• haziran ortası oldu, nisan ortalarından beri yağmur yağıyor.. vay anasını...
  • okuduğum kadarıyla çoğu bürokrasiden şikayetçi. almanya demek bürokrasi demek, bu hep böyleydi- umarım böyle kalmaz.
    yinede şimdilik başka ülkede yaşayamam
  • 2020 yili itibari ile 1,5 milyon civarinda kalifiye eleman alimi icin yasa cikaran ulke. ulkede ise yaramayan, siginmaci durumunda olanlar ulkelerine geri gonderilip, bunlarin yerine daha kalifiye elemanlar alinacak. kimi pozisyonlar icin minimum a1, kimi pozisyonlar icinse b1 ve uzeri almanca dil zorunlulugu araniyor olacak. eger online is bulamiyorsaniz 6 aylik is arama vizesi alip almanya'ya gelebilecek, is buldugunuzda da otomatik olarak oturma izniniz ve calisma izniniz cikiyor olacak.

    turkiye icin winter is coming...
  • iş için yurt dışı seyahatine gideceğim ülke. çikolata bekleyen çok bildiğiniz güzel ve kaliteli, ekonomik ve iyi olan çikolata markalarını yeşillendirirseniz sevinirim.

    not: başlıkta arattım ama pek detaya ulaşamadım.

    edit: geri dönüşler için çok teşekkürler tavsiyeleri bilgi için paylaşıyorum.

    fiyat performansta ve popülerlik sevisinde nussbeisser, nussknacker

    tavsiye edilen diğer markalar; rittersport, schogetten, lindt,alpia, merci, milka çeşitleri,hachez, giotto

    ekonomik çikolataların bulunabileceği market: aldi

    @architektin detaylandırdığı için ayrıca teşekkür ediyorum yorumu;

    yakin akrabalar/arkadaslar icin: guylian(250g-5€), raffaello(230g-3€), geri kalan herkes icin: toffifee (125g-1,2€) öneririm.

    bonus: annemle babamin favorisi, nussbeisser_vollmilch (100g-69 cent) görüntü tirt, tat 10 numara :d
  • yeni kanun değişiklikleriyle, artık başvurusu kabul edilmeyen mültecileri hemen sınırdışı edecekler. polisin mülteci aramak için evlere izinsiz girme yetkisi de var artık.
  • 18 aydan fazla süredir yaşadığım ülke. daha önce eğitim amaçlı 4 farklı ülkede eğitim amaçlı yaşamıştım. buraya gelişimin hikayesi biraz farklıdır. şimdiye kadar “keşke” dediklerimin arasında neden bu ülkeyi daha önce tanıyıp, dilini öğrenip buraya taşınmamışım pişmanlığı vardır. 10 seneden beri tek başıma eğitim amaçlı farklı ülke ve şehirlerde yaşadım. belki daha olgun dönemime denk geldiğinden midir bilmiyorum ama şu anki düşüncem, bu ülkeye gelip kendi ayakları üstünde hayat kurmaya çalışan, risk alan, diğer milyonlarca göçmenden farklı olduğunu gösterebilen biri için imkanların sınırı yoktur.
    bu yazımda biraz buraya gelen “göçmenler” hakkında yazacağım
    evet arkadaşlar göçmensiniz buraya geldiğinize göre. gelişmiş ve zengin bir ülkeden de gelseniz, 3. dünya ülkesinden de gelseniz göçmensiniz. mesleğiniz, geçmişte yaptıklarınız (çok önemli bir keşif, icat olmadığı sürece) sizi bir göçmen olmaktan kurtaramaz ilk zamanlarınızda. hele ki almanca bilmiyorsanız ülkenizde yaptığınız işi buraya gelir gelmez devam ettirmeniz çok zor (birkaç meslek dalı hariç). buraya gelip tutunamayan, sürekli sebep üreten, ırkçılığı ve ayrımcılığı öne süren birçok kişinin ortak noktası bu göçmen tanımını kabul edememeleri gözlemlediğim kadarıyla. “benim ülkemde ayda şu kadar para kazanıyordum, burada bu işi mi yapayım”, “benim ülkemde akşamları dışarı çıkardık, şuraya giderdik, şunu yapardık, burada yapacak hiç birşey yok”, “hiçbir işyeri attığım maillere cevap vermedi oysa ki benim özgeçmişimde şu şu şu var.” buraya yaşamaya gelen birinin kabullenmesi gereken ilk felsefe; “bir şey biliyorsam o da hiçbir şey bilmediğimdir.”

    evet almanya ekonomik olarak çok güçlü bir ülke, türkiye’yle kıyaslanamayacak kadar büyük olanakları olan bir ülke ve demografik dağılımına bakıldığı zaman gerçekten çok fazla göçe ihtiyacı var. her sektörde o kadar çok iş açığı var ki, sokakta, internette, süpermarkette, tren istasyonunda her yerde tonlarca iş ilanı görmeniz mümkün. ama unutmayın aynı zamanda gelenekselliğe ve standarda çok önem veren bir yer. kalitenin, işlevselliğin düşmesindense ağır işlemeyi tercih eder. iş sektörlerin büyük bir çoğunluğu çalışanlarının almanca bilmesini ister. “ ya zaten almanya’da herkes ingilizce konuşuyor sorun olmaz” demek sizi çok büyük bir yanılgıya sürükler. evet ingilizce seviyesi gerçekten çok iyidir burada ama unutmayın güçlü ülkelerin en büyük özelliklerinden biri diline sahip çıkmaktır. öyle her yere ingilizce eğitim veren üniversite, lise vb. açmakla modernizm adı altında lümpenleri kandırarak güçlü, eğitimli bir ülke olunamaz. belki sosyal hayatta değişim öğrencileri, expatlar vs almancasız sorun yaşamayabilirsiniz ama eğer çalışma haytındaysanız ve yerel insanlarla iletişim halindeyseniz buraya entegre olcaksınız, bunun da ilk yolu dili öğrenmek.
    diğer bir gözlemim ise buraya gelen göçmenlerin önemli bir kısmı gerçekten almanlara göre daha zeki insanlar. ama sorun şu ki, bu zekayı kanalize edecekleri yeri iyi seçemiyor büyük bir çoğunluğu. kendi ülkelerinde yaptıkları kurnazlıkları, tembellikleri burada da yapmaya çalışıyorlar ve kendi komünlerinden dışarı adım atamaz hale geliyorlar. çünkü almanlar bu kurnazlıkları görmek istemiyorlar. sonra da “ya bu almanlar zaten ırkçı ne yaparsak yapalım beğendiremeyeceğiz kendimizi” deyip kurtulma çabası.
    diyeceğim o ki, buraya gelirken beklentilerinizi büyütmeyin, kimse sizi havaalanında bekleyip ertesi gün 3000 euro alacağınız bir işe başlatmayacak. her şeyi kendiniz yapacaksınız. bürokrasiyle boğuşup, her dk ev ilanı bakıp, bir yandan dili öğrenmeye çalışıp, bir yandan okulunuzu aksatmayıp, bir yandan 1 ay sonrasına doktor randevusu alabilmek için her yeri dolaşıp, kendinizi tasarruflu bir insana çevirip, bir yandan da çalışacaksınız. kendi prensipleri olan (egosu veya kendini beğenmişliği değil), sürekli öğrenme çabası gösteren ve geriye dönüp baktığında “iyi ki” diyen biri olmamız umuduyla..
  • bir ülke.

    orijinal adıyla, 'deutschland'.

    deutschland; das land der deutschen. aber, welches deutsch?

    deutschland; kendi kendiyle mantık evliliği yapmış bir toplumun, tarz yerine işlevselliğe önem verilen ülkesi. resmi olarak, 'birleşik devlet' de denir.

    deutschland; die ultimativen außenseiter von europa! avrupa tarihi o olmadan okunamaz zira yarısından fazlasını bizzat o yazmıştır*.

    *her şeye hükmeden büyük roma'nın en palazlı zamanında, kendi adını takvimde bir ay yapacak kadar kudretli bir lideri emretmiştir fethini ama 'galya'nın doğusu' asla alınamamış; bir imkansız yaşanmış ve her şeye hükmeden roma mağlup olmuştur, bir grup 'allahsız çomara'. o gün bugündür deutschland 'batının doğusu'dur.

    *her şeye hükmeden katolik klisesi'nin en palazlı, en çağ tanımaz zamanında, martin adında köylü çocuğu bir alman klisenin böğrüne 95 maddelik derin bir hançer saplamış ve kısaca "iman neydi? iman emekti." ve/ve ya "çalışmak ibadettir" diyerek avrupa'yı yaklaşık otuz yıl sürecek bir muharebeye ve bügün adlarına britanya, iskandinavya ve germanya denilen diyarları iskana sürüklemiştir.

    *neredeyse her şeye hükmeden britanya ve fransa'nın en palazlı, en koloniyal kanser zamanlarında, her şeyi kendi içinde üretebilecek bir sistemin (ve çokça yanlış bilinse de, aynı zamanda sanayi devriminin** de) temellerini almış olan deutschland'ın bir liderine sorar yaklaşık 150 yıl sonra artık pek de büyük olmayan britanya'nın bir lideri: "bu ekonomik başarıyı nasıl sağlıyorsunuz?" cevap verir deutschland'ın ilgili lideri epeyce deutscher bir şekilde: "because, mr. blair, we still make stuff."

    **sanayi devrimi demişken: anglosaksonlar 'modern' olan her şeyin üstüne pr*** başarısıyla kendi logolarını basadursun, moderniteye dair olan şeylerin önemli bir kısmı hatta bügün 'batı' olan/batı'yı batı yapan fikirlerin çoğunun temelleri de deutschland'dan çıkmıştır. netekim otomobilin, televizyonun, roketin, hegel'in, heidegger'in, schopenhauer'un, leibniz'in, nietzsche'nin, schiller'in ve habermas'ın yanı sıra tarihi bütünüyle ve sonsuza kadar değiştiren iki büyük karl da deutschland orijinlidir. soyladları sırasıyla, marx ve lagerfeld'dir.

    ***pr demişken: çok kötüdür deutschland'ın pr'ı. deutsch'un ızdırabı derindir o konuda. ülkelerinin çirkinliğinin, kendilerinin sevimsizliğinin yanında yakın tarihin en büyük ve en kirli gaddarlıklarından birini -ama en yanlış olanını- yapmış; yerkürenin en güçlü 'azınlığına' kafa tutmuş, yerkürenin en güçlü 'çoğunluğuna' savaş açmış ve kaybetmişlerdir. bugün pek bilinmez, beyaz amerika'nın yarısının kökeninin, -romalılarla hiç alakası olmayan- kutsal roma'nın ta kendisi olduğu gibi kimi deutschland'a dair 'detaylar'.

    ama herkes o on iki yılı bilir!

    en çok da deutschland'a adını veren kavim bilir ve asla unutamaz. ortalama bir deutsch, "deutschland is schön" bile demez, diyemez. deutschland sokaklarında deutschland bayrağı pek görülmez. 'ah ne güzeldir almanlık' yalnızca başka dillerde bir şaka olabilir; deutschland'da bu işin şakası -bile- olmaz.

