• bir tanıdığım babasının kendisine cinsel tacizde bulunduğunu söylemişti. tacizi oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı. feci şekilde korkuyordu ve uykusuzluk problemi vardı. depresyonun bütün belirtilerini gösteriyordu. taciz olup olmadığı hiçbir zaman doğrulanamadı ama o kız hayatını bu inanış üzerine kurmuştu. doğru olup olmamasının önemi yoktu. babası gece üzerini örtse o geriliyordu.

    algı her şeydir o yüzden.

    dünyayı düşman olarak algılayan biri bütün hayatını savunma üzerine kurar, dünyayı toz pembe gören biri -kaldıysa hala- savunma, plan, komplo teorileri ile uğraşmaz.

    platonik aşkların çoğu hep bu algı ile ilgilidir. aşığın gözünde mükemmeldir karşıdaki kişi.
    örnekler attırılabilir.

    kötü olan şudur : algıyı değiştirebilmek çok zordur. gözün gördüğünün inkarı demektir çünkü. nasıl görürsek öyledir dünya. zordur mu dedim? imkansızdır.
  • yıldız teknik üniversitesi sinema kulübü tarafından düzenlenmekte olan ücüncü yildiz kisa film festivali dahilinde ücretsiz gösterilecek olan kısa filmdir...
    yönetmeni murat duygu; süresi 09:07 'dir...
  • aldığın kadarı.
    ama kesinlikle
    anladığın kadarı değil.
  • varoldugunu sandigimiz.
    "most of us assume we are seeing the world the way it really is." ned herrmann
  • (bkz: stok etkisi)
  • haşhaş sütünü toplamakta kullanılan kaşık.

    (bkz: algı bıçağı)
  • algılar, kişinin hayata uyumu için son derece önemlidir. bir kişi, bir nesne ya da olaya ait ne kadar çok duyuma sahip olursa, o nesne yada olayı o kadar kolay ve sağlam algılar. mesela, limonun şeklinin görme organı olan gözle görülmesi, yumuşaklığının elle anlaşılması, tadının tatma organı olan dille belirlenmesi, kokusunun koklama organı olan burun ile anlaşılması hep birer duyumdur. bu duyumlar zihinde birleşerek örgütlenme sonucu kişide “limon” algısı meydana getirirler, artık “ limon” dendiği zaman, biz, onun çeşitli duyu organı aracılığıyla aldığımız çeşitli özelliklerini hatırlayabiliriz.
  • temel bilimlerin içeriğine yenildiği bir konsept. sen ne kadar kurcalarsan kurcala hep senden de önde olan ve senin yönetemediğin ama senin yönetmenliğinin yönetildiği bir duru su. doğrusu ve yanlışını ne kadar kalın çizerseniz o kadar birbirine geçiyor. kaldı ki algının doğru ve yanlış gibi bir ayrımı hiç olmamalı aslında. oysa algı bir karar besleyicisi. yani her gözlemin temel taşı ve ister istemez kararı etkiliyor. en başında ne kadar temiz ve kusursuz objektiflikte olsa da bir süre sonra kafası tozlanıyor, ve o toz ne yazık ki servise götürülerek tamir edilemiyor. değişik seansları istiyor bünyesine. zorluğundan vazgeçip, vazgeçimini kutlayanlara ithaf ediliyor.
  • cok fazla manipule edilebilen bir sey. kaldi ki o kadar da degiskenliginden dem vurulmasi sacma. yani kafaya tokmak filan yemedikce? hepimiz benzer algi dokuma isleme mekanizmalarindan gecerken nasilsa ciktisi farkli olabiliyor. algiladigimiz sey ve algiladigimiz bicim neticesiyle ayni, ama yorumlayisimiz farkli (gercek yok, sadece yorumlar var degil. binbir yorumlanis sekli olan bir gercek var, demek istiyorum ki postmodern makamina donusmesin, incinirim)

    algi ile yorumlayis arasindaki iliski cok hassas bir iliski. hepimizin ayni resmi goruyor oldugu kesin, ama bazilarinin algilarini yaniltmak istemesi ile ilgili olarak bir resme mudahale etme istegi soz konusu. iste ise 'gercekligin' karistigi yer de orasi. gercek, resimdeki eksige isaret ediyor, alginin kavrayamayacagi bir noktadan. tuhaf olan da bu.
  • insan algısı çok tuhaf. çok çok tuhaf.

    aylardır ertesi gün işe gideceğim geceler saat 02.00den önce uyumadım hiç.
    işe gittiğim sabahlar 08.40'dan önce uyanamadım.

    dün işteki son günümdü,
    dün gece arkadaşlarımla film izlerken 23.00 gibi gözlerim kapanmaya başlamıştı, 23.30da uyumuştum çoktan.
    sabah ise 08.30 olmamıştı uyandığımda.

    tüm bunlar için "ulan şansa bak, mis gibi özgürüm ama erken uyuyorum, erken kalkıyorum" diye basit düşünmüyorum. o kadar basit değil hakkaten. tam burda insan algısı giriyor devreye.

    çalıştığım süreç içinde bünyem geceleri özgürlük alanı olarak algılıyor, ertesi gün iş olduğunu bildiğinden vücudu zorluyor, "daha çok özgürlük, özgür zamanlarını değerlendir. uyuma uyuma"

    sabahları ise, köleliğe gidildiğini bildiğinden "uyu lan bok mu var iş yerinde" diyerek mümkün mertebe en geç saate kadar uyutuyor seni.

    peki bu algı, işler değişince ne yapıyor? "ulan daha bir gün bile olmadı ben bir durayım" demeden kendini hemen yeni duruma uyarlıyor, uykun mu geldi? isterse 21.00de gelsin, isterse 21.00de uyuyunca 05.00'de uyanılsın. "hepsi özgür zaman, hepsi benim zamanım nasılsa" diyerek takılıyor kafasına göre.

    yani toplamda benim bünye diyor ki aslında; ucunda işe gitmek varsa sorundur sabah 06'da kalkmak, sevgilinle tatile gittiğinde güzeldir ki...
    ertesi gün uyandığında işe gidiyorsan kötüdür 23'de yatmak, ertesi gün de tatile açılıyorsa güzeldir ki...
hesabın var mı? giriş yap