• ismini duyduğumda küçümsediğim,götünüzden element uydurmayın diye takıldığım, taş mı attın da yoruldun haspam diye dalga geçtiğim bu rahatsızlık bende 4 senedir baba gibi belirtilerle varmış ve ms rahatsızlığımı da bu tetikliyormuş. 2017 zaten her alanda göt olma senem oldu eyvallah da bu kadarını ben de beklemiyordum. allah'a şükür sorunun kaynağını gördüm. daha kötüye gitsem bile sebebi biliyor olmak bile başlı başına adamı ayakta tutan bir nokta. bu arada hayatım filmlere benzemeye başladı o da rahatsız etmiyor değil.*
  • vaktinde devam edicem demiş bırakmışım, burada eski entarim var (bkz: #68175845)

    sevgili romalılar!

    az önce ufak çaplı bi kriz geçirmemin de etkisiyle anksiyete bozukluğu hakkında laflamak zamanı geldiğini düşündüm. yaşadığım tecrübelere ara ara yenilerini ekleyerek sizlere yalnız olmadığınızı hatırlatmak, yoldaşlık etmek istememin de payı vardır muhakkak. iş bu entarimde kendi hastalık sürecimdeki olumlu ve olumsuz hamleleri; hatalarımı, ilacı, doktoru ve doktorları anlatacağım.

    evre 1: bazı geceler hastaneye gitmeli, az şiddetli dönem

    anksiyeteyle ilk tanışmamın üzerinden yaklaşık 5 yıl geçti. arabaylan yaptığım melun (böyle mi yazılıyordu?) bir yolculuk esnasında tanıştığım anksiyetemin erken dönemleri (sanat akımı mübarek) kalp krizine dair hafif belirteçler, somatizasyonkar -oo yea- ve kaygılarla geçti. 1 hafta içinde evimin yakınlarındaki o çok kötü özel hastaneye üçüncü gidişimde aile bireyletimden doktorlara kadar herkesten cık cık yediğimde biraz sinirlenmiş, biraz sevinmiş birazsa şaşırmıştım. sevindim çünkü tüm bunlar gerçek değildi fakat üzüldüm çünkü gerçek gibiydi. ölmeden ölmeyi kim ister, her gün? afedersniniz ama ben. buyrun.

    hastaneleri çok sevmeyen bir kimse olarak gece yarısı baskınları bana tedavi olmaktan kolay geliyordu açıkçası. neticede gece yarısı hastaneye gidecek ve iyi haberler, sakinleştirici + holosko eşliğinde eve döndcektim. parayı biz veriyorduk.
    aradan yaklaşık 1 sene geçince arkadaşımın yanında staj yaptığı psikoloğa gitmeye karar verdim. e kız psikolog, hocası daha psikolog. güvenip gittim ama adam iyi psikolog olmadığı gibi hasttane çok uzaktaydı. tedavi yarıda kaldı, ilaçların boynu da bükük.

    evre 2: `ağrım var ve ayrıca belediye otobüsleri beni boğuyor`

    hayatımın bu döneminde -üstteki dönemi kolaylığa evirdiğim ve rahatsız olmamayı öğrendiğim için- daha etkili belirtiler yaşamaya başladım. bilmeniz gereken korkunç nörolojik gerçek şu: beyniniz öğrenmekten ve bunu kötüye kullanmaktan asla vazgeçmiyor ve vazgeçmeyecek. örneğin kalp krizi geçirmediğinizi anladığınız 3 acil deneyimi sonrası beyin "ya bu şimdi göğüste sıkışmayı falan yemez, yeni şeyler lazım." demeye başlıyor. bu noktada belirtiler de bi şekilde edindiğiniz duyumlarla (duyumdan kastım korku yaratacak bazı hastalık mitleri) gerçekleşiyor. mesela geçen hafta hayatını kalp krizi geçirip kaybeden akrabanızın krizden hemen önce parmakları mı ağrımaya başlamış. buyrun işte, bu size bi süre sonra çok enfes bi geri dönül yapacak. inanmazsanız aha dayıya değil bana sorun.
    bu korkutucu dönemde yaşadığım belirtiler çok komik ve yersizdi ama sıklıkları çok fazla değildi. üstelik alkol kullanımımın artmasıyla ve sigara içmemin de etkisiyle giderek sağlıksız bi vücuda kavuşuyordum. bazı zamanlar gerçek bazı ağrılar (reflü gibi) anksiyete belirtileriyle birleşip karmaşıklaşıyor, yalanla gerçek bi fox tv dizisi kalitesizliğinde tezahür ediyordu. yine de bi şekilde bu dönemin sonunda doktora gitmeye karar verdim.

    arkadaşımın annesinin doktorunun kartvizitinde psikiyatrist yazıyordu ama adam dolandırıcı çıktı rıza baba. neyse ilaçtır bi şeydir derken rüya gibi geçen 2 hafta ve sonrasında başka doktorlun önerisiyle başka tedavi. ikisi de son bulmayınca geldik üçüncü evreye.

    evre 3: evden çıkmadan, kedi gözleriyle çabuk çabuk

    sevgilim mi aramış? arkadaşım mı çağırıyor? işe mi gitmem gerekiyor? kusura bakmayın ama mecbur değilsem evdeyim hacı. inanın eve girene kadar bayılacak gibi hissettiğim ve eve girdiğim an lambada yapacak enerjiye ulaştığım çok oldu. evimde gençlik büyüsü mü vardı? emin değilim ama sanmıyorum. şaka şaka, yoktu. beynim bana "dışarıda istemediğin şeyler yapmak zorunda değilsin." diyordu ama bunu insanlara hastalığımı kullanarak söyletiyordu.
    bu dönem ayılar nasıl bal yerse, efendim blade vampirleri nasıl kesip biçerse aynı tutku ve özlemle alkol içtim. tabii eşik yükseldikçe 3 kadeh viski oldu sana 35lik, 35lik rakı oldu sana 1 litre. benim diyen finli aklı varsa benle aynı masaya oturmaz öyle diyeyim. güzel günler değildi ama çok da kötü diyemem çünkü dördüncü evre başka bi evredir sevgili romalılar.

    evre 4: olmaz olsun böyle işler

    eğer beynim 1000cc bi ss motosikletse gidonu tutan anksiyetemdir. bu dönemde alkolu bile delip -az da olsa- dokunduğu oldu anksiyetenin. şimdi içinizden "cahile bak ya tedavi olmuyor bi de konuşuyor!" diyenler olacaktır ama demeyin, laf konuşuyoruz.
    ilacını, doktorunu, orasını burasını denedim. bence en makul seçenek hayatın kendisidir. şayet hayatınızda eksik bazı şeyler varsa anksiyete de vardır. misal ben anksiyetemi aştığım ve aşamadığım dönemleri kıyasladığımda hep aynı sonuca vardım: hayat kaliten yüksekse anksiyete minimum düzeydedir. hiç yok deme, biraz da olsa olabilir ve bu normaldir.

    anksiyeteye dair hakikat ve sonuç güzellemesi

    yukarıda sürekli olumsuz ve belki de moral bozan şeyler yazdım. gerçekler acıdır fakat asıl gerceğin güzel tarafını da en sona sakladım. şimdi size tüm bu süreçlerdeki en iyi zamanlarımı bana yaşatan sebepleri ve anksiyeteye dair bazı trickleti yazacağım:

    - devasa göbeğim ve kalan tüm yağlı bölgeleri sporla düzelttim. anksiyetimin ilk dönemlerinde spora başlamış ve fayda görmüştüm fakat yıllar sonraki ilk denememde bilin bakalım n'oldu? spor salonundaki ilk günümün ilk dakikalarında kalp krizi hissiyatıyla salondan koşar adım kaçtım. ehehe. anksiyete beni terk etmemek için beni oradan kovdu abiler, düşünün.
    işte yıllar sonra yarım kalanı tamamlamak için döndüm ve tamamladım. işte o dönem bomba gibiydim.

    - alkolü azalttım, neredeyse bıraktım. geceyi bana kaygısız geçiten fakat ertesi günü x2 yapan alkol gidince dünyalar değişti.

    - size ilginç bi bilgi: bi dönem (yaklaşık 10 gün) sigarayı bıraktım ve kolum uyuşmaya başladı. çünkü sigarayı bırakınca nefesim açıldı, anksiyetem azaldı, sağlığıma kavuştum ve şanet olası meksikalı beynim bundan rahatsızdı.

    - sosyal hayatımı ve çevremi değiştirmek inanılmaz iyi geldi. dışarı çıkmaktan imtina etmeden, keyif almaya başlayınca olaylar olaylar.

    - spor bırakıp berbat yaşama dönünce tüm bunlar 7-8 kiloyla birlikte geri döndü. yahu 30 kilo vermiş insanım ama bu 7-8 kilo nasıl mutsuz ettiyse anksiyete daha güçlü geri döndü.

    - tansiyonu genel olarak 1 point yüksek birisiyim (12/13-8) fakat hiç sorunum yoktu. heçenlerde bi yakınımın tansiyon yükselmesi sonrası yaşadığı beyin kanaması ve hayatını kaybetmesi bilgisinden beri tansiyonum ikiler point yükselerek yeni bi belirtiyle çılgın atmaya başladı. yazarlardan birisinin de aynı şeyi anksiyeteyle yaşadığını öğrenince bu hastalığa bi daha şapka şey ettim.

    çok uzattım fakat özet şudur:

    bu hastalığa yakalanmak hayatın sonu değil; hayatın sonu olan şey bu hastalıkla mücadele etmemek. evet, tıpkı diğer yüm hastalıklar gibi mücadele etmeyerek bunu büyütmek.
    anksiyeteyle ilgili unutulmaması gereken en önemli bilgi bunun nörolojik tarafı. zaten hastalığın sıklıkla kullandığı korkuların kalp krizi, beyin kanaması, nefes alamama gibi şeyler olması beynin size "bu uzun vadeli bi hastalık değil, şu an burada öleceksin." demek istemesi. siz bunu hissettiğiniz an artık kapandasınız.
    şunu tekrar tekrar söylemeliyim: bu hataşık kendisini sürekli geliştirecek ve siz gerekli adımları atmadıkça da işler hep daha kötüye gidecek. ne zaman "ya befes alabiliyorum aslında bu tamamen psikolojik." derseniz beyin daha korkutucu bir şey bulmak için çabalayacak ve dehlizlerden başka şeylet bulup çıkaracak.

    bu sebeple doğru tedavi ve ölüm korkusuna, fazla düşünmeye, kaygılara son değerli arkadaşlar.
  • araştırmalara göre açıklanmış görülme sıklığını hatırlamıyorum ama son dönemlerde etrafımda görme sıklığım artmış olan psikolojik rahatsızlıklar spektrumu. elbetteki erken yaşlardaki tecrübelerin rolü var ancak dünyanın şu anki durumunun, yaşam koşullarının, rekabetin ve kıyasın artmasının da bu sıklığın artmasında etkili olduğunu düşünüyorum. bu nedenle toplumsal temelli müdahaleler de üretmeliyiz, bence.
  • almanya würzburg üniversitesi hastanesi'nden bir ekibin yaptığı araştırmaya göre tmu ve sanal gerçekliğin bir arada kullanılarak tedavi edilebileceği iddia edilen rahatsızlık. araştırmada, yükseklik korkusu bulunan 39 adet katılımcı iki gruba ayrıldı. bu gruplardan biri kontrol grubu olarak seçildi ve bu gruba sahte tmu verildi. gruplar 20 dakika boyunca alt-orta prefrontal kortekse yöneltilen gerçek ya da sahte tmu tedavisi gördü. daha sonra bir sanal gerçeklik ortamında, baş döndürücü yüksekliklerde gezinme tecrübesi yaşadılar. iki seansın ardından, sanal gerçeklik deneyimi öncesi tmu tedavisi gören hastalarda anksiyetenin ve kaçınma belirtilerinin tmu almayan gruba göre daha fazla azaldığı görüldü.
  • geçmiyor, bitmiyor. bittiğini sandığınız anda yine önünüze çıkıyor. yeşeren umutlarınızı baltalarken, sizi de kendinizden nefret ettiriyor. "ben neden böyleyim? neden bu kadar zayıfım? neden herkes gibi yaşayamıyorum? basit bir hayat çok mu zor? " sorularını sordurup duruyor.

    yemek yedirmiyor, nefes aldırmıyor, yataktan çıkarmıyor, aynaya baktırmıyor. saçma sapan milyonlarca düşünceyle beyninize, benliğinize hücum ediyor.

    en kötüsü de öldürmüyor, keşke öldürse dedirtiyor.
  • bende tam tersi, havalar soğumaya başlayıp rahat nefes alıp, gereksiz kalabalıklar evlerine girmeye başlayınca ruh halimde bir dinginlik oluyor; baharla beraber yeniden alevleniyor.
  • bugün danıştay tarafından saatleri tekrar ayarlama imkanı verildi devlete, bu şekilde biz anksiyete sahipleri için kırk yılda bir devlet bir kıyak yapabilecek diye düşünüyorum. hadi inşallah...
  • hakkında daha önce de entry girmiş olduğum ve yüzlerce sayfalık daha entry yazabileceğim hastalık

    öncelikle burayı okuyup feyz alıp kaygıdan panik atağa, major depresyondan intihara çeşitli mecralarda şansını deneyecek arkadaşlara bol şans dilerim. daha önce yazılan milyon şeye değinmeksizin kendimden örnekle anlatayım hemi de battaniyemin altında nefes alamaz ağlarken kendine acıyayım fırk. küçükken fiziksel ve psikolojik şiddet görmek, annenin intihar teşebbüsü, annenin evi terk etmesi, babanın defalarca evi terk etmesi vs gibi ailevi etkenler dışında ma sülale kaygı bozukluğu, okb ve yer yer borderline temalarla bezeli soyağacımdan mütevellit kitaplardaki tanımlara layık bir kronik anksiyete hastasıyım.

    ilk kaygı atağımı adamın biri sokakta karısına tokat atınca yaşadım. düşüp bayılmışım. kendime geldikten sonra artık ne, nasıl tetiklendi ise bir daha iflah olmadım. üniversitede pek çok kez final sınavına giremedim. en ufak tartışmada (dahil olmasam dahi) çarpıntı, kusma gibi semptomlar baş gösterir oldu. kendimi bildim bileli intihar eğilimim var. teşebbüsüm var (bak bu hele hiç marifet değil utanarak yazıyorum buraya). tabii ilaçla ölmenin bayaa zor olduğunu anlamak için kendinize geldikten sonra boğazınıza soktukları borunun bıraktığı acıyı 'en az' bir kez hissetmeniz gerekiyor. kendime zarar verme eğilim var(dı), verdim. yıllar içinde bu eğilimi bdsm adı altında ehilleştirmek sureti ile bir yoluna koydum galiba. hekimdi, ilaçtı derken az buçuk toparlanıp iş güç sahibi oldum. sonra bir gün sabah uyandım ve 1 yıl süren derin bir hüzne kapıldım. hüzünlendim, kaygılandım, ağladım. sonra psikotik psikotik şeyler oldu. hayaller, sesler. korktukça içime kapandım, kapandıkça çöktüm, daha derine battım. dra götürdüler. götürdüler diyorum çünkü hayata dair tek refleksim ağlamak ve işemek olmuştu. pijamayla filan attılar arabaya. yatıralım bunu dediler. ilaç verdiler. içtim. çenem kasıldı. kasıldıkça kaygılandım. kaygılandıkça kasıldım. gözlerim yerinden çıkacak gibi. ölüyorum dedim. dr geldi. ilaçlar sikmiş belamı. nabız filan uçmuş. başka ilaç verdiler. ellerim o kadar titriyordu ki yemeğimi filan insan gibi dökmeden yiyemez oldum. başka ilaç verdiler. mani atağı dediler yerimde duramaz, uyuyamaz, düşünemez, konuştuğumu bilmez oldum. çok süslendim. indirimden kamyon lastiği aldım. başka ilaç verdiler. her gece yatmadan salçalı makarna ile yarım ekmek yedim. 10 kg aldım. başka ilaç verdiler. iştahım kesildi bir ayda 7 kg verdim. baktık ilaçla olmuyor bünye lüzumsuz bir hassasiyetle reddediyor. daha az anamı siken ilaçlar ama bolca hüzünle ve terapi tavsiyesiyle ha bir de kendimizi öldürmüyoruz çok ayıp öğüdünü tutacam sözüyle eve yolladılar.

