• benden daha eğitimli iki arkadaşım (ikisi de yüksek lisans mezunu) fısır fısır kendi aralarında konuşuyorlarken, lank diye daldım ortalarına ve "ben yokmuşum gibi devam edin konuşmaya" dedim. böyle iki kişi biraradayken yanlarına gittiğimde hep bunu derim. isteksizce gülümserler ve "yok yok, bir şey konuştuğumuz yok" derler. ama bellidir "bir şey" konuştukları. neyse efenim, bu iki arkadaş benim zararsız olduğumu bildiklerinden devam ettiler fısır fısır konuşmaya. kulak kabarttım demem yalan olur, çünkü bunu yapabilmem için duymaya çalışmam gerekir. oysa yanlarındaydım, bal gibi de duyuyordum her şeyi. bu kadından, çıkardığı kitabı sipariş verdiğinden, okuması bitince diğer arkadaşa vereceğinden, şu an boynundaki kolyesini suya atıp, niyetler dileyip boynuna taktığından ve bunu galiba bir hafta (ya da 21 gün) devam ettireceğinden bahsetti biri diğerine. "sirke, su ve tuz varmış bak, bu ne ki?" dedi diğeri berikine.

    hiç adetim değildir. kim neye istiyorsa ona inansın. benim de inandıklarım var, benimkinden de başkasına ne. ve lakin bu iki arkadaşı severim de. sevdiğim insanların da böyle şeylere inanıyor olmalarını hazmedemiyorum. evet, bildiğiniz hazmedemiyorum. bir ara bu duygumdan epeyce rahatsız olup kendimi kibirli bulduğum bir dönemim olmuştu. hâlâ o dönemimdeyim; ekşici, kendini beğenmiş, ukala bir kibirliyim. benim sevdiklerimin bu tür "ritüellere" bel bağlamasını müthiş aklım ve narin ruhum kaldırmıyor arkadaş. kaldırmıyor. hayır, ayıklamaya kalksam etrafımda kardeşlerim dahil kimse kalmayacak. yalnızlığı da, evimdeyken seviyorum. dış dünyada değil. çaresiz göz yumup katlanmaya çalışıyorum.

    tekrardan neyse efenim, instagram'dan ilgili profili bana da attı arkadaş. sen de bak, sana uyan birkaç ritüel kesinlikle vardır dedi. baktım ben de; ama gözucuyla değil. kibirli burnumun ucuyla baktım. kapattım profili, yüreğim iki arkadaşımın bu muhabbetine daha fazla katlanamadı. içeri geçtim. açtım birkaç şarkı, pek iş olmamasından mütevellit bir de ted lasso izledim. sonra işyerimizin bahçesine çıktım. düşündüm, düşündüm, düşündüm, içimi daralta daralta düşündüm. inekleri kutsal belleyen hinduları düşündüm, dalai lama'yı düşündüm, amazonlarda her sene yeni bir tanesinin bulunduğu kayıp kabileleri düşündüm, haka dansını düşündüm, kriket ve polo oynayan ingilizleri düşündüm (araya karışmışlar), yahudi, hristiyan, müslüman, şaman... velhasıl bir sürü dini ritüeli düşündüm, inancı düşündüm. kendiminkileri de düşündüm elbette, sünnettir diye tırnak kesimimi bile hangi sırayla yaptığım aklıma geldi. e bu da ritüel değil miydi? bal gibi de öyleydi. kibirli mjorate kabul etmese de, şunun şurasında bu mavi noktacıkta yaşayan 7,5 milyar insanız. hepimizin olmasa da çoğumuzun bir ritüeli var zaten. kimimizin alkolle, kimimizin uyuşturucuyla, kimimizin sigarayla, kimimizin belli hareketlerle yaptığı bir ritüeli var. ben kim köpek ki, kalkıp insanları bu şeylere inanıyorlar diye hayatımdan çıkarmayı düşünüyorum? e hadi çıkar madem, onlar kurtulurlar senin pis egondan, sen onlardan değil. sen, kendini beğenmiş aklınla anca kendine akıl verebilirsin (bir de kızıma, onu hariç tutuyorum tabiy ki). -ki kendine verdiğin akıl bile sorgulanabilir. insanlar kendilerini iyi, rahat ve güvende hissettikleri şeyleri yapıyorlar, yapmak istiyorlar. buna burun kıvırmak senin haddine değil.

    sonra geldim bu yazıyı yazıyorum. hâlâ sirke, tuz ve su ritüelini (21 gün sürecekmiş, kesintiye uğrarsa baştan başlanacakmış) saçma bulsam da, hatta bence dinen yasaklanmış olan büyü olarak algılasam da (buna inanan arkadaşlarım müslüman ya, o bakımdan), yine de itiraz etmeyi kendimde hak görmüyorum. ne yapıyorlarsa kendilerine, bana dayatmadıkları sürece benim açımdan bir problem olmamalı.

    bu arada bu kadının bir de her şey değişir ritüeller kitabı diye bir kitabı da varmış. ilgilenenler için bu entry'nin tanımı da bu olsun.
  • internetteki türlü türlü bilgiyi, yazıyı, fotoğrafı, yorumu, özlü sözü, karikatürü, şiir, şarkıyı ve aklıma gelmeyen bilumum ıvır zıvırı kopyala yapıştır tekniği ile bloguna ekleyen blogcu.
  • bizim kayınvalide sayesinde haberdar olduğum şarlatan.

    fotoğraf atmış bu kitapları bana alabilir misin diye. aldım geldi bı baktım türlü türlü saçmalıklar. valla kitapları gidip çöpe atıp kargoda kaybolmuş diye yalan söyleyesim var. bunları okuyup inanırsa gireceği kafadan çekiniyorum.

    ev alalım diye kendi çapında ritüel yapması ile büyü yapması arasında herhangi bir fark yok gözümde. bağlama büyüsü değil de bağlama ritüeli deyin, cinlerle değil de evrendeki enerji ile halledin. hepsi aynı terane.

    ben küçükken vardı bu saçmalıklar. dini içerikli kağıtlar gezerdi ortalıkta. çoğaltıp dağıtmazsan başına şu gelecek diye yazardı. millet de inanmasa bile emin olmak için çoğaltıp dağıtırdı. aynı andavallık sene 2021'de sosyal medya sayesinde aramızda kol geziyor. söğüşleyecek insanlara daha kolay ulaşıyorlar, daha kolay manipüle ediyorlar.
  • her şey geçen yaz, şahane bir tatil yaptığım minik ege kasabasına, çok yakın bir arkadaşımın da gelmesiyle başladı... bende de dert bin, resmen bir sıkışmışlık hali içindeyim ama heeeer zamanki gibi umrumda değil, akışa bırakmışım. ağlayıp zırlamak yerine yürüyor, yüzüyor ve okuyorum. bu da benim kişilik bug ım aslında. tüm arkadaşlarımın tüm sikindirik sorunlarını bir laborant titizliğinde farazi bir mikroskopla inceler, teşhis koyar ve tedavi öneririm ki bu sikindirik sorunları üst üste koysan, toplasan, karesini alsan, kübüne baksan benim kendi nazarımda mini minnoş, dışardan bakılınca derya deniz problemlerimin yanında bırak devede kulağı, devenin kısa bir tüyü kalırlar ve fakat insanlar çok güçsüz... küçük bir parmak hareketi ile kırılan kibrit çöpleri gibiler. oysa kendimim diye abartmıyorum, kızılırmak’ a baraj oldum şu fani bedenimle de yıkılmadım be...

    aman neyse işte bu arkadaşım geldi, “ icu, ben bir kadın keşfettim. resmen sihirli, böyle ritüeller var, onları yapıyorsun, dileklerin oluyor, sıkıntılar geçiyor gidiyor “ dedi. “ yaaa nasıl ritüellermiş bunlar “ dedim. “ bak instagramda sayfası var, gel yapalım birini beraber, en kötü güleriz be “ dedi. çünkü beni bilir, tanır. bir kere ritüel kelimesi içimi daraltmaya bire bir. ritüel nedir allah aşkına? uzatmayayım, ritüelimiz kilit ritüeliydi. şu küçük kilitler var ya, hani eskiden günlükleri filan kilitlerdik anamız babamız okumasın diye. ''sevgili günlük, lay lay lom galiba bana göre sevmeler, bugün hakan bana baktı, ben ona baktım, bakıştık işte '', ertesi gün '' çok üzgünüm be günlük, didem le hakan bugün teneffüste yan yana yürüdüler hep, o parantez bacakların kopsun didem '' minvalinde yazdığımız şeyleri anne babamızdan korumaya yarayan o kilitler... neyse o kilitlerden alıyormuşsun, kalp hizanda tutuyormuşsun, o kilitin göklerden gelen kararlar gibi, göklerden gelen bir takım ışıklarla arındığını düşünüyor şu anda anımsamadığım bir cümleyi üç kez söylüyor ve denize atıyormuşsun etc etc...

    hadi şu minik ege kasabasının adını vereyim de, bilenler durumun absürtlüğünü daha iyi anlasın. mekan dikili... metre kare başına yüz yaşlı düşen dikili, her gün en az üç kişiyi hakkın rahmetine uğurlayan dikili, en önemli konuşmaların fon müziğinin belediye hoparlöründen camii dışında da rahmetlilerin cenaze bilgilerinin geçildiği anonslar olan dikili. bu dikili nin yerel ve yazlıksal halkı, yaşları ile doğru orantılı olarak sohbet etmeye, yorum yapmaya, olana bitene karışmaya ve elbette dedikoduya fazlasıyla meyyaller.

    bu bapta dedim ki arkadaşıma; “ balım biz bunu deniz kenarında yapsak, bak bu teyzeler var ya denize ot, bok, çöp attık sanıp bizi aforoz eder, yok biz ritüel yapıyoruz desek, “ aaaa ne için, para için mi, çocuğun konuşmuyor mu, sınava mı girecek başarılı olsun diye mi, ay yoksa kocanı eve mi bağlamaya yarıyor “ çeşitsizliğinde ( evet çeşitsizliğinde, zira sen günlük sorunlardan arınmış dünya kurtarma peşindesin, neyse ) bin tane soru sorar, eee anlatmaya çalışsan yaklaşık kırk dakikamızı hiç yaşanmamış sayabiliriz, sonraaa sen yarın öbür gün gideceksin ama ben bunlarla bir ay daha yüzeceğim, okey oynayacağım, börek çörek tarifli dar sohbetlerden çıkıp öküz kocamla neydik, nereye evrildiğin ayrıntılarına girmek zorunda kalacağım vs vs. dolayısı ile kilit milit boşver, gel iki kadeh bi şi içelim, kendi ritüelimizi kendimiz yaratalım yaw. “ “ yok “ dedi, “ bak çarşıda nalbur aradım, tatlı bir amca buldum, minik kilit kalmamış ama bak minik kilit fiyatına bunları verdi bana “ ve çantasından iki tane, hani dükkan mağaza sahipleri kepenklerini indirip takarlar ya eşşek kadar kilitler, işte o kilitlerden çıkardı. yaw balıklara kat karşılığı yaptığımız apartmanın temelini mi atacağız bunlarla? “ yazık “ dedim, “ bu ritüelden hayır gelmez çünkü denizde oksitlenmiş bir metal bırakıyorsun ardından, papalinalar didikleyecek bunları, sonra o papalinaları balıkçılar tutacak, insanlar yiyecek, kanser olacak, gel ben rakı ritüeli icat ettim, kadehi göğsümüzde tutup üç kere havaya kaldıracağız.”
    “ önce kilit sonra rakı “ dedi. “ eee o zaman denize girip, açılalım, orada ne bok yiyeceksek yiyelim “ teklifinde bulundum. çünkü biliyordum yapıcaz bunu, abuk sabuk anılarımıza bir tane daha ekliycez, kaçabileceğim hiçbir nokta yok. neyse geldik merdivenin başına, kumsal yok bu denize girdiğimiz mekanın önünde. merdivenle iniyor veya atlıyorsun suya. ellerimizde nal kadar kilitler ve anahtarları, açılacağız. teyzelerden saklaya saklaya elleri, suya attık bir şekilde kendimizi. kilide ve anahtarına rağmen hızla kıyıdan uzaklaşmak istediğim için, olmayan stillerle yüzerken ben, arkadan bağırdı benimki; “ icu, durrrrr, kilidi düşürdüm. “ döndüm geri, hadi “ dal al “ dedim. “ yok ben korkarım, sen dal “ dedi. “ güzelim ben sigara içmiyorum yiyorum resmen, dalamam siktiri boktan bir kilit için” dedim, bir sürü ajitasyona maruz bırakıldığım için daldım ve biz yukarda sen al ben dal kavgası yaparken, kumlarla yosunların arasına konuşlanmış o salak kilidi alacağım derken bir balık, mini minnacık bir ısırık busesi koydu koluma, o ısırık yüzünden panik yapınca ben ki neyin paniği, sanki piranha ısırdı, ağzıma ve burnuma hafifçe, tamam tamam bayağı bildiğin güzelce su kaçırmış ve literatüre “ çok da derin olmayan bir yüzme alanında, ritüel yaparken boğulan genç ve güzel kadın ( eee yani 41 yaş artık genç bir yaş ve bronz ten filan, güzel görünür ceset ) son yolculuğuna uğurlandı “ olarak geçmekten son anda kurtulmuş olabilirim.

    denize giriş ve çıkışımız arasındaki takribi ondört dakikalık süreden sonra, sahilde ne kadar teyze varsa benim ölmeme ramak kalmasından mütevellit her şeyi öğrendiler. uzunca bir süre dalga konusu oldum, o şapşik arkadaşımla o gün değil ama ertesi gün rakı içmeye hem de cunda ya kaçtık. ben de kilit ritüeli öyle yapılmaz böyle yapılır diyerek hesabı ona kilitledim.

    ezcümle, kimin neye inandığı ve ne yaptığı ile zerre ilgilenmeyen bir insan olarak şunu sormak ve söylemek isterim anette hanımın müritlerine; “ annem siz çıldırdınız mı? ipten, bitkiden, kilitten gelmesini beklediğiniz şey zaten hiç sizin olmamış olabilir!!! “
  • (bkz: şifacı)
  • şamanizm kokulu ritüelleri ile sürekli karşıma çıkan kadın.
  • ritüel ile batıl inancı farklı yerlerde tutuyorum. çok öyle batıl inanç falan bilmem. son zamanlarda bu kırmızı ip ritüelinin çok fazlaca duyar oldum ve etrafımda bunu yapanların sayısı çoğalıyor gittikçe. aslında insanların hayatlarında bir şeyin olmasını istediklerinde gerçekten istemeleri ve çabalamaları dışında çok fazla bir şeye inanmıyorum hala ama bu ritüeller istemenin fiziksel şekilde gösterimi gibi geldi bana. hem de çok severim ip bağlamayı bileğime. dedim ki bugün, ben hem ritüeli gerçekleştiriyim, hem dileklerimi dileyim, hem ne kadar fazla istediğimi kendime de evrene de bir kez daha belirteyim. şu ritüeli yapayım.

    bundan önce kırmızı bir ip vardı bileğimde ve ben onunla neredeyse 1 sene geçirdim. hiçbir anlam yüklememiştim ama kendi kendine kopup kaybolunca heralde dedim bir şeyler olacak. oldu mu olmadı mı onu da takip etmedim dilediğim bir şey olmayınca o an.

    işte neyse işin özü bu sefer ritüel ile anlam yükleyerek yapacağım bu işi. bakalım.
  • ekmeginin pesindeki sarlatanin teki. sarlatan derken, savundugu seylerin gercekligi vs bazinda soylemiyorum, bundan nemalanmaya calisan tiplerden biri oldugu icin sarlatan diyorum.

    bakin konu aslinda cok basit; inancin gucu, stress kontrolu ve bunun hayatiniza kattiklari gibi seyler gercektir ancak, daha cozemediginiz, beyninizin ve vucudunuzun binbir farkli islevi varken, tutup da bunlara enerji frekans sik sok diyerek sizleri dolandirmaya kalkan insanlardan medet ummayin.

    neden medet umun? zekanizdan ve ne kadar yuzeysel bir sigir olup olmadiginizdan medet umun. yani siz malsaniz, ister saman olun, ister evrene enerji gonderin, ister kicinizdan frekans fiskirtin, yine mal olacaksiniz. o yuzden zaten bunun bilim ve gercek oldugunu savunanlar, ogretilerini de parayla satanlar, her bireyde kesin ve benzer bir etki goremiyorlar. cunku bu parasini tokatladiklarinin cogu, zaten yuzeyselligin zirvesinde gezen dangalaklar ordusu. kafaniz biraz calisiyorsa, frekans ya da enerji vs diye kasmadan da ufkunuz acilacaktir merak etmeyin.

    konu bundan ibaret. cakraymis, sakraymis, enerjiymis bunlar geyik. vasifsizlara vaadedilen tamlamalar sadece.
  • şarlatan.

    üniversite mezunu bir arkadaşımın enerji menerji zırvalamasıyla başlayan tartışmamızda bu kadını öğrendim. profilinde biraz gezdikçe gülme isteği yerini şaşkınlık ve kızgınlığa bıraktı. bu tarz inançlar aslında ne zararı var ya şeklinde bakılabilecek şeyler değiller. kişiye zararı olduğu kadar topluma da büyük zararları var. tabi böylesine saçmalıkları gerçeklerden ayıramayan bir toplum olmak da çok acı.

    yaptığı şarlatanlığa kendisi inanıyor mu bilinmez ama bu işten para kazanması onu dolandırıcı yapar. çin çıkaran hoca tayfası neyse bu abla da aynısı. eminim yasalarda kendisi için bir madde vardır.
hesabın var mı? giriş yap