• bir tane var arkadaşımız. 35 yaşında yedek sağ bek. ve yıllardır yedek sağ bek. ama ısrarla her antremana gidiyor.. halı saha maçlarımızda da " ben top oynuyorum", "antremanım var" diyerek kendini sakınıyor, " ben bugün ilerde oynayayım" diyor. ertesi gün maçı varmış..

    bir gün hele " çok hırsladım, amatör kumede oynadığım gibi oynayacağım" demişti... o gün yedek soyundurduk. amatörde öyle oynuyor çünkü..
  • sabır gerektirir, zordur.

    ıslak sahadaki antrenman ya da maç ekipmanları çamur olmuş halde eve girilir. o çamurlu haliyle çamaşır makinasına atılamayacağı için ön bir temizlik gerekir. anne cinnet geçirir.

    deplasmana gidersin, kavga çıkar. gidilen sahanın göbekli polisi kavgayı ayıracağına arada bir tane giydirir, sesin çıkmaz, çıkamaz. eğer çıkarsa öbür polis de gelip bir tane de o giydirir. zira saha kenarındaki polisler, kaplanlar gibi çift gezerler.

    hakemler yeni sahaya çıkmış olan tiki tiplerden ibarettir. kendilerine öğretilenleri tez elden uygulayıp iyi hakem olduklarını gözlemciye göstermek için maçın önüne geçmeye bayılırlar. abuk sabuk kararlar verirler,kartlar havada uçuşur. itiraz edersin, yüzüne bakmaz, göz teması kurmaz. küçük dağları o yaratmıştır. beddua edersin içinden, ulen süper lig kategorisine yüksel de, ahmet çakar sana televizyondan sağlam ayar kaysın diye. eyyamcı seni.

    deplasmana gittiğin yer ilçe takımıysa ve sen de kaleciysen eğer durum hepten boka sarar. koruduğun kalenin arkasındaki rakip sol bekin anası ile santraforun kız arkadaşı birleşip bir ağızdan ciyaklayarak senin anana küfreder. erkek taraftarların küfürleri bünyede alışkanlık yaratmıştır zaten amatör futbolcuysan, duymazsın bile.

    soyunma odaları her daim ben gay kokar. burnunun direği kırılır. hele bir de takım arkadaşınız olacak eşek sıpası bir önceki maçın formasını yıkamamış ise ve yanınızda bir haftadır kapalı tuttuğu çantasından çıkarırsa burun falan kalmaz. ortamı koklarken nirvanaya ulaşmak mümkündür.

    maçta sakatlanırsın, sahaya sağlık ocağının hademesi kılığında biri girer. profesyonel maçlarda gördüğünüz gibi koşmaz bu adamlar ayrıca, yürüyerek yanınıza gelirler. koşmaları tıbben imkansızdır zaten, çünkü şişkodur bu herifler. hasbelkader yanına kadar ulaşsa bile yapacağı tedavi ilginçtir; "koçum kalk bişey yok" der. eğer gerçekten bir şeyin varsa bile adamın uğursuzluğundan çekinip güç bela ayağa kalkarsın.

    saha görevlileri tip olarak mahallenin manavına benzer. gülmez bu herifler. bir şey sorarsın öküz gibi suratına bakarlar. konuştukları görülmemiştir. el hareketleri ile iletişim kurarlar. abi lavabo nerde dersin eliyle güney kutbunu gösterir. yalnız abartıp el hareketi çekersen homurdanır ve yöre halkıyla birlikte seni oracıkta kovalamaya başlar.

    meşakkatli iştir amatör futbolcu olmak, her babayiğidin harcı değildir.
  • futbolu sevenlerin ligidir amatör küme.deplasman yolunda köfte ekmek ve ayran için katlanırsın , yağmurlu havada çamura bulanmış bir surat ile mağlup olunup sıcak suyu olmayan soyunma odalarında süper amatöre çıkma şansını yitirenlerin gözyaşlarını akıtmasıdır, sakatlanan arkadaşını omzuna alıp otobüse bindirmektir, gönül işidir en nihayetinde ve yıllar sonra o günlerden fotoları karıştırıp dolmasıdır gözün.
  • bengay kokulu, perişan soyunma odalarından, kramponların betonda cıkardıgı sese kadar, yığınla hatıraya sahip olmaktır..

    haftada iki kere yapılan, genellikle takımın büyük coğunluğunun gelemedigi antrenmanlar sonrası, maça cıkmak ise ayrı bir heyecandı. genelde kulüplerin işlettiği lokallerde, maçtan saatler önce buluşulur, hocadan ve yöneticilerden gizli çayın yanında, avuç içinde saklanan sigaralar eşliğinde sohbet edilirdi. sohbetlerin konusu, genelde, bir önceki gün oynanan veya o gün oynanacak lig maçları üzerineydi. 1.amatör küme ve 3.lige yükselme ligi macları(şimdi var mı bilmiyorum) kışın kıyametin icinde başlardı(kasım -aralık).
    sonra, maç deplasmandaysa kücük minübüsün icine doluşulur yönetici ve hocanın ictiği, sizin içemediğiniz sigaraların ve dibe vurmus bir arebesk sarkıcının eşliğinde,macın oynanacağıı semte yolculuk yapılırdı..
    işin en havalı kısmı iç saha maclarında, zengin yöneticili kuluplerde olan, arkasında takımınızın ismi yazılı eşofmanlarla, ilçenin veya mahallenin içinden stada sohbet ederek yürümekti. bazı ilçe takımları ve mahalle takımlarının cok ciddi seyircileri olur ve her yerde tanınırdınız..
    eger ligde iddalıysanız, esnafın biri, kapının önüne çıkar ve siz gecerken ''hadi aslanlarım, yenin şunları bakıyyım''diye bagırırdı. siz stada,sizin mactan önce oynanan bitmesine az kalmıs maç sırasında giderdiniz..
    soyunma odasına gidilir, ayakabılar cıkar, malzemecinin karısının yıkadıgı ve aldığı paraya göre degisen, deterjan veya sabun kokulu,formalar, sortlar, konçlar çuvallardan cıkarılırdı. takımın as oyuncuları hemen giyinir, yedekler ve yeri belli olmayanlar, sadece şort ve konçları giyerler, hocanın gelip takımı açıklamasını beklerlerdi.
    hoca, genellikle takımın eski oyuncusu, antrenörlük diploması alabilmişlerinden olurdu.. kaleciden başlayarak ilk onbiri sayar, çogunlukla kimsenin dinlemediği, dinlese de çok bir şey anlamadıgı mac konuşmasını yapardı. önemli maçlarda kara tahtalar getirilir,hemen isminizin yanında, nereye koşacagınızı anlatan oklar, öfkeli bir ses eşliğinde çizilirdi.
    o sırada bengay'ların keskin kokusu tüm soyunma odasını kaplar, ovulmuş bacaklarınızdan cıkan ateş, vücudunuzda yükselmeye baslayan adrenalini tetiklerdi.
    sahaya cıkmak ayrı bir olaydı. statlarda sizi seyircilerin fiziksel saldırılarından korumak için, hafif tünelimsi yerler olur ve tüm takım orda toplanır birbirlerine moral vermek için ''haydi, haydi bu macı alıyoruz'' esligindeki gazlarla, kaptanın önderliginde sahaya fırlardınız. koşarak orta sahada tek cizgi halinde dizilir, eğer varsa taraftarlarınızın zayıf alkısları arasında takım kaptanınız hizaya bakıp,''arkadaslar türk sporu serefine üc defa'' derdi. sizde ''sağol sağol sağol'' diye bağırıp,ellerinizi kaldırarak seyirciyi selamlardınız.
    hakemler gelene kadar,hafif hafif ısınır, gelince diger takımın yanında, birbirinize sans dileyerek sahaya cıkardınız. bolce küfürlü seyirci eşliğinde, futbolun en inanılmaz ve zevkli yanı olan 'oyun' kısmına iştirak ederdiniz.

    tüm bunlardan geriye, güzel hatıraların yanında, (araya mesafeler girse de) yıllar boyu sürecek dostluklar armağan kalıyor..
  • bi sike de muhalefet olmayın amk denilecek ama sanıldığının aksine futbolu sevenlerin ligi değildir amatör küme.
    profesyonel olma yolunda soyunma odası kulislerinden yöneticilerin adam kayırma muhabbetlerinden sıkılıp tercih edebilirsin amatör kümeyi,
    ama görürsün ki aynı boklar daha alenen daha avamca yapılıyor burda.
    futbolcu olamamış kaşarların yaptığı ibnelikleri görürsün.
    ciğeri 5 para etmeyen yöneticilerin şark kurnazlıklarından tiksinirsin.

    sonuç olarak amatör kümede futbolcu/basketci olmak malesef adından anlaşılacağı üzere amatör ruhu barındırmıyor.
    amatör ruhu halısahalar ya da kendi paranızla kiraladığınız salonlar barındırıyor.
  • yeşil sahaları ender olarak görmektir. genelde çamur, genelde balçık. uzaktan bakınca da moğol stepleri.
  • devre arasında soyunma odasında içilen bir bardak oralettir.
  • lisans çıkartmak için hocaya 5 lira vermeyle ve babadan alınan imzalı izinle başladı benim futbolculuk serüvenim. antrenmanlarda 10 tur düz koşuyu tamamlayan, ağları olmayan kaleye gol attığında topu dikenlerin arasından almaya giden tek adamdım takımda. takımın en küçüğüydüm. benden bir büyükler, benim 3-4 yaş büyüğümdü.

    ilk kez kadroya girdiğimde bana 18 numarayı vermişti hoca. yedekten gelip, son dakika gol atabilmem için 18 numarayı layık görmüştü hocamız. fırsatçı golcülerin numarasıydı 18. hatta ilk maçtan sonra mahalleye döndüğümüzde eve kadar formayla gelmiştim soğuğa rağmen.

    ama ben hiç oyuna giremedim haftalarca. bir maçta, hoca bana kalk, oyuna gireceksin, tekmeliğini tak dediğinde, kendi paramla aldığım tekmeliği maçtan önce biri bacağımdan aldığından girememiştim oyuna. kursağımdadır o maç; penaltıya sebebiyet verip, penaltıyı gole çevirecektim.

    kurban bayramına denk gelen bir günde maçımız vardı. nasıl olsa küçük olduğumdan hoca beni oyuna almıyor, gelmeyene de bir şey demiyor, ben de evde kalıp kavurma yiyeceğim diyordum içimden. ama hocamız 11 kişilik kadroyu kuramamış maç öncesi. çünkü herkes evinde oturup kavurma yiyecekmiş. takım minibüsü hareket etmeden önce, hoca evime kaleciyi gönderip beni çağırdı. benimle birlikte 11 kişilik kadro hazırdı. tamamdık, maça çıkabilirdik. soyunma odasında formalar dağıtılırken gözüm hep kapıdaydı; takımdan biri gelip formamı kapabilirdi. ama kimse gelmemişti ve bana 8 numaralı forma verilmişti. gözüm 10 numaradaydı, ama 8 numara da hiç fena değildi. hoca ''hiç riske atma kendini, çok küçüksün, top sana geldiğinde ilk gördüğüne pas at'' demişti. ben de öyle yaptım. 6-2 yenilmiştik o gün. serbest bırakılsam 6-6 olması zor değildi. her gol yediğimizde kafamı ellerimin arasına alıp yere çöktüğümü ve her gol attığımızda golü atana koşuşumu hiç unutamam. sonra taşındık o mahalleden. ve ben hiç kaptan olamadan o takımdan ayrıldım. şimdiyse halı sahaların ısınmadan maça başlayan, yorulunca kaleye geçen futbolcusuyum.

    tanım: okul bahçesinde top koşturmuş dizleri yaralı küçük çocukların en büyük hayalidir. #22253014 okuyarak sahne arkasında neler yaşanıyor öğrenebilirsiniz.
  • sahada sağlık görevlisi olarak buzcu abi vardır. sahada kalp krizi geçiriyo olsan buz koyarlar. bu şişko buzcu abilerden bi tanesi, maçta santraforla çarpıştıktan sonra kasıklarıma buz koymaya kalkmıştı.
  • ortaokul yillarinda okul takimiyla baslayan futbol sevdasinin, ilerleyen yillarda vardigi noktadir.

    torba suat'in ta kendisidir.

    ben gay sponsorlugunda oynarsiniz topunuzu. futboldan aldiginiz zevki ve mac sonrasi yenilen pidenin tadini asla unutamazsiniz..

    en boktan tarafi ise her sene sampiyonluk parolasiyla baslanip, sampiyon da olunup, sonra gidilen playofflarin sonunun bir turlu gelmemesinden dolayi elenip donmektir. ertesi sezon yine ayni seyler olur...

    (bkz: amator kumeden ucuncu lig e yukselmek)
hesabın var mı? giriş yap