• “size şunu söyleyeyim dostum, yaşamı anlamıyorum ben. ondan korkuyorum da. bilmiyorum, belki hasta, ruhsal dengesi bozulmuş bir insanım. sağlığı yerinde, olağan bir insan her şeyi anladığını, duyduğunu, gördüğünü sanır, gel gelelim, ben yitirdim bu duyguyu, günden güne de korkuyla zehirliyorum kendimi. boşluktan korkma hastalığıdır bu. gördüğünüz gibi ben de yaşamdan korkmak hastalığına yakalanmış durumdayım. çimenlerin üzerinde yatarken, daha bir gün önce dünyaya gelmiş, hiçbir şeyden haberi olmayan küçücük bir böceğe bakarken, bu hayvancağızın yaşamının baştan sona katı bir korku olduğunu düşünür, onda kendimi görürüm.”

    korku, anton çehov
  • cehov edebiyat konusunda iki yönde gelistirmis kendisini. bu iki yön kisa hikaye ve lirik dramdir.
    bazi eserlerinde takma ad (cehoste) kullanmasinin nedenini 'cehonte bircok seyler yazmis olabilir, ama cehov bunlari kabul etmek zorunda degildir' cümlesiyle anlayabiliriz. zaten cehonte imzali cogu eseri para kazanmak amaciyla yazdigi mizah tarafi fazlaca olan hikayeleridir.

    dergilere konu bulmak icin, konserlere, tiyatrolara, mahkemelere, carsi pazara, eglence yerlerine sık sık gidermis. (sozluk yazarlarina duyrulur) bu gitmeler onun gözlemcilik yetenegini gelistirerek hayati 'oldugu gibi' algilamasini saglamis ki eserlerinde bu 'oldugu gibi'yi fazlasiyla görebiliriz. güldürünün yanisira sosyal nitelik tasiyan pek cok eseri vardir. alin okuyun.
    'korkmus insanin köle psikolojisini' 'memurun ölümü'nde cok iyi anlatmistir mesela.
    gün gectikce sanat degeri fazla eser veren cehov daha az yazmistir.(kronoloji)
    cehov un en büyük sanat özelligi coguna ve bana göre; özentisiz ve sadelik ve hayatin bayagilini acikca ifade etmesidir.(ayrıca buna ragmen karamsar olmamasidir). bunu yakalamaya calistigini; tiyotrolarda her gün biri digerini öldürmez ya da her an asik olunmaz türünden söylemlerinden cözümledim.
    insan psikolojisini doktorlugunun da getirisiyle daha bi güzel cözümledigi düsüncesindeyim. sadece insan psikolojisiyle kalmayip hayvanlarinkine de dokunmadan edemedigini 'kostanka' da görebiliriz.

    cehov icin kisalik ve basari ayni seydir.

    cehov un ic dünyasini yansitan farkliligi, anlattigi karekterlerde görülmez. karekterleri bir acidan bakildigi ( ki bu aci her an herhangi bir yönü aydinlatabilir) sekilde yansitma taraftaridir. bu da hikayenin sonuna kadar karekterlerden hangisinin iyi hangisin kötü oldugunu cözümlememizde zorlayici unsur olur. karakterin bir yanini aydinlatirken karanlik kisimda kalan yanini bizim yorumlamamizi ister. ama bu bütün yorumu okuyucuya bıraktıgı anlamini tasimaz. bence buradaki amac kendi sade anlatiminin yaninda hikayeyi algilayis seklimizde bizi özgür kilmak istemesidir. yani bizi de biraz da olsa eyleme iter.
    'yazi yazma sanati, aslinda kötü yazilari cizmek sanatidir' demis kendisi. iste bu tanim 'o'nu; gogol, tolstoy, dostoyevski den farkini ortaya koyar.
    yani cehov 'bir adam otlarin üzerine oturdu' demeyi tercih eden bir sanatcidir. ve bence bu cok cekici, yalin ve oldugu gibidir. zaten hayatin her anini tam olarak hissedip gozlemleyebiliyor olsaydik kisa surede delirirdik bence. o yuzden fazla betimlemeye belki de hic gerek yoktur.
  • çehov, puşkin,brecht, beckett olmasaydı tiyatromuz ne oynardı, bilemiyorum.
  • en etkileyici hikayelerinden olan acı, bugün bir kez daha okuduğumda hayatın boşluğuna düşürmüştür. the missery
  • "erkekler hür ve eşit olarak doğarlar, ancak daha sonra bazıları evlenir." dediği iddaa edilen oyun yazarı.
  • başkalarının günahlarıyla kimse aziz olamaz, diyen şahsiyet.
  • oykulerinin hangi yayinevinden okunmasi gerektigine bir turlu karar veremedigim meshur yazar. oykuleri cok guzelmis oyle diyorlar.
  • son günlerde yatıp kalktığım yazar. türkçemizin lastik gibi uzamasından doğan yanlış anlaşılmalara kulak asmayarak, son iki haftamı kendisiyle geçirmekte olduğumu belirtmek istiyorum.
    eskiden severdim kendisi, artık çok seviyorum.

    kalbimiz seninle çehova.
  • 1860 doğumlu anton çehov 15 temmuz 1904 cuma günü (jülyen takvimine göre 2 temmuz) sabaha karşı 03.00 sularında, ünlü bir hekime görünmek üzere gittiği almanya'da kaldığı otelin odasında veremden ölür. tiyatro oyuncusu eşi olga knipper, çehov'un bedeninin demiryoluyla rusya'ya götürülmesi için her tür hazırlığı zaman yitirmeden yapar; uzun bir yolculuktan sonra tren moskova'ya ulaşır. gerisini henri troyat'ın "çehov - yaşamı/sanatı" adlı yaşamöyküsü kitabından, vedat günyol çevirisiyle okuyalım (ada yayınları, 1987; s. 390-391) :

    //olga, kocasının cesedinin moskova'ya götürülmesi için gerekli önlemleri almıştı. cenaze, moskova'dan 9 temmuz 1904'te toprağa verilecekti. o gün, dostlar, cesedi getiren trenin gelişinde hazır bulunmak için, nikola garında toplandılar. moskova'nın sevecenlikle bağrına bastığı yazarın tabutunun, üzerinde büyük harflerle "istiridye taşımacılığı" yazılı yeşilimtrak bir vagonda yolculuk ettiğini görünce şaşkına döndüler. (...) bu acı alay, çoğu kez öykülerinde ve oyunlarında, yaşamın saçmalığını vurgulayan çehov'un tarzı değil miydi? garın peronunda, askeri bando bir ölüm marşı çalmaya başlamıştı bile. cenaze alayı oluşuyordu. ölüye saygı göstermeye gelen dostların bir bölümü yürüyüşe katıldılar. gerçekte, çoğu kimse, niçin savaş müziğiyle çehov'un toprağa verilmekte olduğunu anlamıyordu. ama, resmi makamların, olaya bir kahramanlık havası vermesini övüyorlardı. sonradan, mançurya'da ölen ve gara [çehov'un] cenazesiyle aynı zamanda getirilen general keller'in tabutu arkasında gittiklerini öğrendiler. istiridyelerden sonra, böylesi bir yanılgı! bu cenaze töreninde her şey başarısızlığa uğramıştı.//
hesabın var mı? giriş yap