• geç izlediğim fakat izler izlemez favori filmler listesine koyduğum film. kitabını da en yakın zamanda elde etmeyi düşünüyorum, gerçekten patrick bateman karakteriyle biraz daha vakit geçirmek istiyorum sanıyorum.

    --- spoiler ---

    patrick bateman'ın kendini tanıttığı ve sabah neler yaptığını anlattığını giriş sahnesi gerçekten de filme insanı çekecek bir unsur olmuş. direkt ısınıyorsunuz karaktere ve dışardan göründüğü şekline. arkadaşları arasında verdiği nutuktan sonra aklınızda tam oturmuş bir profil oluyor. ama işte filmin adından da gelen american psycho bağlamında karakterin nasıl bir tezat oluşturduğunu görüyoruz. gerçekten de çok güzel bir sistem eleştirisi olmuş.

    filmin sonunda tertemiz bir apartman dairesinin görülmesi ve avukatın dedikleri bağlamında aslında cinayetlerin bir hayal ürünü olduğu, filmde gerçekleşen tüm cinayetlerin aslında bateman'ın defterine döktüğü sanrılar olduğu düşüncesi hakim olmuş. ama filmin ana unsurlarından biri olan "mistaken idendity" yani kimlik karmaşası diyeceğimiz olay göz önünde bulundurulduğunda cinayetlerin kanlı canlı gerçek olduğu sonucuna varabiliriz*. filmin içerisinde birçok kez görmekteyiz ki herkes birbirinin ismini karıştırır vaziyette. daha filmin başında paul allen'ı filmin başında bateman'ın gösterdiği karakter sanarken meşhur "kartvizit" sahnesinin olduğu bölümde aslında o karakteri bizim şu requiem for a dream'deki velet jared leto'nun oynadığı ortaya çıkıyor. yani o sahnede herkes çıkarıp kartivizitleri masaya vurmasa kim kim anlamayabilirdik bile, o derece karıştırıyorlar birbirlerini, iyi ki var yani o sahne. neyse tek örnek bu değil filmin içerisinde çok fazla kimlik karmaşası örneği mevcut. paul allen'ın bateman'ı marcus halberstram sanması hatta sonra onla bu isimle akşam yemeğine çıkması buna örnektir. bu akşam yemeği paul allen'ın son akşam yemeği olmuştur ve bunu araştıran dedektif kimball son isim olarak halberstram'a gider. halberstram o sırada başka bir akşam yemeğinde olduğunu, kimlerle birlikte olduğunu söyler. yanında olanlardan biri de bateman'dır. alın size bir başka kimlik karmaşası daha. sonuçta avukat abimizin paul allen sandığı biriyle londra'da yemek yemiş olması da olasıdır bu çerçevede bakacak olursak.

    apartman dairesi meselesini ben de anlamlandıramamıştım fakat imdb sağolsun bunu da açıklamaya nail oluyorum. eğer ki cinayetlerin gerçekleşmediği ve hayal ürünü olduğu teorisini bir kenara bırakacak olursak paul allen'ın kaybolması üzerine bateman'ın orda konuştuğu kadın ya da onun çalıştığı şirket, sahibi kayıp olan apartman dairesini tekrardan alıcısıyla buluşturmak istemektedir ama daireyi bulduklarında içerisi ceset kaynamaktadır. işte burda sistemin ne kadar pis ve kirli işlediğini görüyoruz. polise haber vermiş olsalardı ellerindeki muhteşem manzaralı bilmem kaç para eden bu yer, yerlerde cesetlerin sürüklendiği kan banyolarının yapıldığı bir eve dönüşecekti ki bu dairenin değerini hayli düşürecekti. bunu yapmak yerine işi paul allen'ın ya da onun meçhul katilinin gizli hobisi olarak görüp saklı tutmaya, evi de tertemiz edip ceplerini düşünmeyi tercih ediyorlar. bu durum orda bulunan kadının bateman'a olan tepkisinin ilginçliğini ve ısrarla gitmesi gerektiği söylemesini çok net açıklıyor. kadının orda times'daki reklam olayını kullanıp bateman'ı yalancı çıkardığı ve hatta cinayetlerin sorumlusu olarak bulduğu da aşikar ama işte sen deşme bu mevzuyu da git burdan diyor işte.

    film gerçekten çok iyi bir durum eleştirisi. herkesin aynı giyinip aynı berbere saçını kestirdiği, aynı müziklerin dinlendiği ve bundan kimsenin kimseden ayırt edilemediği, herkesin birbirini karıştırdığı bir düzlemde 2. bir kişiliğinde farklı olanı dinleyen, farklı olanı yapan bir american psyhco.

    --- spoiler ---
  • iki farklı teoriyle yaklaşmak istediğim film.

    --- spoiler ---

    birinci teoriye göre patrick batemanın yaptığı veya başına gelen her şey bir kabustan ibaret. işlediği cinayetler tamamen hayal ürünü ve bilinçaltına ittiği sapkınlıklarının dışa vurumu. bulunduğu konum itibariyle bunları yapmak onun için bir lüks. ve belki de hiçbir zaman kendisinde öldürme yetisini bulamadı. bu yüzden her gün işe gittiğinde defterini çıkarıp hayalindeki patrick batemanı ve yaptıklarını resmetti.

    bunun sebebi olarak para kazanmaya odaklı bir toplumda parayı temsil edebilecek yegane karakter olmasını görebiliriz . amerikan rüyasına para odaklı bakılınca ilk akla gelenin new york, new york deyince akla gelen wall street olması kaçınılmaz olacağından, patrick bateman da amerikanın esas dininin, yani paranın hem hükümdarıdır hem de esiridir. hükümdarlığın getirdiği sıradanlığı, stresi ve mükemmellik hissini bastırmak ve paranın esaretinden kaçmak için marka giymek, lüks restauranlara takılmak, en şık kartvizite sahip olmak gibi afyon etkisindeki şeylerle vaktini geçirse de bunlar hiçbir zaman ona bağımsızlık vadetmez. onun istediği çok daha farklı, çok da uçuk bir şeydir..

    işte bu yüzden kafasında kurduğu dünyayı işyerinin çekmecesindeki deftere aktarır. evsiz adam ve köpeğini öldürerek bir ritüeli yerine getirir ve arınma yaşar, üzerine binen stresten bir anlığına kurtulur. ama kan da para gibi daha fazla olduğunda tatmin edicidir, bu yüzden daha vahşi, daha akıl almaz dürtülerin peşinden gider. her seferinde daha bağımsız olması gerekirken, daha da batar, ve bir noktada artık kaçışı olmadığını, ruhunun iflas ettiğini hissedip günah çıkarır. avukatına telefonda yaptıklarını anlatırken ne kadar düşmüş olduğunu görürüz fakat bir o kadar da rahatlamış, günahlarını itiraf edip bir arınma yaşamıştır patrick bateman.

    tüm bu olanların bir kabustan ibaret olduğunu destekleyen bir çok öğe var filmde. öncelikle çevresinden gelen tepkiler gerçekte bu olayların olmadığı konusunda en belirgin ipucu. cinayetlerin başta farkedilmemesi normal gelebilir ama sonlara doğru öyle bir hal alıyor ki, artık o noktada insanların tepkisiz kalışını açıklayamıyoruz. bu bulanıklığa birkaç güzel örnek cesedi sürüklerken yerde kalan kan izlerini kimsenin farketmemesi, bankamatikten para çekerken ekranda görünen yazı ve sonunda avukatın inandırıcı bir biçimde batemanın neden bahsettiğini bilmemesi olabilir.

    ilki kadar sağlam dayanakları olduğunu düşünmesem de ikinci bir teori bu olayların gerçekten var olduğunu, patrick batemanın sayko bir katilden başka bir şey olmadığı, cinayetleri işlerken hiçbir üzüntü ve pişmanlık hissettmediği söyler. wall street gibi dışardan güzel ve fiyakalı görünen bir iş ortamının içerden ne kadar çürük ve bunalıma iten bir yapısı olduğu gerçeği batemanı rayından çıkarmış, insanlık unsurlarından arındırmış, hiçbir şekilde doyuma ulaşmayan bir katil haline getirmiştir.

    fakat nasıl oluyor da kendini çoğu kez ele verse de cezalandırılmayıp her seferinde daha acımasız hareket edebilmesine imkan tanınmıştır? işte burada başka bir amerika eleştirisi yatmaktadır. parası olan, belli bir yaşam standardını yakalamış insanlar diğerlerinin hayatlarına kayıtsız kalmaya daha meyilli olup, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncı olabilmektedir. filmi bir kenara bırakalım bugün new yorkun arka sokaklarında bir evsizi bıçaklayan bir broker görseniz bir dakika durup bakar sonra yolunuza devam edersiniz. olaya dahil edilme korkusu, birikimleriniz ve gelecekle ilgili planlarınız sizi tepkisiz kılar. filmde olan da bundan farksız değildir.

    patrick bateman paraya hakim olmanın verdiği rahatlıkla dinini yaşar. bu kendini yüceltmek, diğerlerini ezmek üzerine kurulu bir dindir ve kanla beslenmektedir. zaten paranın kökenine bakınca karşımıza çıkan yine masumların kanıdır. bugün dünyaya hükmeden amerikanın da siyasetini ve ekonomisini kan üzerine kurduğu düşünülürse filmi bu açıdan okumak hiç de uçuk bir fikir olmaz. zaten filmin sonundaki amerikan başkanının konuşması da maskeleri düşürmeye yetmiştir. filmin başındaki batemanın kullandığı yüz maskesi sembolü bu sefer başkan tarafından giyilmiş, ve yine yeniden gerçek hasır altı edilmiştir.

    --- spoiler ---
  • yazar bret easton ellis romanının 1991'de yayımlanışından sonra bir de yönetmen stuart gordon'a film için senaryosunu yazmaya başlar. bu ilk denemede patrick bateman olarak johnny depp'i düşünür. gordon da filmi siyah beyaz ve mümkün olduğu kadar kitaba bağlı çekmeye karar verir, ki bu da filmin +18 olmasını kaçınılmaz kılıyordur. ama bu proje suya düşünce gordon'un yerini david cronenberg alırken, johnny depp'in düşünüldüğü başrol de brad pitt'e geçer. daha sonra bu proje de suya düşer.

    daha sonra lions gate filmin haklarını satın alınca mary harron'ı yazıp yönetmesi için iş başına geçirir. mary harron da başrol patrick bateman için billy crudup (ki rol ona teklif edilmiş ve reddetmiş), ben chaplin, robert sean leonard, johnathon schaech, jonny lee miller ve jared leto gibi çeşitli isimler düşünür. sonunda rol christian bale'e teklif edilir ve bale de kabul eder. bu sıralarda yapımcılar rolü edward norton'a vermesi için mary harron'u ikna etmeye çalışır ama harron kabul etmez ve sonunda yardımcı rollerde en az iki büyük yıldız oynatma şartıyla bale ile devam etmesine izin verilir. harron da bunun üzerine willem dafoe ve reese witherspoon ile anlaşır. bütün bunların üzerine, yine de, lions gate harron'a patrick bateman'ı oynaması için leonardo dicaprio'ya teklif götüreceğini söyler. harron da eğer böyle bir şey yaparlarsa projeyi terkedeceğini söyler; ve terkeder de. harron'un yerine matt markwalder'ın yazdığı senaryoyla çalışmak üzere (tiksindiğim) oliver stone geçer. stone da willem dafoe'nin rolüne james woods'u, reese witherspoon'un yerine de cameron diaz'ı düşünür. ayrıca jared leto'yu da aynı rolüyle tutmayı düşünür. ama leonardo dicaprio projeyi the beach filmini çekmek için bırakıp gidince ve bütçe de kontrolden çıkınca, oliver stone da, 'hadi bana da eyvallah' diyerek kaçar. kaçarken de lions gate'e harron'u geri almalarını tavsiye eder. ve proje harron ile kaldığı yerden devam eder.

    filmden enteresan notlar:

    --- spoiler ---

    * christian bale filmden önce bir çokları tarafından bunun bir kariyer intiharı olacağı şeklinde uyarılmış. ama bu bale'i bu projede yer almak için daha da hırslandırmış.

    * patrick bateman karakterini yaratmak için yollar arayan christian bale bir gün letterman show'da tom cruise'a denk gelir. yönetmen harron'a göre bale, tom cruise'da o an arkasında başka hiç bir şey gizlemeyen yoğun bir samimiyet görür. ve sonradan bale karakteri bunun üzerine inşa eder. ilginç olan ise, tom cruise gerçekten de romanda geçiyor. bateman'la aynı apartmanda yaşıyorlar. hatta apartmanda karşılaşıyorlar ve bateman adamın cocktail filmini karıştırıp filme "barmen" diyor.

    * patrick bateman sherman mccoy'un the bonfire of the vanities filminde çalıştığı şirkette çalışmaktadır.

    * christian bale de, willem dafoe da daha önceki filmlerinde isa karakterini oynamışlardı. bale mary, mother of jesus'da ve dafoe da the last temptation of christ'de.

    * bateman evde egzersiz yaparken tv'de the texas chainsaw massacre açıktır.

