• babasının yanında bakkal çıraklığı yapmaktan rusyanın büyük bir yazarı olmaya kadar ilerlemiş,1860 tarihinde doğan,özellikle hikayeleriyle ünlü kişi.aynı zamanda moskova üniversitesi tıp fakültesini bitirip doktorluk da yapmıştır.
    yazarlığının ilk yıllarında 'çehonte' ismini kullanmış ve sadece harçlık çıkarmak için yazmıştır.bu sebeple de sonraları bi eserinin önsözünde şöyle demiştir:
    -"çehonte birçok şeyler yazmış olabilir,ama çehov bunları kabul etmek zorunda değildir"
  • yuzlerce oyku yazmistir hayati boyunca. carpici olduguna inandigim bir tanesini kisalttim ben de... cehov yazarken ne dusunmus bilemeyiz ama ben okurken bazi ulkeleri dusundum sadece...

    isvec'te kucuk bir kasabaya tek basina gelen, cirkin yaslica bir adam yerlesmis. cok soylu bir meslegi varmis: hekimlik. ama suratsiz biriymis, kimseyle konusmazmis, mesleginin gerektirdigi yerde birkac laf eder, ondan sonra agzini acmazmis. sokakta karsilastiginda egilip selam vermek disinda kimseyle gorustugunu de gormemisler, cileye cekilen bir dervis gibi evine yalniz basina
    girer cikarmis. aslinda bilgin bir kisi olarak boyle yaparmis, o zamanlar bilgin kisiler siradan insanlarla konusmazlarmis. hekimler de ayni; gecelerini gunduzlerini gozlem yapmaya, kitap okumaya, insanlari iyilestirmeye verirlermis. kasabada oturanlar bu durumu cok iyi anladiklari icin gevezelikleriyle, gereksiz ziyaretleriyle adami rahatsiz etmek istemezlermis. ote yandan tanri onlara her dertlerine care bulan boyle bir hekim gonderdigi icin cok mutluymuslar, onunla gurur duyuyorlarmis.
    "iyilestirmedigi hastalik yok," derlermis onun icin.
    kasabalilari cok sevdigini de anlatirlarmis. bir meleginki kadar yumusak, altin gibi yuregi varmis. bilmedikleri bir yerden cikip gelen, tanimadiklari birinin onlara bu kerte baglanmasi sasilacak bir seydir. adamcagiz onlari kendi cocuklari gibi sever, onlar ugruna yasamini tehlikeye atmaktan cekinmezmis. ustelik kendisi o zamanin yaygin hastaligi verem illeti cekiyormus. bir hastaya
    cagirdiklarinda oksure oksure kosar, dere tepe demeden, soluk soluga hastanin imdadina
    yetisirmis. ne sicaga aldirirmis, ne soguga, boyle durumlarda onun icin aclik, susuzluk hic onemli
    degilmis. ustelik para da almazmis. eger hasta kurtulamazsa cenaze toreninde olenin
    arkasindan aglayanlar arasinda o da bulunurmus. zamanla kasabalilar icin oyle kacinilmaz bir insan olmus ki, daha once onsuz nasil yasadiklarina sasarlarmis. doktora saygi duymayan, hayranlik beslemeyen tek kisi yokmus. buyugu- kucugu, iyisi- kotusu, namuslusu dolandiricisi, kisacasi, onu herkes sever, degerini bilirlermis. gerek kasabada, gerekse o yorede ona kotuluk yapmak soyle dursun, boyle bir seyi kimse aklina getirmezmis. o da evinden cikarken kapiyi pencereyi kapatmadan oylece birakir gidermis. cunku bilirmis ki, bir hirsiz cikip evini soyamaz, boyle bir seye inanmazmis.
    bir hekim olarak buyuk yollardan gecmesi, ipsiz sapsiz serserilerin dolastigi ormanlardan,
    daglardan asmasi gerekiyormus elbette. ancak hicbir korku duymazmis buralardan gelip
    giderken. bir keresinde geceleyin bir hastasindan dondugu sirada haydutlar ormanda
    yolunu kesmisler, ancak kim oldugunu anlar anlamaz onunde saygiyla sapkalarini cikarmislar,
    actir diye karnini doyurmak istemisler. doktorun tok oldugunu soylemesi uzerine cikarip
    sirtina bir palto giydirmisler, tanri'nin onlara boyle yucegonullu bir insana hizmet etme
    firsati verdigi icin sevinerek onu kasabaya degin ugurlamislar. atlar, inekler,kopekler
    bile onu tanirlar, gorduklerinde sevinclerini kendi sesleriyle dile getirirlermis.
    kutsal kisiligi sayesinde her turlu kotulukten uzak kalan, haydutlarin, delilerin bile saygiyla
    karsiladigi bu iyiliksever hekim bir sabah yolun kiyisinda olu bulunmus.
    derin bir cukurda kafatasi paramparca, kanlar icinde yatiyormus.
    adamcagizin soluk yuzunde
    korku degil, yalnizca saskinlik okunuyormus. herhalde karsisinda onu oldurecegini anladigi birini gorunce cok afallamis olmali.
    kasaba ve yoresinde oturan halkin ne denli uzuldugunu bir gozunuzun onune getirin. gorduklerine inanamayan bu insanlar, umutsuzluk icinde, boyle bir adamin nasil oldurulebilecegini birbirlerine soruyorlarmis.
    sorusturmayi yuruten sorgu yargiclari hekimin cesedini cesedini inceledikten sonra :
    "bu olayda bir cinayetin butun belirtilerini acikca goruyoruz, ancak doktorumuzu oldurebilecek bir insan yeryuzunde var olamayacagina gore bu belirtilerin tumu yalnizca rastlanti sonucu bir araya gelmis olabilir. o bakimdan doktorumuzun karanlikta ucuruma yuvarlanip kafatasinin parcalandigi kanisina varmak gerekir."
    bu dusunce kasabadakilerin hepsinin aklina yatmis. doktoru topraga vermisler, o gunden sonra da cinayet sozunu kimse agzina almamis. boyle bir insani oldurebilecek derecede alcak, igrenc birinin varligini kimse dusunemiyormus. cunku igrencligin de bir derecesi vardir, degil mi?
    ancak olaylar boyle bir caninin var olabilecegine dogru yonlendirmis insanlari.
    bir gun bir de bakmislar,, pek cok kez mahkemelere dusmus, ahlaksizca yasantisiyla un salmis bir serseri meyhanede doktorun saatiyle tabakasini satip icki zikkimlaniyor.
    adami sikistirmislar, bunun uzerine serseri sasirip acikca yalana dolana sapmaya baslamis.
    tutmuslar, adamin evini aramislar, yataginin altinda doktorun kanli gomlegiyle altin sapli
    nesterini bulmuslar. daha baska kanita gerek var mi? serseriyi hemen delige tikmislar.
    kasabalilardan bir bolumu:
    -olamaz boyle bir sey, sakin yanlis bir is yapmaya kalkismayin, en kesin kanitlarin bile insani yanilttigi gorulmustur, diyorlarmis.
    adam mahkemeye verilmis. durusmada suclamalari surekli yadsiyormus.
    asagi yukari her sey sanigin aleyhindeymis, onun suclulugunu kanitlamak ormanlarin yesil oldugunu kanitlamak kadar kolaymis, gelgelelim yargiclarin tavri akil alacak gibi degilmis.
    yargiclar eldeki kanitlari yeni bastan, yeni bastan degerlendiriyor, taniklarin yuzune inanmaz
    bakislarla bakiyor, kizarip bozararak durmadan su iciyorlarmis.
    sabah erkenden baslayan durusma ancak gec vakit son bulmus. basyargic:
    -suclu ayaga kalk, mahkememiz seni yargiladi, doktoru oldurmekten suclu bulup...
    basyargic, olum cezasina carptirdi diye sozunu bitirecekken karar kagidi elinden yere dusmus;
    - hayir, diye bagirmis. eger ben hukmumde yaniliyorsam tanri bana en agir cezayi versin,
    ancak yemin ederim ki, bu adam sucsuzdur. dostumuz hekimi oldurebilecek bir insanin var olabilecegi dusuncesini havsalam almiyor. bir insan bu derece alcalamaz.
    obur yargiclar da;
    - evet boyle bir insan olmaz diyerek ona katilmislar.
    durusmayi izleyen halk ise
    - evet saliverin bu adami, diye bagiriyormus.
    sanigi istedigi yere gitmek uzere ozgur birakmislar, kimse cikip da yargiclari haksiz bir karar verdiler diye kinamamis.
  • şiirsel gerçekçiliğin en usta temsilcisidir. çok ciddi bir yaradılışı olup nasıl böyle müthiş komedyalar yazdığı tarafımdan merak konusudur. kısa oyunları şiddetle tavsiye edilir. farsımsı öğelerden oluşan bu oyunların herbirini inanmak zor ama bir iki saatlik sürelerde yazmıştır çehov. rus bozkırlarının sesidir. güçiü bir simgeci yanı da vardır. martı adlı oyununu komedya olarak yazmıştır ama gariptir trajik bir akışı vardır oyunun. mona lisa'ya benzetirim ben martı'yı. bir yanı gülümser, bir yanı ağlar çünkü. ah treplev ahhhh!
  • tüm edebiyat hocalarının -özellikle dişi- öve öve bitiremedigi birey.
  • visne bahcesi, marti ve üc kiz kardes adli oyunlarin yaninda, vanya dayi da cehov'un diger bir basyapitidir. cehov, akcigerlerine iyi gelmesi icin yerlestigi freiburg'da hayata veda etmistir.
  • pek yardimsever bi insan olup egitime ve sagliga karsi cok basarili kampanyalar yurutmustur.
    esi olga knipper'i ilk kez the seagul' da oynarken gozune kestirmis ve 1901'de evlenmistir.
    oyunlari sahne alis sirasina gore:
    1887 ivanov
    1889 the wood demon
    1896 the seagul
    1899 uncle vanya
    1901 three sisters
    1904 the cherry orchard
  • durum komedisi konusunda ustune yoktur. gulsek mi aglasak mi bilemedigimiz seyler yazar, elimizde kitap kalakaliriz bazen. okullardaki tiyatro kluplerince de cok sevilir, ne zaman onun yazdiklarindan biri oynansa salonda gulmekten gozleri yasarmamis bir kisi kalmaz*
  • evlendigi oyuncu olga knipper'dir. cehov hastaligi sebebiyle yalta'da istirhate cekilmistir. bu dönem boyunca birbirlerine yazdiklari mektuplar kitaplastirilmistir. olga knipper, cehov'un ölümünden sonra cehov'a mektup yazmayi iki ay daha sürdürür. cehov'un ölümünden sonra bir elli küsür sene daha yasamistir ve evlenmemistir.
hesabın var mı? giriş yap