi-278379
  • "19 ocak günü berlin’de almanya başbakanı merkel’in çağrısı üzerine abd, almanya, birleşik arap emirlikleri, britanya, cezayir, çin, fransa, italya, kongo cumhuriyeti, mısır, rusya ve türkiye’nin hükümet ve devlet başkanları ve/veya dışişleri bakanları düzeyinde ve uluslararası örgüt ve kuruluşlardan; birleşmiş milletler, afrika birliği, arap birliği ve avrupa birliği’nin yüksek temsilcilerinin katıldığı ve libya’da fiilen iç savaşın taraflarından ulusal mutabakat hükümeti başbakanı sarraç ve libya ulusal ordusu başkanı hafter’in hazır bulunduğu, uluslararası libya konferansı yapıldı. aynı gün 55 maddelik sonuç bildirgesi yayımlandı.
    . . .
    ab’nin türkiye’ye libya’da alan açmayacağı da belli. nitekim sonuç bildirgesinde silah sevkiyatının yapılmaması gerektiği, yapılıyorsa derhal durdurulması aksi halde bm’nin yaptırımına maruz kalınacağı gibi aba altından sopa gösterdiler. sonuç bildirisinde eskiden alınan bmgk kararlarının yeterli olduğu noktasından hareket edildiği anlaşılmaktadır.

    sonuç bildirisinde, bunu imzalayan tarafların pozisyonları yeterince yansıtılıp, onlar için tanımlanan roller tanımlanmış ve yetki büyük ölçüde bm’ye verilmiş, diğer bölgesel örgütlerin bm’ye yardımcı olmasının beklendiğinin altı çizilmiştir.

    sonuç bildirisinde net olarak söylenen şu: ulusal mutabakat hükümeti ile ulusal libya ordusu temsilcileri kavgayı bıraksınlar, petrol gelirini devlete ait petrol şirketinde toplayıp, oradan herkesi gözeten bir anlayışla dağıtım yapılsın. mali ve iktisadi kurumlar yok edilmesin. bu mekanizmanın bozulmamasının elzem olduğunu vurguluyorlar.

    bildiride başbakanlık ve temsilciler meclisi’nin çatışan aktörler tarafından kontrol edilmesinin yarattığı sorunlar sıralanıyor, çatışan tarafların meşru bir zeminde bir araya gelmeleri için seçimlerin yapılmasının elzem olduğunu ileri sürüyorlar.
    . . .
    son tahlilde, sonuç bildirisinde libya’da sorunun nasıl çözüleceğine dair ikna edici, inandırıcı bir çözüm önerisi mevcut değil.

    tuhaf olan, bu konferansa katılanların 1990’lı yıllarda yaşanan onca trajediden hiç ders çıkarmamış olmalarıdır. bosna, kosova vb…

    bu bildiriye imza koyanların libya’da liberal demokrasi üzerinden bir yönetim oluşturulabileceğini varsayan bir yaklaşımdan hareket ediyor olmaları dikkat çekicidir. bu traji-komik bir durumdur. libya’da kabileleri bir arada tutacak formülün liberal demokrasi olduğunu ileri sürmek ancak yerel sosyolojik gerçekliğin bilinmemesi veya hesaba katılmaması ile mümkün olabilir.

    unutmayalım, kaddafi, aralarında ciddi çıkar çelişkisi bulunan yaklaşık 40-50 kabileyi bir arada tutacak bir siyasal yapıyı hayata geçirmişti. bu bildiriye imza atanların birçoğunun ellerinde bulunan onca uluslararası iktisadi, askeri ve siyasi güce rağmen libya’da istikrarı sağlayacak siyasal bir yapıyı 2011 yılından bugüne kadar gerçekleştirememiş olmaları ilginçtir. bu durum, emperyalizmin bir oyunu olmasının ötesinde, aynı zamanda emperyalist-kapitalist sistemin, önemli ölçüde iç çelişkilerini, daha da önemlisi yönetme beceriksizliğini göstermektedir. emperyalist-kapitalist sistem yıkıma uğrattığı bölgelerde yönetme becerisini gösteremez durumdadır.

    nereye ellerini atsalar orayı kaosa dönüştürüp, yönetilemez hale getiriyorlar. liberalizmin türevleri de inanılır olmaktan çıktı. islamcılığın türevleri ise durumu daha vahim hale getirmekten öteye bir şey sunmuyor. libya tam bunu gösteren bir örnektir. berlin konferansı sonuç bildirisi ise bu kaotik durumu ve yönetememe durumunu iyi yansıtmaktadır. "

