• almanya'da dogmus büyümüs yetismis, almanya'da yasayan, almanca egitim veren okullarda okuyan, ögretmenleriyle, patronuyla, is arkadaslariyla, otobüs söfürüyle, kuaförüyle, marketteki kasiyerle, ev sahibiyle, komsusuyla vs. almanca konusan, bu dilde konusmaya alisan, yine bu dilde kendini daha iyi ifade edebilen insanin yine almanyada yetisip tek kelime türkce bilmeyen "türk"lere nazaran konustuklari "kötü" türkce.
    türkcede komik durmasinin en önemli iki nedeni vardir.
    biri mot a mot almancadan türkceye cevrildigi icindir, film bakmak örnegindeki gibi.
    digeri de türkce cümle icerisinde kelimenin almanca telaffuz edilmesidir, $pagetti örnegindeki gibi.
    ayrica cümlelerin arasina almanca kelimeler sikistirmanin almanca bildigini göstermek cabasi degil, karsiligini bilmemek ya da o an akla gelmemesidir.
  • morel*
    filme bakmak*
    mac oynayalim*
    pantelon*
    sinav yazmak

    (bkz: rafet el roman)
  • bursa ykm'de:
    - beyfendi nasil odeyeceksiniz? (kredi kartiyla mi, nakit mi?)
    - parayla!
  • her cümlenin sonuna "biliyon mu" ya da "biliyosun" eklemek suretiyle, almancadan türkçeye chicken translation cümlelerden oluşan, türkçe.

    -ben şimdi zabah geldim biliyon mu/biliyosun?
    -televizyon baktık sora biliyon mu/biliyosun?
    -sınav yazdım biliyon mu/biliyosun?

    (bkz: weisst du)
  • ben pazartesi akşam şihtindeyim*.
    bana bi druka* lazım.
    mekdoonaldsa gidelim.
    kızı görünce geil* oldum moruk.
    finansamdan*** mektup geldi.
    yıkanmadan önce boyla* aç.
    bizim oğlan lernink yapıyor*.
    ben seni ordan abholen yaparım.
  • ilk baslarda benim de cok garipsedigim, ama seneler birbirini kovaladikca benimsedigim en genc türk sivesi.
    nedeni de gayet basittir: ilkin, her iki dilin de digerine göre daha kisa veya yerlesmis sözcükleri oldugundan akliniz kendiliginden oraya gider; yani niye arbeitsamt demek varken, is ve isci bulma kurumu diyesiniz ki? ya da ach so'nun yerini türkcede ne tutabilir? scheisse ile hasiktir basabas gidiyorlar yalniz...
    ikincisi, sonucta bu insanlar her ne kadar türkce de konusabilseler de, özellikle yeni nesiller günlük hayatlarinda agirlikli olarak almanca konusuyorlar. sürekli bir baska dilin etkisi altinda ezilen bir dil de haliyle asiri ödünclemeler yoluyla zivanadan cikiyor. ha, bir de türkiye'de hic bir etnik toplulugun ingilizce konusmamasina ve günlük hayatimizin büyük bir kismini ingilizce konusarak gecirmememize karsin sol "frame"de hic ingilizce "entry" olmayan bir zaman dilimine rastladiniz mi? hal böyleyken, bu insanlarla dalga gecmek yerine, aradan üc kusak gecmesine karsin yukarida bahsedilen aykiriliklar haric, bunlarin cogunun hala düzgün ve anlasilir bir türkce konusmasina sapka cikarmak gerekir derim.
    abend-i serifleriniz fröhlich olsun efendim...
  • yaygin kaninin aksine, dilbilmine sayisiz katkilari vardir bu türkcenin. bir yerlerde okumustum, türkce agiz ve lehceleri arastiranlar, bugün en kücük belde ve nahiyelere kadar girmis televizyon sayesinde, yerinde arastirma yapamazken almanya'da aradiklarini buluyorlarmis. ki, bu fenomen tarafimda da gözlemlenmistir.genelde ayni bölgenin göcmenleri, büyük sehirlerde, türkiye'deki hemsericiligin dogal bir yansimasi olarak, ayni semtlerde oturmaktadirlar. özellikle almancayla son derece kisitli iliskileri olan birinci nesil, dil arastirmalari konusunda bir zengin bir kaynaktir. kendi köyümde kimsenin hatirlamadigi türkü, deyis, agit, halay ve masallari hobi olsun diye toplarken bu duruma cok sükretmisligim vardir. (ne yazik ki, korkunc dizi furyasi burayi da ayni sekilde dil acisindan son derece olumsuz etkiledi.)

    dogrudur, almancayla karisik bir türkcedir konustuklari alamancilarin ama daha önce hic devlet dairesine yolu düsmemis, mutfaginda gectim sicak suyu, su görmemis insanlardan ne bekliyorsunuz ki? tabii ki karsiligini bilmedigi bir kavrami dili döndügünce, ilk gördügü bicimiyle üstlenecektir . ikinci ve ücüncü nesillerse büyüklerinde ögrendikleriyle yola devam edeceklerdir. üstelik hangimiz, dilimizin deyim ve atasözleri acisindan anneannelerimizin, babaannelerimizin kullandigi dilden daha zengin oldugunu iddia ede biliriz ki? benzer yipranma ve unutma süreci bizim icin de gecerliyken, onlari dillerini bilmemekle suclayan kardeslerime el insaf diyorum.

