• --- spoiler ---

    "her zamanki trajedi: ancak kendisinden nefret ettirebilen adam kendisini sevdirebilir aynı kadına." cesare pavese

    --- spoiler ---
  • galiba sözlükte bir tek benim beğendiğim film. güzeldi işte, yemişim karakteri, derinliği falan.
  • bazı filmlere konusu ilgini çekti diye, bazılarına oyuncularını seviyorsun diye, bazılarına da yönetmeni için gidersin. bu film ve diğer ferzan özpetek filmleri 3. kategoriye giriyor bence. yani ferzan özpetek filmi diye bir gerçek var. beğenmek, beğenmemek ayrı...
    girişteki yağmur sahnesinden itibaren beni "oraya" götürdü film, eve gelip elimde kumanda saçmalıklar arasında dolaşırken de aslında "oradaydım" işte bu hoşuma gidiyor benim, bittikten sonra da aslında bitmeyen dimağında oynamaya devam eden filmler. karakterlerin sağlamlığı bu hissi veren ya da benim için öyle en azından.

    filme gelirsek birbirine taban tabana zıt 2 kişinin fiziksel çekimle başlayan ama aşka dönüşen beraberlikleri ve çevrelerindekiler olarak özetlenebilir en kaba haliyle. böyle okuyunca ne düşünüyor insan? yeni hiç bir şey yok bu filmde. evet doğru da zaten, yeni bir şey yok. aksine hemen her ferzan özpetek filminde olanlar var ama dedim ya karakterler sağlam. bu dünyada temelde hepimiz birbirine benzeyen ama özünde irili ufaklı sayısız farklar barındıran bireyleriz. o farklar kimliğimiz oluyor, seni ondan, benden farklı kılıyor. denizin dinginliği ve kudurmasıyla ruh hali benzerliği çok güzel. geçişler çok güzel, açılış sahnesi çok güzel. ilk defa bir ferzan özpetek filminden buruk, üzgün ayrılacağız derken yaptığı kurguyla bizi yine yüzümüzde tebessümle filmden çıkarması çok güzel.

    not: aylar önce yazmışım ama kenara atmışım. neden, nasıl hatırlamıyorum. durmasın dedim.
  • özellikle la finestra di fronte sonrası ferzan özpetek filmografisi siyahla beyaz arasında bölünmüş gibiydi. cuore sacro ve un giorno perfetto gibi (özpetek için alışılmadık derecede) karanlık filmleri, mine vaganti ve magnifica presenza gibi (yine özpetek için alışılmadık derecede) aydınlık filmler izlemişti. güzel filmlerdi her biri kuşkusuz, ama işte ya siyahlardı, ya beyaz.

    şimdi allaciate le cinture'de ferzan özpetek, tekrar bu iki yönünü harmanlayacak bir iş çıkarmış gibi görünüyor. en azından fragmanın bende bıraktığı intiba bu.
  • kendinden çok farklı birine ortada hiçbir sebep yokken, engel olamadığın bir çekim duymanın nasıl bir şey olduğunu çok güzel anlatan ferzan özpetek filmi.
  • antonio karakteri ile sinemada erkek estetiğinin coşkusunu yaşayabildiğimiz, oldukça güzel ve sıcak bir film.

    --- spoiler ---

    ağzımı açıkta bırakan kas ve dövme kombinasyonu ile antonio tam bir erkek güzeliydi. erkekten anlayan ferzan özpetek'e şükranlarımı bir borç bilirim. o adam homofobik, cahil, ırkçı, zampara olsa ne olur? o güzellikle tabii ki birçok kadının her haliyle kabülü olacaktır. hepimiz elena'yız ve lütfen olmalıyız.

    başka bir güzellik ise aynur doğan'ın tek başına büyük bir orkestra olan o güzelim sesini duymaktı. ben aynur doğan'ı hep ölümle, acıyla bağdaştırmışımdır, erotizme bu kadar yakışabileceği asla aklıma gelmezdi. bu da bir ferzan özpetek başarısı iste. antonio'nun bara gelip bira içtiği sahneden, tamirhane çıkışına kadar olanlar, kesinlikle ve kesinlikle bir filmde gördüğüm -içinde sevişme olmayan en erotik sahne-ydi, seksin kendisinden bile daha erotikti.

    makarna ve şarap dolu, büyük aile sofralarını ben de çok özledim ve eksikliği çok yoğun hissettim. ama sahil kıyısı atmosferi ve hayatın bitmeyen bir devinim içinde tekrar ettiği fikri gibi estetik ve düşünsel ayrıntılar, bu açığı kapattı benim için. oyuncular zaten diğer özpetek filmlerinden tanıdıktı. yan karakterler de hikayeyi destekler ve çoğaltır nitelikteydi. filmin finalinin dramatize edilmeden ucu açık bırakılması ise ayrıca hoşuma gitti.

    --- spoiler ---
  • çok kötü film. le fate ignoranti gibi harika ve özel bir filmi çektikten sonra şu hiç yakışmadı özpeteğe. hakkında bir şey yazasım dahi yok. o kadar boş bir film ki, hiçbir şeyi tatlı bulmadım, güya aşk hikayesi olarak lanse edilmiş, aşk'a dair gram bir şey göremedim. konusunun hollywood romantik film zırvalarından hiçbir farkı yok. şık görüntüler, tatlı müzikler, eglenceli birkaç karakter, italyanca, hoş herifler.. ve ta ta ferzan özpetek filmi.

    umarım eskiye geri döner özpetek, magnifica presenza'da rezalet bir filmdi.
  • sen neymişsin be antonio
  • ferzan özpetek'in, insanı bir yakınının hayatını dinliyormuşcasına hissettirebildiği mükemmel filmlerinden biridir. hem ağlayıp hem hiç olmadık yerde kahkaha attırabilecek, o harika mekanları sevdicekle gezmek için hayaller kurdurabilecek sahneleri barındırır. film boyunca hiç sezen aksu şarkısı duymadım derken inceden başlayan aynur doğan ile helal be dedirtmiştir; tadın damakta kaldığı bir film olmuştur.
hesabın var mı? giriş yap