• türkiye'de mümkün olduğunu sanmıyorum... türkiye'de alkolik olmak için zengin olmak lazım zira.
  • alkol bağımlılığı.

    buyrun size bir alkoliğin, kendi ile konuşması:

    -neyi kutluyoruz?
    -bilmem. dersten çıktım, sınavdan çıktım, işten çıktım, nöbetten çıktım, ne farkeder ki... beni boğan
    birşeylerden kurtuldum. akşam oldu, manzara güzel...
    -kutlamalar ne kadar sürecek?
    -sana ne? şimdilik iyiyiz...
    -şimdi iyisin ama kötü olana kadar sürecek yani?
    -yoo, kötü olmak şart değil.
    -şimdi olmasa da, sabah kalktığında ya depresyona gireceksin, ya söylediklerine, ya gecenin yarısı yazdıklarına
    ya da hiç birini hatırlamamana... hiç bir şey olmasa, miden bulandığı/başın ağrıdığı için bu kadar içtiğine,
    içtiğine verdiğin paraya yanacaksın. bunu ben de, ben de biliyoruz.
    -niye üzüleyim ki? benim seçimim bu, özgürüm ben! mutluyum da.
    -bu güne kadar hep böyle oldu çünkü. yarın sabah da aynısı olacak. son 10 yıldır içtiğin her gecenin sabahında
    olduğu gibi.
    -ben böylesini seviyorum, zevkim bu benim.
    -e kafan iyi zaten, niye içiyorsun daha? dur artık, kalanları yarın iç?
    -olmaz, çünkü bu gece çok eğleniyorum, bu gece hiç bitmesin istiyorum. yarın canım isterse yenisini alırım.
    -ne kadar içersen iç, bu gece bitecek. bugüne kadar hepsinin bittiği gibi. hem seni eğlendiren şey ne? kendin
    haricinde sohbet edeceğin biri bile yok yanında, baksana kendinle muhabbet ediyorsun.
    -bu gece biterse, yarın gece kaldığım yerden devam ederim... hem eskidendi o başkaları ile içme muhabbeti,
    onlar beni anlamıyor, beni en iyi anlayan yine benim, 3-4 bira içince sızan adamla ne konuşayım ki ben?
    -peki bu gece böyle bitti, çok eğlendin, sonra?
    -yarın gece de bitene kadar içeceğim.
    -sonra?
    -sonraki gece de bitene kadar.
    -ne zamana kadar?
    -zaman bitene kadar...
    -zamanın bitmesi ölmen demek.
    -o zaman ölene kadar!
    -derdin ne?
    -yok.
    -o zaman niye ölmek istiyorsun?
    -ölmek istemiyorum ki...
    -o zaman niye bu kadar içiyorusun?
    -bilmiyorum, sadece içmek istiyorum.
    -niye?
    -ben de bilmiyorum, bildiğim tek şey, başladım mı duramıyorum. neden bilmiyorum. beni boğan şeylerden
    kurtulmamı kutluyorum, mutlu olduğum için içiyorum, içtiğim için de mutluyum. gece bitmesin istiyorum, çünkü
    sabah uyanınca depresyona gireceğimi biliyorum, bu yüzden herşey beni boğacak, onun için akşam eve gelince
    beni boğan şeylerden kurtuldum diye yine bu kutlamayı yapacağım.
    -sonunda mantıklı birşey söyledin...
    -doğru, sonunda mantıklı birşey söyledik, ama içmeyince senin gideceğinden korkuyorum ben, bu
    sohbetlerimizin biteceğinden, kendini işine, eşine, hobilerine vereceğinden, benimle bir daha
    görüşmeyeceğinden korkuyorum.
    -peki bu kötü birşey mi? kendini işine, eşine, hobilerine vermen, normal bir hayat sürmen yanlış mı?
    -değil de, ben seni, yani kendimi çok özlüyorum.
    -işini, eşini, hobilerini, sosyal yaşantını kendin gibi sevdiğin sürece, onlar da hayatının bir parçası olacak,
    onlar da seni benim gibi sevecek, benim gibi seninle muhabbet edecek zaten. hem zaten çok yalnız kaldığında
    iki bira iç, ben gelirim yine, sıkıntılarını geçirir, yine seninle dertleşirim. ama ben de sıkıldım her gece seninle
    takılmaktan be oğlum, bana da zaman ver biraz. olmaz mı?

