• yaralı yüz bakkal, mahalleye gelen öğretmen kıza aşık olur. aşifte öğretmen kızı, türkü bar sahibi duygusuzca becermekte ve duygu hesabını ödememektedir. bu arada yaralı yüz bakkal'ın kiracısı orospu çocuğu, bakkaldan habire sakal koparmakta, yolmaktadır. psikotik birikmeyle bir yerde patlayan bakkal ile türkü bar sahibi iblis dövüşürler. aşifte kızımız, türkü bar sahibini tercih eder. film biter.

    bu nasıl bir filmdir, cemal can. hiç mi otuzbir çekmedin? erkek adam, öyle yatağa domalmış ve çırılçıplak otuzbir çeker mi? sırf serdar'ın götünü göstericem ve diyalektik yapıcam diye olur mu? böyle mal bir bakkalcı hiç gördün mü sen sevgili sözlük okuru? bu nasıl bir gerçek dışılıktır... beyoğlu'nu sikeyim; sen bütün filmi beyoğlu'nda çek, ardından git kızı sultanbeyli otobüsüne bindir. gün boyu düdüklenen yurdum insanını, serdar orçin afişli cd kapağıyla düdükleyen cd satıcısını sikeyim afedersin.
  • --- spoiler ---

    ... çok teşekkür ederim. özür dilerim. size bir şey sorabilir miyim? ... hayat neden bu kadar zalim? insanlar... insanlar neden bu kadar zalim? yaşamak neden bu kadar zor ve bu kadar güzel ve vazgeçilmez? peki, insanların birbirini anlamamak için bu büyük çabası neden?.. karım... karım bana çok kızıyor; ona istediği gibi bir hayat sunamadığım için. istediği gibi bir adam olamadığım için... çocuklarım, çocuklarım da bana çok kızıyor; onlara bilgisayar, elbise, ayakkabı, araba alamadığım için. patronum, patronum sürekli alaycı bakışlarla beni izleyerek ne kadar işe yaramaz bir adam olduğumu günün her saatinde bana hatırlatıyor. o da bana çok kızıyor; çünkü ona çok para kazandıramadığım için. dostlarım, arkadaşlarım, akrabalarım beni adam yerine bile koymuyorlar. onlar da bana kızıyor; onların istediği gibi bir adam olmadığım için. onları yemeğe götürmediğim için, onlara borç veremediğim için, onlara ayak bağı olduğum için... onların eğlendiği gibi eğlenemediğim için... devlet, devlet de bana kızıyor; daha çok vergi veremediğim için. arada bir n'oluyor diye sorduğum için, yanlış partiye oy verdiğim için... biliyor musun, her tarafım kanıyor. acılar içindeyim. çürüyorum!.. onların istediği gibi bir adam olmak istiyorum; ama beceremiyorum! dostlarıma, akrabalarıma, patronuma, karıma, çocuklarıma üzgünüm diyorum, sizin istediğiniz gibi bir adam olamadığım için özür dilerim diyorum, duymuyorlar! acılarımı, kederlerimi, sıkıntılarımı anlatıyorum, dinlemiyorlar. ben... ben, bana yardım edin diyorum, kaçıyorlar. gelin biraz konuşalım diyorum, masayı terk ediyorlar! ölüyorum ben diyorum, ne zaman öleceksin diye soruyorlar. lütfen bana söyler misin? ne oldu? bize ne oldu? eskiden böyle değildi! şimdi ne oldu? neden insanların artık bir takım duygulara ve düşüncelere prim verecek zamanları yok? neden bu kadar hızla koşuyorlar? neden bir an bile olsa durup hayatın, insanın, evrenin anlamı üzerine düşünmüyorlar? ben acılarımı, sıkıntılarımı, kederlerimi onlara anlatırken neden beni dinlemiyorlar? benim bütün bu düşlerim, arzularım, hayata dair imdat çığlığım onlara neden sahte geliyor, sahici gelmiyor, samimi gelmiyor? neden, neden, neden söyle bana neden? neden? n'olur bana yardım et! yardım et bana!.. lütfen, lütfen!.. neden beni bu halimle kabul edip aralarına almıyorlar? neden beni sevmeleri için sürekli inanmadığım halde onların ilgisini çekip onlarla konuşmak zorundayım ha? neden egom olmak zorunda? neden onların arasında bencil olmak durumundayım? neden var olabilmek için rekabet etmek zorundayım ha? lütfen!.. lütfen bana yardım et! bana hayatta yaşamanın sırrını söyle! bak, biliyorsan eğer bana o yolu göster, lütfen! çünkü ben artık yalnız yaşamak istemiyorum. bana hayatta yaşayabilmem için güç ver. neden ben hayatta yaşamayı beceremiyorum? lütfen bana yardım et, lütfen!.. ... özür dilerim! özür dilerim, beni bağışlayın. kendi derdimle sizi üzdüm. özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim...

