• her nedense ortaya çıkan üçlüden duyulan yaygaranın tümü yalnızca aşağıdakilerden gelir*.

    bunlar ortalığı* karıştırıp dünyayı toza dumana ve "kan"a bularlar falan...
  • kendine müslüman olanları üzer.
    ayıp, günah.
  • pek çok insanın, tabunun, kültürün ve hatta dinlerin yaptığı bir şeydir bu. evet, pek çok din aslen ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsun allah'la kul arasına giriverir. kul kısmısı olarak kendimi kale arkasında stadyum konseri izler gibi hissediyorum, arada on binlerce izleyici, dev bir saha, bir şeyler satan standlar, kolonlar var. sahnede duran tanrı'yı ise seçemiyorum aradaki mesafeden. oysa benim sahnede durasım, baterinin krosunun dibinde oturup tanrı'ya yakın olasım var. yol nizam bilmeden, dua falan etmeden, sadece içimden geldiği gibi dibinde olasım var. ama bileti kabak yerden almışım işte.
  • tersinden anlamanin dik alasidir. kaf suresi 16. ayette "yemin olsun ki, insanı biz yarattık. nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. biz ona, şah damarından daha yakınız." deniyor. kim kiminle kimin arasina giriyor? dinin kurallari acik ve belliyken eger bir muslumana baska bir insan inancina uygun olmayan bir teklifte bulunursa onu dinlemek zorunda midir? muslumanin rehberi kur'an, sunnet ve daha sonraki donemlerde gelismelere gore olusmus, daha onceki ikisiyle ters dusmeyen ve genel kabul gormus kuralladir. bunun disinda zaten ibadete basladigi anda allah'in karsisindadir. kim nereye giriyor? tasavvufta allah sevgisinin elde edilmesi icin bir sevgi silsilesi vardir. seyh kisinin manevi gelisiminde yol arkadasi, ogretmenidir. kisinin kotu aliskanliklari birakip nefsinden haberdar olma yolunda onun yoldasidir. dunyevi hayatla ne alakasi var? hele hele rabita'nin konuyla hicbir alakasi yok. tarihte oyle zatlar vardir ki bir yere intisap etmis oldugu ailesince ancak cenazesinde cenazeye gelenleri gorunce anlasilmistir. dustur "bir istikamet, bin kerametten hayırlıdır"'dir. yani istikamete, kisinin islam'i konulardaki hassasiyetine bakacaksin, isterse haliyla havada ucsun onemsiz. namazina hassas mi? gunahlardan, haramlardan ve supheli seylerden uzak mi? nasil bir hayat yasiyor? bunlara bakacaksin. bunun disinda, namaz, oruc vs. gibi dahili meselelere karismak (bkz: #21632097) kimsenin haddine degil.

    yeri gelmisken, kimse tarikata ya da tasavvufi bir hayata girmek zorunda degil. bu kisinin kendisini ilgilendiren bir meseledir. kisisel tercihtir, kisi talep eder bir yolda olmayi. seyhin cikip da adam toplamasi diye bir sey olamaz, oluyorsa seyh degildir zaten, sahtedir ki bunlardan da cok sayida olmustur zaman icerisinde. bunun yaninda, ben allah sevgisine kendim, tek basima ulasma gayretinde olacagim diyene kim ne desin? fakat bir isin ya da bir metodun insandan insana aktarilmasi mi daha fazla kolaylik icerir yoksa bir kisinin oturup kendi basina ugrasmasi mi? oturup onlarin calistiklari kitaplari ve metodlari takip ederek bir doktor kadar bilgili olabilirsin ama tababet en az bilgi kadar hastayi gormek ve onun durumunu sorgulayabilmek, algilayabilmekle de alakalidir. eger oyle olmasa laboratuar sonuclarini verdiginiz bir bilgisayar da hastayi iyi edecek receteyi yazabilirdi. nefis terbiyesi de ayni sekildedir, gittiginiz yoldan gecmis birisinin esliginde daha saglam adimlarla kat edilebilir mesafeler; asilabilir nefsin aliskanliklar uzerinden cikardigi dag gibi engeller. eski zamanlarda insanlar bir tekkeye gittiklerinde eger kisinin hamuru, huyu, suyu o dergahta asama kat etmesini yavaslatacaksa ya da engel olacaksa, o hamuru yogurabilecek, o adama arkadaslik edebileceklerin oldugu tekkeye gitmesi tavsiye olunurmus. simdi kafasina esen takva filmini izleyip atip tutuyor.
  • "allah ile kul arasına kimse giremez" sözü nasıl olmuşsa insanların ağzına pelesenk olmuş.

    külliyen boş bir iddiadır ve bu iddiada bulunaların allah'ın marifetinden zerre gram nasibi yoktur.

    allah insanı kendi suretinde yaratmıştır. suretten kasıt sîrettir; yani ahlaktır. ahlaktan da kasıt, 99 ilahi ismin o kimsede açığa çıkmasıdır.

    gaybda olan "hu", toplu esma mertebesinin adı olan "allah" şeklinde zâhir olur. diğer ilahi isimler kainatta parça parça görünürken, allah ismi ancak insandan, daha doğrusu insan-ı kâmilden yansır.

    dolayısıyla insan-ı kâmil tıpkı kâbe gibidir. ona yönelmeden allah'a yönelmek mümkün olmaz. insana secde etmek emri, el an geçerlidir ve insana secde etmeyenlerin iblisleşmeleri kaçınılmazdır. günümüzde secde kavramı kirlenmiştir. siz secdeden, askerin komutanı karşısındaki "hazır ol" tavrını anlayın.

    işte işin bu vechesi hz. isa'nın insanlığa açıkladığı "teşbih" hakikatıdır. çok ince bir çizgisi vardır ve az bir istikamet bozukluğu kişiyi hristiyanlaştırır. o kimse insan-ı kâmili ilah olarak görmeye başlar. bu sapkınlıktır; çünkü allah'ın uluhiyette, rububiyette ortağı yoktur. böyle bir iddia şirktir. bu noktada tenzih gerekir.

    tenzih hakikatını ise insanlığa açıklayan hz. musa'dır. o da, hakkın tüm bilinenlerden öte olma yönüne dikkat çekmiştir ki, insanlar dahili ve harici putlara tapmaktan kurtulsunlar. tenzih hakikatında az bir istikamet bozukluğu, allah'ı ötelerin ötesine atmaya sebebiyet verir ve yahudileşme şeklinde bir sapma ortaya çıkar. bunlar allah'ı öteleyip dünyaya dört elle sarılırlar.
  • yüzyıllardır dünyadaki en karlı ticaret biçimidir. sadece müslümanlık için değil her tür din için geçerlidir. hatta papalık bunu endüstri haline getirmiştir ortaçağda. maliyeti yok denecek kadar azdır, karaktersiz olmak yeterlidir bu işten para kazanmak için. cennetten tapu satarsın, cami için bağış toplarsın, faizsiz kazanç hesabı milletin parasını uçurursun, ben ermişim dersin vs. vs.
  • ben mi tersinden anlıyorum acaba dediğim durumdur.

    bana göre allah ile kul arasına girmek; allah varken başka sevgilere kapılmaktır. direkt allah'ı seven ondan gayrısından yüz çevirir. bu insan olabileceği gibi, dünya adına her şey olabilir. hatta kendi nefsimiz dahi allah ile aramıza giren en büyük perdedir. araya kötülük adına bir şey sokmayan inşallah kazanacaktır.

    işin hakikati onun haricinde allah'ın nazarına sizden daha yakin olan birini bulunca da sıkı sıkı takip edip, önde olanın peşinden gitmek gerekir. neden? çünkü sizin geçtiğiniz yolu doğru adımlarla yürümüş halihazırda bir insan buldunuz demektir. gerçi o insanı size gönderen allahtır. o dilediğini yapandır. oku atarken o atmadı atan allahtır cümlesi bu durumun özeti niteliğindedir. biz işin hakikatini yine de bilemeyiz. o sebeple, sebepleri fazla sorgulamamak daha iyidir.
    kulu kuluna vesile kılan rabbim'e hamd olsun.

    ve şeytan kılıklıları vesile kılmasından yine o'na sığınırım. rabbim iyilerle eş ve yoldaş eylesin. amin.
hesabın var mı? giriş yap