    * filmdeki bütün kartvizitlerde başkan yardımcısı yazmaktadır.

    * bateman'ın filmde izlediği ilk porno film white angel, ikincisi de red vibe diaries object of desire.

    * bateman'ın avukatının telesekreterine bıraktığı mesajda bahsettiği olaylar, romanın yazarı bret easton ellis'e kitabı yazarken ilham veren ama filmde olmayan şeylerdir.

    * filmin dvd versiyonundaki yorumlarda mary harron, bateman'ın ilk duş sahnesinde, setteki bütün kadınların christian bale'i duş yaparken izlemek için toplandığını söyler.

    * filmde christian bale'in jared leto'nun karakterini öldüreceği sahnede ettiği dans tamamen doğaçlama olarak gelişmiş. ve mary harron sahne sonrası kahkahalara boğulmuş.

    * iki fahişeyle çekilen seks sahnesini mahrem yerleri göstermeden estetik hale getirmek için bale ve harron beraber erotik filmler izlemişler. christian bale harron'a çizimler yaparak en iyi gidecek pozisyonun hangisi olduğunu göstermiş.

    * çekimlerde harron willem dafoe'dan kimbell karakterini üç şekilde oynamasını istemiş. 1- paul allen'ı patrick bateman'ın öldürdüğünü bilen kimbell, 2- paul allen'ı patrick bateman'ın öldürdüğünü bilmeyen kimbell ve 3- paul allen'ı patrick bateman'ın öldürdüğünden emin olmayan kimbell. böylece izleyiciyi kafa karışıklığına itip, kimball'ın ne düşündüğüyle ilgili çelişkili bir izlenim bırakmışlar.

    * romanın yazarı bret easton ellis'in filmde beğenmediği tek sahne bateman'ın paul allen'ı öldürmeden önce yaptığı moonwalk ve öldürürken aşırı bağırması imiş.

    * bateman'ın dairesindeki iki büyük poster robert longo'nun men in the cities adlı serisinin parçaları. çerçeveli siyah resimler de allan mccollum'un surrogate paintings serisinin parçaları.

    * filmin 1987'de geçtiği, final sahnesinde ronald reagan'ın konuşmasından referans alınabilir. konuşma 4 mart 1987'de yapılmış. ayrıca bateman'ın paul allen'i öldürdüğü sahnede masada 1987 yılından iki adet gq dergisi durmaktadır. hatta sayılar da haziran ve ağustos sayılarıdır.

    * bütün set ekibi çekimlerden önce şu filmi izlemiş.

    * film yapım aşamasında sponsorlarla bihayli sorun yaşamış. cerrutti, christian bale'in karakterinin, kıyafetlerini giyebileceğini ama birini öldürürken asla giymemesini istemiş. rolex de filmde christian bale hariç herkesin saatlerini takabileceği konusunda anlaşmış. celvin klein de iç çamaşırları konusunda son anda olaydan elini ayağını çekmiş.

    * çekimler boyunca christian bale sette amerikan aksanıyla konuşmuş. film tamamlandıktan sonra verilen partide kendi ingiliz aksanına dönünce ekiptekiler 'herhalde başka bir filme hazırlanıyor' diye düşünmüş. bütün set, bale'i başından beri amerikalı sanıyormuş.

    * yayımlandıktan sonra romanın yazarı ellis bir kaç ölüm tehdidi almış.

    * christian bale çekimler boyunca patrick bateman'ın filmin başında anlattığı sabahki rutin çalışmaları aynen filmdeki gibi sürdürmüş.

    --- spoiler ---
  • narsistik kişilik bozukluğunu ve bu kişilerin yaşadığı buhranı son derece güzel anlatan,seyirciyide aynı buhranın içine sokan muhteşem film.normal düşünebilen bir insanın üzerinde hiçbir şekilde durmayacağı konuların,bu kişilik bozukluğuna sahip olan kişilerde yaratmış olduğu heyecanı,yıkımı özellikle christian bale'in usta oyunculuğuyla dehşet içerisinde izleyebilirsiniz. gereksiz tek bir sahne yoktur filmde. her kare uzunca üzerinde düşünülerek ve planlanarak çekilmiş besbelli.

    --- spoiler ---
    filmin en başında kan gibi gözüken şeylerin yemek sosu olması filmin bir korku-gerilim filmi olmadığını,aslında psikolojik film olduğunu anlatıyor.(dexter'ı izleyenler çok iyi bilirler bunu,çünkü aynı aldatmaca o dizininde girişinde vardır)
    dorsia'ya götürme vaadiyle kandırdığı kızı yeterince sarhoş edip,gittikleri mekanın dorsia olduğunu anlamasın diye,başka bir mekana giderken taksinin içerisinde yüzünün taksi ortasındaki camdan pırlanta şeklinde görünmesi.
    seyirciye göre hiçbir kartvizitin birbirine üstünlüğünün olmadığı açıkça ortadayken bu züppelerin diğer arkadaşlarının kartvizitlerini görünce yüzlerinde oluşan haset ifadesi.(haset ve gıpta farkı çok açıkça göze sokulmuş)
    bir sahne var ki çok önemli. evine davet ettiği paul allen'ı öldürdükten sonra uyku tulumuna koyuyor. dikkatli izleyenler fark etmiştir,güvenlik görevlisinin önünden geçerken yere kan sızıyor ve taksinin bagajına uyku tulumunu sokuşturmaya çalışırken iş arkadaşına rastlıyor fakat hiç kimse hiçbir şeyden şüphelenmiyor. iş arkadaşının tek umrunda olan uyku tulumunu nereden aldığı. sizce normal bir insan böyle mi tepki verir.
    patrick'in evinde bulunan teleskop mesela. aynı zamanda röntgenci olduğunu gösteriyor bize.(bkz: voyörizm)
    psikozların ilk kez ortaya çıktığı sahne ise yer ayırtmak için dorsia'yı aradığında arkadan gelen ''ha ha ha''şeklinde kıkırdama sesidir.
    evine gelen hayat kadınlarına müzik hakkında ahkam keserken(çünkü müzik konusunda hiçbir bilgisi olmayan kişilere,aslında çok yüzeyel olan bilgiyle hava atmak kolay) dedektifin müzikle ilgili sohbet açmak istemesi üzerine,müzikle ilgilenmiyorum demesi. bu kişilik bozukluğuna sahip olanlarda karşıdakini ezmek,küçük görmek aslolandır. tahterevalli mantığı. diğeri senden daha hafifse sen doğal olarak yukarı çıkarsın.
    aynı takım elbise,aynı gözlükler fakat benim saç kesimim onunkinden daha iyi. masada ki herkes gözlük takıyor,imaj için.
    sigara içtiğini bilmiyordum diyor seviştiği kıza mesala.
    bir sahnede tv de porno var. dikkat ederseniz izlediği filmde lezbiyen bir ilişki söz konusu.
    --- spoiler ---

    (bkz: narsist)
    (bkz: narkissos)
  • "amerikan sapığı da ne demek ola?" diyenler için belirtmek gerekir ki yazar, american psyche tabiri üzerinde minik bir kelime oyunu yapmıştır. "amerikan ruhu" yani "amerikın sayki", "amerikın sayko" oluvermiştir. bunun ötesinde başka sırlar, gizemler varsa onları da painladder anlatsın kendine has, sıcacık, bizden diliyle.
  • yine christian bale'in oynadığı the dark knight'la benzer bir sahneye sahip film.

    --- spoiler ---

    bir yerinde patrick, evine aldığı hayat kadınlarından birini öldürmeye karar verir, fakat hatun bir şekilde merdivenlere(spiral şeklinde döner merdiven) kadar kaçmayı başarır. o da elinde bi chainsaw'la yukarıdan kurbanının haykırarak kaçışını gözlemler, uygun anı bekler, suratında katil olmanın gerektirdiği psikopatlıktan ziyade ellibin türden fiziksel matematiksel hesaplamalarla uğraşmanın verdiği anlamsız ibiş bir ifade vardır. en sonunda hedefe kilitlenir ve büyük bir ustalıkla chainsaw'u kadının kafasına bırakır.

    bu sahne, the dark knight'ın başındaki katlı otopark sahnesinde yeniden cereyan eder adeta; batman, tankla ortamı basıp birkaç kişiyi patakladıktan sonra birşekilde minibüsle kaçan diğer criminal karakterleri yine yukarıdan süzer, uygun anı bekler, suratındaki ifadeyi bu kez göremeyiz çünkü o batman'dir. ayrıca kamera tam arkasında kulaklarını çekmektedir*. kahramınımız yine hedefe şahane bir şekilde kilitlenir ve kendini bırakır*.

    --- spoiler ---

    ayrıca;
    (bkz: christian bale)
    (bkz: patrick bateman)
    (bkz: batman)

    (bkz: gereksiz tespitler)
  • bir sapığın hayatından çok amerika'yı anlatan film.

    ---- spoiler ----

    - dış görünüş her şeydir, içi boşver temalı duş sahnesi ve maske,
    - aşırı düzen ve titizlik (her şeyin tamam olması da denebilir),
    - para, para, para (ki işin membağı m&a firması, pat abimizin dediği gibi murders and executions),
    - kendisi gibi, kendisine benzeyen; markadan, rezervasyondan ve kartvizitten ibaret çevre,
    - dilenciler, eşcinseller ve siyahlar gibi azınlıklardan tiksinme, bunları aşağılama/öldürme,
    - iktidarını tehdit eden her şeyi yok etme (gerekirse en abuk hallerde bile, e.g. apartmanda kızı kovalayıp motorlu testereyi attığı sahneyi hatırlayın),
    - sıçıp,sıvayıp "hukuk"a sığınma,
    - itiraf edecek kadar "farkındalık", ama "elden ne gelir? aynen devam edeceğim" temalı günah çıkarma.

    ---- spoiler ----

    amerika'da yaşayanlar daha iyi analiz edebilirler tabi ama tanıdığım amerikalı tipler üzerinden gidince cuk oturuyor.
  • filmi de izledim kitabi da okudum. film bence kendi basina idare eder; ama kitabin tadini kesinlikle veremiyor.
    kitabda benim en cok dikkatimi ceken konu ise kimsenin yuz/vucut/kisilik vs olarak tanimlanmamasi. birisi kapidan girer ve siz onun corabina kadar ne giydigini bilirsiniz; ama aslinda onun hakkinda hicbir sey ogrenmezsiniz. insanlar surekli insanlari karistirir, bir yemek boyunca birisine yanlis isimle hitab eder; ama kimse siklemez.
    mubalaga anlatimi kuvvetlendirir dusturuyla illa ki abartili bir eser oldugunu dusunuyorum; fakat karsimdakinin yuzunden once kiyafetine baktigim her an aklima gelip beni urpertiyorsa gayet basarilidir kendisi.
  • patrick bateman'ın suç ve bakım aletleri : görsel

    romanda patrick bateman açıkça homofobiktir, fazlası var eksiği yok, en az donald trump denli ırkçıdır. ve bir o kadar da kadın düşmanı bir gösteriş budalasıdır. film uyarlamasında bu saydığım karakteristik özellikler kısa anların arasında ve diyalogların içinde kodlanmıştır.

    suç ve bakım aletleri dedik ama romanda bateman asit de kullanır topuz da. tüm bu alet-edevat tercihi amerikan iç savaşını da anıştırır, kadın düşmanlarının asit düşkünlüğüne de atıf yapar. dolayısıyla roman daha detaylı olduğu için patrick bateman karakterinin aslında gemi azıya almış bir şiddet ve tüketim toplumunun başat öznesi kimliğinde kodlandığını anlamamıza yarar. ama elbette film versiyonunda bu detayların bazısı yok olur, tıpkı fight club'ın film versiyonunda olduğu gibi. bu tarz yapıtlarda ana metin yani romanın okunması işten bile değildir.

    uyarlandığı romanın gölgesinde kalacak filmler arasındadır özetle. söylemeye bile gerek yok ki roman çok daha fazla tüyler ürperticidir. işin ilginci film de öyle ürkünç gözükür : görsel

    romanda patrick açıkça yamyamdır ve kadınların organlarını pişirir vs. filmde de misal az evvel paylaştığım görselde görülebileceği gibi yamyamlık vurgusu ısrarla sahnelenmiştir.

    patrick bateman, "there is no real me. only an entity. something illusory." der ve kimliğini henüz ilk satırlarda ele verir. o aslında, sözünü ettiğim şiddet toplumunun (bu örnekte amerikan toplumu) maskeli ve birden fazla kimliğe sahip bir üyesidir.

    güne maskeyle başlaması güzel bir ironidir bu yüzden : görsel

    asla tek bir patrick bateman yoktur, tek kişi değildir, bütün bir toplumun aynaya yansıyan bir örneğidir. aslında var bile değildir, ideadır, bir tasavvurdur, imgedir ama sırf bu yönüyle bile içinde yaşadığı ikiyüzlü şiddet toplumunun cisimleşmiş bir görünümüdür.
  • çok güzel bir entry girecektim ancak i have to return some videotapes
hesabın var mı? giriş yap