• dün izlediğim film. ıcinde güzel diyaloglar barındırır. alvy: hey, you are in a bad mood. you-you-you must be getting your period.
    annıe: ı'm not getting my period. jesus, every
    time anything out of the ordinary happens, you think that ı'm getting my period!
  • kadın-erkek ilişkilerinin bilinçaltı filmidir.

    film alvy(woody allen)'nin monologu ile başlar ve ilk sahneden filmin bilinçaltı üzerine kurulu olduğunu gösterir.

    --- spoiler giriş ---
    there's an old joke. uh, two elderly women are at a catskills mountain resort, and one of 'em says: "boy, the food at this place is really terrible." the other one says, "yeah, i know, and such ... small portions." well, that's essentially how i feel about life. full of loneliness and misery and suffering and unhappiness, and it's all over much too quickly. the-the other important joke for me is one that's, uh, usually attributed to groucho marx, but i think it appears originally in freud's wit and its relation to the unconscious. and it goes like this-i'm paraphrasing: uh ... "i would never wanna belong to any club that would have someone like me for a member." that's the key joke of my adult life in terms of my relationships with women. tsch, you know, lately the strangest things have been going through my mind, 'cause i turned forty, tsch, and i guess i'm going through a life crisis or something, i don't know. i, uh ... and i'm not worried about aging. i'm not one o' those characters, you know. although i'm balding slightly on top, that's about the worst you can say about me. i, uh, i think i'm gonna get better as i get older, you know? i think i'm gonna be the- the balding virile type, you know, as opposed to say the, uh, distinguished gray, for instance, you know? 'less i'm neither o' those two. unless i'm one o' those guys with saliva dribbling out of his mouth who wanders into a cafeteria with a shopping bag screaming about socialism.

    özet geç lan piç: "benim gibi birini bile üyeliğe kabul edecek hiçbir derneğe asla üye olmazdım. benim yaşamımda kadınlarla olan ilişkilerimin bir özeti sayılabilir."

    aşık olduğun kişi, birlikte olduktan sonra -en azından çiftlerden biri için ya da zamanla her iki taraf için de- çekiciliğini kaybeder. bu, ilişki içinde farklı zamanlarda olabilir. başlangıçta biri diğerini daha çok sever, diğer taraf "böyle bir derneğe üyeliğini" sorgular. kişiler değişir, dengeler değişir, kaçmaya çalışan kişi, kovalarken bulur kendini. sanırım woody allen'nın bahsettiği derneğe, en iyi örnek de "evlilik" olsa gerek...
    --- spoiler ---

    ingilizce'de love kelimesinin çok yetersiz olduğunu düşünürüm. onca karşılığı olmayan, tercüme edilemeyen kelime varken, benim taktığım, beni en çok rahatsız eden love'ın yetersizliğiydi ve ilk defa bu duygumu en iyi anlayan/anlatan diyaloğu bu filmde buldum.

    --- spoiler gelişme ---
    alvy singer: love is too weak a word for what i feel - i luuurve you, you know, i loave you, i luff you, two f's, yes i have to invent, of course i - i do, don't you think i do?
    --- spoiler ---

    alvy'nin monologu ile başlayan film,
    yaşadığımız ilişkilerin mantıksız, çılgınca veya absürt olduğunu bilsek bile, bundan neden kaçamadığımızı anlatan alvy'nin monologu ile biter.

    --- spoiler sonuç ---
    after that it got pretty late. and we both hadda go, but it was great seeing annie again, right? i realized what a terrific person she was and-and how much fun it was just knowing her and i-i thought of that old joke, you know, this-this-this guy goes to a psychiatrist and says, "doc, uh, my brother's crazy. he thinks he's a chicken." and, uh, the doctor says, "well, why don't you turn him in?" and the guy says, "i would, but ı need the eggs." well, i guess that's pretty much how how i feel about relationships. you know, they're totally irrational and crazy and absurd and ... but, uh, i guess we keep goin' through it because, uh, most of us need the eggs.
    --- spoiler ---