    kimse size içmeyin demiyor, ama tadında ve kararında için. bu duruma düşmeyin. alkolik olduktan sonra, bıraksanız bile, o çok sevdiğiniz alkolden bir yudum dahi almanıza izin verilmiyor çünkü, tek bir yudum alınca, eski günlerinize döneceğinizi siz de dahil herkes biliyor.
  • tam yemekten kalkmış eve gidip (bkz: fantaziler) yerine getirilecek iken, park halinde duran arkadaki arabaya çarpmaktır...
  • 1 haftalık tedavi sürecimi anlatayım...

    15 senelik alkol kullanıcısıyım. gündüzleri yanımda arkadaşım, misafirim yoksa eğer ağzıma alkol sürmem.. ama hava karardığı zaman kesin olarak içerim. öncelikle bunun, sonrasında da bi oturuşta 70 cl viski, rakı, vodka, tequila vs... hangisi olursa olsun 3 saat sonra şişenin boşunu çıkartırcasına içmenin rahatsızlığı ile ve hatta 70 cl yüksek alkollü içeceği bitirdikten sonra kafam iyi olduğu halde hala üstüne bira içtiğim, kendime dur diyemediğim için bi doktora gözükeyim dedim..

    saat 11 civarıydı, 2014 mayıs ayı.. amatem'de tüm bu olanları doktora anlattım..

    doktor "şimdi canın içki içmek istiyor mu?" dedi, "içersen içerim, içmezsen içmem. ama akşam olduğu zaman kesin olarak içeceğim" dedim.

    söylediğine göre 4 tip alkolizm varmış..

    1- gamma tipi alkolizm
    2- fransız tipi alkolizm
    3- tip a-b ya da 1-2
    4- daha iyi gidişli alkolizm tipi

    (beni koysa koysa 4 numaraya koyar) verdiğim bilgiler doğrultusunda bağımlılıktan ziyade, alışkanlık olduğuna karar verdi. hayatımdan 7-8 sene içtiğim esrarı, 18 sene içtiğim kırmızı kısa marlboro'yu çıkartmışım.. kahve alışkanlığım yok, kumarım yok, gece hayatım h.sonları hariç yok.. işten çıkıp içkimi alıp evime gidiyorum. dolayısıyla alışkanlık yaptığını düşünerek bu kanıya vardı.. sonra "alkolden nefret etmek ister misin?" dedi.. "pek emin değilim ama bir deneyelim" dedim... 3-4 gün sonrasına gün verdi. eğer başarabiliyorsam 3-4 gün içki içmeden gelmemi söyledi.. içtim tabii ki..

    3-4 gün sonra:

    danimarkalı götün birisi tarafından 1948 yılında bulunan disulfiram diye bir ilaç verdi. doktor kontrolünde içiliyormuş.. üstüne alkol verdiler o'nu da içtim.. mide bulantısından tut kalp çarpıntısına kadar abuk subuk şekillere soktu beni. doktora "hangi anasını siktiğim evladı bu ilacı bulmuş" dedim.. cevap olarak "danimarkalı eric jacobsen" dedi.. böyle lanet bir şey yok arkadaş.. ayağa kalkıyorum pencere açıyorum, götümde bir hemşire dolaşıyor.. hava almak için cam açıcam, camı açıyorum arkamı dönüyorum dibimde hemşire.. kalp atışlarım çok hızlandığı için birazcık oturayım kalp atışlarım normale dönsün diye bir yere çöküyorum, hemşire yanımda bitiyor yine.. kendi canımın derdinde olmasam bi koycam ikiye ayıracam karıyı o derece sinirli bir haldeyim.. yine de sakin olup efendiliğimi bozmamam gerektiğine dair beynim bedenime sinyal yolluyor.. 30-35 dk sonra kendime gelmeye başladım...

    doktor tedaviye devam edip etmek istemediğimi sordu.. zor olanı atlattığımı düşünerek "devam" dedim...

    takibindeki ilaçlar naltraxone, acomprasate (antidipsojenikler) ek olarak seratonerjik antidpresanlar ve lityum...

