• halk bilimci ve kütüphanecidir.
    cumhuriyetin ilk yıllarındaki gezi ve çalışmalarıyla döneminde sonrasındaki halkbilim çalışmalarına önemli bilgi ve belgeler bırakmış araştırmacıdır.

    bu “folklor arkeologu” 1889 yılında selanik’in ustumruca kasabasında doğmuş; istanbul’da öğretmen okulunu bitirdikten sonra, çeşitli illerde öğretmenlik ve ilköğretim müfettişliği ile adana ve bursa müzeleri müdürlükleri görevlerinde bulunmuş; emekli olduktan sora, halkbilim çalışmalarını ara vermeden sürdürmüş ve 1.11.1960’da vefat etmiştir.

    arkasında çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış yüzlerce değerli folklor araştırması bırakmıştır. bunların arasında en çok bilineni bugün bu alanda çalışma yapan her araştırmacının hala önemli başvuru kaynağı olan, ilk baskısı 1931 yılında yazarın kendi imkanlarıyla beş cilt hlinde yayınladığı “cenupta türkmen oymakları” adlı eseridir. bu eser, yazar sabahat emir tarafından yayına hazırlandıktan sonra, 1977 yılında kültür bakanlığınca iki cilt halinde yayınlanmıştır.

    soyadı kanunu çıktıktan sornra, kendine soyadı olarak “yalman yalgın”ı alan yazar, başta bu ikisin birlikte kullanmış; sonraki yıllarda, eser ve makalelerinde soyadının sadece “yalgın” kısmını kullanmıştır.

    bugüne kadar basılmış diğer eserleri de şöyle: oğuz, pehlivan (1927), tarsus gazetesi tefrika; karacaoğlan (1928), tarsus gazetesi tefrika; çukurova halk terbiyesinde avcılık (1937) adana; cenupta türkmen çalgıları (1940) seyhan basımevi, ankara; anadolu’da türk damgaları uludağdan toroslara (1943) bursa yeni basımevi, bursa; toroslarda karatepeli bölgesi (1950) chp halkevleri yayını, ankara.
  • türk folklor araştırmaları dergisinde okudum. ali rıza yalgın, geçenlerde bir kasabada tek başına ölmüş. kasabalılar ona, onun hiçbir şeyinden habersiz, "baba rıza," diyorlarmış. ve onu seviyorlarmış.
    bu ali rıza yalgın da kim, diyeceksiniz. yazık ki öyle, diyeceksiniz. ali rıza yalgın, bizim ilk folklorcularımızdan biri. cumhuriyetin ilk yılları. bir çalışma, bir yeniden var olma, bir toprağa
    yönelme çabası var her bir insanımızda. bir şevk ve aşk var. memleketin üstüne bütünüyle eğilinmiş. devrimlerin daha çiçeği burnunda. devrimlerin sürdürülmesi memlekete çok şey kazandıracak. bu arada bazı kişiler, halka inanmış kişiler alabildiğine bir folklor çalışmasına girişiyorlar. bu yıllar, pertev naili boratavların, ahmet kutsi tecerlerin, adnan saygunların ortaya çıktığı yıllar. bunlarla birlikte anadoluda da bu işe gönül vermiş birçok kişi var. bunlardan biri de ali rıza yalgın. ben ali rıza yalgını, onun çalışmalarını yakından izledim. adana müze müdürüydü o zaman. bir de o sıralar adanada ağırceza hakimi ahmet şükrü esen vardı. ahmet şükrü esen, dadaloğlunu ilk derleyen, tanıtan kişidir.

    ali rıza yalgına gelince, bu da karacaoğlanı ilk tanıtan, onu ilk derleyen kimsedir. ali rıza yalgının cenupta türkmen oymakları diye birkaç ciltlik eseri vardır. bu eserde güneydeki türkmenlerin gelenekleri, türküleri, hikayeleri, her bir şeyleri var.
    ali rıza yalgının folklorculuğu su götürür. batılı anlamda bir bilim adamı gibi çalışamamıştır. zaten çalışamazdı da. bir folklorcu, bir bilim adamı gibi yetişmemişti. bir ilkokul öğretmeniydi. sonra müfettiş oluyor. daha sonra da müze müdürü. hiçbir zaman bir bilim çalışması yapamıyor. bütün bunların üstünde ali rıza yalgın bize öyle çok, öyle yeterli malzeme verdi ki, geleceğin gerçek folklorcuları bunlardan faydalanacaklardır. faydalanıyorlar da. ali rıza yalgın bir bilim adamından çok bir gönül adamıydı. halka doğru eğilişin öncülerinden biriydi. o olmasaydı, biz bir karacaoğlanı böylesine tanımayacaktık.

    bu gönül adamı, ayağında çarığıyla yıllar yılı torostan inmedi. tek tutkusu güney türkmenleriydi onun. onların düğünlerini, türkülerini, geleneklerini seviyordu. onların hayatına girmişti. elimizdeki yüzlerce sayfalık cenupta türkmen oymakları kitabı onun gönlünden bize armağandır.

    her şeyle birlikte bu halka gidiş de durdu. ali rıza yalgınlar yavaş yavaş aramızdan çekilip gidiyorlar. gönül adamı ali rıza yalgın zaten çoktan beri aramızdan çekilmiş, küçücük bir kasabaya yerleşmiş, ömrünün kalanını orada geçiriyordu. bu tutku, bu çaba adamı unutulmuştu. zaten- hiçbir zaman da büyük bir ünü olmamıştı. bir kasabada tek başına, unutulmuş, unutulduğu gibi sessiz göçüp gitti.

    torosun türkmenleri onu tanır. şimdi ölümünü duymuş-larsa, onun ahbapları yaşlı kadınlar onun üstüne bir ağıt çıkarmışlardır. bu ağıt da benim bu anma yazımı, bizim verdiğimiz, vereceğimiz şanı şöhreti değer. her şeyimizde bir durgunluk, bir ölüm hali var. cumhuriyetin ilk günlerinin şevki, heyecanı nerede? şimdi bir delikanlı çıkıp da niçin türkmenin arasına katılmıyor, onlarla dost olmuyor? niçin şimdi ali rıza yalgınlar yok? niçin böyle gönül adamları çıkmıyor aramızdan? bir yanda unutulmuş anadolu, bir yanda buralarda biribirimizi yiyen bizler. üstümüze ölü toprağı serpilmiş. bu meskenetten uyanacağa da benzemiyoruz. hayata karışmadıkça kafamız da yarım kalacak. böyle yapayalnız, bir kasaba köşeciğinde ölse de, gönül adamlığıyla, tutku adamlığıyla ali rıza yalgın örnek bir insan olarak her dem yaşayacak. karacaoğlanın ilk dostu. kilimci ıraz karının ilk dostu, ayağı çarıklı yalgın baba yaşayacak.
    13.8.1961

    (bkz: yaşar kemal)
    (bkz: baldaki tuz)
    (bkz: ali rıza yalgın)
hesabın var mı? giriş yap