• kan yoluyla bulaşan bir hastalıktır, kaçın.
  • türkiye'nin geri kalmasının sebeplerinden biridir.
  • “akrabalık o kadar zor ki ziyaret edince sevap kazanıyorsun”

    alıntı
  • ortalama insanın hayatında kötü gün sayısı/iyi gün sayısı oranı çok düşük olsa gerek; sırf kötü günlerdeki birlik beraberlik(!) ve destek(!) için çekilecek dert midir? insan azıcık şanslıysa ve biraz çaba gösterirse bu kötü günlerinde de yanında olabilecek arkadaşlar edinemez mi?

    dört senedir bir şekilde bi yol kat ettim ve arkama dönüp baktığımda kayda değer bi destek filan görmedim bu akraba denilen kişilerden. hayatımdan öyle habersizler ki hatta olduğum kişiyi çoğu tanımıyor bile. sırf onların kafasındaki rota yüzüden -ki benim yürüdüğümle baya farklı bir rota- son zamanlarda hayatımda belirmeye başladılar. işin komik yanlarından birisi de bazılarının realitede asla edinme şansları olmayacak, kendi kafalarında yarattıkları fırsatlar uğruna son dönemde yakınlaşma çabası göstermeleri.

    biriniz bile bu satırları okuyabilecek kadar beni tanımıyorsunuz ama ben hepinizin hareketlerinin ardındaki sinsilikleri görebiliyorum. asla suratınıza bunu açık açık söylemeden, yavaş yavaş hissettirerek bir pişmanlık ve şaşkınlık yaşatacağım size. riyakarlığınızın bedeli en fazla almayı planlayıp alamadıklarınız olacak; daha fazlasını yapmaya ne siz değersiniz ne benim karakterim el verir.
  • toplumsal, riyakâr örgütlenme biçimidir. ne ben kimseyi biyolojik bir bağım olduğu için sevmek zorundayım, ne de kimse beni biyolojik bir bağı olduğu için sevmek zorunda. bunun yerini bir an önce gerçek sevgiye dayanan, dayanışma temelli özden ve yeniden yaratılan yeni bir anlayış almalıdır.
  • arapça'da "yakın" anlamına gelen karîb kelimesi, bu genel mânası yanında, özellikle "biriyle aynı soydan olan kimse"yi de ifade etmekte olup bunun çoğulu olan akribâ' türkçe'de akraba şeklinde ve daha geniş anlamda kullanılmaktadır.

    arapça'da "akrabalık" mânasına isim olarak kullanılan karâbe, kurbe veya kurbâ masdarlarıyla yapılan zü'l-karâbe, zü'l-kurbâ (çoğulu zevü'l-kurbâ) vb. terkipler de "akraba" mânasına gelmekte olup kur'ân-ı kerîm'de akrabayı ifade etmek üzere daha çok zü'l-kurbâ, ülü'l-kurbâ ve el-akrabûn gibi tabirler zikredilmektedir. bunun gibi, nesebe dayalı kan hısımlığını ifade eden rahm, rihm veya rahim (çoğulu erhâm) kelimeleriyle yapılan ülü'l-erhâm, zevü'l-erhâm (tekili zü'r-rahim) terkipleri de "akraba" mânasınadır. ancak zevü'l-erhâm bu genel mânası yanında miras hukukunda ashâbü'l-ferâiz* ve asabe* olmayan akrabayı da ifade etmektedir. kendisiyle evlenilmesi ebediyen haram olan akrabaya zû rahim mahrem (muharrem), diğerlerine de zû rahim gayru mahrem (türkçe'de nâmahrem), kişinin neslinden geldiği baba, dede, ana, nine... gibi yakınlarına usûl, onun neslini sürdüren oğul, kız ve bunların çocuklarına da fürû denir. bununla birlikte ana, baba ve çocuklar için örfen akraba tabiri kullanılmaz. kan akrabalığından ayrı olarak evlilikten doğan akrabalık karâbetü'l-müsâhere, süt akrabalığı da karâbetü'r-radâ' ile ifade edilir. ayrıca âl, ehl ve aşiret kelimeleri de arapça'da "akraba" mânasına gelmektedir.
    akrabalık bağlarımız çok mühimdir, bunu hafife almak rahim olan allah'a karşı gelmektir.
    cenâb-ı hak buyuruyor:

    bismillâhirrahmânirrahîm

    “…akrabâlık haklarına riâyetsizlikten sakının. şüphesiz allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (nisâ, 1)

    rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

    “âhirette cezâsını ayrıca vermekle beraber, dünyada allah teâlâ’nın çabucak cezâlandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulmetmek ve akrabâyı ihmâl etmektir.” (ebû dâvûd, edeb, 43; tirmizî, kıyâme, 57; ibn-i mâce, zühd, 23)

    rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “allah teâlâ varlıkları yaratma işini tamamlayınca, akrabâlık bağı (rahim) ayağa kalkarak:

    «–(huzûrunda) bu duruş, akrabâlık bağını koparan kimseden sana sığınanın duruşudur.» dedi. allah teâlâ:

    «–pekâlâ, seni koruyup gözeteni gözetmeme, seninle alâkasını kesenden rahmetimi kesmeme râzı değil misin?» diye sordu. akrabâlık bağı:

    «–evet, râzıyım.» dedi. bunun üzerine allah teâlâ:

    «–sana bu hak verilmiştir.» buyurdu.”

    rasûlullah (sav) bunları anlattıktan sonra:

    “–isterseniz (bunu tasdik eden) şu âyeti okuyunuz!” buyurdu:

    “ey münâfıklar! siz iş başına geçecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkarır, akrabâlarla alâkanızı kesersiniz, değil mi? işte allâh’ın lânete uğrattığı, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimseler bunlardır.” (muhammed, 22-23) (buhârî, tefsîru sûre 47, edeb 13, tevhîd 35; müslim, birr 16)

    her güne bir esma-ül hüsna (allah’ın en güzel isimleri)

    el-mukît: mahlûkatın azığını temin eden, yaşamak için gıdaları yaratan, bedenlerin ve ruhların açlığını doyuran, onların gıdasını veren ve her şeyi koruyan demektir.

    kısa günün kârı

    akrabaya hizmet; sıla-i rahimde ve kendilerine ihsanda bulunmakla olur.

    lügatçe

    riâyetsizlik: saygısızlık.
    alâka: ilgi, yakınlık.
    cür’etkâr: yürekli.
  • kendin seçemediğin ama kan bağı muhabbetinden ötürü bir ömür etrafında olan, uzaktan olanının daha makbul olduğu insan topluluğuyla arandaki ilişkiye verilen ad.
  • cinsel yolla bulaşan en kötü hastalık..
  • cinsel yolla bulaşan en kötü hastalık.
hesabın var mı? giriş yap