• (bkz: #124447214)

    almanya birçok bakımdan türkiye'den ileri bir ülkedir ama bunun en temel sebebi üstteki entride arsızca kendi yurttaşlarına hakaret eden insan sayısının az olmasıdır. siyasal islam dahil her türlü belanın kaynağı bunun gibi medeniliği ve modernliği mabadından anlamış saygısızlardır.

    ben almanya'yı severim. dünyanın en önemli ülkelerinden ve medeniyetlerinden biridir. eksisi vardır, artısı vardır. bunlar bir tarafa. ya biri bana bu ülkede ortadoğulu kelimesinin neden hakaretamiz bir sıfat olduğunu açıklasın. adam aklında olumsuz ne varsa alıyor hepsini ortadoğulu sıfatına ekliyor. aynı şekilde kendi yurttaşlarının ger kalmış ve hesapçı olduğunu görenler hemen yapıştırıyor çomar lafını. yahu bu ne iğrenç bir yaklaşımdır. sorsan hepsi vatanseverdir ama vatanı vatan yapan en önemli şey olan insanı sevmiyorlar. sizin insanları durmadan ayrıştıran siyasal islamcı zihniyetten ne farkınız var?

    bırakın batılılar karşısında ezilip büzülmeyi, onları durmadan ayarsızca övmeyi. ortadoğu'yu da küçümsemeyin. türkiye'nin de müslüman bir doğu avrupa ülkesi olduğunu unutmayın. gidin iran'ı, suriye'yi, ırak'ı, arabistan'ı, mısır'ı falan gezin sonra buraya ortadoğu deyin. döndüğünüzde toprağı öpersiniz.

    türkiye underdog bir ülkedir ama sözüm ona okumuş etmişleri böyle tipler olduğu için esasında layık olduğu yere varamamaktadır. batıyı batı yapan elitleridir, sıradan insanları değil. ürettiği iyi filmler, kitaplar, üniversiteler, fikirler, ordular, teknoloji, zenginlik, hukuk, hürriyet, şehirler, yollar, limanları ve şimdi aklımagelmeyen bir sürü şeydir onları cazip ve büyük yapan. en önemlisi insanına değer vermesi ve "uzlaşmayı" bilmesidir. türkiye'nin ise batı ayarında olmamasının sebebi dandik ve kopyacı elitleri ve okumuşlarıdır. ne sunmuş şimdiye kadar bizim okumuş etmişlerimiz bu memlekete? ne önermiş? neyi iyi yapmış da halktan teveccüh görmemiş? yesinler sizin gibi aydınları. size güvenip bir adım dahi atmaz bu ülkenin insanı. siz anca memleketin yarısına köpek deyin.

    buyrun gidin memleketten, o müthiş teknik yaşam tarzına koşun. geride kalanlar bu ülkeyi hak ettiği yere getirir. en azından sizin gibi ayak bağlarından kurtuluruz.
  • üzerinde yıllardir yasadigim mesleğimi yaparak parami kazandıgım ülke. basligi altında ona allah gibi tapan, yalayan yikayan tiplere de yalaklık karsiligi para yada vize veriyor mu merak etmekteyim ayrica..

    gelelim tanıma:::
    inleye inleye vasıfsız ve vasıflı yabancı is gücüne ihtiyacı olan ülke. seve seve bu yabancı insanlara alışacak ülke, yoksa batacak ülke.
  • --------------- +18----------------

    https://youtu.be/cyvjcbud-co

    ----------------- +18---------------

    medeniyetiyle övülen korkunç vahşetlere imza atmış ülke. ben bu masum insanlar adına utanırdım azıcık.
  • üretim anlamında insanın aklını başından alan bir ülke. dünyanın ve avrupa'nın iktisadi devi.

    almanlar, dünyanın en üretici milletlerinin başında geliyor. çok defa gittiğim ve genel olarak sevdiğim bir ülke. türk kültüründen olan birinin alışmasının biraz zor olduğu bir yer aynı zamanda. onların mantık yapısı ile bizimkisi epey farklı.

    ülke 82 milyon. ancak en büyük şehri berlin sadece 4 milyon. frankfurt, hamburg, münih gibi diğer büyük şehirleri yaklaşık 1,5 milyon nüfuslu. şehirleşme çok iyi ve nüfusun ülkeye yayılımı oldukça dengeli.

    almanya'da genelde şöyle bir yapı vardır: 1 milyon nüfuslu büyük bir şehir. onun etrafında 50-100 bin nüfuslu küçük şehirler (bu küçük şehirler, ya sanayi, ya da üniversite şehridir). bu şehirlerin etrafında da 5-10 bin nüfuslu köyler vardır.

    ama köy deyince bizdeki gibi değil. düzenli, tertipli, iki katlı lüks evlerin/villaların da olduğu köyler. bazı zengin denebilecek kişiler de bu köylerde, villalarda yaşarlar. her gün araçlarıyla büyük şehre çalışmaya giderler. sabah 6'da bir miktar araç trafiği olur bu yüzden, bu küçük yerlerde.

    büyük şehirlerinde dünyanın en büyük firmalarının genel merkezleri vardır. 50-100 binlik sanayi şehirlerinde de, en az 2-3 tane dünya devi firma mutlaka vardır. 5-10 binlik köylerinde bile bir atölyenin önünden geçerken üzerinde "packed for u.s.a. (amerika için paketlenmiştir)" yazan onlarca koli görebilirsiniz. adamlar gece gündüz üretiyorlar; bu yüzden de zenginler.

    kültür anlamında, açık ve gizli ırkçılık güçlü bir şekilde hissedilir. yabancılar, bir iki şehri dışında, pek sevilmez. alışkın değiller. ama bazı işlerde yabancılara elleri mecbur. az buçuk okumuş, yabancı dil bilen bir "ikinci dünya ülkesi insanı" gördüklerinde bu durumu yadırgarlar. kafalarındaki resmi bozmuş ve onların keyfini kaçırmış olursunuz* pek esnek düşünce yapısına sahip değiller.

    bir yabancı olarak, orada eş değer kabul görmeniz için cidden çok iyi seviyede, hatta sıradışı bir iş ortaya koymanız gerekiyor. bunun dışında, rahatsız edici tavırlara maruz kalmanız çok olası. biz, suriyelileri, afganları nasıl kendimizden aşağıda görüyorsak onlar da bizi öyle görüyor maalesef. türkiye'ye tatile gelen önemli bir nüfusu var. oradan biraz sempati duyan kesim var.

    amerika ile özellikle ticari bağları çok kuvvetli. küçük şehirlerinden bile, amerika'nın pek çok şehrine doğrudan uçak seferleri var. bunun dışında da farklı sebeplerle oraya gelen giden çok. yine japonya ve çin ile de çok kuvvetli ticari ilişkileri var.
  • almanya hakkında bilgiler verdiğim yazı dizisinin bu son halkasında sizlere toplam 3.5 yıllık farklı bölgelerdeki tecrübelerimden faydalanarak günlük hayat ve ülkenin düzeni ile ilgili bilgiler vermek istiyorum. diğer yazılardan farklı olarak (ki kendileri: #123538505 , #124184378 olurlar.) olumlu yanların yanında bu yazı almanya hakkında tecrübe ettiğim olumsuzluklardan fazlasıyla bahsedeceğim bir olumsuz eleştiri yazısı olacak zira kendimce sistemde ve toplumda içine girilmeden anlaşılamayacak fazla sayıda sorunun mevcut olduğunu düşünüyorum.

    günlük hayat düzeninden başlayalım o zaman. almanların zaten sakin ve düzenli bir günlük hayatı tercih ettikleri biliniyor. nasıl bir sakinlik bu ondan biraz bahsedelim. insanlar hafta içi ev iş arasında gidip geliyorlar ve genellikle akşamları evlerinde aileleriyle veya yalnız hobileriyle ilgilenerek vakit geçiriyorlar. zaten genelde nüfusu 200 bin civarı ve altı şehirlerde kışın akşam 6’dan sonra yazın akşam 8’den sonra açık kafe dahi bulmak oldukça zor. aynı şekilde süpermarketler de saat 8 dedi mi kapanır. bu saatlerden sonra sadece bahar sonundan yaz sonuna kadar sokakta tek tük insan görürsünüz. gördükleriniz de genelde köpeğini gezdiren veya akşam yemeği sonrası yürüyüşe çıkmış çiftlerdir. sokakta insan grupları görmezsiniz, gezen eğlenen gençler görmezsiniz. yazın iş çıkışı şehir merkezleri biraz dolu olur ama saat 7-8 de o da biter. cumartesi ise dışarıda sosyalleşme günüdür. sadece şehirde gezmek değil, entelektüel sosyal aktivitelerin, festivallerin kralına gidilir ve çevre büyük şehirlere geziler yapılır. festival demişken burada bir parantez açmak istiyorum: insanların genç yaşlı fark etmeksizin şu biçim kostümleri giyerek ortalıkta gezdikleri eğlendikleri bir fantezi ortaçağ festivaline gitmiştim. bu şekilde akla mantığa gelmeyecek etkinlikler mevcut. neyse biz konumuza devam edelim. şehrine göre değişir ama cumartesi günleri mekanların öğlen 3-4 gibi kapanmasıyla hayatın şehir içinde bittiği yerler de vardır. pazar günleri ise zaten her yer kapalıdır millet ya evinde oturur ya da yine doğa yürüyüşüne falan çıkar. yani kısacası dışarı çıkıp insanlarla sosyalleşebileceğiniz zaman oldukça kısıtlıdır. insanlar batılı yaşam tarzının verdiği kaliteli kişisel alan ve yüksek maddi alım gücü sebebiyle kendileriyle baş başa vakit geçirmektedirler. ancak bu belki de türkiye hakkında en çok özlediğim şeye mani olmakta. bir arkadaş grubuna, bir şehre, dolu dolu ait hissederek yaşanılan, insanların ara sıra olan ev partilerinde değil sokaklarda sosyalleştiği hareketli bir hayat burada yok arkadaşlar. spontan bir şekilde kendiniz böyle bir ortam kurmaya çalışırsanız, insanların bunu garipsediğini ve buna anlam veremediğini görürsünüz. çünkü insanlar içme ile tiyatro ile konser ile yani kısacası adı belirlenmiş ve planlanmış bir aktivite ile sosyalleşirler ve bu ülkenin kültürel seviyesini baya yükseltir evet ancak o yakınlık etkinlik bittiğinde biter. yani insanın kendisi ile sosyalleşmezler. tanımadığınız insanlar size yolda selam verirler ve evet bu çok hoştur. ama o kadardır işte daha ötesi yoktur. ufak şehirlerde zaman zaman tatil günlerinde trafik ışıklarının bile kapatıldığı bir sessizlikten bahsediyorum. kimisi bu sessizliği ve kişisel alanı çok sevebilir, ama kesinlikle benim için uygun bir şey değil. bu sebeple gözümü büyük şehirlere diktim zaten. berlin, münih, vb. gibi şehirlerde olay bir türkiye seviyesine gelemese de insan ilişkileri ufak şehirlere göre çok daha canlı. akşam 8’den sonra da veya gün içerisinde hatta pazar günü hayatı dışarda yaşayabileceğiniz farklı noktalar mevcut. bu sebeple bu düzen taşradaki almanlara her zaman kaotik, düzensiz ve yorucu gelir. insanlar toplum içerisinde tahmin ettiğiniz gibi bazı durumlar hariç oldukça saygılı, kibar ve sakin davranıyorlar. o an bir acele halinde olan insanlar garipseniyor bile diyebilirim.

    ciddi bir seviyede olan bir sorun olmasa bahsetmezdim ancak bu konuda almanya dünyadaki en kötü durumdaki gelişmiş ülke olabilir. dijital sistemlerin ülkede ve toplum hayatında kullanımı oldukça kötü durumda. bir şeylerin insansız, elektronik, yeni ve farklı bir biçimde yürümesinden akılları çıkıyor. milyonlarca euro çevre politikası yatırımlarına rağmen ülkede her şey hala kağıtla, postayla ve ıslak imza ile yürüyor. alışverişte fişe imza atanlar, online bankacılık kullanmaktan korkan gençler, e-barkod gördü mü belgeyi korkarak kabul etmeyen çalışanlar, yüz yüze görüşmeden onayınızı kabul etmeyen bankacılık sistemi ve daha niceleri mevcut. bu sebeple birçok insan angarya işlerini halletmek için sık sık dışarı çıkar. her şey manuel yürüdüğü ve bürokrasi çok olduğu için bu tarz işlerle türkiye’dekinden çok ama çok daha fazla meşgul oluyorsunuz. hele bir de göçmen olunca… ancak bu bürolara ha deyince gidemiyorsunuz çünkü standart bir mesai kavramları yok. yani bir banka günde 3 saat, diğer gün 6 saat açık kalabiliyor veya bir devlet dairesi hafta içi bir gün komple kapalı olabiliyor. bu yeniye ve dijitale karşı olan çekince ileriki yıllarda başına büyük sorunlar açacak almanya’nın. bunu bir çok kişi söylüyor.

    bilmiyorum başkaları nasıl tecrübeler yaşadılar ancak bunu hem kendim ülkenin farklı bölgelerindeki tecrübelerime, hem de başka göçmenlerin ve almanların fikirlerine dayanarak söylüyorum. almanlar disiplinlidir, dakiktir falan diğerlerini bilmem ama en azından sağlık, internet, bankacılık, posta, ulaşım sektörleri ve devlet daireleri için böyle bir şey yok arkadaşlar, külliyen yalan. her şey için randevu almanız gerekiyor ancak randevuma zamanında alındığım sayılıdır. talep edilen hizmetin gerekliliğini bilen ve sizden buna göre şeyler talep eden çalışan sayısı çok az. herkes standart prosedürü olması gereken basit şeyleri dahi birbirine paslıyor ve çalışanların dedikleri birbirleriyle direkt çelişiyor. hep bir çekinme hali, işleri o olmasına rağmen karar alamama durumu mevcut. yetkililerin müşterinin sorununu çözmek gibi bir derdi pek yok mesainin bitişini bekliyorlar adeta. bunun sebebi de şu, maaşlar belirli bir seviyenin üzerine asla çıkamadığı için insanlar üste çıkmak için motive olmuyorlar, aşağı düşmek gibi bir durum olmadığı için işten çıkartılmaktan da çekinmiyorlar çünkü sendikalar çok güçlü ve sosyal devlet, çalışanları her türlü güvence altına alıyor. bu durumda insanlar yerinde saymakta, eğer bilmiyorsa sizin sorununuzu çözmemekte bir sorun görmüyorlar. sorunlarınız bürokrasi sebebiyle uzun sürede çözülür şayet çözülmezse kurum bizi ilgilendirmez yapabileceğimiz bir şey yok der geçer sorunun sebebi onlar veya sistemin kendisi olsa bile. bu sektörlerde yetkilinin mağduriyetimi görüp durumu ele alarak bana yardım ettiği ne yazık ki çok azdır. bir yetkiliye sıradan bir soru sorduğunuzda dahi işi onu bilmek olmasına rağmen sanırım, galiba, herhalde öyledir, bilmiyorum üzgünüm gibi cevaplar çok fazla duyarsınız. bu konuda yüzlerce olumsuz tecrübe yaşamasaydım ve bunu almanlardan da işitmeseydim bu kadar detaylı yazmazdım. ama bu böyle.
    oldukça önemli bir konu olduğu için sağlık sistemine ayrı bir parantez açmak istiyorum. avrupa’da sağlık sigortanız olması zorunlu. bu sebeple özel veya devlet sağlık sigortası yaptırmak ve haliyle bu sigortanın aylık primlerini ödemekle yükümlüsünüz. memur, öğrenci, serbest meslek erbabı, bireysel çalışan ve 2021 yılı için yılda 64 bin 350 € ve üstü kazanan işçiler özel sigorta yaptırma hakkına sahip. diğer türlü devlet sağlık sigortası yaptırıyorsunuz. devlet sağlık sigortası aylık brüt maaşınızın %16’sı gibi bir civarına denk geliyor ve şirketiniz bu meblağın yarısını sizin için üstlenmekle yükümlü. yani sizin brüt maaşınızdan %8 civarı bir miktarı sigorta keser, şirketiniz sizin brüt maaşınızın yanında devletin ilgili kurumlarına sağlık sigortanızın da içinde olduğu bütün sosyal güvenlik payınızın yarısını da ekstra öder. bu durumda sizin için devlet veya özel hastane gibi bir ayrım yoktur. istediğiniz yere gidip tedavinizi olabilirsiniz herhangi bir fark ücreti ödemeden. bu sebeple her yer özel klinik ve hastane kaynar çünkü doktorlar ve şirketler bu kuralın yaratacağı pazarı görerek bireyselleşmeye ve özelleşmeye gitmişlerdir. aile hekimi ve uzman hekimi ayrımı aynı şekilde burada da var. öncelikle aile hekiminize gitmeniz istenir. şayet aile hekiminiz gerek görürse uzmana sevk yazar. ancak uzman hekim keyfine göre sizi sevksiz veya sevkli kabul edebilir. çünkü nasıl olsa özel kliniktir ve parasına bakmayı tercih eder. sanırım sağlık sistemi hakkında en takdir ettiğim şey, sağlık hizmetinin en özel branşlar için dahi ülkenin en ücra köşesinde bile bulunabilmesidir. bu konuda cidden büyük iş başarmışlar. ayrıca kliniklerin ve hastanelerin oldukça temiz, hastane gerginliği barındırmayan sessiz yerler olduğunu belirtmeliyim. gelelim olumsuz yanlarına, sağlık hizmetinden faydalanabilmek için ilk önce kendinizi bizzat giderek bir aile hekimine kayıt ettirmeniz gerekir. sistem bunu otomatik olarak yapmaz çünkü sistem diye bir şey yok. peki bu neden bir sorun? şayet söz konusu aile hekimi yeteri kadar hastaya sahip ise sizi reddetme hakkına sahip. sigorta payı ödüyor olsanız bile tedaviye ulaşabilmek için yüksek yaşlı nüfustan ötürü aile hekimi bulmakta zorlanabilir doktor doktor gezebilirsiniz. hatta sizi yerimiz yok diye kabul etmeyip sizden sonra arayan almanları kabul dahi edebilirler. bu şekilde pasif agresif ırkçılık toplumun birçok alanında kendini gösterir. neyse bu sonraki konumuz. aile hekiminden telefon ile randevu alabilirsiniz genelde aynı gün veya birkaç gün sonrası için burası güzel. ancak uzman doktorlarda iş çok farklı. branşa göre ufak şehirlerde dahi randevu tarihleri bir iki ay sonrasına verilebiliyor ve bu çok da anormal değil. dijital sistem eğer klinik kendisi için yaptırmadıysa kesinlikle yok. randevunuzu telefonla alırsınız, tabi her gün değişen açılış saatlerine denk getirerek aramanız lazım. ilk başta bu çok sonraya randevu verme durumunun sebebi için burası avrupa doktorun hastaya ayırdığı süre uzun ya ondandır demiştim. ancak farklı bölgelerde, çeşitli branşlardaki uzman doktor randevularına fazlaca gittikten sonra sebebin bu olmadığını anladım zira ortalama muayene sürem 5 dakikayı bile bulmamıştır. hekimler çok saygılı, sakin ve kibarlar gerçekten ancak kalifikasyon olarak türkiye’deki hekimlerin yanına yaklaşabileceklerini sanmıyorum.

    gelelim ırkçılık ve ayrımcılık mevzusuna, bu konuda yaşadığım süreç itibariyle çok iyi bir örnek olduğumu düşünüyorum. bir sene berlin’de erasmus yaptım ve daha sonra yüksek lisans için tekrar almanya’ya geldim. her ne kadar belirli bir seviye almanca bilsem de erasmus zamanında etrafım ister istemez yabancı öğrenciler ile doluydu, bir okul kazanmak, bir iş bulmak, bir ev bulmak veya kendime bir sosyal çevre yaratmak, bir hayat kurmak için çabalamam gerekmedi. çünkü bunlar geldiğimde bana paket olarak verildi zaten. ha ancak yukarıdaki paragraflarda bahsettiğim sorunların fragmanını gördüm diyebilirim. neyse bu sebeple, almanya’dan ayrılırken, ırkçılık yaşamadım işte abartmışlar, zaten ben dönünce okumuş etmiş işimde gücümde düzen kural bilen göçmen olacağım dedim. ancak kazın ayağı öyle değil işte. sonrasında yüksek lisans için buraya yerleşme hazırlıkları yaparken ev bulmakta çok zorlandım. ancak yurtdışındaki yabancıya güvenerek ev vermek istemiyordur dedim ve normal karşıladım. buraya geldikten sonra işim çeşitli kurumlara sık sık düşmeye başladı çünkü artık kendi hayatımı kurmak ile sorumluydum. bu sırada almancamın anadilim olmadığını fark eden ve kağıtlarda ismimi gören çalışanların yüzünün düştüğünü ve işimi yokuşa sürdüklerini gördüm. bu bir oldu iki oldu üç oldu… normalde istenmemesi gereken bir belge benden isteniyor, normalde yasada yazmayan bir kural benim için uygulanmak isteniyor, olması gerekenden daha yüksek bir ücret benden talep ediliyordu. hele ki bu çalışanlar bana ekstra sorular sorarken buraya okumak için gelen bir mühendis olduğumu duyunca iyice şüpheleniyorlar ve bunu daha iyi nasıl ifade edebilirim bilmiyorum ama adeta öğrencinin kağıdında hata arayan bir öğretmen gibi bana ve belgelerime bakıyorlardı. bu durumu birden fazla kere yaşadım ve farklı bölgelerdeki göçmen arkadaşlarımdan, hatta eşlerine yapılırken olaya şahit olmuş göçmenlerle evli almanlardan dahi duydum. sonra dedim neyse en azından günlük hayatta yoklar özel ve resmi kurumlar ile işim bittiğinde bir daha uğraşmam bunlarla. sonrasında günlük hayatta insanlarla sohbet ederken de aynısının olduğunu fark ettim. sohbet ediliyor her şey çok hoş, türküm deyince insanların o düşen suratlarını izliyorum ve ardına gelen e peki ne zaman ülkene dönüyorsun sorularını duyuyorum. sonrasında bir bakıyorum almanya’ya bilmem nereden göç etmiş biriyle yakınlaşmışım arkadaşlık anlayışım benzer, sorunlarım benzer, ister istemez bir destek olma durumu oluyor. böyle böyle derken ister istemez bir şekilde etrafım göçmenlerle dolmaya başlıyor ve çoğu da aynı süreci yaşadığını söylüyor. istediğiniz kadar kural, düzen, dil bilin, karşıdaki etikete bakıyor ve uzak duruyor senden, yaptığı şey bu. tabi ki bu mesafeye almancanın ingilizce gibi kolay ve sohbette akıcı bir dil olmaması da etki ediyordur diye düşünüyorum.

    bakın bu ülke 60 yıldır göçmen alıyor. herhalde de en çok türk göçmen almıştır. ancak bu ülkenin yaşlı kesimi hala bugün sokakta ana dilini konuşan göçmene gözlerini dikip rahatsız edecek kadar ısrarla bakıyor. bunu çok ama çok sık yaşıyorum. bakın 60 yıl diyorum, hala bu sürede yabancı bir dil duymaya alışmamışlar ve hala farklı bir yaratık görmüş gibi çekiniyorlar, garip garip bakıyorlar. istediğin kadar tipin avrupalı’ya benzesin, istediğin kadar dikkat çekmeyecek bir biçimde konuş, o an senin ne olduğun, kim olduğun, ne kadar sicili temiz biri olduğunun hiçbir önemi yok. işte o bakışla beraber, senin oraya duyduğun aidiyet zedeleniyor. ancak bu durumun genç nesilde farklı olduğunu söylemeliyim. bu konuda 30 yaş altı nesil çok daha açık fikirli. yani karşıdakine göçmenden önce insan olarak bakmayı becerebiliyor ve daha sağlıklı iletişim kurabiliyorsunuz. yani burada bir hayat kurmak, bu sistem içerisinde bir şey başarmak istiyorsanız ki bu çok önemli bu tarz olaylarla karşılaşmanız olası. ancak türkiye’den işinizi bulup buraya yerleşip hayatınızı aileniz içerisinde, sadece alım gücünün tadını çıkartarak, insanların içerisine pek de karışmadan ve bunun için çabalamadan yaşarsanız bunlarla tabi ki çok daha az karşılaşırsınız.

    bütün açılardan ölçüp tartacak olursam, almanya tabi ki çok güzel bir ülke. ortalama üstü olan beklentilerinizi dahi karşılayacak bir hayatı uzun bir süre güzel güzel yaşayabilirsiniz. benim için yüksek maddi alım gücüm, çok memnun olduğum çalışma şartlarım, ileride kısmetse alacağım pasaportun gücü ve ülkenin sahip olduğu prestij sebebiyle burada iş tecrübesi edinmiş birinin dünyanın her yerinde türkiye’ye göre çok daha az zorlanarak hayat kurabilecek olması şu anda beni burada tutan sebepler. şu an için, yukarıda bahsettiğim olumsuzlukları yaşamak, odak hedeflerimi elde edeceksem değer diye düşünüyorum. ancak burada uzun bir hayat yaşamak, burada yaşlanmak ve ölmek, işte buna hiç sıcak bakmıyorum.
  • 3 aylık bekleyişten sonra bugün itibarıyla 2 yıllık oturma iznimi aldığım sessiz, sakin, yeşil ülke.
  • eyalet seçimleri ve yaklaşan federal seçimler hakkında yusuf ertuğral'dan bir analiz; http://politikaakademisi.org/…-doneme-hazirlaniyor/
  • bazı izlenimlerimi paylaşacağım. tamamen şahsi izlenimlerim olup karşı argümanlara açıktır.

    teyzeler:

    almanya, yaşlı nüfusu oldukça fazla olan bir ülke. bu nedenle,evinize ilk yerleştiğiniz andan itibaren çevrenizde gördüğünüz teyzeler dikkatinizi çekecektir. teyzeler her yerdedir. özellikle evlerinin pencerelerinde. belirli aralıklarla pencereden etrafı kolaçan eden teyzeler, asayişin teminatı über gelişmiş alman makineleridir. onların olduğu yerde mobese gibi çağdışı teknolojiler birer hiçtir. pencerelerdeki belli belirsiz karaltılarını gördüğünüzde içinizde bir ürperme belirebilir.

    örneğin, otoparkta bir arabanın tamponuna dokundunuz ve kaçtınız. teyzeler bunu hemen görür ve kısa sürede evinize polis damlayıverir.

    nein:

    alman dilinin en önemli kelimesi. kesin ve nettir. bir almanı bir konuda ikna etmeye çalıştığınızı düşünün. bu kelimeyi duyana kadar ikna çabalarınıza devam edebilir ve umudunuzu koruyabilirsiniz. ancak “nein” kelimesini duyduğunuz anda tüm umutlar sona erer. öyle kesin ve katı bir kelimedir.

    yerlerde sürünüp salya sümük ağlayarak bir şeyler isteyen çocuğunun başında, sadece “nein” diyerek bekleyen annelerin her zaman kazandığını görürsünüz ve kelimenin kesin ve katılığının çocukluktan itibaren bünyelere işlendiğini anlayabilirsiniz.
  • denklik için benden diploma eki talep eden ülke.

    ancak sorun şu ki ben ulusal kredi ile mezun olmuşum. mezun olduğum okulun öğrenci işleri diploma ekini sadece için akts sisteminden mezun olanlar alabilir diyor. bu durumda ne yapmalı? nasıl bir yol izlemeli. bilgisi olan arkadaşların yardımını bekliyorum.
  • ankara almanya büyükelçiliği, 2 doz biontech aşısı olmuş ve son aşıları üzerinden 14 gün geçmiş olan kişilerin 25.06.2021 tarihi itibariyle almanya'ya seyahat edebileceğini açıkladı. henüz hangi vize kategorilerin net olarak açıklanmadığı ve başka özel durumların olup olmayacağı netlik kazanmadı. muhtemelen temmuz ayı içerisinde almanya başta olmak üzere diğer tüm schengen ülkeleri kapılarını yeniden türk vatandaşlarına açacak.

    kaynak
hesabın var mı? giriş yap