• bazen tüm bedeninizi ele geçirebilir. bu hissi tetikleyen bir şeyler vardır elbet. ama bu his sizi sardıkça boşluk hissi de artar, keyifsizlik hali de.
    çok korkuyorum birkaç gündür. odama giremediğim için salonda yatıyorum. hani nereye gitti o yalnız yaşamak isteyen ben? annemlerin diğer eve gitmelerini ve beni bu evde yalnız bırakmalarını hiç istemiyorum. kimseyle konuşmak, görüşmek herhangi bir şekilde muhatap olmak istemiyorum. boş, saçma muhabbetler yapmak istemiyorum mesela. izlerken keyiflendiğim o videolar çok anlamsız geliyor, çabalarım anlamsız geliyor, hayat bile anlamsız geliyor; nefes almak ya da almamak, birkaç saniyelik olaylar.
    bazen tüm dünya üzerime geldiğinde salonda sesli bir şekilde, bazen ağlayarak roman okurdum. romandaki kahramanın yaşadıklarını düşünürken kendi hayatımdan biraz olsun uzaklaşırdım. şimdi o kitapları bırak sesli okumayı, elime bile alasım gelmiyor. yürüyüş yapacak takatim de yok. önceden keyifle yaptığım aktivitelerin hiçbiri artık ilgimi çekmiyor. sadece arada bir bir şeyler karalıyorum. bugün yemek yemediğimi bile annemin uyarısı ile fark ettim. hayat bir şekilde devam ediyor ama ben artık çerçevenin dışında gibiyim. bir şeyler devam ediyor ve ben onu uzaktan izliyorum. karanlık çok korkunç geliyor artık. eski kahkahalarım garip geliyor.
    insan bazen anlamsızlık hissi içinde boğuluyor...
  • hislerime tercüman olan başlık. zaten neden varız ki dedirten, peki şimdi ne olacak sorusunu gün aşırı benliğime sorduran his..
  • çoğu zaman boşluğa düştüğünde insan kendi kendine sormuştur; "falanca kişi diye biri neden var? filanca olaylar neden yaşanıyor? var olmasının ne anlamı var? kime ne faydası var?" diye. istemsizce bir anlamsızlık hissi gelir.
    bu tür sorularınızın cevabını almak için evrenin çalışma mekaniğini matematik denklemleri üzerinden yorumlayabilirsiniz. misal, 12 diye bir rakam niye var, çok anlamsız değil mi? deseniz; evren size diyecek ki öncesinde 3 ile 4 ün çarpması olmuş, ondan var diyecek. veya 36 yı 3 e bölmüşler, o yüzden 12 ile yüzleşmek zorunda kaldın diyecek. vs. bu ve benzeri kombinasyonları önünüze sunacak.
    buradan yola çıkarak diyebiliriz ki evrenin duyguları yok, iyilik ve kötülük kavramları yok. şu rakama bayıldım, bu rakamdan tiksindim diye bir kaidesi yok.
    sadece matematik işliyor, etkiye tepki veriyor, hepsi bu. evrenin tek umursadığı şey denklemin eşitliğini sağlamak, hangi rakamların çıktığına bakmıyor.
    mesela birini gözlemlersiniz, bu kişi hep kötülük yaptığı halde nasıl başına iş gelmiyor? dersiniz. halbuki o sadece belli bir denklemin gereğini yerine getirmiştir, evren de denklem eşitliği sağlandığı için o kişinin öyle hareket etmesine izin vermiştir.
    olay bu kadar basit aslında. kimisi, böyle kişilere bakıp hep kötüler kazanıyor diye bir yanılgıya düşüyor. hayır, kötüler veya iyiler kazanmıyor, denklem eşitliğini hünerli biçimde kurabilen kazanıyor.
  • şu hayatta hedeflerinize ulaşmış olsanız da olmasanız da herkesi bir şekilde etkileyebilir bu. bana kalırsa, aslında insanların duygu durumlarının her zaman "ortalama" şekilde ilerlemesi avantajdır. sürgelen bir mutlu veya mutsuz olma halini insan zihnini savunmasız bıraktığını düşünüyorum. (nörotransmitter "dengesi" ile aslında tam olarak kast edilen şey de budur, insanlar yalnış anlıyor çoğu zaman bu işleri. dopamin al her şey güzel diye bir şey yok)

    bir karıncayı izlemek, bir oyundan/diziden keyif almaya çalışmak veya kahveyi yudumlamak gibi hayatın "basit" zevklerinin artık sizde yankı bulmadığını fark ettiğiniz an hayat gerçekten de "anlamsız" gelebilir.

    eğer ortada "organik" bir sebep yoksa (maddiyat, büyük hastalık, yakın zamanda ölen bir yakın vs)

    psikolojik olarak bu bir yerde "varoluşsal bir krizin" veya depresyonun bir işareti olabilir.

    bu tür durumlarda, hayatın basit zevklerine yönelik bakış açısı değişiklilklerine yol verdirmeye zorlayan bdt son derece etkili bir yöntem olacaktır.
  • bana konuyla alakalı okuduğum en anlamlı cümlelerden birini hatırlatan başlıktır. analitik psikolojinin babası olan carl gustav jung şöyle der:

    “doğduğumuz dünya çok acımasız, ama aynı zamanda ilahi bir güzelliği var. anlamlı oluşunun mu, yoksa anlamsızlığının mı ağır bastığına karar vermek, insanın yapısına bağlı.”
  • herkes bir şeyler karalayıp çiziyor. isyan, üzüntü, adanmışlık, karamsarlık ve en önemlisi ise dev bir hayal kırıklığı... bu çukurun içinde sağa sola savrulup dönüyoruz. ben ise artık yorum yapamıyorum. çoğu insan gibi yorgun ve üzgün hissediyorum. umut, diyorlar. bende pek yok gibi. bilmiyorum, belki eskiden olduğu gibi tekrardan yeşerir. size mabel matiz'den uçkun'u armağan ediyorum. belki iyileşmeye bir yerden başlarız.

    şarkılar yaralara şifadır, buna inanıyorum. bir yerden başa dönmeliyiz ki nefes alabilmeli; yalnız değiliz.
  • eskiden tasavvuf kitapları okuduğumda hissederdim ama gerçeğini ölümle tanıdım. her şey hükmünü kaybetmiş gibi oluyor. birine ya da bir şeye tepki vermeye gücün kalmıyor sanki.
  • bir burunbahçe yalnızlığı anlamsız değil, diğer her yer ve her şey anlamsız ve bunların tümü anlamsızlık.
  • ruhunuzdaki boşluktan doğar. ruh doyarsa, hayat anlam bulur.

    aitlik hissi, sevgi ihtiyacını karşılayabilmek, estetik zevklere sahip olmak, enerjiyi doğru işlere ve hobilere harcamak ve bunlardan alınan doygunluk hissi hayatı çok daha anlamlı ale getirecektir.
  • insanın içindeki boşluğu büyütür.
hesabın var mı? giriş yap