    mustafa türkeş
    https://haber.sol.org.tr/…etilemezlik-durumu-278849
  • "...akp iktidarının libya’da bir ateşkese şiddetle ihtiyacı vardı. türkiye’nin oyuna ortak olmak, pazarlık gücü elde etmek için açıktan dahil olduğu libya’daki mücadeleyi “bm tarafından tanınan meşru hükümetin” kazanma imkanı bulunmuyor. çünkü aa’nın ve yandaş medyanın ısrarla “meşru” olarak tanımladığı hükümet ne dendiği kadar meşru ne de tam olarak bir hükümet! bu tabloda hafter güçlerinin ilerleyişini durduran ve “meşru hükümet”e tutunma olanağı sağlayan bir ateşkes akp’ye iyi gelecekti. şimdilik olmadı ve türkiye bir anda sermaye sınıfımızı tedirgin edecek bir sıkıntı ile karşı karşıya kaldı.
    . . .
    bir stratejik dehanın ürünü gibi sunulan libya açılımının askeri olmasa da siyasi ve ekonomik bir fiyaskoya dönüşmesini engellemek için erdoğan’ın dış politikada birden fazla noktada keskin dönüşler yapmak durumunda kalacağı açık. bunların işe yarıp yaramayacağını bir sürü faktör belirleyecek... "

    kemal okuyan
    https://haber.sol.org.tr/…aya-yayabilecek-mi-278457
  • "...
    akp, emperyalist hiyerarşide yukarı çıkmak için saldırgan bir proje geliştirmediği gün yerin yedi kat dibine gömülür.

    suriye bu ihtiyacı uzun zamandır karşılayamıyor. kuşkusuz türkiye’nin operasyonel kapasitesi tükenmiş değil. tam tersine akp kendisini suriye’nin yerleşik bir aktörü olarak kabul ettirmiş bulunuyor. ancak yetmiyor.

    çünkü akp’nin suriye’deki varlığının motor gücü, ortadoğu’da herhangi bir defterin tamamen kapatılmasının imkansızlığıdır. ışid biter ve sonra geri gelir. bağımsız kürdistan parlatılır ve sonra sönümlenir. türkiye’nin de suriye’de içinden çıkılmaz biçimde köşeye sıkıştığı anlar yaşanması ile işgalci konumunu süreklileştirmesi çelişmek zorunda değildir.

    somut olarak akp suriye’de, boyunu aşan dengelere denk geldiğinde onlara uyum göstererek var olmaktadır. bu tuhaf konumlanış erdoğan’ın ihtiyaç duyduğu sıçramaya zemin sunamaz.

    libya bir fantezi olabilir. ama akp türkiye’sinin libyalara ihtiyacı gerçektir.

    * * *

    ne kadarı fanteziymiş ne kadarı gerçek; yakında görürüz. dünya siyaseti hızlanıyor ve gelişmelerin sonuçlarının açığa çıkması için bekleme süresi kısalıyor.

    akp, libya’da iç savaşın genel bir kilitlenme halinde seyretmesini, safların ve ittifakların aşırı oynak olmasını, kimsenin ilkesel angajmanlarla hareket etmemesini, suriye’de çakılan osmanlıcılığı canlandırma fırsatı olarak değerlendirmeye karar verdi. erdoğan geçenlerde yeni bina açılışı sırasında mit’in “stratejik aklını” fazla abartmış olabilir. ama libya adımını meczup sayıklaması saymak ağır bir yanılgı olur.

    ortada çok meczup olduğu doğrudur ve örneğin bunlardan biri, reis’in bir askeri danışmanı, geçenlerde “mehdi’nin gelişine hazırlık yaptıklarını” söyleyecek kadar hasta olduğunu itiraf etmişti. ama tedavisi olanaksız tiplerin ortalıkta dolaşması, sapla samanı karıştırmanın mazereti olamaz. yukarıda işaret edilen ve şimdilik sonuç vermediği anlaşılan yeni ittifak arayışları, savaşa mahkûm olan bir iktidarın peşinden başkalarını sürüklemeye çalışmasının da kaçınılmaz olduğunu yansıtmaktadır.
    . . .
    emperyalist rekabet ve savaş dinamiklerinin ateşini ciddiye almamak saçma olur. akp’nin libya seferi de bu kapsama giriyor. durum ciddi. kapitalizm rekabetsiz yapamaz. emperyalizm çağında uluslararası hiyerarşinin yukarılarına tırmanmak için silaha sarılmadan yarışa girmekse imkansızdır. bu yarışta hep daha fazla meczuplara ihtiyaç duyulacaktır.

    ancak böyle bir dünyanın ateşini aspirinle düşürme önerisi de daha akıllı işi olmayacaktır.

    bunun yerine dönüp emperyalizmin nasıl yenilgiye uğratıldığına bakanlarsa, savaşın sıcaklığında devrim imkanını keşfeden bolşevikleri göreceklerdir…

    libya’da olup bitenler, akp’nin niyetleri… bütün bunlar ciddi işler. biz de ciddiyiz…"

    aydemir güler
    https://haber.sol.org.tr/…ni-nasil-olcecegiz-277888
hesabın var mı? giriş yap