    eski dönem woody allen filmlerini izlediğimde, hep aynı soru geliyor aklıma. 2000'li yıllarda woody allen 20'li, 30'lu, hadi bilemedin 40'lı yaşlarında olsaydı ve günümüz ilişkilerini yaşasaydı, acaba nasıl senaryolar yazar, nasıl filmler çekerdi...
    cevap: son dönem filmlerini izle, olmasın sakın!
    zira adam 80'li yaşlarına geldi. son dönem filmleri de bu yüzden ilk dönem filmlerinden çok farklı.
    60-70-80'li yılların woody allen filmlerini çok seviyorum. belki de bu tarz şeylerde yazıldığı yıla değil de, yazanın yaşına bakmak gerekiyor. zamandan bağımsız olarak benzer yaşlarda benzer duyguları yaşıyoruz belki de...
    belki de ne kadar zaman geçerse geçsin, konu ilişkiler olunca değişen hiçbir şey olmuyor. 1977'de woody allen'ın yazıp yönettiği bu filmi izlerken, hala aynı şeyleri hissediyorsak, belki de kadın-erkek ilişkileri zaman içinde eğilip bükülmeyen bir şeydir. belki de...

    uzun lafın kısası, son söz olarak şunu söylemek istiyorum,

    i lurve you, woody allen...
  • alvy'nin annie'ye film boyunca los angeles'i kötüleyip, new york'u övmesi belki de filmden yıllar sonra gerçek hayatta woody'nin oscar'ı sevmemesiyle hayat bulmuştur. sevgilisine los angeles'ten teklif gelmesiyle ama kendisinin teşrif etmemesi belki de pek çok kez oscar ödülü alan yapımlarının olması ama kendisinin bu törenlere karşı sergilediği soğuk tavır olarak vuku buldu filmden yıllar sonra.

    neyse bu gereksiz şeylerden filme geçersek,
    -film bir kere 90 dakika civarında. buna filmin akıcı olması eklenince, annie hall'ı sıkmayan bir film yapıyor.
    -siz de benim gibi bir filmi izlerken filmin ana karakterleri kadar etrafla, mekanla, dekorla, kıyafetlerle ilgileniyorsanız işte size müthiş bir imkan. muhteşem sokakları ve manzaralarıyla new york (manhattan, brooklyn), her tarafı kitap dolu mükemmel sade evler, müthiş teras, çılgın kıyafet ve tarzlar, insanların gittiği oturduğu güzel cafeler, bir new york etmese de los angeles.
    -new york çok kültürlülüğü (zenciler konusu, yahudiler, yahudi düşmanları, italyan magandalar)
    -annie ve alvy'nin ilişkisinin gerçekliği. bu konuda kendimden örnek verecek olursam
    *biz de sevgilimle bir parkta oturduğumuzda etraftan geçenler hakkında yorum ve tahminler yapıp güleriz.
    *daha sonra tartışmalar hep benzer konulardandır. birinin birini daha gerekli şeyler okuyup, o konular hakkında bilgiler edinmesini istemesi diğerinin sen bana cahil mi demek istiyorsun lafları.
    *bir arkadaş grubu bizi bir yere davet ettiğinde hani bir iş vardı diye yalan söylemek ve bunu karşı tarafın biraz geç de olsa anlaması ve hemen onlar gidince neden bahane uydurduğunu sorması.
    -woody allen izlerken insan kendisine çok şey katabilir. woody allen'ın bahsettiği tüm isimlere hakim olmak tabi ki de her babayiğidin harcı değil. ben şahsen izlerken yanımda bir kağıt kalem bulundurup, filmde geçen daha önce duymadığım isim, şarkı ve filmleri not alıyorum. bunları filmden sonra araştırıyorum. e woody allen gibi bir entlektüel insanın karşısına her zaman çıkmayabiliyor.
  • woody allen filmin içinde sürekli ''15 yıldır analiste gidiyorum'' diyor. niye psikaytrist değil analist vurgusunu yapıyor? çünkü yönetmenlik adımını 15 sene önce atıyor ve kendini bir analist olarak görüyor. bu filmdeki gibi yaptığı bir çok tahlil, çözümleme bunun bir göstergesi. kadın ve erkek ilişkilerini, daha doğrusu bu ilişkinin karmaşasını konu alan bir sürü film çekiyor. fakat annie hall tam anlamıyla bir klasik.

    öncelikle belirtmek gerekiyor ki woddy film boyunca sürekli bir yerleri geziyor. gezmeyi seven bir adamdır kendisi. 1977 yılında da farklı değilmiş. restourant, cafe, ev, uçak, beş saniyelik olsa bile demir parmaklıklar, tenis sahası, brooklyn köprüsü manzarası, manhattan portreleri ve daha fazlası.. gittiği her yerde de ek olarak bir ilişki odağı veriyor. bu ya annie ile oluyor ya da bir başkasıyla. fakat merkezindeki karakter annie. çünkü kendi ben merkezciliğinin bir parçası ve dikkat edilirse eğer filmde belli bir zaman kavramı yok. annie ile yaşadıklarının ne kadar, ne zaman olduğunun bir önemi yok çünkü. en geriye ya da şimdiye hiç fark etmemiş. bu ilişkide bir boşluk olduğu kesin. alvy bu boşluğu bir şeylerle doldurmaya çalışıyor ama nafile.

    --- spoiler ---

    filmin en başındaki sahnelerde bu ilişkinin mutlu sonla değil de reel biteceği bize yansıtılıyor aslında. sadece iki dakika geçmiş olmasına rağmen filme girmeyen bir adam, halkın içinde en ufak özel bir konuyu tartışmaya çekinen süper ego ile bezenmiş bir sevgili, kuyrukta arkasında adamın sözlerine bir an olsun katlanamayan bir ben merkezci. tabii alvy bunların çopunu çocukluğa bağlıyor. yahudi ailesinde geçen sıradışı diyalogların bile etkilediği bir ortamdan gelmesi onu hayli etkilemiş olsa gerek, psikiyatriye gitmeyi 'bebek önlüğü takmak' olarak nitelendiriyor. ben suçlu değilim ama böyle yetiştirildim diyor.

    ''benim gibi birini üye yapacak kulübe ait olmayı asla istemem.'' önce freud'un daha sonra da groucho marx'ın yinelediği bu söz alvy tarafından söyleniyor. durumu iyi bir şekilde açıklayıp kendini yerin dibine sokan, kendini yalnız bellemiş insanlar için dile getirilmiş. alvy de bunlardan biri. sürekli hayatında birileri varken bile içsel olarak kendini yalnızlaştırmış bir tikel. bu yüzden de izlediğimiz gibi annie'nin, alvy'nin evine taşınması alvy'i çılgına çeviriyor. çünkü o tek başına bir birey ve bu yüzden hiç kimse ona karışmamalı. karışılırsa enseye konan bir sinek gibi sürekli kaşınır durur, rahat edemez. evliliklerinin devam etmeme nedeni de bu tabii ki, uzağa gitmeye gerek. katıldığı bir partide bir odaya gidip maç izlemeyi tercih ediyor. yanına gelen eşine ise sarkıntılık edip onunla orada sevişmek istiyor. işte woody allen burada ve çeşitli yerlerde yatak dilini de konuşturmuş. kimisi bedenini size verir ruhunu size vermez diyor.. kimisi vardır önemli konuları seksle kapatmaya çalışır ya da seksten kaçınmak için önemli bir konu açar diyor. kimisi de kirli yönünü ortaya serip çok benimsediği süper egosunu hiçe sayıp toplum içinde gizli olarak seks yapmaya çalışır diyor. işin eleştirisi şurada ki cinsellik ve erotizm algısı çok karışık. bu hormonal durum da aslında ilişkilere direkt olarak manasız biçimde etki ediyor.

    amerikan aile yaşantısına da eleştiri getiriyor. hatırlarsınız ki amerikan ve yahudi aileyi yemek sırasında resmediyor. biri kendi ailesi (yahudi) diğeri ise annie'nin ailesi (amerikan). amerikan ailesini kendilerine hiçbir şey olmayacak gibi yaşamalarına ve hiçbir espriye tepki vermemeleriyle eleştiri veriyor. bu ve benzeri sahnelerle beraber woody allen, sadece basit bir sevgili konusunu anlatmıyor ve bununla birlikte birkaç şeyi daha eleştiriyor, tespitlerini beyazperdeye yansıtıyordu.

    --- spoiler ---

    new york aşığı bir yönetmenin çektiği nadide bir klasik.
  • belli dönemlerde açıp izlediğim film. bugün yine açtım. banyodaki örümcekleri öldürmesi için kimseyi çağıramıyorum ama zaten örümcekler niye ölsün ki diyorum. örümceklerle barışığım bir süredir. ilişkilerle barışık olmadığım kadar. herkes kendinden bir şey bulmuştur mutlaka filmde ama bende yeri apayrı. izlemediğimde özlüyorum ama izleyince de kendime kötü bir şey yapmış oluyorum. duygusal yerime geldi yine gözlerim dolu dolu. yakında sırf evde ses olsun falan diye açıp filme bağışıklık kazanıcam umarım. şaka şaka kendime kıyarım ama filme kıyamam. hakkında uzun uzun yazılası ama sanki aklımdakileri dökersem de büyüsü kaçacakmış gibi. ben sadece 2. en sevdiğim repliği koyarak entryi sonlandırmak istiyorum;

    "love is too weak a word for what i feel - i luuurve you, you know, i loave you, i luff you, two f's!"
  • woody allen'ın şüphesiz ki en iyi filmidir. kendisini "yönetmen" yapanın bu film olduğunu söyler. sinematik anlamda hakkında sayfalarca yazılabilir ama filmin bence en unutulmaz sahnesi minik vudi nin evrenin çöktüğü gerçeğiyle yüzleşip her şeyden umudu kestiği sahnedir.
    genelde benim de işler çığırından çıktıktan sonra büründüğüm ruh halim işte tam böyledir:

    the universe is expanding
  • izlediğim en boktan filmlerden biri. gerçekten sıkıldım lan, içim şişti. ne kötü bi filmmiş be.
  • açıkçası daha sıkıcı bir film bekliyordum ancak ilk dakikadan sona kadar woody allen anlattıkları ile ve girdiği diyaloglar ile aldı götürdü. allen, alvy'i, keaton, annie'yi oynuyor ve alvy ve annie, allen ve keaton arasında süregelen ilişkiyi anlatıyor. böyle enteresan bir konsepti işin tadını kaçırmadan ve mizahtan sapmadan anlatmak da ayrı bir başarı. diyaloglar bir tarafa, allen'in seyirciye birşeyler anlattığı kısımlarda, "hakkaten adam doğru söylüyor" şeklinde uslu biçimde dinlemeye geçiyorsunuz. güzel.
  • ahah az önce imdb sayfasına giderken ''söyleyince any hole gibi geliyor kulağa ehehe'' diye salak gibi sırıtıp ''tam ergen bir azgın çocuğun hikayelerini anlatacak bir filme verilecek ad olur bundan'' diye geçirdim kafamdan. sonra ''kesin sözlükteki başlığında da bunu yaşayan vardır.'' dedim içimden ve başlıkta aradım ki manzara şaşırtmadı. ahahah

    arşivimde izlenmeyi bekleyen 300 küsur filmden biridir ayrıca.
  • başlarda ne anlatıyor bu film diyerek alvy'nin anlattıklarına yetişmeye çalışıp geriden geliyorsunuz fakat ortalara doğru olanlar tanıdık gelmeye başlayınca bu sefer film sizin gerinizden gelmeye başlıyor. ne yazık ki. yumurtası batsın.
hesabın var mı? giriş yap