    24 saat beynin uykuda, bedenin 10-12 saat uyanık ama mal gibisin. algın yerlerde sürünüyor.. duydukların kulağından beynine 5-6 saniye sonra iletiliyor falan...

    4 gün sonra tüm ilaçları çöpe attım ama yaşadıklarım bana ders oldu. şimdi haftada 2 gün içmiyorum. bazen 1 gün oluyor ama olsun.. mesela şimdi 1 şişe belaya rus bitirdim ve üstüne bira içmeyeceğim. içmiyorum.. eğer ki bir gün gündüzleri içmeye başlayıp sızana kadar içersem tedavi olurum.. ve son olarak buz gibi bira olsa fena giderdi amk..
  • akşam olunca kaşıntıları başlayan illet.
    işsizlik ve boşbulunmuşluk mudur sebebi, sanırım öyle.
    bırakmak kafada biter derler ya; bu doğru. koşullanıp, kafamı derslere adapte ederek ve kendimi bu yönde motive edip adayarak ancak kurtulabilirim sanıyorum. yoksa bu işsizlik yüzünden kafam illa ki alkole gidiyor. aslında keyif aldığımdan değil; müptezele bağlamışım artık, sırf uyuşmak için içiyorum.
    dediğim gibi bi' meşgale, üzerinde vakit harcayacağım bi' meşguliyet şart. hayatımın şu anki döneminde bu meşguliyet dersler üzerine yoğunlaşmak olması gerektir mutlaka. bunu başaracağım.
    yeni bi' yaşam tarzı mümkün. okumak eğlenceli. aslında öğrenmek gayet zevkli bi' faaliyet. salladığım sanılabilir ama halihazırda bakış açım bu. kurtuluş reçetesi belli de bunu uygulamaya koymak ve zaman içerisinde bu yaşam tarzına alışmak hiç dert değil de, işte ilkten ataleti yenmek ve konsatrasyon ve enerjimi, yani kafa gücümü okumak ve öğrenmek'e kanalize etmek biraz sancılı bi' süreç.
    ne güzel sigarayı bırakmıştım; zaten bütün kötülüklerin elebaşı bu sigara. ondan uzak durunca otomatikman alkol ve esrar'dan da uzak duruyorum. hayatımda herşey yoluna giriyor; bi' fresh hissediyorsun; yemekten tat alıyorsun ya ötesi yok cidden.

    al işte yine bi' akşam oldu. kaşıntılar başladı. kendime ait gelirim olmadığından ailemden geçindiğim için, zaruri olarak onlardan para temin etmek yoluna gittiğim için; artık onlarla da papaz olduk. mevzu o değil aslında. benden para sakladıkları için değil. mutlaka iyiliğimi düşünüyorlar; ama ibnelik bende. yalama oldu artık bırakacağım, bugün son kez içiyorum sözleri. haliyle inanmıyorlar da, hakları var.

    belki bugün son kez bi' şişe şarap içer ve ilaçlarımı alarak zıbarır uyurum. wallahi de motive oldum da, inş. daha önce başardığım gibi, tekrar başarabilirim. bu akşam not düşüp bırakacağım. aha da yazıyorum buraya.
  • yılbaşı kutlaması için ailecek alınan tüm ickileri bir gün öncesinden bitirip; yarın aynılarını yerine koymak gibi kötü bir dalgası da vardır bunun..

    alkolizmin en büyük dostu paradır.. en büyük düşmanı ise para olmamasıdır..
  • genelde her gün bir büyük içmek gibi algılanan. oysa haftada bir iki kere gidilip düzenli içilen 3-5 bira bile, bir kaç yıl içinde fark ettirmeden sizi bağımlı hale getirip alkolizmin hayatı alt üst eden etkilerine maruz bırakabilir. bu etkiler; insanlarla yaptığınız konuşmaların büyük bölümünü çabucak unuttuğunuzdan, hem kendi açıklamalarınız hem de diğerlerininkilerle çelişen tutarsız hareketler ve agresif davranış bozuklukları şeklinde kendini gösterip, en yakınlarınızın gözü önünde kıymetsiz biri haline gelmenize, dışlanmanıza sebep olur. işin en acı tarafı yakınlarınızın size verdiği tepkileri hakettiğinizi uzun süre idrak edemediğinizden kendinizi birçok konuda haksızlığa uğramış hissederek insanları daha çok kırarsınız ve kendinizi savunmak için yaptığınız her tartışmada daha da haksız duruma düşersiniz. bu tartışmalar içerisinde haklı olduğunuz noktalar olsa dahi alkolizm etkisinde olduğunuzdan söyledikleriniz ciddiye alınmaz, baştan yenik başladığınız bir oyunu çaresizce kazanmaya çalışırsınız. bunu yaptıkça da daha çok agresifleşirsiniz. çaresi alkolü tamamen kesmektir. düzenli yapılan meditasyon bu süreçte etkili bir ilaç olabilir.
  • içkinin muazzam bir kuvveti var. geriye kalan her şeyin önüne geçebilecek, bir "assolist". çok içmiyorsanız, sorun değil; yemeğin yanına, sohbetin yanına, bir manzaranın, bir tv programının, bir maçın yanına katık edebilirsiniz; kendisi bu anlamda hayatın bir aksesuarı, mezesi olabilir. içkiyi böyle kabul etmiş, sevmiş insan sayısı da az değil.

    fakat bir şekilde içki içmeyi "abartıyorsanız", alkolün diğer her şeyi kıyıcı bir yanı hasıl oluyor. hayata meze ettiğiniz içme ritüeli, bir süre sonra hayatı kendine meze etmeye başlıyor. kiminle, nerede ve ne yaparken içtiğiniz, olmasa da olur bir teferruata dönüşebiliyor.

    içkinin assolist olmaya başladığı süreç çok basit bir kabulle başlıyor. içki olmadan eğlenemediğinizi, daha esprili, daha zeki, daha "cesur", daha romantik, maceracı olamadığınızı düşündüğünüz anda bu girdabın içine yavaş yavaş giriyorsunuz. yani içkinin, içmenin bütün bunlara olumlu etkileri mutlaka vardır; fakat içki ile bunlar arasında doğrundan bir bağlantı kurduğunuzda içki yoksunluğunu hissetmeye başlarsınız. alkolizmin tetiği, bu duyguların hepsinden yoksun olduğunuzu düşünmenizle çekiliyor, sanırım.

    buraya kadar pek sorun değil. yaşam tarzınız içmenin bu biçimine izin veriyorsa, keyifli bir hayat sürer gidersiniz. fakat eğer durum böyle değilse, bu girdabın içinde kaybolup gitmeniz işten değil. kendi deneyimimden biliyorum; hayatımda yeni ufuklar açtığı zamanlar çoktur. yeni tanışıklıklar, ayık kafa, pasifken, yani hiç düşünmemişken bile içtikten sonra yaşadığınız deneyimler, cesurca kararlar vb. bir sürü "yeniliğe" kapı araladığını söyleyebilirim. bu anlamda borcu da ödenmez hani.

    fakat, yaşamınız daraldıkça, bu olumlu etkilerin hepsini ters yüz edebilecek bir gücü de yok değil. yapılmaması gereken eylemler, konuşmalar; büyük zararlar gördüğünüz "maceralar", sağlık sorunları, heba edilmiş bir yığın gün, gece, haftalar, aylar, hatta yıllar. bu da içmenin, alkolizmin diğer yüzü.

    bu anlamda sizi yaşama sevincinize bir süre bağlayan, sonra yavaş yavaş tüm bunların hepsinden yıllar içerisinde uzaklaştıran tehlikeli bir yanı var. elbet de, yaşamın ayık kafa pek de çekilir olduğunu söyleyecek değiliz; fakat içkinin bir sabiti yok. yani sizi hayata bağlayan o altın oranı korumanız mümkün değil. bisiklete biner gibi, sürekli pedal çevirmek zorundasınız, onsuz yapamadığınıza bir kez inandıysanız gerçekten yapamıyorsunuz.

    hayatınızda işler yolunda gitmediğinde, içkinin verdiği olumlu hisleri küçümememek gerek. fakat içmenin kendisi, bir süre sonra, hayatınızda işlerin yolunda gitmemesinde birinci sebep olabilir. yine kendi deneyimlerimden biliyorum: en sevdiğiniz insanlara, içinizde, karanlık köşelerinizde kalmış; normal şartlarda asla prim vermeyeceğiniz, kafasına vura vura öldürmeye çalıştığınız fikir ve duygularınızı sanki anaakım düşüncenizmiş gibi "söyleyivermenize" vesile olabilir. kabalığınız, içinizdeki erkekliğiniz, dostoyevski karakterlerine özgü kompleksleriniz birden ifşa olabilir.

    kıyıcı yanı bununla da bitmiyor. içtiğiniz akşamı kaybetmek bir yana, ertesi günü de kayıp olarak yazabilirsiniz. bedeninize, aklınıza ve bunların yaratıcı kullanımına ihtiyacınız olduğu tüm zamanları elinizden alıveriyor. kıydığı şeylerin, sisteme hiçbir faydası yok; fakat sizin yaşama sevincinize, yaşamı anlamlandırma çerçevenize katkısı var; tam merkezinde. içerek kaybettiğiniz zaman, bunların hepsine kıydığınız zaman.

    tamam, kanı kaynayan, hayata atarlı bir yaşta, ruh halinde, yaşama tarzında içine düşülmesi gereken bir girdap olduğunu kabul ediyorum, sonuna kadar da desteklemek gerek. genç yaşında kendisini hayatın anlamına adamış, bilgi ve erdem peşinde koşan insanın sıkıcılığını, yapaylığını görmemek mümkün değil. illa düşeceksin içkiye. yaşadığın her şey bu girdabın yaratıcı etkileriyle birlikte oldukça öğretici ve karşılaşmalara, "çarpışmalara" açık bir biçime dönüşebiliyor. ama çok uzatmamak gerek. çünkü tüm bu olumlu etkilerin, karşılaşmaların tatbik edilebileceği, sizi bilgeliğe ulaştıracak bir nekahet dönemi de gerekli. 40 yaşında, atılgan bir ruhtan fazlasına ihtiyacınız var. maceracı içicilikten "akşamcılığa" terfi edebileceğiniz bir aydınlanmaya da ihtiyacınız var, ihtiyacımız var.
  • uzun süreli alkol tüketimi depresyona yol açıyor.
    ben 3 hafta kadar bi' süre hiç ağzıma sürmedim. sonra 2 gün boyunca çokça içtim.
    şimdi berbat bi' ruh durumundayım. hiç1şey içimden gelmiyor. canım çok sıkılıyor.
    hiç böyle hissetmemiştim. 2 efexor içtim ondan mı böyle oldu acaba? daha önce de böyle saçma bi' psikolojiye sanki bürünmüş gibiydim.
    allah'ım nasıl kurtulacağım ya.
  • bu illetle başım belada.
    hala daha kafam hep güzel olsun tribindeyim. kurtulamıyorum. neredeyse 1 aydır temizim.
    alkol içmesem, ikame olarak esrar kafası peşindeyim.
    yani aslında ben alkole değil; kafamın güzel olmasına bağımlıyım. bu yolun da sonu yok gibi.
    cidden bi' psikoterapi'ye ihtiyacım var. akıl danışacağım; beni asiste ve direkte edecek, yol yön gösterecek bir kimseye.
    sanki hayatın hiç tadı tuzu yokmuş gibi geliyor; anlamdan olabildiğince uzak. o kadar yıldır hayatımı endekslediğim alkolün yokluğunda, onun boşluğunu dolduracak, yerine koyacağım aktivite, en azından bi' hayat felsefesi bulmakta güçlük yaşıyorum.
    dayım mesela kendini dine vermişti. adeta u dönüşü yapmıştı. o adam ki en az 20 yıllık alkolik olarak, ilaç tedavisi de görmeksizin bi' anda kesti attı ilişkisini alkolle. 5 vakit namaza başladı. sanırım onun için işin psikoterapi kısmı bu oldu. inanırsan cidden sağlam motivasyon. ancak benim özelimde bi' ateist olarak bu mümkün değil.
    ne yapacağımı bilemiyorum.
hesabın var mı? giriş yap