• "roman türünün en belirgin özelliği, her an bir çıkmaza girme gereksinimi duymasıdır." *
  • time

    alain robbe-grillet'nin, la jalousie'sini yazarken kronoloji yokluğunu, non-lineer zaman kullanımını, zihinsel resimleri nesneleştirmesini hiçbir zaman "yalnızca" bir nouveau roman tekniği olarak kullandığını düşünmedim. çünkü içerik bu narrative ile o kadar uyumlu ve ilintili ki, birini yerinden oynatsan diğeri domino taşı gibi devrilecek.

    kıskançlığın grillet'nin dünyasındaki soyutluğunun ve iç daraltıcı, boğucu ve klostrofobik stresinin, zaman kavramıyla oynadığı ölçüde etkili olduğu kanaatindeyim. tüm anını bir jaluzi arkasında sevdiğini röntgenleyerek geçiren karakterin, okuyucuyu bir zamandan (andan) çok daha sonraki ya da evvelki bir zamana histerik bir şekilde fırlatması, yaşadığı kıskançlığın zihnindeki yoğunluğunu ve tutarsızlığını, absürtlüğünü ve zamansızlığını çok güzel özetliyor. o kadar ki nouveau roman'ın, zamanı aşan bu primitif duyguların ifade edilme ihtiyacından doğduğunu dahi düşünmüyor değilim.

    insanın, duygularını artiküle etme çabasından doğan bu yaratıcılığını düşünürken, gıpta ettiğimiz bu yazarlardan ne kadar da farksız olduğumuzu gözlemliyorum. öyle ki asırlar öncesinin bir başka ifade sancısı çeken şairinin 60. sonesini duyuyorum kulaklarımda. bu iki eserin aynı anda zihnime üşüşmesinin hiç de tesadüfi olduğunu düşünmüyorum. nitekim birinde* zaman adeta astral seyahate çıkarılırken, diğerinde* doğum-yaşam-ölüm çizgiseli olarak dillendiriliyor. bu ikisi arasındaki bağlam ve iskelet farklılıklarını düşünürken kendimi, aslında kaçırdığım ve iki eserde de ortak olan noktayı irdelerken buluyorum: zaman, algımızdan tamamen bağımsız bir antite. ne lineer, ne non-lineer. tamamıyla circular.

    işte insan bu dairesel zamanın içinde bocalarken, onu düşmanı ilan etmekle meşgulken, kendini ötekiden soyutluyor. ya grillet'in la jalousie'sinde zamanın tecrit edilmesi gibi sürreal bir dönüşüm geçiriyor ya da shakespeare'in 60. sone'sindeki gibi hiper-gerçekçi bir portreye dönüşüyor. kıskandığı, zamanın kendisinden çaldığını ve uzaklara götürdüğünü düşündüğü sevdiğini kaybetme noktasına geliyor.

    gözleri köreliyor, kulakları işitmiyor. sesini duyamıyor, uzattığı eli tutamıyor. jaluzilerini yırtıp parçalasa, gölgeleri aydınlığa çıkarsa, kuruntularından, sanrılarından kendini arındırsa, iç huzura erecek, sevgisine haksızlık etmeyecek ve sevdiğiyle de hak ettiği sağlıklı ilişkiye ve iletişime kavuşacak.

    zamanı grillet'nin bu korkunç muhayyilesi ve shakespeare'in o mekanik formülü olmaktan çıkaracak, sevgisini en duru ve sağlıklı bir şekilde hissedebildiği bir kavramla tanımlamaya başlayacak. öyle ki onu sevdiği her an, ona sevgisini ifade ettiği her saniye, onun için zamanın anlamı ve tanımı haline gelecektir. basitlikte mükemmeli ya da huzuru ve mutluluğu bulacaktır. çünkü circular olan bu antite doğumu ve hayatı verdiği gibi ölümü de verecektir. önemli olan ona verdiği isimler ya da ona duyduğu öfkeler ya da korkular değil, onun sunduğu güzellikleri görebilmesi ve o güzelliklerin değerini fark edebilmesi olacaktır.

    haliyle kendini, bu antitenin ona verdiği en değerli güzelliği bir kere daha, en coşkun duygularla yad ederken bulacaktır.

