anlayamamak
-
yüz binlerce okunacak kitap, on binlerce seyredilebilecek film ve aklıma gelmeyen bir kamyon aktivite varken bir insan evladı nasıl oluyor da gidip survivor denen saçmalığı izleyebiliyor. vallahi, billahi, şerrefsizimkine, eşşoleşşeğimkine anlayamıyorum.
nasıl bir duygu ki, insanı "yaaa, bundan başka seyredecek ne var ki?" moduna sokuyor. yani öyle bir duygu ki, adam kendisini televizyon izlemek zorunda hissediyor. acıkma, uyuma, su içme gibi insani duygular var ya işte bunlara bir de televizyon izleme duygusu eklenmiş. yani o televizyon muhakkak izlenecek. hem de o kadar akp'den nefret edip, akp ile ilintili bütün markaları boykot ederken bu yapılacak. yani rte sevgisi arş-ı alâ'ya varmış bir acun kişisinin programı böyle sevilecek. ona reyting ve para kazandırılacak.
yani alayınız okumuş bebelersiniz, hepinizin yabancı dili fişek gibi, margaret thatcher konuşsa ondaki gramer yanlışını ortaya çıkaracak, shakespeare'in eserlerini orijinal dilinden okuyacak, ingiltere parlamentosu'ndaki işçi hakları yasa tasarısını altyazısız anlayacak kadar ingilizceniz var, ama bu kadar donanımlıyken o televizyon kutusundan tutup survivor'ı seçiyorsunuz, anlayamıyorum olm, zorlamı lan, anlayamıyorum işte, alla alla. (bkz: anlayamazsınız hem de ne)
hem bu survivor denen saçma program bana futbol sevgimi de sorgulattı. artık eskisi kadar önemsemiyorum.
babam ve erkek kardeşim için futbol galaksi'deki en gereksiz olaydır. futbol topu karpuz gibidir. sarı-kırmızı abimin/oğlumun tuttuğu takımdır. hakan şükür, rıdvan, maradona aha bu kadar. hepsi bu kadar.
yani türkiye gibi çocukluktan itibaren top ve futbol ile yoğrulmuş bir ülkede erkek olarak doğuyorsun ve bu spora bu kadar uzaksın. "nasıl olur yavvv? derdim. erkek olup futbolu sevmeyen adam bana çok garip gelirdi. anlayamazdım.
ulan, ben maç için bağırmaktan sesi kısmışım, ayaz demeyip stada gitmişim. 40.000 kişinin anasına sövüp, 40.000 kişiden küfür yemişim, gömlek almayıp forma almışım, hiç tanımadığım bir adamla hiç tanımadığım başka adamlar için kavga etmişim, dayak yemişim, bu kadar önemsemişim, bu kadar önemli görmüşüm. ama adamların gram umrunda değil.
ne zamandır dikkat ediyorum, bir dost meclisinde toplanılsa takribi yarım saat sonra konu survivor'daki bebelere geliyor. bu muhabbete başlandığı zaman kendimi, "çince anlatılan egzistansiyel fenomenoloji konferansı"nda gibi hissediyorum.
işte şimdi anlıyorum, futbolun o kadar da önemli olmadığını. çünkü survivor benim için "a ve e harfleri kullanılmadan urartuca'ya tercüme edilmiş çamaşır makinesi kullanma kılavuzu" gibi.
bill shankly senin yapacağın aforizmaya da ayrı bir sokayım. neymiş efendim "futbol bir ölüm- kalım meselesi değildir. ondan çok daha önemlidir."
bana ne amk yavv, cork city-drogheda maçından lan. bana ne olm albacete'nin attığı ofsayt golünden, bana ne olm frosinone'nin yaptığı hatır şikesinden lan... futbol için istikbal yakmışız yavv, bundan kelli "sikmişim işi gücü, saldır ankaragücü!!1!."
not: ne kadar kıl oluyorsam artık koca koskocaman yazmışım hee, tipimi sikeyim. -
boğazımdaki düğümün dilsiz sebebi.
başından beri çözemediğim ne çok şey oldu, bedelleri ne ağır oldu.
dönüp geriye bakınca, bazılarının içinde bizzat ben bulunduğum halde,
nasıl o hale geldiğini anlayamadığım ne çok şey var...
annem mesela, geceleri sıcak evimizin soğuk pervazlarında neye üzülür, neye yanar, neden üşür, anlayamadım...
babam, gözyaşını alır sarmalayıp saklar, nerelere döker... her su gibi deniz'e kavuşmayı mı umar yoksa? anlayamadım...
doğmayan kardeşim; beni tek bırakmaya bu kadar mı azmettin?
alnımdaki 'yalnız' kelimesinin sahibi sen misin? ben o yazının ana dilini hiç anlayamadım...
10 yılımın izlerini, birer mit gibi gömüp geldiğim şehir, dünyanın en gri havasının hüküm sürdüğü toprak,
şimdi benden aldıklarını başkalarından da ister misin yoksa doydu mu ruhun tüketmeye; çünkü ben neden bana o kadar zalim davrandığını anlayamadım...
beynimin içindeki düşmanım, ellerimi ayaklarımı kilitleyen, sol yanımı kasıp kavuran zehir bohçası. neden geldin çöktün en aydınlık günlerime, en umutlu yerlerime. ya ben seni bütün anlayamadıklarımdan daha çok anlayamadım...
bana yüzyıllar boyu yetecek kadar çok yalan söyleyen, yüzünü yıllardır acıyarak hatırladığım.
hep mi cüzzamlıydı içindeki insan tortusu? babalarının günahlarını, bebekler ödememeliydi, anlayamadım...
büyürken izlediğimiz korku filminin başından neden kimsenin bizi kaldırmadığını,
neden kimsenin "burda çocuklar var, biraz masumiyet" diye haykırmadığını?
uğur mumcu yu, ahmet taner kışlalı yı, metin göktepe yi, çetin emeç i, bahriye üçok u bizden alan eli, 93 yılının madımak dolaylarında kol gezen namluyu, mavi çarşının simsiyaha büründüğü zamanları kimin koruduğunu anlayamadım...
çok sevdiğim insanların, benden evvel onları bu kadar üzen gerçeklerine neden biraz olsun iyi gelemediğimi anlayamadım...
daha "anlayamamak" diye yazacağım çok sözcük var dağarcığımda
ama hepsi aynı anda, aynı aynadan yansıyor bana.
ışık gibi kırılmıyor bu yansımalar sanki bir ses, belli belirsiz uzaktan.
"annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı…"
nazım hikmet ran -
olaylara kendi bakis acisiyla bakan kisilerin en buyuk sorunudur.
mecnun hukumdarin huzuruna cikmis. hukumdar leyla'yi gostererek sormus;
-sen bu kara kuru kiz yuzunden mi divane oldun?
mecnun cevap vermis;
-ona bir de benim gozlerimle baksaniz... -
muzun kabugunu tamamen soyup, eliyle ic kismindan tutarak yiyen adama karsi kendi dunyamda yarattigim fiil...
-
bir çevirmenin başına gelebilecek en zor durumlardan.
-
özümseyememektir en kısa özeti.
-
büyücek bir acıdır.
-
komik durumlara, sınıfta kalmalara, ölümlere yol açabilecek hede.
-
kişi için gelen inputun gecersiz olmasi.. beyinde bir karsiligi olmamasi.. kisinin bu doneyi nereye koyacagini nasil isleyecegini bilememesi.. tanimlanmamis (kodlanmamis) komutlarin var olmasi.. neticede olay yine kapasiteni ve algini genisletip genisletmedigine bakiyor.. beyninde senin icin calisan coderlar varsa, ya yanlis calisan kodlari (buglari) duzeltiyorsun ya da yeni kod yazilimiyla kendini (softwareini) gelistiriyosun ve boylece sonradan da olsa neticede anliyorsun, o da yoksa sittin sene anlamiyorsun, anlayamiyorsun, itiraz ediyorsun, kabul edemiyorsun, korunma mekanizmasi olusturuyosun, yargiliosun vs. var oglu var yani.. demek ki neymiş, bilgi işlem önemliymiş.
bonus;
(bkz: afferin çok doğru düşünmüşsün)
ps: şunu da belirtmeden geçemicem, sanirim bazen anlayamamak yanlış anlamaktan evladır.. karsindaki insan anlayamadigini kabul ediyosa öp de başına koy yani.. hala umut var belki anlar.. yanlis anlayana ise care zor.. önce önyargısını aşacaksın.. çin seddi gibi mübarek nereye aşıosun.. o kadar kendinden emin ki. tekrar aferin. -
anlam verememek, anlamlandiramamaktan oluyor herhalde. cevrendeki herkes istisnasiz ayni noktaya odaklandiginda senin odagin bambaska bir mevzu oluyor.
karsinda biri gulumsuyor, sen onun belli belirsiz bir mimigine takiliyorsun. neden o tepkiyi verdigini anlamaya calisiyorsun misal. ya da telefonda ses tonu degisiyor o dahi fark etmeden, en son kurdugu cumleye takilip kaliyorsun o anlatmaya devam etse de. veya hic ummadigin olumsuz bir sey soyleyince/yapinca; o zaman boku yiyorsun iste. anla anlayabilirsen.
basliyorsun "neden?" "niye?" "neden oyle dedin?" "aklina boyle bir sey nasil geldi?"
karsindaki arkadasin, ailen, seni en cok heyecanlandiran insan, is arkadasin.. kim olursa olsun aptala anlatir gibi anlatiyor. anlatmak istemezse o bariyeri asamiyorsun. bazen sahiden anlayamiyorsun cunku bildigin. karsindakiyle samimiyetine, onun delirme esigine gore davranmayi ogreniyorsun sen de zamanla.
neticede bakiyorsun etrafinda seni anlayan degil de sana anlatabilenler kaliyor. buyuk kahramanlarim, yilmaz direniscilerim!
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap