• besim tibukun en sevdiğim lafı, "iktidara geldiğimizde ankarayı gene eski haline döndüreceğiz".
  • seviyorum çünkü ankara demek tatil demekti hep benim için. düşünüyorum da hep tatil için gelmişim bu şehre.
    ilkokulda kuzenlerle geçirilen şubat tatilleri demek, üniversitede okurken bayram tatili demek, çalışmaya başlayınca istanbul'dan kaçıp sığındığım sayısız haftasonu tatili demek, italya'da yaşarken türkiye'ye kısa süreli dönüş tatili demek. şimdi ise hepsinden daha uzun bir tatil gözüküyor bana, onunla. tatili kim sevmez ki?
  • metro'daki şeyh şamil camii.
  • arkadaşlar, insanın içini yakan soğuğu, kar altında sakarya, kızılay'da midye, çıngı'da rakı, tunalı' da öylesine yürümek.
  • karanfil sokakla yüksel caddesi'nin kesiştiği noktada; metro girişine on metre mesafede duran simitçi.
  • ''kariyeryapılabiliritesiyüksekşehir'' olmasından olabilir mi ki?
  • hava soğuk kışın baya, ama nem yok ve hava gerçekten çok soğukken hiç rüzgar esmiyor.

    üniversitelerin kampüsleri var ve her şey aynı yerde. spor salonu, kütüphane, bölümler, yurtlar falan.
  • ümitköy'den eryaman'a giderken otoban kenarında küçük küçük tepeler var ya hani. işte akşam vakitlerinde arabayla o tepeye çıkarak ankara'yı seyretmek.
  • metroyla ivedikten akköprüye geçmek.

    bilmeyenler için; o duraklar arasında metro yerden değil havadan gider!
  • insan lanet ankaradan biraz uzaklaşmadıkça bilemiyor kıymetini. ankara'yı sevecek ne kadar sebep olduğunu...
    sonbaharda odtü'nün içinde yürümek, turuncuya doymak, türkiye'nin en güzel simitini yemek, atatürk bulvarından güvenpark dolmuş durağına koştururken mevsimine göre nergis, sümbül ya da papatya koklamak, tüm yolların kızılay'a çıkması, bahar günleri öğleden sonra çay içip tuzlu erik yiyerek yağmuru izlemek, yaz akşamlarının uyunabilecek kadar serin olması, sakaryada net piknikte bira içip patates kızartması yemek, çoğu konsolosluğu barındırdığı için dertsiz tasasız vize alabilmek, heryerde bulunan atatürk orman çiftliği dondurması, eymir gölü, yola düştün mü heryere yakın olması, kuğulu parkında daima elinde balonu olan sevindirik çocuklar görebilmek, elinde küçük bir kese kağıdı kestaneyle bahçelievler yedinci caddede boş boş yürümek, suyunda demlenen çayın daima güzel olması, kale içinde türk kahvesi içmek, d&r ve dost kitabevi, aşağı ayrancıda zamanın 20 yıldır hiç ilerlememiş olması, seğmenler parkındaki ufak çeşmenin yanında kitap okumak, cermodernde saf saf raylara bakmak, ulusta her cins kamp ve tamirat malzemesini bulabilmek, gece öten kumrunun sesi...
    ankara, asla kıymeti bilinmeyen gri, karanlık, tozlu, hüzünlü bir şehirdir. 24 yıl yaşadıktan sonra bu şehirden tiksiniyorum diyerek terk edilen, 2 ay sonra yollarındaki çukuruna kadar özlenen şehirdir. hiçbir heyecanı yoktur, konserleri güdüktür, aşti keşmekeştir, kızılay kalabalıktır, trafiği berbattır, büyükşehir belediyesinden nefret edilir, ama ankara güzeldir.
hesabın var mı? giriş yap