• yaz ayları ve bütün bir sonbaharı kapalı hava bile görmeden geçiren, son bir kaç gündür güzel güzel yağmur yağdığına hamd ettiğimiz memleket.
  • bir daha dünyaya gelsem izmir yerine doğmak istediğim şehir..

    en son 11 yıl önce gitmişim. o kadar özledim ki, sokaklarını, yemeklerini, insanlarını anlatamam..
    o arapçayla karışık türkçe şivesinin güzelliği, insanların "izmirlilere" yabancı turist gibi bakması..
    keşmekeş trafiğini, sarı taksilerini,çarşısını,pazarını,kokusunu bile özledim..

    nedir beni bu şehre çeken bilmiyorum ama ilk gittiğim anda apayrı bir kültür çok farklı bir coğrafya ile "batı"dan gelen birisi olarak o mistik ve özgür havası, sanırım beni en çok etkileyen yanı oldu..

    künefesinden, çitlemelik kavrulmuş karpuz çekirdeğine kadar mutfağı zaten apayrı bir alem.
    ki ben, vejetaryenim ama inanılmaz yemek seçen, "cins" bir yaratığım..
    kereviz yemem, bamya görünce midem burkulur, pancarmış , lahanaymış falan uzak dururum..
    zaten benim gibi obur birisi nasıl et yemez benim bile aklım almıyor..

    ama ben hayatımda ilk defa burada bamya yedim arkadaş, iç anadolu'dan sonra etsiz yemek bulmak çok zorken, kendine özgü zeytinyağlı mutfağıyla bile apayrı bir dünya antakya mutfağı...
    bir gün yine böyle kendimi kaşarşı sandviç, mozerallalı pizza, kumpir ve patates kızartmasına gömmüşken, anadolu restaurant diye bir yer gördüm..

    baktım önünde böyle şık, temiz giyimli bir garson var. "zeytinyağlı var mı" dedim, "tabii buyrun" dedi..
    geçtim masama oturdum zeytinyağlı ne var diye sorunca, "bamya" var dedi arkadaş..

    şimdi hem et yemiyorsun, hem de etsiz sebze yemeği bulamıyorsun, günlerdir hamur işi yiyorsun, için dışın maya olmuş resmen ve bir lokantaya girip, "zeytinyağlı ne var" diye sorduğunda sana eşşeğin ziki der gibi bamya diyorlar..
    yani tamam eşşeğin ziki biraz patlıcan gibi falan ama öhöm neyse onumuz bu değil..

    "ver ordan bi bamya yanına da cacık" dedim.. dedim demesine ama arkadaş 2 tabak bamya yedim..
    annem görse, o an beni evlatlıktan reddeder, o derece..
    meğer ben hayatım boyunca bu anı bekliyormuşum. yarınlar yokmuşçasına bir bamya yedim ki, garson "abi kaç gündür açsın" diye sordu asdjhsgask

    işte ben antakya mutfağını ondan sonra araştırmaya başladım.
    net türkiye'nin en zengin mutfağıdır bence..
    hem arap, hem türk mutfağının muhteşem bir sentezi..
    böyle bir mutfak zenginliği avrupa'da olsaydı, öyle bir reklamı yapılırdı ki, sırf yemek yemek için yüzbinlerce milyonlarca insan antakya'ya giderdi..
    biz maalesef elimizdeki kıymeti de, kültürümüzü pazarlamayı da bilmiyoruz..
  • memleketim benim. tavsiye ve bilgilendirme için yeşillendirebilirsiniz...
  • hemen hemen bütün dinler, kültürler ve çevresinde kurulmuş uygarlıklardan parçalar barındıran ve türkiye'nin başka hiçbir şehre benzemeyen bir yapısı vardır. bir tarafında fransız mimarisi evleri seyrederken diğer bir tarafında antik roma döneminden kalma yapıları görebilirsiniz ya da çan seslerinin ardından ezanı duyabilirsiniz ve bu başka hiç kimsenin garibine gitmez. insanların karakteristik özellikleri ise etnik kökene göre çok değişmektedir. arabından türküne şehir sakinleri genel olarak gayet modern insanlardır.

    en yaşanabilir yerleri komşu ilçe olan defne'ye yakın olan yerlerdir, yaşaması en zor ve en çok suriyelinin yaşadığı yerler ise asri mezarlığa yakın yerlerdir. şehirdeki en eski yerleşim yerleri anadoludaki ilk cami olan habib neccar camii'ne yakın yerlerde bulunurken şehir batıya doğru genişlemektedir. dünya üzerinde ışıklandırılan ilk cadde olan kurtuluş caddesi ise trafik ve çarpık kentleşme gibi nedenlerden vahim durumdadır.

    bu şehirde yapabileceğiniz en keyifli şeylerden birisi de gece yarısı aracınız ile sokaklarında turlamaktır.
  • sis yüzünden uçuşları iptal edilen güzel şehir. yapma bunu, yapmaaaa! biri bana salı gününe dek sis mis kalmaz, her şey normale döner, diyebilir mi?
  • eskiden güzel bir şehirdi. ta ki suriyelilerin istilasına kadar! yazık ettiler güzelim şehre. 10 yıl önce antakya ve defne diye ikiye ayırdılar.hatay ya da antakya aynı yerdir. bir insanın iki adının olması gibi! ama mezhepsel ayrıştırmayla iki bölgeye ayırdılar. suriyelileri de getirdiler. mahvettiler tatlı şehri. korkunç betonlaşma ile her boş arsaya binalar dikildi. ağaç,yeşillik kalmadı.bunda açgözlü insanların da rolü büyük. dağlara bile apartman yapmaları bunun kanıtıdır. her şehir insan gibidir. bu güzel ve kadim şehri de mahveden insanlarıdır.
  • sırf yemekleri için gitmeyi düşündüğüm şehir.
  • fotoğrafta görünen yer (bkz: necmi asfuroğlu müze otel) dir. müze girişi ile otel girişi ayrıdır. mozaik alanı otel içinden ve yukarı katlardan izleyebilme imkanınız vardır.

    (bkz: bu bir reklam değildir)
  • geçtiğimiz günlerde new york times gazetesi 2020 yılında gidilmesi gereken 52 yer arasında göstermişti antakya'yı.

    bende sizlere antakya'lı olarak burada ne yapılır elimden geldiğince yazayım ama öncelikle neden hatay değil de antakya.

    antakya dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biridir milattan önce kurulmuş bir şehir tam olarak büyük iskender'in ölümünden sonra komutanlarından biri olan seleucus ı. nikator tarafından m.ö. 300’lü yıllarda antakya kenti kurulmuştur. 2 eylül 1938 yılında fransızların işgalinden kurtularak hatay devleti kurulmuş olur ve 1939 yılında türkiye'ye katılır yani burada yaşayan hiç kimse ben hatay'lıyım demez burada herkes antakya'lıdır.

    ilk olarak güne kahvaltı ile başlasak fena olmaz eski antakya'da yer alan hatay gastronomi evinde kahvaltımızı keyifle yapabiliriz belediye tarafından işletiliyor ve tipik avlulu çok odalı eski bir antakya evi veya habibi neccar caminin karşısında yer alan antakya kahvaltı evini seçebiliriz. kahvaltı faslı bittikten sonra tabana kuvvet diyoruz ve eski antakya sokaklarını gezmeye başlıyoruz.

    her bir tarafı tarih kokan eski antakya’da bol bol fotoğraf çekilmek isteyebileceğiniz yerler mevcut tarihi seven bir insansanız burada bir gün geçirebilirsiniz.roma döneminde bir pagan tapınağının üzerine inşa edilen ve türkiye sınırları içerisindeki en eski camii olan habibi neccar camisini görmeden olmaz tabii ki sonrasında uzun çarşıya geçip alışveriş yapmaya başlayabiliriz burada antakya'nın yöresel ürünlerini bulabilirsiniz defne sabunu, kahvaltılık, küflü çökelek,zahter,baharat çeşitleri,biber ve domates salçası hediyelik eşyalar ve daha sayamadığım onlarca şey bulabilirsiniz.
    buraya gelmişken uzun çarşının içerisinde yer alan yusuf ustaya uğrayıp bir mola veriyoruz ve közde künefenin tadına varıyoruz.uzun çarşıda tepsi kebabı veya kağıt kebabı kesinlikle nefistir.

    ek olarak akşam vakti eski antakya’da bulunan restorantlar da mezelerin ve yemeklerin keyfini sürün fasıl geceleri canlı müzik bolca mevcut. konaklamak istiyorsanız butik oteller çok şirin ve misafirperver.

    aynı caddenin bir köşesinde hıristiyanlığın ilk yıllarında kilise olan habib-i neccar camii, katolik kilisesi ve yahudi sinagogu bulunmakta ve günün bazı saatlerinde ezan, çan ve hazzan sesleri birbirine karışır. elbette antakya döneri yemeden olmaz zaten antakya’ya gelip kalori hesabı yapacaksanız geçmiş olsun.

    sonraki durağımız türkiye’nin en büyük arkeoloji müzesi burada iyi vakit geçirebiliriz, zaten antakya’nın her yerinde bu öyle yeni açılan the museum hotele uğramadan olmaz tabii ki adından anlaşılacağı gibi burası müze otel.

    müze otele yakın konumda bulunan hristiyanların hac yeri olarak kullandığı ve hristiyanlığın en eski kilisesini (st.pierre) gezip görün.

    eğer olurda öğlen vakti açsanız ali mürdüm ustanın yerine mutlaka uğrayın nefis yöresel yemekler yapıyor salaş tabelası bile olmayan siz yemek yedikçe mutlu olan ali amca ile tanışın.

    harbiye’de şelale turu yapmadan ve kebap yemeden olmaz ipek dokumacılığı gelişmiş yeşilin ve doğal suyun etrafında bol bol oksijen alın, defne koruluğu fotoğraf severler için kartpostallık görüntüler sunacaktır.

    samandağ'da kaya mezarları, titus tüneli ve beşikli mağarayı gezebilirsiniz. vakıflı köyünde (türkiye'de ki tek ermeni köyü) denk gelirseniz tandırda biberli ekmek ve tandır ekmeği yersiniz el yapımı şarap çoktur tadın eminim seveceksiniz üstelik orada el yapımı bir çok ürün mevcut. oraya kadar gitmişken hıdırbey'e (musa ağacı) uğrayın bir çay için. samandağ'da güneş batımından hemen sonra gelen balıkçı teknelerinin getirdiği taze ve lezzetli balığın limanda bulunan kooperatifin satış yerinden satın alıp denize karşı dalga seslerini dinlerken rakı-balık keyfi yapabileceğiniz onlarca mekan mevcut hepsi dışarıdan alkol ve balık kabul eder.

    belediye sitesini rehber olarak kullanmak için tık
    valilik sitesinden bir çok konuda fikir edinebilirsiniz
    turizm sitesinden faydalanın
    yeni kurulan gastronomi sitesi

    edit: st. pierre kilisesinin adı eklendi.
  • 2020 new york times gazetesinde gidilmesi gereken 52 yer arasında 32. sidir. gurur kaynağıdır.
    üç büyük dinin kesiştiği,
    dünyada ilk ışıklandırılan caddeye sahipliği,
    hz.isa’nın 12 havarisinden biri olan st pierr’nin ta kendisinin sen piyer kilisenin tünelinden geçtiği,
    ermeni köylerinin hristiyan köylerinin bulunduğu
    ermenisi, türkü, arabı, kürdü ile kozmopolitliği,
    türkiye içinde misakı milliden bi yıllığına ayrı kalışı,
    ata’mızın hatay’ı anavatana katmayı şahsi şeref meselesi görüşü,
    ters akışı ile dünyada tek nehir olan asiliği,
    tarihi dokusu
    denizi,havası, mutfağı ile daha yazılacak çok özelliğinin oluşu
hesabın var mı? giriş yap