• dükkanın güvenlik seviyesini abartmak icap ettiğinde alarm taktırmaya karar vermiştik. hani dışardan görünen, kırmızı yanıp yanıp sönen ışığı olandan. hemen irtibatları kurup ülkenin en güvenilir alarmcısını çağırdık. sanki nasadan gelmişcesine dükkanı iyice incelediler. olaylar o kadar hızlı gelişti ki hemen güvenlik kameraları, bilmemneler ve bildiğimiz alarmı takıp gittiler. çok keyif olduk, çünkü bu alarm sayesinde içimiz artık daha da rahat edecekti.

    önce alarma pek güvenmiyorduk. boyundan büyük işler yapabildiğini uzun uzun anlatmışlardı. hırsızı evire çevire dövme gibi olmasa da herhangi bir sorunda (gaz kaçağı, elektrik sorunu, hırsızlık, yangın, su baskını) dükkan çalışanlarının telefonlarını arayıp haber veriyormuş. neymiş, alarm devredeyken kapının kilidi açıldığında kulakları sağır eden bir ses yankılanıyormuş, polise haber verip kapıyı zorlayanı rahatsız ediyormuş. hatta olay yangınsa itfaiyeye haber veren bir yapay zekası varmış. peh peh. helal olsun denilecek cinsten…

    aradan iki ay geçmesine rağmen hiçbir sorun olmamıştı. biz alarmın varlığını unutmuştuk. gerçi unutmak mümkün değildi, çünkü hergün iş çıkışı alarmı kurup evimize gidiyorduk.

    birgün yine böyle iş çıkışı rutin alarm kurma işlerini haledip gönül rahatlılığı ile evimize gittik. ev ahalisinin televizyona kitlenmiş sessiz görüntüsünü telefonun çalması bozdu. “alla alla kim ki bu saatte” diye telefona yöneldim. kesin beni arıyorlar ihtimalini de herkese söyledim.

    - efendim??
    - dikkat dikkat!!! dikkat dikkat!! ...
    - alo
    - x şirketi alarmı devrede lütfen müdahale ediniz!!
    - anlamadım alo…
    - dikkat dikkat!!! dikkat dikkat!!! x şirketi alarmı devrede lütfen müdahale ediniz... dikkat dik.....

    şoktaydım. ne yapacağımı şaşırdım. hemen babama "baba koş dükkan alarmı bu" dedim. babamın yerinden uçarcasına kalktığına daha önce hiç şahit olmamıştım. evde bir panik havası yaşandı. hazırlanıp arabaya gitmemiz 1 dakikadan az sürmüştü. sanki baba oğul hırsıza gününü gösterecektik. ben "belki gaz açık kalmıştır" gibi mantığımı zorlarken babam ise "hırsız değil de kesin su veya elektrik kaçağı" diyordu. dükkan çalışanları ile telefon trafiği başladı. (yolda mısınız?, nerdesiniz? gibi).. sağlı sollu gidiyorduk ama sol bize daha cazip geliyordu. ortalama 15 dakikalık dükkan yolunu 5 dakika gibi bir sürede alan babam en hızlı tur zamanının keyfine varmışcasına "yangın değil" diyebildi. "kapı da zorlanmamış" dedim ben. "o zaman içerde gaz kaçağı olabilir bakalım" dendi demeye kalmadı bizim haydar usta göründü. haliyle "nolmuş?" dedi.

    polis çoktan gelmişti. o an orada devriye geziyorlamış. hırsız olmadığına karar verdiler ve gittiler. kapıda zorlama olmadığına bir çırpıda karar verebiliyorlarmış, bunu o an anladım…

    dedikleri kadar varmış kulakları sağır eden bir ses yankılanıyordu. kapıyı açtık, alarmı devre dışı bıraktık. koku yoktu. dükkanı kontrol ettik sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk, fakat bulamıyorduk. babam alarmcıyı aradı. "3 ve 5 yanıp yanıp sönüyor" dedi. alarmcı ise dükkanda hareket eden bir şeyin olduğunu, alarmın bu yüzden çaldığını söyledi. dükkanı detaylı incelediğimiz halde hareket eden bir şeyin varlığına rastlamadık. derin bir "töbeeee" çektim. ihtimal dahi vermiyordum. ne işi var dünya dışı varlıkların bizim dükkanda… bir sorun olmadığına kesin karar verip gideceğimiz an birden kulağıma bir ses geldi;

    “miyeeeuuvv”

    ince bir sesti. derken bir daha… "baba sen de duydun mu?" demeye kalmadı ve parlak iki göz belirdi. bize bakıyorlardı malzemelerin üstünden. "bu aptallar napıyor acaba" der gibilerdi. sanki dalga geçiyorlardı. gülsek mi ağlasak mı karar verememişken ben "gel pisi pisi" diyebildim. gelmediler. elime bir sopa aldım ve kovalayıp dışarı kaçırdım.

    bizim için güzel bir deneyim, hoş bir anı olarak kaldı bu. tatbikatın kralını yapmıştık. espriler havada uçuşuyordu. sinirliydik fakat belli etmemeye çalışıyorduk. bundan sonra her iş çıkışı içeriye bakıp kedi arar olduk. alarmın mükemmel bir şey olduğuna da bu olay sonunda karar verdik.