    deutschland; sosyal devletin -de- çıktığı yer olmasına, kendi vatandaşı haricinde 10 milyondan fazla göçmeni sırtlayabilmesine, modern dünyanın belki de en adil vatandaşlık sözleşmesine sahip olmasına ve yılda ortalama 300 milyar euro kadarcık bütçe fazlası vermesine (deutschland; kırmızı etin tuvalet kağıdından ucuz olduğu ülke. -burada, 'adamın sıçması bile daha pahalı' şakası yapmak serbesttir-) rağmen kendisine bakıp "ja, ich bin schön" diyemez. garip gelebilir belki, tüm bunları başarmış, düzgün iş yapmak için canla başla çalışan bir halkın kendisiyle böbürlenememesi. istisnadır deutschland. netekim kendi başkentinin ortasına bir utanç atını koyan başka bir ülke yoktur.

    vergangenheitsbewältigung usul usul dolaşır hala topraklarında, ve topraklarında yaşayan evlatlarının omur iliğinde.

    avrupa ve dolayısıyla dünya tarihine attığı imza ve kazıklar orada bitmemiştir, aber ja!

    avrupa birliği'nin kuruluşu kolektif bir efordu ama bugün birliğin bir tek gerçek patronu var. euro'ya geçiş de cümbür cemaat bir karardı ama bu da günün sonunda yalnızca patrona yaradı. yunanistan diye bir ülke vardır mesela; ona deutscher perspektifiyle bakıp 'devremülk' denilebilir, mallorca'nın almanya'nın gayri resmi on yedinci eyaleti olmasının çok daha ötesinde bir ciddiyette. 'germoney' sözcüğü de bir gayet ciddi bir şaka netekim. bu, modern avrupa tarihindeki imzasıdır deutschland'ın. gelelim kazığına; ama önce bir parantez. 'detaylar' önemlidir.

    (modern dünya'yı kimin yöneteceğini belirleyecek ikinci dünya savaşı'nı kazanan iki büyük güçten hangisinin ayakta kalacağını belirleyecek soğuk savaş'ın sonunda galip çıkan abd orta doğu'nun afedersiniz anasını sikerken karşısında ofansif anlamda denge unsuru olabilecek yegane güç olan avrupa'ya liderlik edebilecek yegane ülke kafasını utanç dolu bir toprağa gömülüydü. netekim abd, ırak'a, suriye'ye, libya'ya elini hatta uzvunu sallaya sallaya girdi. sonrası herkesin malumu.)

    deutschland, orta doğu'nun illallah edip toplu göçe çıktığı yolun diğer ucunda dedi ki: 'peki, gelin.'; "wir schaffen das". dört yıl, yaklaşık bir milyon sığınmacı ve ortasında utanç anıtı olan başkentte yeni doğanlara en çok verilen ismin 'mohammed' olmasından sonra anlaşıldı kazın ayağı ve pek de 'ihr shafft das' olmadığı. netekim, "wir shaffen das" diyen şahış gitti. geriye brexit, birlikten çıkmak için zaman kollayan bir düzine ülke, nesiller boyu sürecek bir siyasi kutuplaşma, birliğin her yerinde en az yüzde yirmi beş oyu olan radikal sağcı red-piller'lar ile en az onlar kadar sinir bozucu ve yine en az yüzde yirmi beş oyu olan radikal solcu soy-boy'lar kaldı. avrupa rüyası büyük oranda bitti. kendi kimliğinden utanç duyan, güçlü ama şahsiyetini yitirmiş bir kaptanla bakalım daha ne kadar, nereye gidecek adına avrupa denen gemi.

    bu arada, resmi olarak hepi topu birinci meşrutiyetle yaşıt bir ülkeden söz ediyoruz!

    deutschland; wirklich so jung doch so alt, annem.
  • bu sene bi turlu yazi getirememis ulke. ulan haziran'i ortaladik, hala 1 gün t-shirt bi gün ceket. gecen yaz ne guzel nisan'dan eylüle kadar gercek anlamda yazi yasatmisti.
  • gitmeye, göçmeye niyetlendiğimiz ülkedir. kuralları net ve katı ama sonuçları hoş ve huzur verici olacağı düşüncesindeyim.
hesabın var mı? giriş yap