• gülten akın'ın kızıdır.
  • niyetim bir süre sonra kendisiyle çalışmaktır; kapısında yatmakta bir beis görmüyorum.
  • aşmış hoca.

    kendisinden bölümün (bkz: hacettepe almanca mütercim tercümanlık) zorunlu dersi olan çağdaş türk toplumu dersini aldım bu dönem. yalnızca bilgi birikimi, hoş sesi, karizması ile değil, öğrencisine olan hoşgörüsü ve saygısı ile de gönlümü fethetti bu hoş hanım. daha dün ankara trafiği nedeniyle tam bir saat geç kaldığım finale hiç beni süründürmeden odasında girmeme izin verdi. daha ne olsun, bir öğretmen olarak ben de böyle bir eğitimci olmak istiyorum naçizâne.

    kendisinden bir de seçmeli olarak kendi bölüm derslerinden birini almak farz oldu.
  • sadece ev içi emek/ücretli emek meselesi üzerine değil, türkiye'deki feminist hareketin damarlarını açacak bir sürü mesele üzerine yazar. üstelik zaten "kadınların sınıfı" da aslında bu diğer meseleler de düşünülerek yazılmıştır. bu diğer meseleler, "biz kadınlar" derken kastettiğimiz hegemonik kadınlık deneyimlerinin açığa çıkarılarak kadınlar arası fark/hiyerarşinin politik anlamı, ev ile feminist hareketin kurduğu ilişkinin sorunları ve "ev" ile farklı ilişkilenme biçimleri, politik bir özne olarak "kadınlar" kategorisinin başarısı ve başarısızlıkları gibi bir çok temel meseleyi ele alır, tartışır ve bence çok önemli, çok kıymetli sonuçlar çıkarır. yazdıkları, çok daha kapsayıcı ve olgun bir politik hareket olarak feminist mücadelenin ipuçlarını bugünden taşır. ufuk açıcı, gönül çelicidir.
  • birikim'in web sitesinde şöyle tanıtılmış:

    "aksu bora-1963 van doğumlu. siyasal bilgiler fakültesini bitirdi. çok çeşitli işlerde çalıştı. 1994 yılından beri ankara üniversitesi kadın sorunları araştırma ve uygulama merkezinde. işık’ın annesi..[tanıl bora'nın eşi ya]"

    ben de kendisini pazartesi ve defter dergilerinden tanıyorum. özellikle yakın tarihli olarak, birikim'in ağustos-eylül 2005 sayısında yer alan "feminizm: sınırlar ve ihlal imkanı" isimli makalesi lezizdir. ayrıca, türkiye'de "kadının görünmeyen emeği" ile ilgili çalışmalar daha çok gülnur acar-savran'a atfedilse de (ki kendisi de bu konuda oldukça yetkindir) aksu bora'nın da bu konuyla ilgili bir tez çalışması vardır (lâkin bora, bu çalışmada daha çok "ücretli ev emeği" üzerinde durmuş) .

    edit: aksu bora'nın doktora tezi "kadınların sınıfı" ismiyle iletişim yayınlarınca yayımlanmış. hayırlı olsun..
  • cumhuriyet bayramı kutlamaları ekseninde sorulan, bu çatışmalar dönüm noktası olabilir mi sorusunu; "dönüm noktasından çok bir devamlılık görüyorum. polis şiddetinin devamlılığı, sokağı kontrol etme ve hizaya sokma arzusunun devamlılığı." diyerek cevaplamış, akil kadın. keşke daha uzun bir röportaj olsaydı, o konuşsa biz dinleseydik.
    linki tekrar vermekten zarar gelmez; http://www.radikal.com.tr/…id=1106573&categoryid=78
  • twitter hesabi araciligi ile eksi sozluge selam cakmis akademisyen. gunumuz turkiyesi'nde, liberal kavraminin yavsak manasinda kullanilarak yeni bir sosyolojik rahatsizliga dikkat cekiyor.

    https://twitter.com/…bora/status/271143934045061120
  • 22.12.16 tarihli yazısı için;

    sen uçuşu hatırla

    "necla rüzgar bu resme survival skills adını vermiş. sağ çıkma becerileri. bütün gerçek sanat eserleri gibi, bu resim de ressamının muradından fazlasını içeriyor.

    gerçi, ressamları hafife almamak lazım, o iki kelimeyi yeterince evirip çevirdiğinizde de anlam açılıp gidiyor. sağ çıkma, hatırlama, emaneti saklama, devam etme…

    belki de rüyanın sağ çıkma becerisinden bahsediyordur. kendini geceye, unutuşa bırakmama becerisinden.

    rüya sahnesi olmalı bu. geyiği vuran, kadını da vurmuş. ölmemişler ikisi de. ölmeyecekler. kadın kendisini vuran okları hallettikten sonra, geyiğe el uzatacak. birlikte ormanın derinliklerine ilerleyecekler. güvenli bir yere. okçuların girmeye korkacağı yere.

    onu vuran, onu da vurmuş. bir yandan da, geyiğe, onun kadına bakışına, kadının ayakkabısına, bacağını tutuşuna… bakınca, aklımıza okçuyla ilgili hiçbir şey gelmiyor. onu unutmuşuz bile. belki yokmuş bile. geyikle kadını birleştiren şey yaralar değilmiş de sağ çıkma becerisiymiş. kadın ayakkabıyı fırlatıp çorabı çıkarmış, bir eliyle bacağını desteklerken oku yavaşça çekiyor… korkmamış. üşümüyor da. geyiğin az ötede onu beklediğini biliyor. yine de telaş yok hareketinde. sükunet var. emniyet var.

    geyik sabırlı. belki biraz acıtıyor ok ama çok da değil. birazdan hafif bir el dokunacak yarasına.
    sonra, kadınla geyik arasındaki bağın ilk bakışta göründüğünden daha derin olduğunu seziyoruz. o bakış sabırla beklemekten fazlası sanki. tanıma gibi. bilme gibi. sanki kadın ve geyik birmiş gibi. kadın geyikmiş de aynı zamanda. bedenindeki seğirmeleri biliyor, kar kokusunu tanıyor, okçuların girmeye korkacağı yeri hatırlıyor. geyikle kadın, aynı okla vurulmuş, aynı karın üzerinde, yaranın sıcaklığını karla serinletiyorlar.

    onları kim vurmuş?

    kadını bacağından, geyiği sağrısından.

    bilge karasu’nun bir masalı vardır. “avından el alan”. balıkçıyla balığın bir olmasını anlatır. balık, balıkçının kolunu yutar, bedenleri böylece birleşir. aşktır. “balık, ‘uyu gene’ diyordu ona. ‘hazır değilim dediğin için giremedik karanlığın içine; ölümden korktun. oysa ölümle bir araya gelmeden, acılar çekip parça parça olmadan, gönlün tazelenmez, yeniden doğamazsın’.”

    kadın, balıkçı gibi değil. “deniz, analar gibi, sevdiğini, dölyatağında tutup saklayacaktır, bir daha doğurmamak üzere” diye biter o masal. balıkçı nihayet hazır olduğunda, denize süzülür.

    kadının bir olmak için yutulması gerekmez. o, karın kokusunu, bedenin seğirmesini tanır. geyiğin eli tanıdığı gibi. yeniden doğmak, sağ çıkmak için yaralarını sağaltmalıdır. kendi yaralarını ve geyiğinkileri. orman “bir daha doğurmamak üzere” onu saklayacak dölyatağı değildir. ormanı sadece hatırlamaz, tanır da. orada iyileşebilir. serinleyebilir. ulu ağaçlar, küçük çayırlıklar, eğreltiler ve patikalar, okçunun girmeye korktuğu yerler, geyiğin olduğu kadar onundur da. kendini emanet edebilir.

    onları kim vurmuş? kadını bacağından, geyiği sağrısından?

    balıkçıyla balık arasındaki, aşktı. kadınla geyik arasındaki, başka bir şey. ormanı da içeren bir şey. okçuyu da.

    o sebepten, rüyanın devamını merak ediyorum. bir daha doğmamak değil, unutuşa bırakmak da değil, devam etmek hakkında bir hikaye çünkü bu."
  • tezimin ilham kaynağı.
    makaleleri roman gibi okunacak kadar yalın olan değerli akademisyen.
  • "sen de kimsin bre sefil, bilgimle döverim seni!" profesörlerinin aksine; bilgisiyle seven, dünya tatlısı ve son derece mütevazı olan hoca. karşısında saçmalasanız bile sakin sakin dinleyip tane tane anlatır her şeyi. bir de öyle güzel anlatır ki, sabahtan akşama kadar dinletir. dersleri çok keyifli geçer, verdiği derslerden birini alma şansınız varsa, ne güzel, alınız bence.
hesabın var mı? giriş yap