• ben ciddi anlamda cahilliklerine üzülüyorum.

    ama kinaye için söylemiyorum gerçekten üzülüyorum, bir şey yapmalı.
  • kendi içlerinden olan bir siyasetçi bile bunlar için:

    ''eğitim seviyesi yükseldikçe oy oranımız azalıyor" diyor.

    başka bir yoruma gerek yok bence. akp seçmeni tam olarak budur.
  • "dostum akp'li degilim demissin ama imla hatalari ilkokul 3."

    bu cumle dun guya binali yildirim i imamogluna karsi savunan bi entrye karsi yazilmis ve cok begenilmis. hatta yazar kisisi caps bile almis. buyrun: (bkz: #90879944)

    ama ilginc olan su ki, ilkokul 3 olmakla yaftalanip, dalga gecilen ve bu yuzden akp li olmakla iliskilendirilen kisi akp li degil. muhalif.

    (bkz: #89075504)

    (bkz: #89758938)

    (bkz: #89075504)

    (bkz: #89076183)

    (bkz: #84627521)

    yani kendini akilli sanan gerzeklerle muhatap olan secmen denilebilir akp secmenine.
  • halk ekranı adlı youtube kanalında akp seçmenini izliyorum. ikna oldukları cümlelerle neden akp ' ye ( istanbul' un yenilecek seçimi için) oy vereceklerini anlatıyorlar. çöp dağıymış, mazot kuyruğuymuş . imamoglu yunanlıymış. bu kadar örgütlü bir cahilliğin örneği azdır.
  • uzun zamandır tanıdığım ve akp’ye hep oy verdiğini bildiğim istikrarlı akp seçmeni bir arkadaşımla bazen derin sohbetlere dalıyoruz. kendisi çoğu konuda tutucu, bazı konularda açık görüşlü. atatürk’ü hem seviyor hem eleştiriyor. bazen kavga ettiğimiz, masalardan hınçla kalkıp gittiğimiz de oldu, çünkü çoğu zaman tamamen zıt düşünüyoruz ama her defasında tartışmalarımızı daha çok saygı çerçevesinde yürütmeye başladıkça sohbetlerin biraz anlam kazandığını gördük.

    en son yaptığımız “başkasını ötekileştirme” sohbetinde söylediği şu oldu;

    “akp ilk baştaki gibi değil, çünkü parti yönetiminde gerçekten çok cahil bir kitle çoğalmaya başladı, bu da seviyeyi çok düşürdü. kendinden olmayanı etiketlemek çok büyük bir yanlış. bu durumdan çok rahatsızım. aynı şey bize de yapılsa çok kötü, başka partiye yapılsa da çok kötü. herkes kendisini başkasının yerine koyabilmeli.”

    seçimde yine akp’ye oy verecek biliyorum ama daha önce böyle konuştuğunu görmemiştim, gerçeklerin farkında olması ve akp’nin hatalarını da eleştirmesi bana bazı şeylerin değişmeye başladığını açıkça gösterdi. ve birlik olunması konusundaki düşünceleri de beni umutlandırdı.

    partizanlıktan öte yapılanları net görerek eleştirmek ve bunun için farklı görüşlerin dile getirilebileceği düzgün sohbet ortamları yaratabilmek çok önemli bir şey. çünkü aydınlanmaya ve başkasının “neden böyle düşündüğünü” anlamanıza yardımcı oluyor. ben bunu birebir yaşadım ve gözlemledim.

    şu bir gerçek ki nefret duygularıyla, birbirimizi ötekileştiren ve iletişimimizi koparan tavırlarla tüm millet olarak ancak geleceğimizi karartırız. herkesin politik görüşü ne olursa olsun bu konuda olumlu katkılar yapması şart.
  • son dönemde ciddi bir vicdan muhasebesi yaptığını düşündüğüm seçmendir.

    senelerce "sandığı" yenme ve galip gelme aracı olarak gördüler. başarılarını da aşırı kaba ve ayrıştırıcı bir şekilde paylaştılar. ancak 31 mart'ta özellikle istanbul'da bir başkasına yenildikleri zaman şok yaşadılar. bunun olacağı belliydi ama bazıları kesin sonuçlar almadan uyanamıyor.

    normalde kazanan birine tebrikler diyerek hakkını verip devam etmeleri gerekirdi. ancak destekledikleri insanlar bunu yapmadı. yapmamakla da kalmayıp belden aşağı vurmaya, yalan ve iftiralar savurmaya başladılar. chp'nin adayı olması dışında ciddi bir kusur görmedikleri ekrem imamoğlu'na büyük bir haksızlık yapılmasına bir akp seçmeni bile dayanamıyor artık.

    ekonomik kriz ve adaletin yokluğuyla hayatları iyice zorlaştı. sorunlara çözüm getirilmiyor. kavga ve kutuplaşma bir yere kadar götürür. şeffaflıktan, eşitlikten, en önemlisi de insanların huzur ve mutluluğundan söz eden ekrem imamoğlu'na düşman kalabilmek için para almak ya da beyin yıkamaya maruz kalmak gerekiyor. bu ikisinden biri yoksa o insan akpli dahi olsun bir nebze imamoğlu'na hak verecek ve yapılanın yanlış olduğunu görecektir.
  • (bkz: fremdschaemen)
  • sen 80 yaşında fatma nine; hayatı boyunca onlarca hükümet görmüş ama hayatı bir milim değişmemiş nine. sırf elinde kuranla miting yapan, başı secdeye varan bir reisi cumhur var diye dünyanın en huzurlu uykusunu uyuyan fatma nine...

    sen atilla, seni küçük liboş. karısını tesettüre sokan ama evladını yurt dışında okutan; partidaşları ile bir arada bulunmaktan, rol yapmaktan azap duyan ama bir ihale daha alabilmek için götünü bile siktirecek kadar alçalabilecek atilla...

    sen 120 hanelik köyün muhtarı mehmet dayı; seçimde o köy sandığından başka partiye oy çıkar mı acaba diye tir tir titreyen mehmet dayı. şayet çıkarsa parti ilçe teşkilatının bırak tarım teşvikini, allahın suyunu bile vermeyeceğini bilen mehmet dayı. kahvede gammazcı hikmet gittikten sonra utana sıkıla partiyi yerden yere vuran mehmet dayı...

    sen rümeysa, yılan dilli gıybetçi rümeysa. oraya buraya yamanarak onu bunu yalayarak kaptığı kasaba memuriyeti, yaptığı küçük servet elinden kaçacak diye ödü kopan rümeysa...

    sen selim; insanlara hemen güvenen, güvendiği insan ne söylerse kanun gibi kabul eden güzel yürekli selim. arkadaşları kime oy verirse ona oy veren raf destek elemanı selim...

    sen rasim amca. namazını kaçırmayan, hep abdestli gezen, cebindeki üç kuruşla fakir sevindirmeye uğraşan, iftiradan gıybetten ödü kopan rasim amca. alevi elinden yemek yemeyen, kapı komşunun aşuresini geri çeviren rasim amca...

    sen hakan, hayatı boyunca kendisini babasına kabul ettirememiş, 7 ile 9’u kafasından çarpamayan, mahallede sürekli dayak yiyen ama şimdi belinde koca bir silahla gerine gerine gezen hakan. hep hayalini kurduğun o özgür ve özgüven dolu hayata sahip her gence nefret kusarak bakan hakan. “bunu alın” komutunu duyduğunda kol kıran, barışçıl protestocu kızları ekip arabasına bindirirken taciz eden hakan...

    sen gülsüm teyze. “evladım işinden olmasın sonra o kredileri nasıl öder” diye kara kara düşünen, hiç ihtiyacı olmamasına rağmen parti torpiliyle aldığı yeşil kartı gururla taşıyan, mahallede herkesin sevdiği, herkesin yardımına koşan gülsüm teyze...

    sen recep. sadece galip geldiği cenklerle osmanlıyı tanıyan, gençlik kollarının zehirleri sayesinde cumhuriyet ve batı nefreti ile coşan büyük otuzbirci recep...

    ve sen, asıl sen hakkı. işçi, usta başı, kurye, şoför hakkı. bir kaza ani hastalık falan olmazsa ortalama 60-70 yıllığına dünyaya geliyoruz be hakkı. ölünce ne olacağını bilen yok be oğlum. sen bu kısıtlı sürede farklı şehirler ülkeler görmek, okumak, ruhunu okşayacak bir uğraş edinmek, hadi hepsinden geçtim ağaç/deniz/insan sevmek yerine devlet denilen vatan denilen hayale tapıyorsun. kuru ekmek kemirerek haritada sınır denen hükümsüz saçmalığa bakıp avunuyorsun. neden? çünkü hınç dolusun, kızgınsın. neden kızgınsın? çünkü bütün vaktin it gibi soluksuz çalışmaya gidiyor hakkı. barınma ve beslenme gibi en temel insani gereksinimlerini sağlamak için bile günde 10 saat haftada 6 gün çalışıyorsun. o da yetmiyor bir de üstüne bankaya borçlanıyorsun. güçsüzsün hakkı; o kadar çalışmanın üzerine eve gidip karını tatmin edemiyorsun. karın başka adamların hayalleriyle giriyor yatağa. sen kahvede sigara yiyip çay işerken “oğlan” ya da “travesti” üzerine güzellemeler yapıyorsun. o kadar ezilmiş ve iktidarsız bırakılmışsın ki rövanşı ancak başka bir hemcinsini alt ederek alabileceğini düşünüyorsun. tam da bu yüzden, ülkedeki bir türlü anlayamadığın, anlayamadığın için korktuğun aydınlık yüzleri vatan hainliği ile suçluyorsun. tampon tampona yapılan küçük bir kazada, arabadan sakince çıkan tarafa karısının kızının önünde odunla dalıyorsun. ülkendeki yabancıyı taciz ediyorsun. din diyorsun değer diyorsun ama ayağındaki bu iki pranganın biraz gevşemesi için şeyh taşağı öpmeye razısın. çünkü o zaman küçük bir zümrenin koruması altında ve kapalı kapılar ardında iktidarsızlığından kurtulabiliyorsun.

    ama ben sizi seviyorum be hakkı, atilla, rumeysa, selim, gülsüm teyze, fatma nine, mehmet dayı, hakan, recep. yemin olsun seviyorum.

    20 küsur yıllık siyasal iktidarın körüklediği çıkarcılık, kötülük, sevgisizlik bazılarınızın hayatının her zerresine sinmiş olmasına rağmen sizi seviyorum. her gün ama her gün muhtelif gazete televizyon kanalında kutsanan, takdir edilen, cehaletinize rağmen sizi seviyorum. hepinizi seviyorum. yalanım varsa gebereyim ki seviyorum. çünkü siz kapı komşum, akşamları sikik hayatımı biraz uyuşturan rakıyı aldığım bakkal, bir boka benzemeyen yarak gibi domatesi yetiştiren çiftçi, her toplantı fırça yediğim müdür, sorumluluğu olmamasına rağmen gülümseyerek yardım eden memur, kahkahalarla şakalaştığım iş arkadaşımsınız. çünkü başka çarem yok. o tapındığınız sınırlar ve bu güzel ülkenin bir yere gelebilmesi için size ihtiyacım var. tıpkı sizin de bana ihtiyacınız olduğu gibi.

    gözlerinizden öpüyorum.
  • büyük kısmının tarifi için "o kadar aptal olmak ki vatana ihaneti farkedememek" ifadesi cuk oturmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap