• türkçe baskısı fransızcasından 11 yıl sonra, 1968'de yapılmış olan roman. kitap olarak yani. yoksa romanın ilk versiyonunun 1940'larda gazetede tefrika edilmişliği var.

    fransızcaya da yazarı tarafından çevrilmiştir.
  • (bkz: suat derviş)
  • okunası, bir kadın yazar tarafından yazıldığına da şaşılası muazzam bir roman. vasfi gibi kahramanların günümüzde de olabileceği ihtimali bile yeterlidir aşkı anlayıp, bir kadını sevmeye.
  • kitabın konusunu iki kelimeyle anlatacak olursak şunu diyebiliriz:
    (bkz: istikbal yakmak)

    "bunu ne gönlü çekiyordu ne de masrafa kesesinin tahammülü vardı."
    "vasfi parayı reddedecek kuvveti kendisinde bulamadı. haysiyet diye tanınan bu cesareti artık unutmuştu."
    menhus
    müdrik
    ihtilas
    "mahpuslar ruhsuz kalmış kimselerdir. bu, ölü olmaktan da korkunç bir şeydi."
    mevzun
    muhavere

    vasfi'nin parası biter, sabahçı kahvesinde gecelemek zorunda kalır:
    "burada, bu insan çamuru içinde bulunmaktan utanç duyuyordu."
  • ankara mahpusu, suat derviş/ hatice saadet baraner (1903 – 1972)’in türk edebiyatı açısından önemli bir eseri. bunun nedeni bu eserin yazar tarafından fransızca yayımlanan bu eserin fransızca yayımlanan ilk türk romanı özelliği taşıması. bu öte yandan yazarın oldukça iyi bir fransızcaya sahip olduğunun da göstergesi.

    1957’de paris’te fransızca yayımlan eser 1968’de ise türkçe yayımlandı. fransız edebi çevreleri tarafından da eleştirilecek kıymetli eserlerden sayılan ankara mahpusu, konusu, biçimsel sadeliği ile okunması gereken eserlerden.

    eseri okurken vasfi’nin hataları ve hataları ile yüzleşmesine ve vasfi’nin uçurumlarda gezinirken uçurumun kenarında; ankara’da yaşama tekrar sarılışına tanıklık edeceksiniz.

    yok oluş ve umut… siz vasfi yerinde olsaydınız ne yapardınız?
  • bir suat derviş romanı.

    ilk olarak 1945'te haber gazetesinde zeynep için adıyla tefrika edilen bu roman 1968'de ankara mahpusu adıyla basılmıştır. 1957'de fransızcaya çevrilerek fransa'da dağıtıma sokulan bu roman kimi kaynaklara göre türkçeden fransızcaya ilk çeviri özelliğini taşır.

    --- spoiler ---

    adına aldanmayın; kitabın ankara ismi haricinde çok az bir ilgisi var. 12 sene hapis yatan baş karakter vasfi infazının son dokuz senesini bu şehirde geçirir o kadar. bir de infazı dolduğunda bir iki günlüğüne ulus civarında gezinir ve kendini hemen esas memleketi olan istanbul'a atar. yani bu bir ankara romanı değildir ve mahpusluk kelimesi de bir alegoriyi değil gerçekten dört duvar arasını ifade eder.

    bir insan genç yaşında tüm hayatını neden yakar? hayat konusunda deneyimsiz, aileden yoksul, annesinin çabasıyla tıp tahsiline devam eden ve elinde bir becerisi olmayan bir genç cinayet işleyip cezasını tamamladıktan sonra özgürlüğüyle ne yapar? işte bizim vasfi, istanbul sokaklarını beraber arşınlayıp flört ettiği zeynep'in hasis büyük amcasına varmasıyla yıkılır. ilişkilerini gizli yaşadıkları için kimseye bir şey anlatamaz ve sevmediği büyük amcası ve genç eşi hakkında ileri geri konuşanlara içinden isyan eder. zeynep'i kaybettiği yetmezmiş gibi mirasa konmaya çalışan kuzen nuri'nin zeynep hakkındaki iftiralarına bir gün dayanamaz ve bir şişe darbesiyle onu öldürür. böylece belki de bir hiç uğruna istikbalini yakar ve hayatını ortadan ikiye böler.

    roman; geçmişe yolculukla vasfi'nin içeriye neden düştüğünü bizlere anlatsa da esas sorunsal hapisten çıkan akrabasız, deneyimsiz vasfi'nin bu özgürlükle ne yapacağıdır. otellerde sürter, katil olduğu için iş bulamaz ve yavaş yavaş büyük kentte süprüntü gibi yaşayan o evsizlerin konumuna düşer. aç kalır, garlarda, iskelelerde, sabahçı kahvelerinde vaktini doldurmaya çalışır. gecenin ve gündüzün, bugünün ve geleceğin anlamı kalmamıştır artık. yavaş yavaş hiçleşir. her gün örneklerini gördüğümüz ve 'insan nasıl bu konuma düşer, hiç yakını elinden tutanı yok muydu' dediğimiz evsizlerin konumuna düşer. kendisi bunu kabullenmekte zorlansa da toplum onu artık öyle görmektedir. bir mekansızın gözünden kent hayatı nasıl okunur, her şeyini yitirmiş insanlar neler hisseder diye merak ediyorsanız bu eser okunmalı.

    dili yalın, ağır tasvirler yok. suat derviş; yaslandığı toplumsal gerçekçi zeminde toplumsal bir yaraya parmak basmaya çalışıyor. ekmeksiz özgürlük ne işe yarar, her koşulda mutluluk mümkün müdür, her şeyin olduğu bir kent ortamında açlık nasıl bir şeydir, pişmanlıkların faydası var mıdır gibi bir sürü tema romanda işleniyor.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap