• -hissedilir mi enlem farkı?
    adam kadından uzaktaydı. mesafeyle ilgili teknik bir problem. bir şekilde üstesinden gelinebilecek bir şey..
    kadın ise adama uzaktı... coğrafi uzaklıkla ilgisi olmayan metafizik bir problem. kolay kolay üstesinden gelinemeyecek bir şey..

    a.lidar/ tesirsiz parçalar 167
  • fikir muhendisi fikri'nin (#36199876) entrysi ve fikir muhendisi fikri için şunları söylemiştir.

    ''koçum benim.. işte gerçeği tek gören adam bu lan aranızda. yemin ediyorum süper analiz yapmış. allah razı olsun..''

    seviliyorsun güzel abim. bir gün yıldız tilbe dinleyerek karşılıklı rakı içme dileğiyle.
  • beşiktaş’lı oluşumun hikayesi bir tür çaresizlik ve yokluk hikayesidir. beş altı yaşlarındayım. yıldıztepe mahallesinde oturuyoruz. evimizin tam karşısında geniş bir arsa var. mahallenin çocuklarıyla beraber sabahtan akşama kadar it gibi top koşturuyoruz. takım falan tutmuyorum henüz ama kırmızıyı çok sevdiğimden galatasaray’a yakın gibiyim..

    kahvaltı sonrası kendimi arsaya attığım her zamanki günlerden bir gün. bir kaç arkadaş bekliyor zaten. birlikte minyatür kale maç yapmaya başlıyoruz. bir süre sonra yanımıza geliyorlar sırıta sırıta. şimdi isimlerini bile anımsamadığım iki kardeş. sırtlarında pırıl pırıl galatasaray formaları. babaları almancı, izne gelirken almış hediye diye. nasıl da güzeller. o güne kadar ne benim ne de diğer çocukların forması olmamıştı hiç. geberiyoruz kıskançlıktan. resmen geberiyoruz. devam ediyoruz bir süre sonra maça ama kimsenin oyunla alakası kalmamış. herkesin aklı formalarda. bırakıyoruz maçı.

    ben fazla dayanamayıp koşarak eve gidiyorum. babam işte. annem evde. soluk soluğayım. annee diyorum, anne n’olur bana forma alalım. gülüyor annem önce. ısrarımı görünce de bağırmaya başlıyor. para nerde diyor, kardeşinin götüne bez alamıyoruz sen forma derdindesin. sahi ya lan. bizim paramız yok ki. zaten ben bildim bileli hiç olmadı ki paramız. neyse.. çekiliyorum bir köşeye burnumu çeke çeke ağlıyorum. annem kapı aralığından bana bakıyor. iyice abartıyorum ağlamayı. annem yan odaya geçiyor. takır tukur sesler. hiç dışarı çıkasım yok. ağlamayı da kestim. mal mal oturuyorum. annem sesleniyor. isteksizce yanına gidiyorum. bir şey uzatıyor bana. eski siyah tişörtümün üzerine beyaz atlet parçaları dikip forma yapmış. arkasına da 7 rakamı dikmiş. anne diyorum bu beşiktaş forması. ben galatasaray istiyorum. olsun oğlum diyor bu daha güzel. hem bak 7 numara bu feyyaz’ın forması. forma bir şeye benzemiyor aslında. alelacele çocuk avutmak için yapılmış uyduruk bir şey. ama annem o kadar güzel gülüyor ki. o dakika karar veriyorum. ben artık beşiktaş’lıyım..

    velhasıl neden beşiktaş sorusunu duyduğumda sallama cevaplar verirdim bugüne kadar. ilk kez itiraf ediyorum. beşiktaş’lıyım çünkü paramız yoktu. beşiktaş’lıyım çünkü kırmızı tişörtüm yoktu.

    beşiktaş’lıyım çünkü o gün annem bana çok güzel gülüyordu...
  • felsefe öğretmenidir kendisi, bir nevi feylesof.insanın aklına yalnız kalmak istediği zamanlarda *yanlışlıkla üzerine basılmış salyangozlara ağıt şiiri gelmekte,güzel dilegetirmiştir:

    hassasiyet onluk çiviyle
    çakılmış olsa da alnıma
    ve hiç beklenmese de
    bu tür incelikler benden
    bilhassa dikkat ettim ve
    hiçbir şey istemedim
    hiçbirinizden.
    bakın şimdi ben,
    bir sürü ilginç özelliğimin yanı sıra
    savaşta ve barışta mütemadiyen
    trenlerinize kömür taşırım
    -beni rahat bırakın!-
    zabıt katiplerinize
    ve zaptiyelerinize
    ve zabıtalarınıza
    bir tek kötü söz etmem
    -beni rahat bırakın!-
    buradan ilan ediyorum,
    bağışlıyorum tüm organlarımı
    kimsesiz akreplere ve
    sakat salyangozlara
    n’olur sağken dokunmayın
    -beni rahat bırakın!-
    ayaklarımın altı ağrıyor
    -beni rahat bırakın!-
    bulvarlarınız sizin olsun
    kır gezmeleriniz
    podyumlarınız
    havuz başı sohbetleriniz
    ve pavyonlarınız
    ara sıra yalvarır gözlerle
    bakar gibi olsam da gözlerinize
    değil efendim öyle
    sakın inanmayınız
    bir ilintiye ilişkin
    içli içli inlesem de
    ilişmeyiniz bana
    beni rahat bırakınız..
  • "oysa bir bilse gülüşünün kıyısına sığınıp bir ömür geçirebileceğimi. bilse sesini her duyduğumda içimden durmaksızın bilmediğim, unutulmuş dillerde şarkılar söylediğimi. bilse adının geçtiği her yeri ve her şeyi durup durup, incitmemek için parmaklarımın ucuyla sevdiğimi."
  • ben bazen bütün bunların bir komplo olduğuna inanıyorum. bu kadar tesadüf beni ateistliğimi sorgulamaya itiyor. diyorum ki, o koca adam resmen oturmuş elinde birasıyla bizi izleyerek gülüyor.

    eskiden ışığı 'sır'ın taşıdığına inanıyorlardı, çok değil, topu topu 100 yıl önce kadar filan. koca koca adamlar götü sıkışınca yine tanrısal tasvirlere sığınıyorlardı. allah'tan hiç biri beşiktaş'lı değildi, yoksa bu dünya'ya daha fazla katlanamazlardı. ben de beşiktaş'lıları 'sır' paketleriyle tanımlaya biliyorum ancak. çünkü başka türlü bu kadar benzerlik zor. kötü alışkanlıkları olan iyi çocuklar. sürekli susuzluğunu kitaplarla dindiren, hala oyuncaklar biriktiren, içkisi sigarası kontrol altında kumar alışkanlığı ve beşiktaş'lılıkla taçlandırılmış bir tükeniş hikayesi. şu ali lidar'la belki hiç hiç benzemiyoruzdur ama o kadar da çok benziyoruz ki.

    tesirsiz parçalar 217:
    otuz beş yaşındayım ve hala ağlarken anne diye ağlıyorum. bir taraftan da burnumda oluşan sümük baloncuk olunca yavaş yavaş nefes verip balonu genişletmeye çalışıyorum. saçlarım beyazlaşırken favorilerim kızıllaşıyor ve sakallarım sararıyor. kıçımın kılı (kimsenin kıçının kılı değilim bu arada kendi kıçımdan bahsediyorum) hangi renge dönüşüyor düşünmek bile istemiyorum. on altı yıllık memurum ve bir kaç bin kitap, bir dolu oyuncak ve bir kaç takım elbiseden başka hiçbir şeyim yok çok şükür. en iyi arkadaşım beş yaşında bir oğlan çocuğu. köpeklerle mesafeli bir ilişkim var ama kedilerden hiç hazetmiyorum. ekseriyetle canım sıkkın ve mütemadiyen depresyona giriyorum. hatta aynı gecede bir kaç kez depresyona girip çıkacak kadar yalama ettim güzelim hastalığı. ağaçlardan en çok çam ağacını, parklardan şirintepe parkı’nı, takımlardan beşiktaş’ı ve kadınlardan dünyanın en güzel kadınını seviyorum. çam ağacı meyve vermiyor, parkı yakında tadilata sokacaklar, beşiktaş avrupa kupalarından men edildi ve galiba sevdiğim kadın beni sevmiyor. gerçi seviyor da olabilir, bilmiyorum. yağmur yağarken kendimi iyi hissediyorum, hiç açıklayamayacağım bir neden yüzünden yağmuru tanrının bana bir kıyağı olarak görüyorum. saat şu an dört buçuk bütün aklı başında insanlar uyumuştur kuvvetle muhtemel. bense uyuyabilmek için onların uyanmasını bekliyorum. gönüllü gece bekçisi gibiyim, kendi kendine durumdan vazife çıkaran. bu yazı daha çook uzar. ama ben bundan da sıkıldım. iyi ki ceylan ertem var. bir de georges perec ne güzel yazar, türkan şoray ne güzel kadın ve selim ışık ne güzel arkadaş değil mi? evet evet öyleler
  • “herkes kalbimde bir yere sahipken senin ülken vardı.”
  • hakkında çok şey yazılası felsefe hocamdır. kendisiyle tatlı anlarımız olmuştur.
    bir fenomen haline gelmiştir ancak kendisi sikine bile takmamaktadır.
    yazmak istediklerim onun takacağı şeyler olmasa bile bir devlet memurunun hakkında internette bu tarz yazılar yazmaya içim el vermemiştir. kendisi yazılarında kendi hallerini yazarlar bazen birinci ağızdan bazen 3 hatta 5. ağızdan anlatır :)
    güzel yazar bazen ağlatır bazen güldürür. bazen bi bok anlamazsınız...
    hakkında çok şey konuşulur çok şey yazılır ancak kendisi anlatılmaz yaşanır.
    çeşitli fanzinlerde de yazmaktadır yazdırılmaktadır. hatta bazen yazıları haberi olmadan yayımlanmaktadır.
  • "beş sene boyunca aynı kızın peşinden koştu barış (üniversitenin ilk haftasında, amfide görür görmez karar vermiş güliz’e aşık olmaya). mezuniyet törenine kadar da bir an bile vazgeçmedi. güliz onu sevmedi. ama uzak da tutmadı kendinden. hemen hemen her gün görüştüler. barış hislerini hiçbir zaman saklamadı. kızın sevgilileri oldu arada. barış’ın hiç olmadı. zamanla herkes öyle kanıksadı ki bu durumu, güliz’in sevgilileri bile barış’ı yadırgamamaya başladı. bir çeşit eğlenceye dönüştü hepimiz için onun bu hali. bu işte o salak diye uzaktan parmakla gösterildiğine bile şahidim. ilk bir kaç yıl o kadar samimi değildik biz. ortak arkadaşlar vasıtası ile durumdan haberdardım. o zamanlar da acırdım haline uzaktan uzağa. güliz’e de kızıyordum içten içe.

    üçüncü sınıfla birlikte barış’la samimiyetimiz de ilerledi. sordum bir gün. yoğun bir ucuz şarap akşamı. bir artı bir öğrenci evinin mutfağındaydık ve kafalar hafiften dumanlanmaya başlamıştı.

    ”neden barış?”
    ”efendim!”
    ” neden? yani anladım aşık oldun, çok aşık oldun hatta tamam. ama olmadı, olmuyor işte. neden bırakmıyorsun artık?”

    uzun bir süre sustu. sonra ciddi bir yudum aldı şaraptan. sonra.

    ”demedi abi. bir kere bile seni istemiyorum demedi.”
    ”ee. istiyorum da demedi. dedi mi?”
    ”yok. onu da demedi. gülümsedi hep.”
    ”o herkese gülümser oğlum. mizacı öyle onun”
    ”bana başka gülüyor be abi. biliyorum beni sevdiğini, ben de seni sevecek gibiyim ama daha değil der gibi gülüyor. bekle diyor sanki bana. ben de bekliyorum.”

    salak demek geldi içimden. kızmak, bekleme ulan bekleme sevmeyecek o seni demek.. diyemedim hiçbir şey. acıdım. çünkü gördüm gözlerinde. söylediği şeye gerçekten inanıyordu o. gerçekten güliz’in kendisine başka türlü gülümsediğini zannediyor, gerçekten günün birinde kendisini sevebileceğini düşünüyordu. başka konularla devam etti gece. sonraki zamanlarda da, sanki sözleşmişiz gibi bir daha o konudan bahsetmedik hiç. barış mezun olana kadar hiç vazgeçmedi. sonrası varsa da hikayenin, ben bilmiyorum. mezuniyetten sonra koptuk.

    yıllar geçti aradan. düşünüyorum da şimdi, sanırım bazen hepimiz biraz barış oluyoruz. bir şey oluyor bazen, bütün dünya senin düşündüğünün tersini bile düşünse o kadar kuvvetli inanıyoruz ki sen o şeye, gerçekle bağımız kopuyor. sonrası acı oluyor elbet. olsun. samimi bir acı sahte bir mutluluktan daha kötü olabilir mi gerçekten?"

    not:görülebilecek en iyi felsefe öğretmenidir kendileri.öğrencisi olmuş olmaktan mutluluk duyuyorum.
  • emrah serbes gibi burak aksak gibi o da bir beşiktaşlıdır. beşiktaş üzerine yazdığı yazılar deniz tarafındaki kale'de yayınlanacaktır.
hesabın var mı? giriş yap