    bu da böyle bir anımdı demicem. abartmak benim karakterimde var. belki iki satırla anlatabileceğim olaya bu denli inmem gece gece yapacak bir şey bulamamdan kaynaklanıyor olabilir. affedin…
  • bir taner öngür şarkısı olan alarm'ın sözleri şu şekildedir:

    dünyanın tepesi himalayalar
    yamaçlarında kalmamış bir tek ağaç
    kışın biriken kar suları
    baharda bengal deltasına saldırıyor
    kardeş bengaldeş sular altında
    bengaldeş sular altında

    dünyanın ciğeri yanmış, soluk alamıyor
    altımızda arabalar, biz gaza basıyoruz
    donmuş bozulmamış bir kıta antarktika
    göz koymuşuz madenlerine paylaşamıyoruz

    bindokuzyüzdoksandokuz
    belki bir pazar sabahı
    amsterdam sular altında, amazonlar yanıyor
    afrika açlık grevinde, insanlar sürünüyor
    kimsesiz çocuklar güney amerika'da
    öldürülüyor, öldürüyorlar
    zararlı haşereler gibi, sokak köpekleri gibi

    her gün daha fazla insan dünyada
    her gün daha fazla kirlenme etrafımızda
    her gün daha hızlı dünkünden
    her gün daha az zamanımız kalıyor

    anlat bunları herkese
    mümkünse anlaşılır bir şekilde
    gezegenimiz ellerimizde
    yaşatabilirsek, kurtarabilirsek eğer

    düşün bir an geleceğini
    düşün bir an çocuklarını
    düşün bir an şu yaşadığın dünyayı
    çünkü başka hiç bir şansın yok
    başka hiç bir şansımız kalmadı artık

    vakt-i zamanında -ben küçücükken- trt'de pazar günleri yayınlanan, cafeli mafeli bir gençlik dizisi vardı. dizinin jenerik müziğinde bu şarkıyı bir abla söylerdi. hâlâ kulaklarımdadır sesi. lâkin ne diziyi, ne de tek bir oyuncusunu hatırlamıyorum. bu da o dizinin bana böyle güzel bir hediyesi olmuş oldu.

    edit: hatırladım, dizinin ismi cafe casablanca idi.
  • *çalar.
  • moğollar üyesi taner öngür'ün 1993'de yaptığı alarm isimli solo albümüne ismini veren şarkısı.
    kimine göre ilkokul öğrencisi kompozisyonu olabilir pek tabii, fakat pop müziğin saçma sapan sözlerle bezenmeye başladığı o yıllarda böyle bir şarkı yapmak da her babayiğidin harcı değildir.
  • italyanca "silahlara" ya da "silah başına" anlamına gelen "all'armi" kelimelerinden türediğini düşündüğüm sözcük.

    yani bir kaç yüzyıl önce insanlar sabahları 5 dakika daha snooze etsem birşey olmaz dediğinde cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilirdi belkide..
  • moğollar'ın 2009'da deep purple ile müzikal kan bağını ortaya koyan enfes şarkı. nedir o hammond'lar aman allah aman aman.... yakında bir zamanların bir şey yapmalı'sı gibi slogan olup haykırılacağını düşünüyorum.
  • en güzel versiyonunun 2000 yılında çıkan moğollar 1968-2000 albümünde olduğu şarkı.

    taner öngür'ün kendi şarkısı olmasına rağmen moğollar'la yaptığı 2000 düzenlemesi enfestir, aynı şarkı 2009 yılında umut yolunu bulur albümünde yeni bir düzenleme ve emrah karaca yorumuyla seslendirilmiş olsa da o versiyonunu da çok sevmemekteyim.

    dünyanın haline dikkat çekmek için yapılan en güzel şarkılardan biri olabilir.
  • faruken ayrıldıktan iki hafta sonra basımı durdurulan mizah dergisi.

    efendim naçizane yorumlarıma göre: maalesef , dergi çok karışık ve acemi bir görüntü çizdi. yazılar arttıkça kalite düştü, cizgi unutuldu. behiç pek'in, kemal aratan'ın, ergin ergönültaş'ın yokluğu çok hissedildi, erdoğan dağlar cihangir günlüğüni şişirdi, alper ocak, serdar gilkal da kurtaramadılar dergiyi.
    pişmiş kellenin, havası bir türlü yakalanamadı. kaldı ki, pişmiş kelleyi de son dönemde bir avuç vefalı pişmiş kelle okuru ndan başka kimse de almıyordu. yakalansa nes kime yarayacaktı o da ayrı. belki de defteri erken kapadıkları iyi oldu.

    edit: efenim faruken çizmeyi bıraktıktan dört hafta sonra basımı durdurulmuş. çok feci çarpıldım valla, siz siz olun emin olmadığınız sayılarda dübürünüzü referans almayın sevgili turhallılar.
  • (bkz: ad arma)
  • aralarında faruken bayraktare, erdoğan dağlar, aptülika nın da bulunduğu güzel bir yazar kadrosuna sahip her an çıkabilecek dergi...cihangir günlüğü devam ederse sırf onun için bile alınabilir...
hesabın var mı? giriş yap