    yazimi, genel egilime uyup bir kac nadide örnekle tatlandiriyorum:

    örnek 1. gecenlerde arasira gönüllü calistigim danisma bürosuna uzun süreden beri esiyle problemler yasayan bir hanim geldi. nazire olsun diye " eee ne yapiyor senin ömür törpüsü ? " dedim. ne diyecegini bilemez bicimde yüzüme bakti. anlamadigini anlayip, ömür törpüsünü almanca olarak acikladim. surati neredeyse yemyesil oldu, oturup aglamaya basladi. "cok haklisin valla, bu adam benim ömrümü feilen yapti " diye. sonra cep telefonuyla kizkardesini arayip, bana "n'olur ona da anlat" dedi. bir de ekledi "bak herkes nasil korkunc seyler yasadigimi biliyor" bir daha gereksiz yere deyim kullanirsam iki olsun.

    hamis: deyimlerin kullanis yerleri ve anlam yogunlugu, arka planini bilmeyen birisi icin, kelimeleri anlasa da cok farkli ola bilir.

    örnek 2: buraya gelinceye kadar, tanimadigim, sakaci ve sicakkanli teknisyen emmoglum sürekli cok hos tuhatli taklidi yapiyor. ben de ona agzini öykünerek cevap veriyorum.millet anlamasin diye ara sira ingilizce takiliyoruz filan. kendisi politikayla, sendikayla, derneklerle filan ilgilendigi icin son derece resmi, agir bir almancasi var, bazen almanlarin bile anlamakta zorlandigi.

    neyse bir gün kuzenim beni ariyor,"bir türk milletvekilini görmeye gidiyorum, kendisi hem cocukluk arkadasim olur, hem bizim köylü, sizi de tanistirmis olayim. aman ciddi bir seyler giy gel,ayip olmasin" diyor. böyle en agir cicilerimizi giyiyoruz,gidiyoruz parlamentoya. sekreter hanim aliyor bizleri iceri. daha kapidan girer girmez bu ikisi " ne idiyin la, ba ba ba , gocami$in ya, la. aha bu da üsiin emmimin u$agi oluy." diye muhabbete basladiklari anda anliyorum ki, kuzenim tuhatli taklidi yapmiyor, bizzat tokat agziyla konusuyor. dut yemis bülbül susarken ben, onlar august bebel 'den filan bahsediyorlar.

    hamis: hamis filan yok, anlayisim kit onu demek istiyorum.
  • türkler 40 yil önce göcmüsler avrupa’ya. bu süre icinde egemen dilin
    türkce olmadigi ülkelerde yasamislar. oralarda calismislar, okula gitmisler
    ya da yan gelip yatmislar. yilda en cok üc-bes hafta (izin, tatil) türkiye türkcesi
    konusma olanagina sahip, cogu türkiye disinda dogmus insanlardan mükemmel
    bir türkce beklemek abesle iştigal etmektir.

    dilsel degisimin dogal bir evrimi
    oldugunu, hakim kültürün azinlik dilini etkiledigini anlamak
    icin almanya’ya kadar uzanmaya gerek yoktur.
    türkce sözlük’teki kelimelerin yüzde kaci türkce, yüzde kaci arapca,
    farsca, fransizca ya da ingilizce?
    türkiye’de yasayan kac kisi dogru dürüst türkce konusup yazabiliyor?

    marmara oteli. garson gelir.
    müsteri: bir türk kahvesi lütfen!
    garson: kahve olayi bitti.
    hayir, kahve olay olamaz, bu resmen türkcenin icine etmektir.

    örnekler cogaltilabilir, ama simdilik kalsin.

    tarihsel gelisim süreci icinde bir almanya türkcesi (alamanci türkcesi degil)
    dogmustur, balkan türkcesi, kibris türkcesi vb. gibi. kusura bakmayin, artik
    is ve isci bulma kurumu, is ve isci bulma kurumu degildir, arbeitsamt’tir
    (yeni adi: agentur für arbeit); istasyon, istasyon degildir, bahnhof’tur.
    bu olguyu disardan müdahalelerle degistirmenin mümkünati yoktur,
    cünkü dil yasamdan kaynaklanir, onlar da arbeitsamt’i
    yasiyor.

    her ne kadar göcmen topluluklarin sosyal degisimle birlikte
    dillerini de degistirdigini
    kavramak zor olsa da,
    bu,
    onlarla alay etmeyi meşru kilmaz.

    (bkz: gocmen isciler ve almanya)
  • - bacım bi boru versene
    (yer: mcdonald's istenilen:pipet)
  • içinde kullanılan almanca kelimeler yerine ingilizce kelimeler konulduğunda türk plaza diline tekabül eder.
hesabın var mı? giriş yap