    http://www.youtube.com/watch?v=khgkwrltqls

    --- spoiler ---
  • tiplemeleri demirkubuz sinemasındakinin tıpatıp aynısıyla perdelemiş; kaybeden tuhaf ketum adam tiplemesiyle serdar orçin'i, "iyi olacağız tabi, iyi olmaktan başka çaremiz mi var" hayat görüşüyle serseri ufuk bayraktar'ı kullanmış, kurgu ve hikâye ekseninde demirkubuz özenmesini kaleme almış bir cemal şan filmi.

    hiç olmamasından iyidir tabi, fakat yeni bir şey göremedim ben bu filmde. ayıla bayıla izlediğim demirkubuz filmlerini, başka bir adam çekse nasıl olurdu gözüyle izledim. cemal şan kötü bir senarist, fena bir yönetmen mi? hayır. bilakis güzel iş çıkarıyor. lakin biraz daha orijinal yapımlar yapmalı. filmi izlerken bunu çokça düşündüm. "bugün bana imkan verseniz, ben de demirkubuz filmlerinin tıpkısını çekerdim" dedim. bırakalım da bu filmleri demirkubuz çeksin kanısına vardım.

    --- spoiler ---
    tecavüze tanıklık edip kaçmayı yeğeleyen karakter ile irreversible aklıma geldi,
    teras ve mektup sahnesi ile ufuk bayraktar'ın gümbür gümbür gelişini fark ettim,
    hayatın çözümünü tiyatral bir biçimde bakkalda arayan abimiz ile uzunca bir süre düşüncelere daldım,
    begüm birgören'in başarılı güzelliği ile ters orantılı tirad girişimini esefle kınadım,
    serdar orçin'i bundan böyle ketum, sosyal fobi sahibi rollerde görmek istemediğim görüşüne vardım,
    öyle daş gibi bir kadının, 24 saat önce tanıdığı ruh hastası imajlı, sünepe ve yaralı bir adamın evine bir gece ansızın çat kapı gelebilmesi ihtimalinin ancak filmlerde olabileceği gerçeğine ayıktım...
    --- spoiler ---
  • filmi, dünya prömiyerinde, yirminci ankara uluslararası film festivali kapsamından yapılan gösteriminde izledim. izledikten sonra aklıma gelen şey şu oldu: "biz bunu haketmiyoruz." bu kadar kötü bir filmi yapmaya, bu kadar kötü bir filmi festivale kabul etmeye, seyirciye izlettirmeye kimsenin hakkı yok.

    vicdan'dan sonra bu filmi izleyince iyice kani oldum. sinemamızda bariz bir zeki demirkubuz etkisi var. herkes bir demirkubuz filmi çekmek istiyor. tabii bu olamadığı için ortalık çakma demirkubuzlardan, çakma demirkubuz filmlerinden geçilmiyor. ali'nin sekiz günü de tam öyle. daha önce demirkubuz filmlerinden oynayan oyuncuları benzer rollerde kullanmaktan tutun da masumiyet'teki gibi filmin ortasında her şeyi açıklayan uzun bir plan sekansa kadar...

    --- spoiler ---
    buralar bolca spoiler içeriyor ama en iyisi hiç izlemeyin bu filmi. filmin başlarında ilgisiz bir adam asıl kahramanın işlettiği bakkala gidiyor ve birden bire uzun bir tiradla karşı karşıya kalıyoruz: "kimse beni sevmiyor, karım beni sevmiyor, patronum beni sevmiyor, insanlar neden bu kadar zalim, hayat neden bu kadar zalim, neden kimsenin inceliklere ve güzelliklere ayıracak zamanı yok, vs. vs." adam sonra birdenbire kayboluyor ve ertesi gün sokakta -evet sokak ortasında- intihar ediyor.

    kahramanımız görünürde acaip derin mutsuzlukların pençesinden kıvranıyor; hayatı çok rutin, çok yalnız, çok yabancılaşmış. ya da biz öyle sanıyoruz. sonra birden anlıyoruz ki kahramınımız yüzündeki doğum lekesi (makyaj berbattı bu arada) yüzünden kendini çirkin hissediyormuş. derinliğe bak derinliğe.

    bir günde kimsenin başına gelmeyecek en uçuk olayların kahramanımızın başına gelmesi, hayran olduğu kadının durduk yere en mahrem anılarını paylaşması, filmin abuk sabuk finali, en kritik sahnelerden birinin uyduruk bir şarkıya kurban edilmesi...

    --- spoiler ---

    oyuncular iyiydi. filmi biraz olsun izlenebilir kılan da bu oldu zaten. serdar orçin zaman zaman otomatiğe bağlamış izlenimi yaratsa da idare etmiş. begüm birgören hem genel olarak rolünün hem de yönetmenin demirkubuzluk sevdasıyla 'attırdığı' uzun monoloğun altından kalkmış.

    hem filmden hem de filmden sonra yapılan söyleşiden net biçimde anlaşılıyor ki, cemal şan'ın böyle bir film yapacak bir birikimi yok. ne entelektüel ne de sinemasal birikimi, filmin iddiasıyla (bir üçleme çekmenin başlı başına ne kadar iddialı bir proje olduğunu da hesaba katalım) boy ölçüşebilir. dahası, yine söyleşiden anlaşıldığı üzere, çekimler çok aceleye gelmiş. oyuncular rollerine hazırlanacak vakit bulamamışlar, oyuncular son anda değişmiş filan. velhasıl, hem bariz bir yetersizlik, hem de büyük bir özensizlik söz konusu. o zaman, niye çekiliyor bu filmler? söyleyecek ilginç bir sözünüz yoksa ve bunu nasıl söyleyeceğinizi bilmiyorsanız, niye kendinizi ve bizi yoruyorsunuz? ali'nin sekiz günü, büyük bir kaynak ve emek israfı, izleyiciler için de zaman kaybı.
  • "anayurt oteli ile benzerliği nasıl gözlerden kaçmış" filmi. ali karakteri; evi, işi, hayatının rutini, ruh hali, aile fotoğrafları ve babasından kaldığını düşündüğüm kendisine bol gelen elbiseleri ile otel katibi zebercet'in hemen hemen aynısı. öyleki ikisi de geçmişin gölgesi arasında hayalet iki karakter gibi yaşıyor. ikisi de içine kapanık, ikisi de gabriel garcía márquez'in yüzyıllık yalnızlık romanında geçen "sonsuza dek sürecek gibi duran sıkıcı öğleden sonraları" betimlemesinde bir hayat yaşayan iki karakter. ikisi arasındaki metinlerarası akrabalığın izleri, ali'nin günleri ile zebercet'in günleri arasında da sürülebilir. hatırlanacağı gibi, anayurt oteli romanındaki hikaye de 6-7 (hatırlayamadım) gün sürmekte idi. ve gecikmeli ankaralı treni ile gelen bir kadın ile tüm rutin bozuluyor ve zebercet neredeyse ilk kez -kendisi için mucize gibi- otel dışına çıkıp kentte geziyordu. ali de benzer bir şekilde, zeynep öğretmen ile tanıştıktan sonra, bakkal-ev mekiğini kırıyor. ve her iki karakter de marazi, takıntılı, eromania aşklarına karşılık bulamayınca masturbasyon yapıyorlar.. ama tüm bu benzerliklere rağmen, ali'nin sekiz günü filminde daha çok hasan ali toptaş romanları fonlanmış..

    peki film, hikayesi ve anlatımı ile nasıl? ıh ıh olmamış. mirası için, serdar orçin ve ufuk bayraktar vasıtasıyla demirkubuz sinemasıyla akraba olunmaya çalışılmış ama üvey evlatlıktan öte gidilememiş. mesela filmi izlerken ufuk bayraktar'ı ilk gördüğümde tepkim "hah bi sen eksiktin" oldu. çünkü halihazırda bayraktar'ın demirkubuz'u hatırlatan, onun filmlerini düşündüren bir yanı var ve bu imgeyi silmek zor. zaten film izlendiğinde de bayraktarın, oyunculuğu ve/veya karaktere uygunluğu ile değil bu imajı nedeniyle filmde yer aldığını görmek zor değil. diğer yandan ne ali ne de kemal'i daha yakından tanımamızı sağlayacak bir hikaye anlatılıyor. ali, cola-ekmek arası kaşar ile kahvaltı yapan birisi, kemal sarı gömlekli bir serseri. eee? eesi yok işte, sanat filmi bu, maskeli beşler mi izliyorsunuz canım!? peki zeynep? eh izleyice kendinden birşey bulsun diye bir "aşk hikayesi" ile konumlandırılıyor. mehmet ise, eskilerden, "hızlı solculardan bir bar işletmecisi".. hepi topu bu ve malesef filmin en zayıf yönü. filmdeki abukluklara gelince; bekar bir kadının yol hizasındaki oturma odasının perdesi akşam vakti hem de her akşam açık olur mu? "3. sınıf tiyatrocu kılıklı bir adam" bakkalına sabah sabah hayat hakkında felsefi bir tirad geçer mi? hadi geçsin de, bu kör göze parmak basarcasına olur mu? istanbul'da yaşayan genç bir kadın, hiç tanımadığı bir erkeğe, sırfı birisi ile konuşayım diye, usulca gidip akşam vakti misafir olur mu?

    olur mu canım hiç! olmaz. işte bunlar olmayınca film de olmuyor. peki, hiç mi güzel bir şey yok? var. müzikleri güzel. benden duymuş gibi olmayın ama o da masumiyet'in müziğini hatırlatıyor gibi...
  • --- spoiler ---

    ali (serdar orçin) ve kemal (ufuk bayraktar) binanın terasında oturup rakı içmektedir. kemal konuyu mahalleye yeni taşınan zeynep'e getirmiştir.

    kemal: o manitayı yatağa uzatıcaksın. yanına yatacaksın onun. 5 saat böyle hiç elini sürmeyeceksin manitaya sonra bi' uyanacaksın. böyle nazikçe kibarca onu böyle uyandıracaksın. üzerine bi' çıkacaksın. çatır çatır çatır çatır çatır çatır çatır! domaltıp sikeceksin onu! allah ne verdiyse oğlum! beş! on! onbeş! yirmi! yedi yirmidört pompa anasını satayım! karı diyecek ki yandım çek diyecek! yandığı yerden çekeceksin, ağzına! burnuna! götüne! neresi yanmadıysa!

    (ali masadan kalkar)

    kemal: n'oluyor lan? aluuuu! gene kimyan değişti amına koim! n'oldu? senin de ağzına, yüzüne, gözüne! otursana!

    --- spoiler ---

    ağzına burnuna yüzüne
  • --- spoiler ---

    + sen var ya çok şanslı bir adamsın... 10 numara bir binan var. köşede iş yapan dükkanın var.oh bankada da yüklü miktarda para vardır. var mı len paran?
    - cık, yok...
    + yalan söyleyen böyle olsun mu len?
    - valla ha yok.olsa niye yalan söyleyeyim?
    + söylersin len sen. korkuyorsun oğlum sen benden.
    - senden?!yoo korkmuyorum.
    + korkmuyorsun, niye korkmuyorsun?
    - kiracımsınız.
    + eeeee?
    - aynı mahalledeyiz.
    + başka canım?
    - arkadaşız, birlikte rakı içiyoruz.
    + cerenimo ilk kez hayatında doğru bir şey söyledin. insan zaten dostlarından korkmamalı demi canım? cık, ben senden korkuyor muyum? yok.sen de benden korkmayacaksın. ohh canavar gibi de içiyoruz. küçük dev adam ayakları, anasını satayım helal...
    + şu mahalleye yeni tanışan manitayı gördün mü cerenimo?
    - ii...
    + mahalleye yeni bir manita taşınmış diyorum, gördün mü?
    - kimi?
    + kimi, ebeninkini. mahalleye diyorum kız taşınmış kız. öğretmen böyle lüle lüle saçlı gördün mü?
    - ha. mahalleye yeni kız mı taşınmış?
    + yoo. eben taşınmış. kız taşınmış diyorum, öğretmenmiş. adı zeynep. böyle kıvırcık saçlı çıtır bir manita...
    - zeynep!
    + ha, zeynep! çıtır da bi de bekar yaşıyor. yalnız kalıyor. ulen düşünsene gidiyorsun o manitayı böyle yatağa uzatıcaksın. yanına yatacaksın onun. 5 saat böyle hiç elini sürmeyeceksin manitaya sonra bi' uyanacaksın. böyle nazikçe kibarca onu böyle uyandıracaksın. üzerine bi' çıkacaksın. çatır çatır çatır çatır çatır çatır çatır! domaltıp sikeceksin onu! allah ne verdiyse oğlum! beş! on! onbeş! yirmi! yedi yirmi dört pompa anasını satayım! karı diyecek ki yandım çek diyecek! yandığı yerden çekeceksin, ağzına! burnuna! götüne! neresi yanmadıysa!
    - (ali hiddetlenir)
    + n'oluyor lan? aluuuu! gene kimyan değişti amına koyim! n'oldu? senin de ağzına, yüzüne, gözüne! otursana! ne bakıyorsun oğlum dik dik? sana yerine otur diyorum otur. senin harbiden var ya senin ağzına, burnuna, yüzüne bee! otursana len!
    - (ali'nin hiddeti azalır) sabah erken kalkıcam.
    + git diyorsun yani şimdi bana? sen bizi anlayışsız birisi mi zannediyorsun be? ben bilmiyor muyum be senin sabah dükkan açman gerektiğini. geç kaldığını.ama şimdi otur bakayım yerine. kimyana sokim otur len!
    + seni var ya yemin ediyorum sevmesem eğer. harbiden seni sevmemiş olsam var ya. şimdi bu anlattığım fantaziyi var ya senin üzerinde uygularım ama işte biz arkadaşız dostuz ya aynı mahallede yaşıyoruz hani komşuyuz altlı üstlü...
    + (kemal efkarlanır ve içkiyi o biçim çeker) kafayı yedirteceksin bana ya. neyse.tamam. ben kaçar kardeşim, sen bana 50 milyon lira borç verir misin şimdi? borç istiyorum.
    + biliyorum ıı bakkala borç birikti kira birikti. ama sana söz veriyorum en yakın zamanda ödeyeceğim kardeşim.
    - ne zaman ödeyeceksin?
    + ya sen anlamıyorsun galiba. hala ne zaman diyorsun. rakı içiyoruz, arkadaşız. kimden isteyeceğim? para lazım diyorum sana. eee vermek istemiyorsan da verme kardeşim.eyvallah. bana bi işin düşerse o zaman görürüm ebenin amını bak napıyorum sana! verme anasını satim! verme!
    - (bu ikna edici konuşma akabinde ali elini cebine atar ve parayı uzatır)
    + büyük bir işin peşinde olmasam, bunu senden istemem.bu iş bir olsun var ya hayal edemeyeceğin kadar para kazanıcam. senin önüne böyle balyaları yığıcam ya. sana yeni bir dükkan açmazsam şerefsizim. oturduğum kiralık evi satın alıcam. oturduğum evi sana satın alıcam be! (rakı çekilir martavaldan sonra bardağa bakılır bitiyor mu diye) bunu kutlayalım. doldur. kalkıcam diyorum sana doldur. bak senin için hızlı içiyorum, hala bakıyorsun gözüme doldursana. aa ben de senin rakına su ekleyeyim.

    --- spoiler ---
  • cemal şan'ın kalp, ruh ve akıl kavramlarını işlediği aşk üçlemesinin son ayağı olan ''akıl'' temalı filmi. film herkese hitap etmiyo orası kesin çünkü bu filmi izlemek için ruhun biraz olgunlaşmasının beklenmesi gerek orta yaşlarda izlenebilecek filmlerden yani kısaca. diğer türlü yaratılmak istenen hayat duygusunu anlayabilmek biraz güç.

    bakkal sahnesi adeta filmin özeti ve franz kafka'nın dönüşüm eserindeki gregor samsa'yı hatırlattı bana.

    ayrıca filmlerin her birinde bi mektup sahnesi var ve mektup şöyle başlıyo ;

    zeynep'in sekiz günü : (bkz: günaydın kalbimin prensesi)
    dilber'in sekiz günü : (bkz: günaydın ruhumun prensesi)
    ali'nin sekiz günü : (bkz: günaydın aklımın prensesi)

    son olarak yenilen yemekler de şöyledir efendim ;

    zeynep'in sekiz günü: (bkz: yumurta)
    dilber'in sekiz günü: (bkz: yarım pide +aynı kahvaltılıklar)
    ali'nin sekiz günü: (bkz: ekmek arası kaşar +şişe kola)

    (bkz: dilber'in sekiz günü)
    (bkz: zeynep'in sekiz günü)
  • hayatın gerçeklerini maskülen bir şekilde anlatan bir film. duygusal bir dönem içerisindeyseniz miker atar. eleştirilecek tarafları illa ki var. ama anlaşılan o ki mesaj kaygılı bir film. ve ulaştırılacak mesajı yerine gönderiyor.

    --- spoiler ---

    ölüyorum ben diyorum, ne zaman öleceksin diye soruyorlar?

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap