• insanın gelecekle ilgili bütün hayallerinin birbenbire kaybetmesidir.

    sizi yaşama bağlayan ve gelecek hayali kurduğunuz amacınızın elinizden kayıp gidişini seyrederken " bundan sonra yaşamanın ne amacı kaldı ki" diye soracaktır kendine... kendi başına... yanlızlığına.. çaresizliğine..

    kariyer, para, idealler göz ününe gelmez artık bu noktada. sadece mutluluğu istersiniz mutlu olacağınızı düşündüğünüz amaçlarınız ve bu amaçlara ulaşmanın verdiği çabayı düşünürsünüz. sonucunda elinizde olan koca bir hiç olmuştur. aile sevgisi ve tanrı korkusu olmasa canınızın bile değeri kalmaz. yaşamak istemezsiniz. gelecek hayalinizi kurduğunuz insan artık sizin geleceğinizde olmayacaktır. kaderinizin sizi hayatınızın sonuna kadar takip ettiğinizi görürsünüz. yaşanmışları engelleyemezsiniz.değiştiremezsiniz...

    tek istediğiniz bir zaman makinesi icat etmektir. herşeyi başa alıp yaşanmışlıkları istenilen şekilde değiştirmek istersiniz. bunun da imkansız olduğunu bilirsiniz. imkansıza kürek çektiğinizi anlarsınız. ve asıl soru hayatınıza girmeye başlar." ne için, neye ulaşmak için çabalayacağım" olacaktır.

    ağlamaktan başka birşey yapamıyorsunuzdur. aslında ağlayamıyosunuzdur artık. gözyaşı kanallarınız kurumuştur artık. buna rağmen devam edersiniz ağlamaya. artık akacak göz yaşı yerine kan gelmektedir. damarlar ve kanallar daha fazla bu mental çöküntüyü kaldıramaz. kan ağlamak budur işte... kan ağlıyorum budur. mental ve fiziksel çöküş sizi bırakmayacaktır artık. yaşanan ne aşk acısıdır.. ne yürek acısı. sade ve sadece amaçsız kalma, ideallerini kaybetme, gelecek beklentisi olmamadır.

    işte hayatta amaçsız kalmak budur.kendin için değil, sevdikleriniz ve aileniz için yaşarsınız sadece. bendeki ben yoktur... ölmüştür... geri gelmeyecektir. ölüme ölümle karşılık vermek gelir bazen akıllara. bunun adı korkaklık olmasa tabiki ama asla korkak olmamaktır yaşamak. korkularla yaşamakta...

    rol yapmaya başlarsınız artık. insanların "neyin var" sorusuna maruz kalmamak için mutlu görünürsünüz gün boyunca. kendinle geceleri kaldığında yaşarsın acını. en acısıda budur sanırım... doya doya acını haykıramamak...
  • çabalamaktan yorulmak, çokça hayal kırıklığına uğramak, sonunda duraklamak, kendini hayatın akışına bırakmak, rüzgar nereye eserse oraya savrulmaktır.
  • hayatta sürekli kaybetmeyi garantilemek. hayat sadece ne istediğini bilenlere istediklerini verir. gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgar yardımcı olamaz.
  • bir amaç yada amaçlar kümülatifi sahibi olmanın gereksizliğinden yola çıkılarak takınılabilecek bir tutum.

    dünya yaklaşık 4,6 milyar yaşında, insanın dünya üzerinde ortaya çıkışı ise bu sonsuz kadar uzun zaman doğrusunda toplamda-yanlış biliyorsam affola-bunun yaklaşık 200 bin yıllık bir yerini kaplıyor. tek bir insanın ömrü ise ortalama 75 yıl. toplam doğrunun içinde bir atomaltı parçacığı kadar. hadi biraz da mekandan yola çıkalım, sürekli genişlediği tespit edilen bir evren, içindeki milyonlarca galaksiden biri, onun içinde bir güneş sistemi, onun içinde bir gezegen, o gezegenden ortalama 75 yıllık bir hayat. şöyle bir kafanızı kaldırıp gökyüzüne baktığınızda bile hissedebileceğiniz, bir toz zerresi kadar bile olamayan varlığınız. insanoğlunun zaten sahip olduğu ve yürü yavrum, yürü koçum elinden bir uçan bir kaçan, hayatınızın ipleri sizin elinizde, istediğinizi yapın, yaşayın, siz biriciksiniz, teksiniz, kralsınız, her türlü aslan kaplansınız, başkalarını s.ktir edin, siz herşeyin en doğrusunu bilirsiniz gibi çeşitli kişisel gelişim hurafeleriyle iyice yoldan çıkarılıp osursa kasırga götünü sallasa japonya'da deprem yaratacağını zanneden egosu, herşeyin varoluş amacının insan olduğu, sahip olduğumuz varlıkları dilediğimiz gibi kullanıp atabileceğimizi düşündürmeye çalışıyor bize.

    önemsizliğimizi gördükçe amaca giden yolda atacağımız adımlar amaçlarımızın kendisi oluyor ki bu da amaçsız yaşamak gibi bir şey zaten. mesela yüksek lisans yapıyorsunuz, çünkü iyi bir avantaj sağlayacağını düşünüyorsunuz size hayatta. işiniz gücünüz zaten var, yapmasanız bir şey kaybedecek değilsiniz ama yapıyorsunuz işte. ingilizce öğreniyorsunuz, millet tarzana taş çıkartan ingilizceleriyle gevelerken bari ana fikri anlayayım maymun olmayayım diyorsunuz içinizden. hem ingilizceyi herkes biliyor artık. gitar çalayım, akor basayım diyorsunuz ama odanızda tek başına tıngırdatıyorsunuz, müzisyen olmak yada arkadaşlarla boş vakitlerde güne bir eğlence katmak derdinde değilsiniz. çalıyorsunuz işte kafayı dağıtayım diye.

    altını doldurmadan, anlamlandırmadan, hedeflerini koymadan yapılan her iş amaçsız kalıyor, hayatınız rotasından şaşıyor bir yerde, nereye gitmek yada ne yapmak istediğinizi bilmeden kendinizi rüzgara bırakıyorsunuz. iyi kazanayım, iyi gelirim olsun, kariyer basamaklarını tırmanayım birer birer, herkes bana gıpta etsin, herkes oğluna/kızına almak istesin, ailem mutlu olsun, evleneyim, yuva kurayım...öyle olsun, öyle olması gerekiyor. çoluğa çocuğa karışınca ne istediğinin bir önemi yok artık zaten, herkes çocukları için seferber oluyor, etraf çocuklarına hayatlarını adayan vefakar/cefakar ebeveynlerle dolu...zaten istediğin bir şey var mı ki?

    edit: düzeltme için ccstf3ae'ye teşekkürler...
  • bir çoğumuzun yaptığı şey. sonuçta çoğumuz kendi amaçlarımızı değil, toplumun bize gösterdiği amaçları gerçekleştiriyoruz. bize önce oku veya bir meslek öğren diyorlar ve bizde ya üniversite okuyup beyaz yakalı oluyoruz ya da bir şekilde para kazanmayı öğreniyoruz. arından "ooo, artık yaşın geldi evlen çoluğa çocuğa karış" diyorlar ve bu sefer evlenip geçim derdine düşüyoruz. sonra yıllarca çalışıp emekliliğimizi bekliyoruz ve emekli olduktan sonra ise ölümü...

    sonuçta kaç kişinin gençlik hayalleri iyi bir şirkette, takım elbisenin içinde ve camları bile açılmayan bir plazada onlarca yıl sabah dokuz akşam beş çalışmaktır ki... kaç kişi çocukken "ben büyünce muhasebeci olacam " derki...çoğu insan üniversite tercihi yaparken neden, ben bu mesleği sevebilir miyim veya yıllarımı ben bu işte geçirebilir miyim diye değilde hangi mesleğin geleceği daha parlak diye düşünüyor.

    örneğin bir çok kişi dünyayı gezmek istediğini söyler ama çoğu bunu gerçekleştirmez nede olsa "iş, güç, kariyer vs..." engeldir. çoğu insan işinden memnun değildir ama çok azı işini değiştirmeye cesaret edebilir. bir çoğumuzun aslında yaşadığı hayattan çok farklı hayalleri vardır ama hiç bir zaman bunu gerçekleştirmeye çalışmayız, çünkü kaybetmekten korkarız. o yüzden insanların yüzde doksanı yaşamazlar, sadece vardırlar." *
  • depresyona giriş belirtisidir. sonrasında kişi "ne bok yiyorum lan ben böle boş boş allahım" modlarına girip kendini sorgulamaya başlar.
  • öncesinde amaçları olup, onlara ulaşmaya çalışmak ancak bunu yaparken sürekli birileri tarafından baltalanmaktan usanıp küskün bir hale gelmektir. bu durumda olan kişi zaman içinde iş olacağına varır mantığıyla el etek çeker, bir sonraki adımın karşısına çıkmasını bekler. heyecanını, hevesini kaybeder. yeni hayalkırıklıkları yaşamamak için risk almaktan kaçınır.
  • insan hayatın boş olduğunu görüp bulacağı amaçların da hepsinin zaten boş olacağını düşüneceği için bir zamandan sonra pragmatist olabiliyor. zaten her şey anlamsız bari ölene kadar güzel bir şekilde yaşayayım diyorsunuz. bu stepten sonra tesadüfen ve aramamama rağmen hayat amacımı buldum. şimdi onun peşinde koşuyorum ve çok mutluyum.
  • amaçsız yaşamak insanı amaç aramaya iter bir süre sonra ama herhangi bir amaç bulamadan sona erer bu süreç. sonra amaç aramak bir amaç olur hayatta. 1-2 senelik periyotlarla başa dönüp her türlü sıkıntı, üzüntü, heyecan, hayal kırıklığı tekrar tekrar çekilir. her ne kadar amaçsız yaşamak insanı özgürleştirir gibi görünse de kendini bitirir insanın yavaş yavaş. dönüm noktalarını bulamamak ya da bulup da kaçırmak sebeplerindendir.
hesabın var mı? giriş yap