• yaklaşık bir iki sene önce trt1 de şans eseri izlemiş olduğum film.internette veya film marketlerinde bulamadığım ama beni derinden vurmuş film.konusu şöyle idi

    üniversiteli bir genç ( önemli bir okuldu ) aklındaki fikirleri (çılgın) gerçekleştirmek için şirket kurar.fikirde interneti yaşamın her alanına sokmak.pek çok sıkıntıyla mücadele eder(parasızlık,güvensizlik) ancak o her şeye rağmen kafasına koyduğunu yapacaktır.okuldan başka bir arkadaşıyla şirket kurar ve şirketin kurulması için gereken yüklü miktarı da arkadaşının yeteneği(yavşaklığı) sayesinde zengin bir şirket sahibi kadından alırlar.sonra proje üstünde çalışıp tam basına tanıttıkları sırada makinelerde sorun çıkar makineler yanar.esas oğlan yönetim kurulundan şirket ortağı arkadaşı ve sermayeyi sağlayan kadın tarafından kovulur.işini,kızarkadaşını,mesleğini kaybeden eleman bir de hapse girip arabasını da kaybeder.tüm bunlardan sonra kumsalda çulsuz gezerken tek başına balık tutan bir adama rastlar.adamla geçen diyolog unutulmaz

    esas oğlan: " neden ağ almıyorsun?"
    balıkçı adam: "peki ya sonra?"
    esas oğlan: "aldığın ağla daha çok balık tutarsın ve ufak kayık alırsın"
    balıkçı adam: "peki ya sonra?"
    esas oğlan: "sonra daha çok balık tutarsın ve tekne alırsın"
    balıkçı adam: " peki ya sonra?"
    esas oğlan: " sonra bir balıkçı filon olur ve çok para kazanıp zengin olursun"
    balıkçı adam:"peki ya sonra"
    o anda esas oğlan kısa bir kilitlenmenin ardından her şeyi anlayacağı ana gelir ve cevap verir."sonra tek başına boş bir kumsalda balık tutarsın"
  • insanoğlunun başından beri varlığını sorgulaması kadar içsel bir mesele daha yokken günü şuursuz geçirenlerin daha huzurlu olması kabul edilebilir gibi değil. kalkıp burada öğrenilmiş ontolojik naralar atmayacağım. sadece kafamı kurcalayan, geceleri camdan sokağa baktığımda oradan sakin halde geçen kediyi izlerken beni farklı duygulara sürükleyen tohumların yeşermesini istiyorum. bir anda aydınlanıp aha! tüm mesele buymuş demek istiyorum. günü birlik ya da uzun vadeli (hiç önemi yok) planların içinde debelenip dururken akil davranma güdüsünün getirdiği tedirginlik, hep bir sonraki hamlenin ne olması gerektiğini hesaplama angaryası ve sistematiğin getirdiği baş ağrısından sıyrılıp banyonun kapısından baharın yeni geldiği belli alabildiğine yeşil, geniş bir düzlüğe geçmek istiyor insan. makinelerin, insandan ziyade telefonların akıllı olduğu medeni sistemin dişlilerinden sıyrılıp görebilen herkesin instagramda paylaşacağı bir atmosfere kaçmak, sanıyorum zaman zaman herkesin bunaldığında yapmak isteyeceği bir şey olsa gerek. ya peki sonra? kaldığımız yerden hayata devam edip bir sonraki tatminsizliğimizde o kapıdan tekrar mı geçeceğiz? hayatın tüm dinamiğini değiştiremeyeceğimize göre ona kendimizi yontabilmek için küçük detayların en azından belirli amaçların doğru kurgulanabilmesi açısından bazı nüansların bilinmesi gerektiğini düşünüyorum. o düzlükten geçildikten sonra karşıma çıkan ağacın altında tam yaslanıp huzurla uyuklayacakken kafama dank eden elmanın oluşturacağı bilince ihtiyaç duyuyorum.

    geriye dönüp yarı uykulu yatağa girme güdüsünden ziyade tüm geceyi sokaktan geçen kedinin ahenkli hareketine adıyorsanız işte gerçekten huzursuzsunuz demektir. neden kelimesinin altında ezilirken ruhunuzu sıkıştıracak diğer meseleleri unutma eğilimi psikolojinizin sağlıklı kalma savaşındandır işte. sonraları unutulup gider bazı şeyler. iş yerindeki sıkıntılı öğle saatlerinin geçmesi daha mühim bir hal alır. hayata kaptırıp giderken haftaların çabucak geçtiğini, günü harcamak için gerekçeye sahip olmamanın bir problem teşkil etmediğini görürsünüz. belki de bilinç denilen beş duyunun kölesi kavram, sizin için hali hazırda risk analizi yapmıştır.

    kapladığınız yerde aslında sizi oluşturan atomların arasındaki boşluğun sizden daha değerli olduğunu bilmenize gerek yoktur mesela. benlik kavramı ile kavga etmeden yani kendinizi aşmadan daha üst level'larda boss ile karşılaşamazsınız zira. biraz kuantumdan scott pilgrim'e geçiş saçma gibi göründü ama velhasıl oturup düşünmek gerek üstadım. nereden ve neden geldiğimiz gerçekten önemli. sıkı bir determinist olarak hem fizikten hem de teolojiden sebeplerin belli bir amaca hizmet ettiğini öğrendikten sonra aynanın neden ve nasıl sırlandığını merak etmeye başladım. belki de insanlığın evrimi için narkisus mitine ihtiyacımız vardı kim bilir.

    peki ya sonra ne olacak? geçen yüzyıllar (ki bence 2500 sene takriben) bir insan ömrü için devasa görünse de sığ ve bitkin bir tarihten ve gelişimden başka hiçbir şey değilken sonrası nasıl olacak? nazım'ın da dediği gibi (bir kurşun kalemim vardı ben içeri düştüğüm sene. bir haftada yaza yaza tükeniverdi. ona sorarsanız bütün bir hayat) bizim varlığımız tarihimiz çapımız kime göre neye göre kıymetli. yıkım gücü almış başını giderken tüm evrende sadece bir toz tanesi olan dünyayı kendimize dar etmişken büyük meseleyi ne zaman yakalayacağız? bu değersizlikte bir amaca hizmet etmeden varlığımızı anlamlandırmak mümkün değil.

    amaçsızlık içinde bundan bihaber ölüp gitmişlerden olmak istememek değil miydi bilgiye saygı uyandıran. çok soru sormanın cevap getirmeyeceğine inanlar var bu dünyada üstadım. ne desen boş diyin bana. bırakın beni kendi halime manyak gibi sabahın ilk ışıklarında sokaktan geçen kedileri izleyeyim.
  • büyük amaçlarla ve ulu/ulvi meselelerle ilgili nutuk atanlara pek bakmamak lazım.. esasında bunun hakikatlisi ve kıymetlisi, kişinin varlığında tamamıyla eriyip ne olduğu ayırt edilemez hale gelmiş olanıdır.. kişinin amacı, derdi, hedefi; yürüyüşünde, konuşmasında, dinlemesinde, sabrında, coşkusunda hissedilir.. hakikatli ve kıymetli olan amaç tam olarak tanımlanamaz, sözle anlatılamaz.. sadece sezilir..

    bu sezişin dışında ortamda dillendirilen belirgin bir amaç ile o amacın sahibi olduğunu iddia eden biri varsa ve siz bu ikisini ayrı ayrı farkedip kişiyi ve hedefini ayrı ayrı tanımlayabiliyorsanız geçmiş olsun.. böyle durumlarda bir an önce müsaade isteyip kenar kenar uzaklaşmakta fayda var..
  • sabahları yataktan kalkma, var olmaya devam etme sebebi.

    insan güne neden başlar? bugün neden yok olmayı değil de var olmayı seçer? illa bir hayat amacı olmak zorunda değil herkesin; "bugünkü amacım" ya da "önümüzdeki bir saatteki amacım" gibi de yaklaşılabilir amaçlara. yani yüz yıllık bir yaşamı tek bir amaç peşinde koşarak da, bir milyon farklı anda bir milyon farklı amaç peşinde koşarak da geçirebilirsiniz. hatta kimi zaman amaçsız kalabilmeyi amacınız haline de getirebilirsiniz. ki bunu başarmak bayağı zordur.

    herkesin bir amacı vardır, ve hiç biri ötekinden değerli değildir. çocuğunu büyütmeyi amaç edinen bir anne ile hayat bilgisi dersinden pekiyi almayı amaç edinen bir çocuğu önem ya da değer sırasına koyamazsınız. dünya'yı kurtarmaya çalışan cooper* ile çarpım tablosunu öğrenmeye çalışan bir çocuğun amaçları kıyaslanamaz. amaçları var olmalarının kaynağı olduğundan bu kıyası yapmak, birinin var oluşunu ötekine tercih etmek demektir. o anda amacı sadece birasını yudumlamak olan bir einstein için "aman onunki de amaç mı?" demek, "biz burada nelerle uğraşıyoruz" demek, bence biraz garip olurdu.

    zorunlu olarak amaçlıdır yani insan. bebekken, düşünebilme yetisi henüz gelişmemiş ilkel bir canlıyken, amaç hayatta kalmaktır. sonra bu amaçlar değişir, çeşitlenir. ama ne zaman içinize bakıp, "ben neden intihar etmiyorum ki şu anda?", "neden hala yaşıyorum?" diye kendinize sorduğunuzda mutlaka bir amaca denk geleceksinizdir.
  • hedeflenen ve varılacak sonucun aynı olması istenciyle, zihinde yaratılan imge.
  • amaç şey değil mi ya, kontrolün sende olduğu sanrısına duyduğun ihtiyaçtan uydurduğun.
    birbirine zincirler ve dişlilerle bağlanmiş zilyon tane olasılığın birinden diğerine, rastlantıdan rastlantıya "sürüklendiğini" kabul etmeyi kendine yediremediğinden, "iraden"i kullanarak ona doğru ilerlemeyi "seçtiğin"i düşündüğün.
    seçim yapa-bildiğini düşündüğün. seçimi iradeni kullanarak yaptığını düşündüğün; rastlantısal iradeni; yüzde bilmemkaçı genlerinin dizilişi öyle denk geldiği, geri kalanı da başına gelen olayların toplamı öyle dizilmiş genlerinin ürettiği beynini öyle şekillendirdiği için öyle olan iradeni.
    "çok süper bir hedefe" yol almanla savrulman arasında bir fark olmamasi kendini yeterince onemli hissetmene engel olurdu diye, o kadar onemli ki kendini onunla tanimladigin iradeni.

    entryi bitiremedim ama, öyle bi' şey.
  • gerçekçi ya da değil.. mantıklı ya da değil.. ama her insanın hayatında olması gerekir.. mutluluk kaynağıdır..
  • sürekli içgüdüsel olarak oluşmasını beklediğim ancak her daim bizzat kendim oluşturmak durumunda kaldığım düşünce ürünü. ilk elden manipülasyon.
  • bir şirketin misyon doğrultusunda belirlediği uzun dönemli hedeflerdir. amaçın sağlıklı ve faydalı olması için misyon ile çelişmemesi ve durum analizi çalışmalarının sonuçlarını yansıtmalı ve sürdürmelidir.
  • bir kitap. eliyahu m. goldratt ve jeff cox tarafından yazılmış. bir fabrikanın yönetimindeki iyileştirmeleri roman biçiminde sunuyor.
hesabın var mı? giriş yap