• 1919 yılında istanbul'da doğmuş olan yazar. önce orta avrupa'ya sonra güney amerika'ya göç etmiş, intiharı kesin ve tek son kabul edip ailesini üzmemek adına ertelemiş, ölümü günde altı saat sistematik biçimde yazarak beklemiştir. önce annesi ardından babası ölmüş ve bu ölümle planladığı sona ulaşmak için hiçbir engeli kalmamıştır. babasının ölümünden bir kaç saat sonra intihar edişi insanlığa dair umutsuzluğunun kanıtıdır.
  • deli meli, coşmuş gelmiş de olabilir ve kendisine sevimli sıfatı pek bi yakışıksız da kalabilir ama düpedüz eğlenceli bi insanmış bence. bu kadar keyifle lanetlendiğimi hiç hatırlamıyorum.

    "içinde yaşadığımız cehennem, şehirlerimizin cehennemine karşılık geliyor. şehirlermiz zihniyetlerimizin ölçüsü, ölüm istenci yaşama coşkusuna öncülük ediyor ve hangisinin bize esin kaynağı olduğunu ayırt edemiyoruz. tekrarlanıp duran işlere koşturuyor ve doruklara yükselmekle övünüyoruz. ölçüsüzlüğün elinde esiriz ve düşünüp taşınmadan sürekli binalar inşa ediyoruz. dünya bir süre sonra yalnızca bir şantiye olacak. burada, beyaz karıncalar gibi, milyarlarca kör, uğultunun ve leş kokusunun içinde otomatlar gibi didinip duracaktır soluksuz kalana dek. günün birinde deli gibi uyanıp, bıkıp usanmadan birbirlerini boğazlarmaya koyuklacaklar. içine gömüldüğümüz bu evrende delilik, yabancılaşmış insanın, imkanlarının gerisinde kalmış ve eserlerinin kölesi olmuş insanın kendiliğindenliğinin alacağı biçimdir. delilik artık elli katlı konutlarımızın altında kuluçkaya yatıyor. deliliğin kökünü kazıma yönündeki acilliyetimize rağmen, yeni tanrı odur, ona bir tür ibadette bulunsak bile yatıştıramayız onu: ölümümüzdür o, hiç durmadan her şeyi talep eder."

    "biz ne zaman korkarsak, bütün bu uyuşuk halimize rağmen gazeteciler kalkıp kaygılarımızı dağıtmaya çalışırlar; onların vaatlerinden bir düzenbazlık antolojisi yapabiliriz. günün birinde elimizi attığımız her şey leziz yiyeceklere dönüşecek, günün birinde atıklar okyanusların dibindeki kırık çizgilerine yığıldıktan sonra toprağın derinlerine gömülecekler, günün birinde yaşamak için çalışmak zorunda kalmayacağız ve vaktimizi eğlenerek geçireceğiz, günün birinde gezegenleri birbiri ardına kolonileştireceğiz. ayakta uyutan bu masalları, insan türünün dörtte üçü köpeklerimizden ve kedilerimizden bile daha berbat koşullarda yaşarken yayınlıyorlar; hem de sınırsız bolluk vaat edilen en kötü durumdaki dörtte birlik nüfusun kendi aşağlık durumlarından çıkma umudu yokken ve bu mucizelerin geçerliliğinden kuşku duyacak gerekçesi varken yapıyorlar bunu. çünkü, sonu, yerkürenin yüzeyine dalga dalga ve şimşek hızında yayılması için, mutlak dehşetten hayatta kalanların kadim yoksuluğun sultası altında acılar ve sıkıntılar çekerek sürünmesi için tek bir savaş yeterlidir."

    "bir tanrı varsa eğer kaos ve ölüm de o'nun sanları arasında yer alacaktır. tanrı yoksa bu da aynı anlama gelir. istediğimiz kadar günlük yakalım, belirsizliğe ve çürmeye mahkumuz, neye taparsak tapalım, kurtuluş yok, iyilerle kötülerin yazgısı aynı, azizleri de canavarları da aynı uçurum kucaklıyor, adil olma ve adaletsizlik fikri, görgü kuralları gereği bağlı kaldığımız bir sayıklamadan başka bir şey olmadı hiç. aslında dinsel ve ahlaki fikirlerin kaynağı insandır. bunu insanın dışında aramak anlamsızlıktır. insan metafizik bir hayvandır."
  • şimdi şöyle bir geyik var. ben kendimi bildim bileli tüm luzırlar bunu der: "intihar etmek istiyorum aslında ama, arkamda bırakacağım, beni seven insanlara bunu yapamam" diye. sonra da bunu sağda solda söyleyip, veri vel yaşıyorlar. şimdi, bu hacı abi de vaktiyle bunu demiş. demiş ama öyle böyle dememiş. önce valide hanımı kaybetmişler, sonra peder bey hakkın rahmetine ermiş. peder bey öldükten bir saat sonra abimiz öldürmüş kendini.
  • kaos'un kutsal kitabı adli eserin yaratıcısı, sessiz ve gizli bir kahraman bence. kitabını beğenmeme rağmen yayın evinin mi yoksa çevirmenin mi yazmış olduğunu anlayamadığım arka kapak yazısı ciddi anlamda rahatsız edici ve iticidir. küçük düşürücü bir naatten oluşmuştur. zira hayatı ile ilgili edindiğim azıcık bilgiye göre beni en çok etkileyen olay; intiharın kesin ve tek son olduğunu düşünen caraco'nun, ailesini üzmemek için anne ve babasının ölümünü beklemesi ve son olarak 1971 eylülünde babasının ölümünün ardından hemen birkaç saat sonra intihar etmesidir. nihayetinde sessizce çekip gitmeyi dileyen ve bunu düşünen birinin bir “gösteri peygamberi” olarak anılmasını isteyeceğini sanmıyorum. arka kapak yazısının bir okur için en önemli kısım olduğuna inanıyorum. caraco için bir şanssızlık olsa gerek bu durum... sevmiyoruz böyle şeyleri.
  • hepinizden nefret ediyorum iğrençsiniz ibneler diyen bu istanbul doğumlu insan, ikinci dünya savaşının bitmesinden sonra evine kapanıp ölene dek yazmıştır. sağlam bir anne figürünün üzerine annesine duyduğu nefretin eklenmesi sürpriz değil. gözyaşı dökmek, duygulanmak, bir his beslemek bile iğrendirici şeyler kendisi için. nasıl gözden kaçmış bilmem ama, yeni yetmeler için, katatonik karamsarlar için bulunmaz bir insan. fikirleri duyulduğu anda gerçekten insanı şaşırtıyor. ancak her şeye bir kusur bulma, her oluşumu, düşü, düşünceyi kötüleme üstadı olup çıkıyor sonunda. ölüm fikrine adeta tapıyor. ölüm, bir kurtuluş bir kaçış bile değil. asıl olması gereken. herkes ölmeli. hem de hiç beklemeden. bu hayatı yaşamak, kendisine göre tam bir saçmalık. gözden kaçırdığı şey ise, hissizleşmenin nirvanasının tüm insanlarca benimsenebileceği düşüncesi. bunu öğütlediğine göre bunun olabileceğine dair inancı da mevcut. olmasaydı herkes ölmeli diyemezdi bile.

    benim hayatım berbat, öyle bir şey yapayım ki herkesin hayatı bombok olsun, öyle düşünceler üreteyim ki benim düşüncelerimi az da olsa edinebilecekler de allak bullak olsun istemiş. aynen nietszche gibi. ancak tutarlılık konusunda başarılı bir insan fred'in aksine.

    kendisini okudukça nefret etmenin kolaylığı anlaşılacaktır. hayattan ''cidden'' soğuyabilirsiniz karamsarlık içinizde varsa.
  • "bana sosyal olmadığım söylenecek, kitlelerin kurban edilmesini öngörmekle ve insanın düzelebilmesi için felaketi gerekli bulmakla suçlanacağım; benim gayri insan olduğum söylenecek, çünkü milyarlarca böceğin* yaşamı beni ilgilendirmiyor ve ben ökümenin insansızlaşmasını savunuyorum; benim ahlaksız olduğum söylenecek, çünkü ben değer eksenini sarsıyorum ve işaretlerin sırasını değiştiriyorum. haksızlıklarımı biliyorum, suçlu olduğumu kabul ediyorum, aynı yolda yürümekte ısrarlıyım."

    - albert caraco, kaos'un kutsal kitabı, versus kitap, syf. 69.
  • türk okuyucusu türkçe'de onu okuyabildiği için kendini şanslı addetmesi gerekir. ingilizce çevirisi bile bulunmamaktadır. gerçi kitabı eline alanın okuduktan sonra kendisini ne kadar şanslı göreceğini de akıldan çıkarmamak lazım.
    varlığından bizi haberdar eden, iki kitabıyla dünyamıza sokan ışık ergüden'e teşekkür etmemek elde değil.
  • ilk mezunlardan: “yalnızlık, ölümün okullarından biridir.”
  • "kurtulmak metafizik bir tecavüz yalnızca" diyerek beni tekrar ve tekrar düşünmeye iten yazar.
  • kaos'un kutsal kitabı ve post mortem diye iki karanlık mı karanlık kitap yazmış şahsiyet. söylendiğine göre 22 cilt kitabı varmış. türkçeye ışık ergüden tarafından çevrilmiştir ki çoğu yabancı dilde çevrilen kitabı yoktur. şanslı sayabiliriz kendimizi. kitapları okuduktan sonra kimsenin kendini şanslı hissedeceğini zannetmiyorum gerçi. lakin karanlık ruhlar saklanacak bi kuyu buldukları için kendilerini 'güvende' hissedebilirler o kadar.
hesabın var mı? giriş yap