    sonra zaten zombie olarak devam ettiğim kariyerime noktayı koydum. bir gün kalktım gitmiom ben işe dedim. uyudum. 6 ay evden sadece terapi için çıktım. terapide her söyleneni yaptım. hatta söylenmeyeni de yaptım. ne kadar türkçe kaynak varsa hatmettim. arkasından bilimsel yayınları okudum. sonra yabancı yayınları okudum. ikinci bir lisans yaparım ki ben bunla deyip psikoloji okudum bi süre (yarım bıraktım). yoga yaptım. çimenlerde yürüdüm. sadece vakit geçirmek için içi boş ve bir süre sonra bırakacağım hobiler edinmek yerine uzmanlaşabileceğim ve zevk alabileceğim bir şeyler üretebileceğim hobiler edindim. aileme hayatımı siktiniz, sizi affedemem ama sebeplerinizi anlıyorum ve elimden geldiğince bunun ardına sığınmadan yaşamak istiyorum bu yüzden sizinle az görüşeceğim dedim (bu çok zordu, en zoru). sonra bir sabah kalktım kuşlar ötüyordu ve güneş açmıştı. her şeye yeniden başladım.

    2005 yılından bu yana ilaç desteği sonlandıktan sonra önce bilişsel terapi sonra şema terapi ile devam ettim yoluma.

    kıssadan hisse. çok çok kötü günleriniz olacak. çok kötü günlerinizin olacağı hissiniz bunlardan da çok olacak. ama hepsi geçecek. sonra bir daha aynı döngünün içine gireceksiniz. ama bu arada kendinizi keşfedip en azından kendinize daha az acır, kızar ve en önemlisi neden herkes gibi değilim zırvalığından sıyrılıp olduğunuz insana daha az yüklenirsiniz. daha az vicdan azabı ve suçluluk yüklersiniz benliğinize.

    bu arada çok kayıplarınız olacak. en sevdiğiniz insan sizden bezer belki ya da ne bileyim o bezip gidecek diye hep o anlamsız kaygılarla o gitmeden siz gidersiniz. işinizi kaybedebilirsiniz. çok önemli sınavlardan kalırsınız. misal ben o kadar anti sosyal bir yaşayışla huzur buluyorum ki erişkin hayatımda toplam iki arkadaş edindim. hayatımı korkunç bir uyku sorunu ile geçiriyorum çünkü gece yatağa benden önce uçuşan kötü düşünceler girip beni sarıp sarmalıyor. uykusuzluk hipomani yapıyor diye uyumam gerek. bak yine aynı kısır döngü. uyku ilacı almadan hemen hiç uyuyamıyorum. o ilaçlar beynimi sikecek belki ama belki de sikmez lan, en azından sadece uyku için ilaç alıyorum diye kötü senaryoların rasyonel olmayan yanlarını bulmaya çalışıyorum. şimdi yine eylül geldi. ota boka huzursuzlanan yüreğimin üzerinde itinayla yerleştirilmiş kayalar var. burda böyle biraz da kendimi rahatlatmak için yazıyorum. yoksa yarım saat önce klozetin yanına oturmuş kusacama lan galiba diye bekliyordum.

    herkes sizden vazgeçebilir. siz vazgeçmeyin. pek çok insanın hayatının en büyük hedefi olan çok fazla şeye sahibim. çalışmadan yaşayacak ekonomik güce, hayvan gibi sağlıklı bir vücuda, büyük konforlara ve çok az stres kaynağına sahibim. yine de ölümcül huzursuzum. yani bu işin seni beni, şöyle olsa olmazdısı yok. hayata dair tek motivasyonum ölecek olmak. ama yine de tutunmak lazım bir noktada eğer yaşamayı seçiyorsanız. ölümü seçenlere lafım yok. keşke gençlik fevriliğimle becerebilmiş oldaydım ama madem olmadı, madem sende de o göt yok o zaman spor yap, sevdiğin işler edin, kalk evi temizle, arkadaşlarınla huzursuzsan yalnız başına bir bira iç, o dersi beceremediysen diğer derse çalış, evde alkol yap, bir müzik aleti çalmayı öğren, satranç oyna, turşu kur, benim anlamadığım bilgisayar oyunlarından oyna, kendine yemek pişir, yapayalnızım diye söyleneceğine bir bahane ile git süt al bakkaldan, parka git, ota otur, anlamsız youtube kanalları izle, örgü ör, halı sahaya maça git, belediyenin açtığı kursa git, hiç vaktin yoksa öğle arası çık bir bankta terleyerek ya da üşüyerek otur. sana huzur veren birilerini bulmuşsan onlara emek ver, kendini anlat. istemekten utanma. sana ihtiyacım var demeyi öğren.

    kendi çerçevemden söylüyorum kaygı bozukluğu hele terk edilme şeması vs gibi bok püsürünüz de varsa asla iyi olmaz. sikerler bilmem ne üniversiteli bilim adamlarının yaptığı çalışmaları. kendine yatırım yap ve seni huzursuz eden şeyleri minimalize et. ve en önemlisi, başkalarının asla anlayamayacağı o anlarda unutma 'geçecek'.

    ps/ tüm bunları mutlaka paran ve gücün varsa terapi ile birlikte yap. uzmanlık alanım olduğu için gönül rahatlığı ile söylüyorum ilaç seni sonsuza dek tedavi etmez. kullandığında sıkıntını azaltır, beraberinde gelecek obsesyondan/ depresyondan vs sakınır biraz ama o ilacı bıraktığında yine kaygı ile karşı karşıya kalacaksın. gerektiğinde psikiyatriste git, ilaç al, lazımsa hastaneye yat. ama terapi şart.
  • bilinçdışı'ndan gelen dürtü ve güdülerin ego'ya fark ettirmeden dışarı çıkma çabası sonucu oluşan psikolojik ve psikiyatrik sorun. fallik dönemden sonra ego ve süper ego gelişmesini hızlandırır (bkz: oidipus kompleksi). süper ego davranışların ahlak polisidir ve çok katıdır. yanlış gördüğü her şeyi ego'ya yani id'in dış dünya ile bağlantısına bile fark ettirmeden bilinçdışına atar. uyarılar id'den gelse bile... örneğin yıllar boyunca zorluk çekmişsindir, ego ve süper ego seni korumak için sıkıntıları "perdeler". bu perdeleme "bilinçdışı"na aktarmadır. ancak bu konuyla ilgili herhangi bir dış uyaran geldiğinde sıkıntılı durum bilinç dışından pörtler, ve çeşitli şekillerde eski yerine kavuşmak ister. ve çıkan engelleme-eski yere geçme çatışması sırasında ortaya çıkan hal anksiyete bozukluğudur.
hesabın var mı? giriş yap