• israiloğulları mısır'dan çıktıktan sonra çölde yürürken musa sina dağı'nda tanrı yahweh (yehova) ile görüşmeye gider bu sırada umutsuzluğa kapılan yahudileri sakinleştirmek için harun, altın bir danaya (mısır tanrılarından apis boğası) tapınmalarına izin verir. böylece bazı israiloğulları tektanrıcılıktan çıkarak tekrar eski mısır dinine geçer dönüşünce durumu öğrenen musa, altın danayı eritir ve dinine ihanet eden 3 bin yahudiyi (levililer) öldürtür. detaylar şurada
  • “yahudilerin put olarak buzağıyı seçme nedeni mısır'daki putperestlerin apis adında bir öküze tapınmalarından ileri gelmekteydi.”
    elmalılı hamdi yazır - hak dini kurân dili, c.1, s. 300

    “israiloğulları arasında başlamış olan 'altın buzağı'ya tapınma olayı ani bir dönüş gibi görünebilir ilk bakışta... (musa aleyhisselâm'a tam bir inanç ve güvenle bağlanıp ardınca gitmelerine karşın) israiloğulları 'buzağı'dan uzak kalamazlardı. çünkü aralarında yüzyıllarca* yaşadıkları ve yaşamlarına özendikleri toplumun böyle bir 'varlık'ları vardı ve bu, israiloğulları'nın yüreğine işlemiş olduğundan, 'çıkış'ın* ardından ilk fırsatta 'ikame' cihetine gittiler...”
    zübeyir yetik - yeryüzünde kötülük odakları 6: samiri, s. 21

    “israiloğulları'nı denizden geçirdik. putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. musa'ya dediler ki: “ey musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap.” o: “siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz.” dedi. onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler de geçersizdir.”
    — a'raf suresi, 138 ve 139'uncu ayetleri
  • israiloğullarının mısır çıkışı sonrasında buzağı yaparak ona tapmalarıyla ilgili ilk akla gelen soru, onların mısırlılardan elde edilen mücevherlerden neden başka bir hayvan değil de buzağı yaptıklarıdır. hem yahudi hem de islam kaynakları incelendiğinde buzağının tercih edilmesinin mısır inancındaki boğa kültüyle ilişkilendirildiği görülmektedir. mısır inanç sisteminde en öne çıkan boğa apis boğasıdır. mısır yapıtlarında apis'in boynuzlarının arasında yer alan güneş diski, kutsallığı temsil etmektedir. apis, eski dönemde ptah ile ilişkilendirilirken daha sonra osiris'le, geç dönemde de atum'la ilişkilendirilmiştir. osiris'le ilişkilendirilmesinde kullanılan osiris apis ifadesi, daha sonra tek kelime olarak serapis şeklinde karşımıza çıkmaktadır. doğumu, ölümü ve cenaze merasimi kayıt altına alınan apis boğası, öldüğünde balmumuyla kaplanıp mumyalanmaktaydı. apis'in ölüsü özel kayıklarla tören eşliğinde nil'den memphis'e götürülürdü. apis boğasından aynı anda sadece bir tane olurdu.

    antik mısır'da öne çıkan bir başka boğa da mnevis boğasıdır. mnevis, güneş tanrısının tezahürü olarak görülmektedir. kült merkezi heliopolis olan mnevis, siyah renkli olarak bilinir. başında güneş diski ve kobra yılanı bulunur. inek tanrıçası hesat, mnevis'in annesi olarak kabul edilir. heliopolis'teki rahiplerin, güneş tanrısıyla manevi irtibatı sağladığına inanılır. buchis boğası ise savaş tanrısı montu'nun gücünün tezahürü olarak bilinmektedir. buchis boğasının annesi tanrıça hathor olarak kabul edilir. aynı bağlamda zikredilebilecek bir diğer hayvan figürü de hathor'dur. hathor, mısır inançlarında en önemli tanrıça olarak karşımıza çıkmaktadır. “horus'un evi” anlamına gelen hathor, samanyolu galaksisiyle özdeşleştirilir. hathor; aynı zamanda aşk, müzik ve dans tannçası olarak bilinir. hathor'un ilişkilendirildiği bir diğer özellik de çöl bölgelerinin koruyucusu olmasıdır. hathor, firavunlar döneminde ise horus'un eşi, annesi, bazen de kızı olarak görülmüştür. o, mısır yaratılış mitolojisinde ra'nın kızı olarak resmedilir. günümüze kadar yapılan keşiflerde hathor; inek, inek kafalı veya insan kafalı bir kraliçe ve dişi bir doğan gibi çok farklı şekillerde betimlenmiştir. hathor, farklı kültürlerde isis, iştar, afrodit ve venüs ile özdeşleştirilir. hathor tapınaklarını diğer tapınaklardan ayıran en temel özellik, hem erkek hem kadın rahiplerin burada görev alabilmesidir. bu rahip ve rabibeler de sanatçı, müzisyen ve dansöz olarak ritüellerini icra ederlerdi.

    yahudi kaynaklarında buzağının mısır inancıyla ilişkilendirilmesinin yanı sıra bizzat yahudi mistik düşüncesiyle açıklandığı da görülmektedir. bilindiği üzere, tanrı'nın tahtını temsil eden göksel varlıklar (hayot), yahudi mistik geleneğinde önemli yer tutmaktadır. bunun temeli, hezekiel kitabı'ndaki manevi müşahedelere dayanmaktadır. buna göre hezekiel, kuzeyden bir rüzgâr estiğini, bu rüzgârın göz alıcı bir ışıkla çevrili olarak ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini görmüştür. hezekiel, sonrasında şu betimlemelere yer vermiştir:

    “ateşin ortası, ışıldayan madeni andırıyordu. en ortasında insana benzer dört canlı yaratık duruyordu: her birinin dört yüzü, dört kanadı vardı. bacakları dimdikti, ayakları buzağı ayağına benziyor ve cilalı tunç gibi parlıyordu. dört yanlarında, kanatların altında insan elleri vardı. dördünün de yüzleri, kanatları vardı. kanatları birbirine değerek dosdoğru ilerliyor, ilerlerken sağa sola dönmüyordu. her yaratığın dört yüzü vardı: önde dördünün yüzü insan yüzüne, sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne, arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı.”

    bazı yahudi kaynaklarına göre, hezekiel kitabı'ndaki dört canlı yaratıkla ilgili zikredilen “bacakları dimdikti, ayakları buzağı ayağına benziyor ve cilalı tunç gibi parlıyordu.” ifadeleri buzağının tercih edilmesine sebep olarak gösterilmektedir. konuyla ilgili çıkış kitabı'nda hz. musa'nın israiloğullarının yetmiş ileri geleniyle dağda yaşadığı tecrübeyi anlatan “israil'in tannsı'nı gördüler. tanrı'nın ayakları altında lacivert taşını andıran bir döşeme vardı. gök gibi duruydu.” ifadeleri de bu bağlamda değerlendirilmektedir. metinde geçen “tanrı'nın ayakları” ifadesi melekler şeklinde anlaşılmış, bununla da hezekiel kitabı'nın baş tarafında zikredilen yaratıklar irtibatlandırılmıştır.

    [...] tekvin kitabı'nın başında anlatıldığı üzere yeryüzü şekilleri olmadığı sırada yeryüzü engin karanlıklarla kaplıydı. buradaki karanlık, yahudi mistik geleneğinde boğa suretiyle (taurus) ilişkilendirilmiştir. böyle olunca dört göksel varlık arasından, oluşturulması daha kolay olduğu için öküz suretinde olan tercih edilmiştir. eyüp kitabı'nda behemot isimli yaratık, boğa gibi ot yiyen ifadesiyle tanımlandıktan sonra “tanrı'nın yarattıkları arasında ilk sırada yer alır.” şeklinde bir tanımlama yapılmaktadır. yine bazı kaynaklarda güneşi idare eden meleğin buzağı suretinde olduğu, altının da güneşin gücüyle ortaya çıktığı nakledilmiştir. aynı kaynakta çölde yapılan buzağının baş ve ön tarafının buzağı, arka tarafının ise eşek şeklinde olduğu kaydedilmiştir.

    [...] her ne kadar araştırmacıların çoğu buzağı tercihinin mısır kültüründen kaynaklandığında hemfikir olsalar da bu buzağının mısır'daki hangi buzağı kültünü temsil ettiği noktasında ayrışmaktadırlar. hem tevrat hem de kur'an metninde buzağı anlamında geçen 'egel- 'ıcl kelimesi cinsiyet belirtmeksizin inek yavruları için kullanılmaktadır. sâmirî'nin buzağısı kur'an'da 'ıcl kelimesiyle sekiz defa geçmektedir. buzağı erkek de dişi de olabileceği için apis ve hathor arasında farklı görüşler öne sürülmüştür. her ne kadar apis kültü, hathor kültünden daha fazla öne çıksa da israiloğullarının yaptıgı boğanın hangi kültün uygulaması oldugu çok açık değildir. diğer taraftan hathor kültü yakından incelendiginde bu kültün israiloğullarının yaptıkları buzağı ile daha yakın ilişkili olduğu görülmektedir. zira hathor; aşk, neşe, dans ve şarap tanrıçası olarak bilinmektedir. halkın buzağıyı yaptıktan sonra etrafında dans etmeleri ve çılgınca eğlenmeleri bu ritüeli hatırlatmaktadır. yine hathor'un mısır kayıtlarında altınla özdeşleştirilmesi ve “altınların kraliçesi” sıfatıyla bilinmesi altın buzağı tercihiyle uyum arz etmektedir. sina yarımadası'nda çıkarılan madenler sebebiyle hathor'a madenlerin tanrıçası denmesi, buna ilaveten hathor'un “yabancı toprakların tanrısı” ünvanını taşıması da israiloğullarının yeni geldikleri topraklarda hathor'u tercih etme ihtimâlini güçlendirmektedir. benzer şekilde sina yarımadası'nda (serabit el-hadim) adına tapınak inşa edilen tek mısır tanrısı da yine hathor'dur. bu gibi detaylar dikkate alındığında, israiloğullarının yaptıkları buzağının, içinde bulundukları duruma uygun düşecek şekilde, hathor'u sembolize ettiği söylenebilir.”
    yasin meral - sâmirî'nin buzağısı, s. 47-52.
  • eski ahit'e göre, musa sina dağı'na çıktığında israiloğullarını memnun etmek için harun (aaron, musa'nın ağabeyi, israilli kâhin, peygamber) tarafından yapılmış bir puttur. buzağı, israil'in tanrısının fizikselleştirilmiş haliydi, dolayısıyla hem puta tapıldığından hem de tanrı görselleştirildiğinden çifte hata yapılmıştır.

    ibranice'de bu olay için "buzağı günahı" anlamına gelen het haegel denir. ilk olarak çıkış 32:4'te anlatılmaktadır. boğaya ibadet birçok kültürde görülmekteydi. çıkış hikâyesine göre mısır'dan çıktıkları anlatılan ibranilerin dini olarak asimile olma sonucu mısır mitolojisindeki apis ve boğa başlı khnum'dan esinlendikleri düşünülür. mısırlıların ve ibranilerin antik yakın doğu ve ege'deki komşularında da sıkça yaban öküzüne olan ibadet görülür.

    örneğin yunan mitolojisinde girit boğası'na ibadet edilir. hindistan'da nandi (bir boğa), tanrı şiva'nın aracıdır ve bu nedenle hindular tarafından kutsal sayılır. mısırlılar arasında kutsal öküz olarak hathor vardır ve bu aşera'nın karşılığıdır. ibrani kavimleri bu topluluklar ve bu toplulukların tanrıları arasında geliştiği için onlardan esinlemiş olmaları pek doğaldır.
  • sovyet döneminde yaşayan bir dolandırıcının kendisi gibi başka bir dolandırıcının servetinin peşine düşmesinin romanıdır. başkarakter ostap bender çıktığı yolculukta kendisi gibi başka karakterlerle karşılaşarak yolculuğuna devam eder. içerisinde sovyet döneminin derin bir eleştirisini barındıran roman bir yerde mizahi yönüyle de sürükleyicidir. sovyet dönemini tarih kitaplarından okuyamayan kişiler için tavsiye edebileceğim bir kitaptır kendisi.
    iletişim yayınlarından kitabı alacak kişilere tavsiyem şudur ki eğer okumadan önce kitabın içeriğiyle ilgili çok fazla bilgi almayı sevmeyen biriyseniz kitabın başındaki barış özkul'un yazdığı önsözü okumayın.
    --- spoiler ---

    ostap'ın peşine düştüğü şey aslında para değildir ya da rio hayali onun tek amacı değildir. aslında ostap hayatının anlamının peşine düşmüştür. istediği parayı elde ettikten sonra mutlu olmaması ve paradan kurtulmaya çalışması da bunun en büyük kanıtlarındandır. ostap karakteri aslında hayatın amacını ararken herkes gibi yanlışa düşüp parada bu gerçeği bulmaya çalışmıştır.
    --- spoiler ---
  • altın boğa'nın (boğa/sevr burcu) mitolojik göksel karşılıkları hakkında gönül tekin'in yorumu. (02:49:35/05.04.2009, teke tek özel)
  • bu hikayede ve aslında her yahudi hikayesinde gizli konu, aslında yahudilerin musa dinini takip etmemeleri.
    bu oyle kısa bir sure degil, mısırdan cıkısla, babil surgunu arasında hemen hemen cok az inanıyorlar.
    yani yahudiler mısırdan musa dinine inanarak cıkmadı muhtemelen. freud'un iddia ettigi gibi, akhenethon dinine inanlardan biri(musa,akhenethonda baska biri), yahudi halkıyla beraber istenmeyen ilan ediliyor.(yahudilerin rahatsızlik yaratma nedeni akhenethon'un yenin dininin merkezi amarna sehrinin yapiminda yer almalari)
    yani yahudiler birakin musa'nin zamanini ondan yuzyillar sonra bile yahve'ye cok bagli olmadilar. yani bu hikaye hemencecik fikir degistirme degil muhtemelen. yahudilerin musa'nın pesine istemsiz takılmasi. hatta gittikleri yerde de kenan tanrılarından baal'e tapıyorlar. hz suleyman(yahudilere gore peygamber degil) bile yahudilere hayatının sonlarına bu dine geri donuyor.
    freud'un "musa ve tektanrıcılık" kitabını okursanız, neden bu hikayelerin hic mantıklı gelmedigini anlarsınız. yahudiler ne mısırda,ne israilde musa dinini yuzyıllarca benimsemediler.
  • hz. musa'nın, on emrin yazılı olduğu tabletlerle dağdan inip israiloğullarını altın buzağının etrafını sarmış ve cümbüş yaparken bulduğu hikayenin ana karakteridir. söz konusu millet, dört yüz yıl süresince firavun'un kölesi olmuş ve baskıcı hükümlerine uymak zorunda kalmışlar. sonrasında da hz. musa onları kölelikten kurtarmak için kırk yıl daha çölün sert koşullarına dayanmak zorunda bırakmıştır. sonunda ise özgür bırakılan bu kişiler, heyecanla, altından bir buzağının etrafında, hayvanice davranıp bir yandan da dans ederken kendilerinden geçerler. neden? tüm kurallar rafa kalkmış ve yüce hiçbir amaç kalmamıştır insana dair.

    kuralların faydasını bilsek dahi, ikilemde kalırız hislerimiz karşısında çoğu zaman. kuralların bizi engellediğini, hayatımızın kontrolünü elimizden aldığını düşünürüz.

    gelgelelim altın buzağı hikayesine. bu hikaye bize kuralsızlığın nasıl bizi hızla tutkularımıza köle ettiğini anımsatmaktadır. kural gibi tutkularımız da özgürlüğümüze düşmandır özünde. tamamen başıboş ve amaçsız bırakıldığımıza kendi kararlarımızı alırken daha alçak amaçlar belirleyip bu hikayeleri gibi bizden daha yetersiz özellikteki bir yapay nesneye tapacak kadar alçalabiliyoruz.

    sonuç olarak bu hikayenin özünde verdiği mesaj çarpıcı: varoluşumuzu ve duruşumuzu yüceltmeyi ilke edinen kurallar olmadığında uygarlıktan hızla uzaklaşmaya mahkum olur insanoğlu!
hesabın var mı? giriş yap