• aklıdır. ihtiyaç duymaz. eline, diline, beline sahiptir öğretilerinde.
  • alevilik islam'ın bir koludur. bu nedenle aleviler de kur'an'ı kutsal kitap, muhammed'i peygamber olarak görürler.

    alevilik'te de 5 vakit namaz, zekat, hac ve ramazan orucu gibi ibadetler geçerlidir, farzdır. dindar aleviler bu ibaretleri uygularlar.

    buna karşın; nasıl ki ülkemizdeki sünnilerin çok büyük bir kısmı namaz kılmıyor, zekat vermiyorsa, alevilerin de hatırı sayır bir kısmı aynen sünniler gibi davranır.

    hal böyleyken, sünni yobazlığı yapıp; yok alevinin biri kur'an kitabımız değil dedi, yok oruç tutmazlar, namaz kılmazlar gibi saçmalıklarla ortaya çıkmayın, feci madara olursunuz.
  • bazı alevi arkadaşlar diyor ki; namaz oruç vs gibi kavramlar bizde yok. zaten bunlar kur'an da da yok. hatta, kur'an'da şu var, bu var, öyle var böyle var; ama bize göre bunlar yanlış.

    peki nasıl savunuluyor bu? tabi ki kur'an'dan alıntılar yapılarak. yani kur'an'ı kutsal kitap kabul ederek:

    işte böyle:

    "anadolu alevileri allah'a inanırlar. allah'ın birliğine, hz. muhammet'in

    peygamberliğine ve hz. ali'nin veliliğine inançları tamdır. hatta bunu;

    "allah-muahammet-ali" üçlemesi ile ifade ederler.

    ayrıca kuran'ı kutsal kitapları olarak görürler. kuran, hz. muhammet zamanında

    değil de daha sonraki halifelerden, önce ebubekir, sonra ömer tarafından

    sahabelerden alınan bilgilerle yazıya geçilmesi sırasında tartışmalar nedeni ile

    toplanan bazı ayetlerin ve hadislerin yok edildiğini, yakıldığını da iddia ederler.

    eldeki kuran'ın 3. halife osman zamanında oluşmuş olduğundan da bazı çekinceleri

    vardır. bu düşüncelerini eskiler; "kuran'a kalem karıştı" diye ifade ederler.

    ayrıca, 620 yıllarının bedevi arap toplumunun sosyolojik yapısına uygun

    getirilen kurallarla değişen sosyal ve toplumsal şartlara rağmen dünyanın sürgit

    bu kurallarla yönetilmeye kalkılmasının sıkıntılar yaratacığını düşünürler.

    bu nedenlerle allah'ın dünyamız ve insanlık için söyledikleri kuran'ı batıni

    yoruma tabi tutarlar. kuran'ın ilham kaynağı olması gerektiğine inanırlar. bu

    nedenle de hz. ali'yi "kuran'ı natık" yani "konuşan kuran" olarak değerlendirir

    ve buyruklarına önem verirler.

    namazın 5 vakit veya 3 vakit olmasını, 30 gün tutulan ramazan orucunu, ?slamın 5

    şartından biri olarak görmezler.

    örneğin, kuran'da 5 vakit namaz kılmanın ne sayısı, ne şekli, ne de yeri

    olmadığına aleviler inanırlar. namazın bu biçimde ve 5 vakit kılınmasının ?slama

    emeviler ve abbasiler zamanında konan kurallardan biri olduğuna inanırlar.

    ?iilerin namazı 5 değil de 3 vakit kılmalarını da ?iilerin namazı 5 değil de 3

    vakit kılmalarını da ?iilerin oluşturduğu bir kural olarak değerlendirirler.

    ?slamın 5 şartı olarak ifade edilen şartların da kuran'da olmadığını, bunların

    da ?slama sonraki dönemlerde girdiğini kabul ederler. 30 gün orucun da kuran'da

    olmadığını söylerler.

    gerçekten de kuran incelendiğinde; oruç ve ibadetten bahseder. ama ne orucun

    süresi, ne de ibadetin biçimi ve sayısı kuran'da yoktur.

    ayrıca kuran'da camiden ve camide kılınan namazdan da söz edilmiyor. bu da gene

    daha sonra ?slama giren kurallardan birisidir.

    aleviler bu düşüncelerini kuran'daki bazı ayetlere dayanarak ileri sürerler;

    örneğin ibadetin biçimi ile ilgili olarak ali ?mran suresi 191. ayette; "onlar

    ki, ayakta iken, otururken, yatarken allah'ı anarlar" şeklinde olduğunu

    anımsatarak ibadetin bazı kurallara bağlanamayacağını, bunların göstermelik ve

    şekilcilikten kaynaklandığını düşünürler.

    aleviler, "her oruç tutmayan, namaz kılmayan müslümanları biz ?slamdan saymazsak

    bu büyük bir çoğunluk oluşturan insan toplumunu ?slam dini dışında saymak

    (kafir) anlamına gelir ki, buna kimsenin hakkı yoktur. ayrıca bu ?slam'a da

    aykırıdır"diyorlar.

    bu konuda kuran'ın nisa suresi'nin 94. ayetinde; "size müslüman olduğuna

    bildiren dünya hayatının geçici menfaatlerine gözdikerek, sen mümin değilsin

    demeyin"diyor. o halde ?slama sonradan konan şartlar olan 5 şartı yerine

    getirmeyene ?slam değilsiniz denemez.

    aleviler ibadetin ille de camide yapılması gerektiğini de kabul etmiyorlar.

    onlar "yeryüzünün tümü ibadet yeridir" diye düşünüyorlar. ?badet için camiye

    gitmek gibi bir zorunluluğu gerekli görmüyorlar.

    kendi inançlarına göre; cami etimolojik anlamda tapınak değil, toplantı yeridir.

    ?slamiyetin ilk yıllarında hz. muhammet bir ibadet yeri yapmaya gerek

    görmemiştir. çünkü belli bir tapınak oluşturmak ve düzenli olarak sadece orada

    ibadet yapmak onun getirdiği inanç sistemine aykırıdır. nitekim o yıllarda

    ibadetin özellikle gece yapılması, gösterişten kaçınılması isteniyordu.

    bazı müslümanların mekke-medine yolu üstünde kuğba köyünde yaptırdığı camiyi hz.

    muhammed, "dedikodudan başka bir şeye yaramıyor" gerekçesiyle yıktırmıştır.

    peygamber elbette bunu allah'ın ilhamına aykırı olarak yapmaz.

    bu konuda kurandaki 2 ayet ilginçtir. ?şte tövbe suresin'de 107. ayet: "zarar

    vermek, inkar etmek müminlerin arasını açmak allah ve peygamber'ine karşı

    savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak üzere bir mescit kurup, biz sadece

    iyilik yapmak istedik diye yemin edenlerin yalancı olduklarına şüphesiz ki

    allah'da şahittir."

    bu ayetin devamındaki 108. ayette ise; bakın kuran ne diyor:

    "ey muhammed, o mescide hiç gitme, allah'a karşı gelmekden sakınanlarla bulanman

    daha uygundur. orada arınmak isteyen insanlar vardır. allah, arınmak isteyenleri

    sever."
    demek ki ibadet yapmak için cami şartı aranamayacağı gibi her yapılan camiyi

    "allah'ın evi" olarakda görmek de doğru değildir.

    aleviler, allah için ille de şu şartlar yerine getirilerek yapılır gibi katı

    kurallara katılmıyorlar. kuran'daki bir ayet bu düşünceyi doğruluyorlar. bakın

    hadid suresi 4. ayet ne diyor. "nerede olursanız olun o sizinle beraberdir.

    allah ne yaptıklarınızı görür."

    namaz ve cami ilişkisini hacı bektaşi veli soyevlatlarından a.celalettin ulusoy

    "alevi bektaşi yolu" kitabında bakın şöyle ifade ediyor:

    "hz. muhammed'den sonra halifeler özellikle ümeyyeoğulları ve abbasoğulları

    istedikleri düzeyde manevi saygınlığa sahip olamamışlardı. hükümranlıklarını

    güçlendirmek için, ?slam toplumunun her kesimine ulaşan bir propagandaya

    gereksinme duyuyorlardı. bunun o çağda en kolay ve etkili yolu topluluklara

    hitap etmek şekli idi. bu amaçla müslümanların belli saatlerde belli yerlerde

    toplanmaları ihtilal çevrelerincede teşvik ediliyor ve hatta zorunlu

    tutuluyordu. nitekim, emeviler zamanında camiler ali'yi ve onun soyunu kötülemek

    için konuşma yerleri olmuştur."

    bu ve benzeri nedenlerle ibadet için camilere gitmeyen aleviler-bektaşiler

    ibadetlerini,cemlerini uygun evlerde yapıyorlar. cemiyet evi veya cemevi adı ile

    toplantı yapılan cem yapılan binaları bulunan köy sayısı yok denecek kadar az

    buluyor.

    aleviler'in cemine kadın-erkek, yaşlı-genç herkes gelebilir. dede önderliğinde

    ve bağlama eşliğinde ibadet yapılır. oturuş biçimi ise toplumsal ilişkiyi

    geliştiren, küskünlükleri gideren, kin ve düşmanlık kapılarını kapatıp, barışa

    kardeşliğe yönelmeyi kolaylaştıran içtenlikli bir ibadet tarzı olarak yüz yüze,

    cemal cemale oturma biçimindedir. allah'a ibadet ve dualarla birlikte sohbet,

    yardımlaşma, kişi ve toplum sorunlarına çare bulma imkanları sağlayan toplu

    tapınma biçimidir. ?nsanın insana yakın olması bu biçimde daha kolay oluşuyor.

    duvara değil cemale, "didar-ı pak'e" yani temiz insan yüzüne bakmak, insanın

    yaptığı cami binasından önce allah'ın özenle yaratıp, "bütün meleklerin secde

    ettiği" insanı kutsal görmek alevilerde ibadetin esasını oluşturuyor. bu

    anlayışla aleviler; "secde ademedir", "hak ademedir" düşüncesiyle insanı, insan

    sevgisini dinin esası haline getirmişerdir.

    alevi-bektaşinin ibadet tarzını bir ozandan örneklemek gerekirse bakın edip

    harabi ne diyor:

    "zühd ü riya ile olan ibadet

    hatadır hz. settar'a karşı

    böyle namaz ile olamaz ümmet

    hiç kimse ahmet-i muhtar'a karşı

    tarikatsız mü'min olamaz kimse

    nur'u nübüvvetle dolamaz kimse

    hakk'ı peygamber'i bulamaz kimse

    yatup kalkmak ile duvara karşı

    allah gözlerine çekmiş bir perde

    yok dersin allah'ı gökde ve yerde

    gösterelim gelde gör hakk'ı nerde

    secde edersin didar'a karşı"

    kaynak: http://www.aleviforum.com/showthread.php?t=581

    hal böyleyken, alevilerin kutsal kitabını tartışmaya açmak dahi abesle iştigaldir. çünkü alevilik, kim ne derse desin islam'ın bir mezhebidir. öyle kültürdür, şudur budur demek havanda su dövmektir. alevilik bal gibi islam'dır, islam'ın bir yorumudur. tıpkı diğer mezhepler ve "kolları" gibi...

    hatta neden camide namaz kılınmadığı ve namaz ibadetinin durumu alevi arkadaşlarımız tarafından detaylı olarak açıklanıyor. aktaralım:

    "alevilerin bugün camiye gitmedikleri bir gerçektir. bunun hem sosyal, hem tarihi, hem de felsefi nedenleri vardır.

    1) tarihi sebep: bilindiği gibi, mekke'nin alınması üzerine korkudan müslüman olan ebu süfyan ailesinden gelme muaviye, osman zamanında suriye'yi avucuna almış, hz. ali zamanında isyan etmiş, kılıç zoruyla püskürtülmüştü.

    hz. ali harici ibni mülcem tarafından şehit edilince, muaviye zor yoluyla hz. hasan'dan halifeliği aldı. halkubi o zamana kadar, halife, halkın onayı ile seçiliyordu.

    muaviye, hz. ali'ye düşmandı... ona, şam'daki camilerde kılınan namazlarda, özellikle cuma namazlarında lanet ettiriliyordu. hz. hasan, muaviye'ye hilafeti bırakırken, bu kötü âdetin kaldırılmasını anlaşmaya koymuştu. fakat muaviye, diğer koşullara uymadığı gibi, buna da uymadı. islam şehirlerindeki camilerde, hz. ali'ye ve evlatlarına hakaretler, aldı başını gitti. peygamber soyuna yönelik bu saldırılar, samimi müslümanları yaralıyor, onları camilerden soğutuyordu.

    kendilerine, müslümanların emiri (emirülmüminin) dedirten bu emevi padişahları, islamiyet'i aslında hiçe sayıyorlardı. örneğin, velit, cariyesini erkek kıyafetine sokuyor, camiye yolluyor, halka namaz kıldırtıyordu. kafası kızıyor, kuran'ı hedef tahtasına asıyor, saatlerce okçulara oklatıyor, paramparça ettiriyordu. sonra da; ?haydi bakalım muhammet'in kitabı, ne yapacaksan yap bana...? diyerek meydan okuyordu. bir başka emevi halifesi, namaz kıldırırken, namazı bırakıp cemaate; ?yeter mi? yoksa biraz daha kıldırayım mı?? diye alaylı alaylı soruyordu. emeviler, aslında namaza hiç önem vermiyorlardı. ama, halkın namaz kılmasını örgütlüyorlardı.

    yalancı âlimler ortaya çıkartılıyor, bunlar, uydurdukları hz. ali'yi kötüleyen sözlere, peygamber sözüdür, diyor ve bu yolla da ali ve soyuna hakaret ediyorlardı.

    emevi devleti zamanında başlayan bu politik tavır, değişik biçimlerde şimdilerde bile yaşıyor. camilerde genellikle politika konuşuluyor. veya politikaya hizmet edecek konular din görevlilerince gündeme getiriliyor; değişik siyasal, dinsel görüşler hakarete uğruyor. imamlar, cami görevlileri gibi değil, parti görevlileri gibi çalışıyorlar. böyle davranmayan görevliler de var, ama bunlar azınlıktadır. sünni müslümanların bu konuda doğrudan doğruya bir hataları yok. onlar yüzyıllardır yürütülen kötüleme kampanyalarının sonucu, olumsuz bakış açısı kazandılar...

    bugün, bir alevi'nin camiye gitmesi demek, her türlü hakarete göğüs germeyi göze alması demektir.

    bu konuda birinci derecede suçlu olanlar, camilerin katı politik merkezler haline sokulmasına göz yumanlardır. devlet, camileri, yalnızca dinsel işlerin konuşulduğu, sünni insanların namaz kıldığı ibadet evleri haline getirmelidir.

    bugün, yerden biter gibi her tarafın camiyle dolmasının sebebi, ibadethane yetersizliği değildir. yeni açılan camiler, gerici-bölücü politik görüşlerin harmanlandığı, örgütlendiği, yayıldığı politik birimlerdir.

    2) sosyal sebep: camilerde, alevilere yapılan saldırılar ve hakaretler, bu kesimlerin camilerden kopmalarına sebep olmuştur. türklerin müslüman oldukları dönemde, camilerden kopma olayı tamamlanmıştı.

    alevi kesimi, camilerden uzaklaşmış, ama ibadetini bırakmamış, tanrıya karşı görevini yapmak için yeni ibadet biçimleri de yaratmıştır. anadolu alevileri, başlangıçtan beri ibadetlerini cem ayini ile yerine getirmiştir. (bölümüne bak.)

    bu nedenle, alevilerin camiye gitmemeleri, bazı bağnazların söyledikleri gibi, onların dinsiz olduğunu göstermez.

    geçmiş dönemde, aleviliğin, alt tabakalar tarafından benimsenmiş olması; bu tabakalar arasında bir ortak ibadet biçimi yaratmayı zorunlu kıldı. çünkü, bu kesimler; kendilerine karşı düşmanlık eden tabakalarla bir arada ibadet etmenin olanaksızlığını görüyorlardı. camilerin katı politik merkez haline getirilerek alt tabakaların inançlarına karşı hakaretlerin ortaya çıkması, kopuşu gündeme getirdi. çünkü, camiler, yönetici kesimlerin elindeydi. camilerde, hutbeler, yönetici kesimin çıkarlarını koruyacak biçimde veriliyordu. hatta, islamiyet'in görüntüsü bile değiştirilmiş; müslümanlık, yönetici kesimin çıkarlarının savunması olarak gösterilmeye başlanmıştı. tabakalar arasındaki sosyal, siyasal, ekonomik çatışmalar bu amaçla kullanılıyordu. yönetimin denetemindeki camiler; alt katmanlara karşı amansız siyasi, dini, sosyal saldırıların gündeme getirildiği merkezler halindeydi. alevi tabakalar; böyle bir ortamda ibadet etmenin olanaksızlığını görmüştü... alevi geleneğine göre, cafer'üs sadık döneminde aleviler özel ibadet toplantılarını başlatmışlardır. ilk cemler, bu toplantılar olarak kabul edilebilir.

    3) ekonomik sebep: aleviler, yoksul kesimden insanlardır. göçebelerden bile çok zengin olanlar; sünniliğe geçmişlerdir. alevi halk, yaşayabilmek için çok çalışmak zorunda kalmıştır. günde beş kez işlerini keserek namaz kılmaları, onları verimsiz olmaya, aç kalmaya mahkûm ediyordu.

    kuran'da yalnızca ?tanrı'ya kulluk ediniz? dendiği halde, bu, günde beş vakit namaza dönüştürülmüş ve islamiyet de bununla sembolize edilmeye başlanmıştı. çalışan kesimin yaşam biçimine uymayan günde beş vakit işi bırakma nedeniyle alevi kitlesi, bu işlemin yerine geçecek yeni yollar yaratmıştır. zaten geçmişte de namazın bir meşakkate, yüke dönüşmemesi için gerektiğinde namaz birleştirilerek kılınmıştır. hz. muhammet buna özen göstermiştir. hz ali'de namazın uzatılarak yeni müslüman olan halkın soğutulmaması için yemen'deki görevlilere emir yollamıştır.

    gerçek, kendini kabul ettirir

    alevilerin camiye gitmemesi, geçmişte ve günümüzde onlar için büyük suçlama konusu oldu. fakat, gerçek kendisini dayattı; yaşam, sünnileri de camiden koparttı. bugün, sünni müslümanlardan camiye gidenlerin oranı yüzde onu geçmez. hayatı rahat olan, geçinmek için hiç zorlanmayan şehirli kesim de bugün camiye gitmiyor... bu sıkı tapınma biçimi, sosyal ve ekonomik hayatın gerçeklerine uymadığı için, namaz yalnızca bazı yaşlıların uyduğu bir ibadet haline döndü. çalışan kitlenin namaz kılmaya vakti ve gücü kalmadığı için, camiler bomboş. fakat, camiye gitmiyor diye, sünni kesim insanlarımızın da inancından, imanından kuşku duyulmaz.

    4) felsefi sebep: alevilerin namaz kılmamasının asıl nedeni ise alevi felsefesinden kaynaklanır.

    alevi felsefesinde, ibadette içtenlik önemlidir. bütün ibadetlerin amacı da, tanrı'ya yönelik kulluğun, tanrı katından geri insana yansımasıyla, insanın mükemmel olmasıdır. eğer, insan, inancında samimi ise ibadetin değişik şekilleri ile kendini meşgul etmesi yanlış bile sayılabilir. çünkü bu, bir oyalanmadır. yüreğin, tanrı ile buluşmasını engeleyen bir oyalanma...

    aleviler, ceza veya mükâfat duygularıyla yapılan ibadetin gerçek kulluk olmadığına inanırlar. hacı bektaş veli'nin bu konudaki görüşü, her şeyin içtenlikle yapılması yönündedir. ibadette biçim değil, öz önemlidir.

    namazı temel alan, namaz kılmayı mutlaklaştıran anlayış ile alevi anlayışı arasında derin felsefi ayrılık vardır. (bu konudaki ayrıntı için alevi felsefesi bölümüne bak.)

    5) dinsel sebep: aleviler için dindar olmanın yolu namaz kılmaktan geçmez. namaz reddedilmez ama, ibadet onunla sınırlandırılmaz. ayrıca, alevilerin namaza bakış açısı, sünnilikteki uygulamadan farklıdır.

    aleviler, kuran'da namazın bugünkü haliyle dile getirildiğini kabul etmezler. kuran'da namaz kılınız biçiminde bir ifade de yoktur. söz konusu olan ?salat?tır. salat, namaz değil, tanrı'yı içten anıp selamlamaktır. eğer bugünkü anlamda eğilip doğrulma gibi bir namaz biçimi kesin şart olsaydı, bunun tanrı tarafından biçiminin bildirilmesi gerekirdi.

    halbuki;

    a) kuran'da namazın biçimi yoktur... nasıl kılınacağı tarif edilmemiştir.

    b) kuran'da, namazın beş vakit kılınacağına ilişkin bilgi de yoktur.

    namazın bir secde olduğu, kâbe?de putlar önünde eğilmenin bu anlama geldiği de ayrı bir olgudur. islam öncesinin arapları da (müşrikler) bu anlamda namaz kılmışlardır. bu olgu, diğer bütün dinlerde de bulunmaktadır.

    islamiyette, namaz uzun geldiğinden, kısaltılmıştır; kimi zaman uzatılmıştır; sayısı, değiştirilmiştir. bu uygulamalar bile, namazın tanrı'nın kesin emri olmadığını göstermek bakımından yeterlidir. eğer namaz tanrı'nın kesin emri ve gelecek zamanlara da uzanmasını istediği bir emri olsaydı; namaz olgusunun böyle boşlukta bırakılmaması gerekirdi. namazın biçimi konusunda, sünni kesim arasında bile yer yer anlaşmazlıklar vardır. namazı kesin tanrı buyruğu sayanlar, bu konuyu kuran'da ve islam tarihinde derinlemesine araştırmayanlardır."

    kaynak: http://www.aleviforum.com/showthread.php?t=46

    hayır, bunları ben söylemiyorum. bizzat alevilik mezhebine mensup insanlar söylüyor.

    o halde, nedir bu aleviliğin kutsal kitabını tartışmalar ve islam'ın tüm mezhepler tarafından (öyle ya da böyle) kabul edilmiş kurallarına karşı çıkmak?
  • kur'an'da telli çalgıların ve dansın yasak olduğunu düşünenler elbette kur'an'ın alevilerin kutsal kitabı olmadığı yanılgısına da kapılırlar.

    ehl-i sünnet hanefi mezhebinde hüküm açıktır; "bir değneği ritm halinde vurmak" dahi yasaktır.

    buna karşın, ebu hanife'nin bu yorumu sadece hanefi mezhebini bağlar. diğer pek çok mezhep, telli ve vurmalı çalgıların yasak kapsamında olmadığını belirtmiştir.

    örneğin:

    "bayramda, savaşta, hac yolunda, sahurda, düğünlerde ve askerlikte davul çalmak, kahramanlık türküleri söylemek, okullarda, millî ve siyasi toplantılarda bando, mızıka, mehter marşı çalmak caizdir. kadınların düğünlerde ve bayramlarda kendi aralarında def çalması caizdir. bunun dışındakiler haramdır."

    denilir.

    sünni islamda sadece "malayani"ye neden olabilecek veya kutsal metinler (kur'an, hadis) okunurken çalgı aletlerini kullanmak yasaktır. onun dışında, her türlü ilahi veya insanları doğru yola iletebilecek sözler esnasında müzik aletleri kullanmak caiz görünmüştür.

    kimsenin bilmeden konuşmaya hakkı yok.
  • alevilikte 12 gün oruç tutmak farz veya bir zorunluluk değildir. dileyen tutar, dileyen tutmaz.

    benzer biçimde, sünni islam'ın kaynağı olan kur'an'da namazın "erkek erkeğe" kılınacağı gibi bir kural da yoktur. kaldı ki, namazın şekli de yoktur. hatta, semah da yoktur. tıpkı kur'an'da "sema"nın olmayışı gibi.

    toplumlar, kendi tanrıya ibadet şekillerini belirlerler. islam'da bunu yaparken kur'an baz alınır, "yorum"a göre aykırı bulunmuyorsa eğer uygulanır. semah da bunlardan biridir.

    tıpkı kur'an'da kadın ve erkeğin ayrı durması gerektiğine dair bir ayet bulunmayışı gibi. sünni islam, yoruma dayanarak kadın ve erkeği ayırır, uzaklaştırır. buna karşın, alevi islam bu ayrılığı yanlış görür, bunu da kur'an'a dayandırır.

    alevilerin kutsal kitabı kur'an'dır. bunun aksini iddia etmek ya cahilliktir, ya da kasıt barındırır. kimsenin alevilere ve inançlarına hakaret etmeye hakkı yok.
  • müslüman olmayı bir ayrıcalık bir üstünlük gibi algılayanların, bu üstünlüğü başkalarıyla paylaşmaktan çekinme, korkma, kıskanma halinin bir yansımasıdır aleviliği müslümanlığın içinde görmemek. o halde kutsal kitapları da ayrı olacak demeye getirmek, kısacası ayrıksılaştırmaya ötekileştirmeye tarihte pek çok defa görüldüğü gibi ötekiyi yok etmeye çalışma gayretleri. bu haysiyetsizler (ötekileştirip ardından yok etmeye çalışanlar) tarih boyunca eşcinsellik, ensest ve cinayet, karanlık ve kötücül ritüeller gerçekleştirmekle suçladılar karşı tarafı, yaktılar yok ettiler bin yıllar boyunca güçsüzleri diğerlerini. hala saldırıyorlar ağızlarından salyalar akarak, hala irinler saçıyor, hala güzele dair ne varsa ellerini dokundurdukları solduruyorlar. zihinleri karanlık, niyetleri sapkın, ruhları kokuşmuş bu yaratıklar yıllardır karanlıkla beslendi ve iyi niyetten gün ışığından kaçan vampirler gibi korktu kaçtı. hala korkacak, kaçacak, zehirlerini bulabildikleri kuytularda, saklanarak, sincisice saldırarak akıtmaya çalışacaklar. alıştık ama korkmadık. ötekilik o kadar da kötü değil. öteki olmaktan güç almak da mümkün. ya bu zehirli yaratıklar bizden deseydi daha mı iyi olacaktı ki?
  • islamın peygamberinin tarikat'ı islamın peygamberinin meshebi de olmadığı için kendi kendine zortlayan tanımlara yol açan ötekileştirme çabası. siktir edin bence. berikilere bakınca siktir ettiğinize de şükredin üstelik.
  • şekilci anlayışların bir türlü herhangi bir kalıba sokamamasının verdiği bir acayip sancının tezahürü bir önermedir. ki zaten bu inancın felsefesi, düşünürken çok fazla da kastırmayan bir diyalektiği içinde barındırır. şöyle ki; kişinin kabesi insansa kitabı da ancak yüreği olabilir.
  • kuran değil. çünkü eski ahite yer veriyor diye hıristiyanlık ne kadar yahudilikse, isa'ya ve hıristiyanlık'taki adem ile havva mitine inanılıyor diye islam ne kadar hıristiyanlıksa ali'yi ve on iki imamı sevmeyi barındırması da alevilik'i anca o kadar islam yapar. yani yapmaz. artık adını koyalım. anadolu alevisi islam değil. yıllarca cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşması hakkımız müslüman olduğumuz savıyla geri çevrildiğine göre, demek ki özgür olmamız müslüman olmamamıza bağlı. kusura bakma müslüman, adını böyle koymamızı biraz da sen istedin.
  • bir kısmını mir kısmını bilmem ama kastedilen ailevilerin, gönderme tabirler ile, sünni islama "uzak" olan kesimi ise, benzetme de isteniyorsa, hristiyanlığın aslında olduğu gibi, "söz"den ibaret, soyut olandır. dendiği gibi, nasıl ki hristiyanlık ne kadar yahudilikse, yapısı itibariyle aynı benzeşme, kastedilen alevilik-islam arasında da mevcut.

    ve nasıl ki isa bizzat kendisi "söz" idiyse, aleviliğe de kitap isteyen, yolunu metne döker, olur sana kitap. zor değil. zor olan o sayfalar kutsal olunca açıp bakman. insanoğlu hayvanoğlu. şu an dünyada sayısı o en çok olup da en az okunanlar, din kitapları, inananları tarafından. ama onlar adına işine geleni yapmak, burda da gelip boş geyik yapmak çok yaygın.
hesabın var mı? giriş yap