• bir gün bunu yaşayacağımı bilmek , kendi ölümümden daha korkutucu geliyor bana.
  • bugün tam 17 yıl oldu.ömrümün ancak üçte birini geçirebilmişim onunla.asıl zor olansa kardeşimin onunla hiç zaman geçirememiş olması.yani onun da doğum günü bugün.nice mutlu senelere
  • dusuncesi bile adamin uykularini kacirmaya yeter. o ki bir erkek evladin sahip oldugu en muhtesem insandir. uzaktada olsan surekli gorusmesen farketmez, annesiz bir hayat... hayat degil..
  • onsuz bir dünyayı hayal etmek dahi istemiyorum. yıkılırım dağılırım.. birlikte uzun uzun güzel yıllar istiyorum rabbimden..
  • sol frame de görünce tıklamaya bile korktuğum olay. allah herkese gecinden versin. doya doya mutlu huzurlu sağlıklı günler yaşamak nasip etsin.
  • bir erkek evladının başına gelebilecek en kötü olay. yaşı oldu 50. kimse bilemez ama normal bir insanın yaşam süreci göz önünde bulundurulduğunda en fazla 20 sene daha yasayabilir. belki yirmibeş. o da giderse ben ne yaparım hiç düşünemiyorum, düşünmek istemiyorum. hayat boyu beni onun kadar kimse düşünmedi ki.

    şuanda 349. dönem bir askerim ve ben onu çok özlüyorum. çünkü biliyorum ki benim burda olmamdan dolayı en çok üzülen ve özlem duyan odur.
  • ömürden ömür götürendir. küçükken başınıza gelirse, treni raydan çıkarandır.
  • hayatta yaşanabilecek en büyük acı ...
  • 1 hafta sonra tam 4 ay olacak.
    hala bu konuyla ilgili aklımda verebileceğim bir "tanım" yok.
    şöyle şeyler yaşıyorum mesela:

    iş çıkışı. günüm kötü geçmiş. daha önce hiç yapmadığım bir işi başarmak için didiniyorum. yoruluyorum. hata yaptığım için eleştiriliyorum. moralim sıfır. tek istediğim eve gidip ağlamak. taksiye biniyorum. "x mezarlığına" diyorum. hava çoktan kararmış. takside radyo alaturka açık. "bir demet yasemen" tıngırdıyor. annem çok severdi. annemle ilgili cümlelerim -di'li geçmiş zaman eki almaya başladı artık. o varmış gibi konuşmayı bırakıyorum yavaş yavaş.
    yolda trafik var. "bu saatte bu ne trafiği" diye söyleniyorum. taksicinin telsizinden habire durağa taksi istiyorlar. dönüşte taksi bulmanın zor olacağı aklıma geliyor.
    "siz beni 5-10 dakika bekler misiniz lütfen?" diyorum. "siz hastane gibi bir yere mi gideceksiniz?" diyor taksici. "yooo mezarlığa gidiyorum" diyorum. şaşkın şakın bakıyor "saatte de geç oldu, hava karardı korkmayasınız orada?" "yooo" diyorum, annemi ziyaret edip döneceğim hemen. yaşayanlardan daha çok korkuyorum ben, oradakilerden niye korkayım."
    4 bir tarafı cadde olmasına rağmen garip, uğultulu bir sessizlik var mezarlığın içinde. karanlıkta bir an annemin yerini kestiremiyorum. sonra, kendi ellerimizle annemin üzerini örttüğümüz beyaz mermer kesme taşları farkediyorum. 1 yıldan önce, yeri yapılmazmış. toprak olması beklenirmiş. toprak olmak.. annemin toprak olmasını bekliyoruz artık. hayata bak! hem yeri belli olsun, hem de bir nebze olsun güzel görünsün diye annemin üzerine döktüğümüz beyaz taşlar, fosforlu gibi parlıyor karanlıkta.
    annemi bulunca koyveriyorum kendimi, bağıra bağıra ağlayasım var. keşke taksiciyi bekletmeseydim diye geçiyor aklımdan.
    toprağa dokunuyorum, buz gibi. oysa annem sıcacıktı benim. soğuk hallerini hiç hatırlamak istemiyorum ki ben. hüngür şakır ağlarken, aniden kesiliyor göz yaşlarım. yok bu sefer ben tutmuyorum. öyle kesiliveriyor. annem ağladığımı görmek istemezdi hiç bi'zaman. o yüzden susuyorum belki de.
    biraz anlatıyorum anneme günümün nasıl gittiğini, onsuz hayatın nasıl da gitmediğini...
    biraz daha ağlıyorum. elim yine toprağa uzanıyor, gayri ihtiyari. sanki yüzünü okşayabilirmişim gibi.

    o soğuk beyaz mermer taşlardan biri geliyor. alıp yanağıma sürüyorum o taşı. çantamdan bir peçete çıkartıp yüzümü gözümü siliyorum. biraz toparlanıp taksiye geri dönüyorum.
    yol boyu süzülüyor göz yaşlarım sessizce. elimdeki beyaz mermer kesme taşa dokunup duruyorum.
    zannediyorum ki o taş annemden bir parça.

    daha annemin ayak ucundaki çam ağacı büyümedi. üzerine ektiğimiz gül fidanı yeşermedi. ben oraya kendi ellerimle götürüp bıraktığım soğuk bir taş parçasını annemden bir parça sanıyorum...

    tanım lazımsa hala buyrun: böylesine akıl dışı bi'şey işte...

    insanın hiç annesi ölür mü be? olacak iş mi yani?
    insanın annesi ölür mü hiç be?
    kızının evlendiğini, oğlunun askerden geldiğini görmeden, kucağına torun alıp sevmeden? sizin aklınız alıyor mu bunu yani? benimki almıyor bir türlü.
    al-mı-yor!
  • hayatı kronometresine basılmış misali sondan geriye başlatan olay.
    yaklaşık bir yıl önce başıma gelen hadise.başıma gelenlerin en acısı,sarsanı,silkeleyeni.
    bir kere yaşanılan şizofrenik periyotlar bir yana,iliklerinize kadar değişiyorsunuz.
    etrafınızda pervane olan o zerre bencillik taşımayan kadın gittiğinde hayata daha gaddar bakıyorsunuz.
    daha gaddar,daha yalnız,daha kıskanç,daha duygusuz.
    her 'tamam bitti artık' dediğinizde bir rüya veya bir film sahnesiyle yeniden allak bullak oluyorsunuz.
    en önemlisi hayatınızdaki iyilik timsali artık olmadığından,literatürünüzden iyilik müessesesi de kalkıyor.
    otobüste 'geliyorum anne,yoldayım' diyen o kızı kalkıp boğma içgüdüsü de bitiyor bir zaman sonra.
hesabın var mı? giriş yap