• 3-6 yaş grubu çocuklarının, okulöncesi eğitim kurumlarının biri türü olan anaokullarında geçirdikleri ilk gündür, genellikle ilköğretim kurumlarının açıldığı tarihe denk düşer. yuva ve kreşlerde de benzer ritüeller yaşanmaktadır.

    öncelikle istisnasız olarak, yüzlerce kısa ve uzun boylu insandan inanılmaz bir uğultu yükselir. büyük bir karmaşa yaşanmakta ve anne kuzusu olacak çağdaki çocuklar ilk travmayı yaşamaya başlamaktadırlar ilk dakikalarda. en soğukkanlı, en mantıklı ve kendine güvenen çocuk bile, çığlık çığlığa ağlayıp annesinin bacaklarına "gitmeeee annnneeeemm" diye sarılan diğer çocukları gördüğünde sarsılır. anneler gözleri dolu dolu olmuş bir şekilde çocuklarına bakıp, "acaba küçük mü daha, alıp eve mi götürsem, seneye mi başlatsam, yazık nasıl da ağlıyor..." diye düşünmeye başlar. arada mutlaka uyuz bir hademe ya da gıcık bir okul müdürü çıkıp "hadee sizi görünce daha çok ağlıyorlar, dışarı, dışarı!" diyerek anneleri, babaları kovalar. çocuklar salya sümük, sinir krizi geçirerek, oradan nasıl kurtulacaklarını hesaplamaya çalışırlar. bazıları kapıya doğru koşar ama bu grup genellikle başarıya ulaşamadan hademe engeline takılır. ikinci grup ise daha sinir bozucu ve etkili bir yönteme başvurur: ağlamak! sürekli olarak ağlamayı kendilerine iş edinirler, hiçbir aktiviteye katılmaz, öğretmeni dinlemez, oyuncaklarla ilgilenmez ve sürekli olarak ağlarlar. ağlarken diyalog kurmayı reddederek sınırlı bir monoloğu tekrar edip dururlar; "annemi istiyorum, annem nerede, annem ne zaman gelecek?" bu ağlama süreci bazen günler sürer, bazen haftalar ama hemen her zaman şiddeti azalarak biter. daha soğukkanlı olan çocuklar kendi aralarında kaynaşmaya, oyun kurmaya, faaliyetlerle ilgilenmeye başlarlar, ara sıra gözleri ağlayan çocuğa gider, içlerinden "benimki de gitti, gelecek ama geç kalmasa bari..." diye düşünürler. ağlamayan çocukların ana babaları gizli, eh pek de gizleyemedikleri bir gurur duyarlar çocuklarıyla, ertesi gün kendi çocuklarının ağladığını gördüklerinde çok şaşıracaklarını, zeka, kişilik, özgüven ve ağlama arasında bir ilişki olmadığını henüz ilk gün olduğu için idrak edememişlerdir. ağlayan çocuk susturulamayınca annesi çağırılır dışarıdan, sınıf kapısının önüne kıçını sığdırmaya çalışıp, başarılı olamayacağı bir çocuk sandalyesi konur. çocuk sınıfta etkinliklere katılmayı kabul eder ama boyalarla resim yaparken de bir yandan kapı ağzında oturan annesini kesmeyi ihmal etmez. anne ise iki saat kadar çocuğuna göründükten sonra yavaş yavaş, önce kapının önünü, sonra sınıfın bulunduğu katı, en son binayı terk eder ama bahçe sınırlarından dışarıya çıkmaz. bir süre sonra veliler aralarında sohbete başlarlar. öğretmenler kıyaslanır, mutlaka tecrübeli bir öğretmenin sınıfına çocuğunu nakletmeye çalışan uyuz bir veli vardır, gruptan ayrıldığı anda herkes onu eleştirmeye başlar, onlarınki çocuk değil midir? sonra alışveriş listesinin kabarıklığından şikayet edilir. çevredeki bütün okullar kıyaslanır, her okula bok atan bir veli çıkar. çocuğu anaokuluna yeni başlamış olan bir anne, bu bok atmalar karşısında çocuğunu gönderecek ilkokul bulamayacağını düşünerek yıllar öncesinden üzülmeye başlar. veliler toplanınca, servis şirketi fiyatlarını ilan eder, herkes servisçilere gıcık olur, gazetelerde okunan servis fiyatının çok üstünde fiyat çekmişlerdir. oturur veliler karşıdaki bir pastahaneye, tüketiciyi koruma derneğine haber vermeye, ortak tavır almaya karar verilir lafta ama yarım saat geçmeden hepsi gidip servis şirketi ile anlaşır, sonra yeniden toplanırlar pastahanede, çay ve sigara eşliğinde soygunculara lanet ederler. ilk gün okulun karşısında saatler geçirilir, veliler birbirlerinin nerede oturduklarını, ne iş yaptıklarını, ne kadar kira verdiklerini, özel hayatlarının detaylarını öğrenirler. sonra çıkış saati gelir. ufaklıklar sınıftan alınır, her öğretmen, her veliye "siz gittikten sonra hiç ağlamadı" der. çocuklara ödül olarak çikolata, oyuncak, kitap alınır eve dönüşte. hem ebeveyn, hem çocuk açısından maç zorlu geçmiştir, keyifli bir yorgunluk vardır, okula gelemeyenlere okulun ilk günü anlatılır. ertesi gün bu macera kaldığı yerden devam eder...
  • hem öğretmen, hem okul idaresi, hem çocuk, hem de veliler için cidden zor bir gündür. olayı, kahramanları açısından tek tek inceleyelim;

    öğretmen için;
    zaten asil kayıt donemi başlamadan çok önce, öğretmen hanim kızımız yeni eğitim-öğretim yılı için ağustos ayından kolları sıvamış, çalışma arkadaşları ve idare ile programını, faaliyetlerini hazırlamıştır. defterlerini düzenlemiştir, sınıfını değiştirmiştir. öğle tatilden çıkıp hoop iş başı yapmamıştır. büyük ihtimal anaokulunun ilk günü sınıfında hiç çocuk ağlamasın diye sınıfının kapısını açmıştır. sabah velilerine ve çocuklara güzel görünmek için erkenden kalkıp süslenip puslenmiştir. müdüründen sürekli dikkatli olması için milyonlarca laf duymuştur.
    obur yandan nasıl yetiştirildiğini bilmediği bir sınıf dolusu çocuk ve onların garip sorular soran anne-babalarıyla bir gün geçirmek stresi başlamıştır.

    okul idaresi için;
    velilere binlerce söz verdiklerinden büyük bir sorumluluk altında hissederler kendilerini. bunun da acısı genelde öğretmenlere yüklenerek çıkar. hem okulun içinde bir suru veli, ister istemez bir açık kollayacaktır. o yüzden herkesi memnun etmeye ve mümkün olduğunca profesyonel bir tutum sergilemeye çalışmaktadırlar. çocuklar gelmeden önce bütün personel siki bir denetimden geçirilmiş, öğretmenlere milyonlarca tembih yapılmıştır “aman çocuklar ağlamasın”.

    çocuk için;
    tanımadığı bir yetişkinin yanında, yine tanımadığı bir suru çocuk arasında bir gün geçirecektir. bu tanımadığı yetişkine tuvaletinin geldiğini, acıktığını, yorulduğunu, susadığını nasıl söyleyecek, dahası diğer çocuklarla ne konuşacaktır. annesi de bırakıp gitmiştir, ama diğer çocukların annesi okuldadır. böyle bir suru sorun kartopu gibi kocaman olup üstüne gelmektedir. ama aslında çocuklar karda oynamayı çok severler, o topları birleştirip kardan adam yaparlar.

    veliler için;
    stresli bir okul tercihi döneminden sonra, ilk gün okuldan mucizeler yaratmasını bekleyebilirler. çocuklarına artık başka biri bakacak, diğer çocuklar nasıl davranacak, benim çocuğum uslu duracak mi, yemeğini yiyecek mi gibi bir suru soru. bütün bunlar nasıl olacak?
  • anne-babaların çocukları için okul ve ev arasında hassas bir denge kurmaları gereken donemin başlangıcıdır. bu donemi çocuğa ve eğitimcisine en az zararla atlatmak gerekir. bunun için anne-babanın yapabileceği önlem niteliğinde bazı etkinlikler vardır. bu gibi önlemler hem çocuğunuzun okula daha çabuk alışmasını sağlar, hem de eğitimcinin isini kolaylaştırır.
    bunlardan bir kaçı;
    - çocuğunuz okula başlamadan önce, onun için seçtiğiniz okulu çocuğunuzla beraber gezin. mümkünse bir kaç kere gidin. yine mümkünse sınıf öğretmeninizle çocuğunuzu ilk günden önce okul ortamında tanıştırmayı deneyin. sınıfları, bahçeyi, yemekhaneyi çocuğunuzla dolasın. çocuğunuzun davranışlarını ve tepkilerini olcun. çocuğunuzu okul ortamına alıştırmaya başlayın.
    - ilk gün beraber okula giderken, (varsa) stresinizi çocuğunuza yansıtmamaya calisin, sakin ve normal olun.
    - ilk günün fotoğraflarını çekin, bunları çocuğunuzla paylasın.
    - kendi kurallarınızı değil okulun kurallarını benimsemeye calisin ve bunu çocuğunuza hissettirin. örneğin, okul menusunda çocuğunuzun sevmediği bir yemek varsa, onun yerine evinizden yemek getirmeyin. bırakın bununla sınıf öğretmeni ilgilensin, ya da bu gibi durumlarda önce okulunuzun izlediği çözüm yollarını öğrenin.
    - öğretmeninden çocuğunuzun eğitim ve gelişimi için destek bekleyin. diğer bir değişle, çocuğunuzun sırtına ter bezi koymasını, saçlarını düzgün örmesini, ayakkabılarını bağlamasını beklemeyin.
    - sınıf öğretmeninize abla diye hitap etmeyin, çocuğunuzun öğretmen kelimesine alışmasına ve benimsemesine fırsat verin.
    - sınıf öğretmeninizi sik sik aramayın, unutmayın ki günlük programda sizinle konuştuğu zaman çocuğunuzla değil sizle ilgileniyordur. eger sinif öğretmeni gun içinde size ihtiyaç duyuyorsa, ya da size aktarması gereken bir bilgi varsa zaten size ulasir. bu arada kayit formunda doldurduğunuz bilgilerin özellikle telefon ve adres kısımlarının doğruluğundan emin olun.
    - eğitimle ilgili sorularınızı eğitimcinize, diğer konuları da okul idaresine sormayı deneyin. örneğin, okulunuzdaki yangın söndürme aletlerinin son kullanma tarihi ne zaman bitiyor gibi bir soruyu, idare personeline sorun. ayrica bu sorularınızı mümkün olduğunca çocuğunuzun yanında sormayın.
    - okuldan eve geldiğinde çocuğunuza olumlu ve acık uclu sorular sorun. onu fazla yönlendirmeden, onun anlatmasını, kendi kelimelerini kullanmasını destekleyin. örneğin; ‘seni bugün üzdüler mi, biri sana kotu bir şey yapti mi, öğretmenin sana kizdi mi, yemegini bitirmedin mi’ sorulari yerine ‘en çok ne yapmak hoşuna gitti, hangi köşede oynadın, ne oynadiniz’ gibi sorular sormayı deneyin.
    - eger ilk gün cocugunuz ağlamadıysa dıger günler de ağlamayacağını sanmayın.
  • 3.5 yasindaki kucuk oglumun deneyimi:
    - bir evlenme teklifi (ismini bilmiyoruz kizin)
    - uste dokulen tatli kalintisi ('karistirdim, karistirdim, kusmuk gibi yaptim, komiklik oldu')
    - aglamak, aglamak, anneyi gorunce susmak, aglamak, aglamak ('anne, burdasin di mi?' 3 dakika sonra, 'anne gitmedin di mi?')
    - tirnaklarin arasina girmis mavi hamur parcalari (tirnaklari kesmek lazim aksama)
    - bir kral taci (mavi kartondan) (bkz: cocuklarla girilen komik diyaloglar/#10028738)

    (mavi olayina gelince, her 'ne renk istersin?' sorusuna 'mavi' diye cevap verdigi icin cocugum, en sevdigi rengin mavi olduguna kanaat getirmisler. aslinda renkleri bilmiyo. ogrensin diye yolladik. trapezoid hangisi desen buluyo da, renklerde sorunumuz var. varsa yoksa mavi. hatta mami)

    ikinci gun, daha az agladi. ucuncu gun hic aglamadi, yine bahcede bekledim. dorduncu gun mudur 'zkurmus hanim, cocuk gayet guzel uyumlu, iceride oynuyor siz gidin' diyerek beni yuvadan kovdu. uhuhuu.
  • annemin evden çıkarken "giderken yola iyi bak, dönüşte tek başına geleceksin" cümlesini kurmasıyla başladı herşey. kadında çocuğum kaybolur falan korkusu da yokmuş sanırım. sınıfa girdiğimde çevremde bir sürü ağlayan çocuk ve bırakıp gidemeyen veliler.. kızların ağlamasını normal karşılamama rağmen, erkekler çok ezik gelmişti.* günün sonunda çantamı unutup tekrar geri dönmem ayrı bi mevzu...
  • çizgi roman tadında kare kare hatırladığım gündür.
    annemler girizgahı yapmış, beni bornova stadı yakınlarındaki kreş - anaokulu karışımı okula koyverip gitmişlerdi. muhtemelen alakasız bir vakitte kayıt olduğum için herkes gülüp oynarken ben yalnız kalmıştım. yapacak bir şey yok deyip aldım legoları, başladım inşaata ben de. lego diyorum ama çakma lego yani, parçaların her yanı eğri büğrü. vakit ilerledikçe piçin biri bana sarmaya başladı. tam yeni kat çıkıyorum, hop önemli bir parçayı kapıp gidiyor. bu böyle iki üç kere tekrarlandı. ben durur muyum, son seferinde kaptım kolunu. geri verdiğimde eti kemik geçiyordu. piç hemen ispiyonladı tabii. ben de öğretmen masasının sağında, kapının hemen yanında ayakta durma cezası aldım. o esnada bir çift geldi çocuklarını almak için. öğretmene sordular bu çocuk n'apıyor burada diye. o da yapıştırdı cevabı: onun suçu var.
    o suçlar hiç bitmedi. belli aralıklarla devam ettiğim iki yıl boyunca aynı semtten iki arkadaşımla birlikte terör estirdik o okulda. bırakmama yakın okul müdiresi zulasından bonibon falan vermeye başlamıştı birkaç saat rahat durayım diye. sonradan uslandık tabii.
  • eğer bakıcı görmemiş bir çocuksa çocuğun aileden ayrıldığı ilk gündür.

    ilk bir iki saat aile kapıda bekler, ağlama faslı filan sıkıcıdır.
    öğleden sonrası uykunun zorunlu olduğu her anaokulunda akşam elde çişli çarşaf torbasıyla eve dönülür.
  • (bkz: alper kamu)
hesabın var mı? giriş yap