    bugün serenad yaktığı gibi yarın ağıt da yakacağını bilerek. zamanın daireselliğini ve sunduğu o acı-tatlı döngüyü bir arkadaş gibi kabullenerek. bu kabullenişle sevdiğini bir kez daha, bu sefer daha berrak bir iç huzurla görebilecek, uzattığı o sıcak eli tutabilecek, attığı gülüşüyle içinde tekrardan rengarenk çiçek tohumları ektirecek, duyduğu sesiyle ruhuna en güzel melodiyi tattırmış olabilecek. önce kendisini affedecek, sonra zamanı öcüleştirmekten vazgeçecek. böylelikle sevdiğinin arkadaşlığını, sevgisini, sıcaklığını, samimiyetini, kalbini, zihnini, ruhunu, mizahını, acısını, tatlısını, tüm benliğini ve varlığını olduğu gibi, perdesiz, jaluzisiz görüp, hissedebilecek.

    zamanın asla ötekileştiremeyeceği, asla uzaklara götüremeyeceği, asla anlamsızlaştıramayacağı, asla sürrealleştiremeyeceği o güzel insanı, o ince ruhu; onun saf kalbiyle, o güzel rüyalar alemine daldığı vakitlerde şiirlerle, karnaval neşesiyle düşleyecek, hülyalar aleminde ona kavuşma arzusuyla gezintiye çıkacak:

    bright star, would i were stedfast as thou art—
    not in lone splendour hung aloft the night
    and watching, with eternal lids apart,
    like nature’s patient, sleepless eremite,
    the moving waters at their priest-like task
    of pure ablution round earth’s human shores,
    or gazing on the new soft-fallen mask
    of snow upon the mountains and the moors—
    no—yet still stedfast, still unchangeable,
    pillow’d upon my fair love’s ripening breast,
    to feel for ever its soft fall and swell,
    awake for ever in a sweet unrest,
    still, still to hear her tender-taken breath,
    and so live ever—or else swoon to death.
  • insansız romanlar yazmakla suçlanan yazar.
    cevabı şu olmuş,
    "kitaplarımızda, sözcüğün geleneksel anlamıyla 'kişiler' yoktur. bundan ötürü 'insan' diye de bir şey bulunamadığı yolunda acele bir yargıya varıldı. bu yargı eserlerimizin iyi okunmamasından ileri geliyor. çünkü, onların her sayfasında her satırında insan vardır. benim ve arkadaşlarımın romanları [...] balzac'ın romanlarından daha özneldir." [syf.78]
    yıldız ecevit, türk romanında postmodernist açılımlar
  • 8 nisan 2005'te yirmi dördüncü uluslararası istanbul film festivali kapsamında la belle captive filminin gösteriminden önce yaşam boyu başarı ödülü sunulacak olan yazar, yönetmen.
  • yeni roman akımının, michel butor'la beraber, en önemli temsilcisidir. "les gommes" (silgiler) isimli ilginç romanı hala türkçeye çevrilmeyi beklemektedir. yirmi dört saatlik bir zaman diliminde her şeyin olup bittiği romanda, tam bir yineleme ve döngüsellik hakimdir. bir cinayeti araştırmak üzere bir kasabaya gelen roman kahramanı, sonunda katilin tam da kendisi olduğunu keşfedecektir. ve bu arada, anlaşılmaz bir şekilde, sürekli silgi satın almaktadır.
    alain robbe grillet, alain resnais'nin geçen yıl marienbad'da isimli harikulade filminin de senaryosunu yazmıştır aynı zamanda. bu film, yeni roman akımının anlatım tekniklerinin sinemaya görsel bir aktarımıdır adeta.
  • 85 yasinda hayata veda eden fransiz yazar.
  • "kıskançlık"ı, bizde ara'dan çıkmış olan yeni roman'cı.. akabinde ara, aynı sene ('89 oluyor) "yeni roman" isimli deneme kitabını da bastıydı; aferin..
  • kup griye karameli alain bey kendine ozgu sogukluklarla izleyiciye bir anlayis deneyimi sunmaktadir. oflayan ve puflayanlar niye sinemaya giderler ben de buncaazi anlamiyorum be kizanim. sikildiysaniz on dakika uyuyun. hem uyutan film iyidir. uyandiginda karsinda metrelerce cizmeli bacaklariyla bacada dikilen bir leylek gibi urkekce soyunan bir kadin bulmak gordugun dusun devamidir. alain robbe grillet'nin sahane sakallari vardir.
hesabın var mı? giriş yap