• filmden (1995) replikler:

    - zamanı keşfettik mi?
    - onu uydurduk.

    "ve birdenbire her yerde aşk başladı."

    "therese kısa zamanda, düşünce için beyinden fazlası gerektiğini keşfetti.
    müzik ve matematik, kalbin ve aklın ihtiyaçlarından doğmuştu."

    "mutsuzluk bir kuraldır, istisna değil."
  • izlediğim en naif ve en hüzünlü filmlerden..

    antonia karakteri şimdiye dek sinema için yaratılmış en muhteşem karakterlerden biri. hayran kalıyorsunuz izlerken..

    filmde o kadar büyüleyici sahne var ki etkilenmemek elde değil..

    müzikleri harikulâde..

    filmde eleştirilen konular hayatın acı gerçekleri..

    henüz filmin başında hiç bitmesin istedim. her güzel şey gibi bu da son buluyordu. sona yaklaştıkça içimi hüzün kaplıyordu..

    peri masalı gibi bir film..

    onlarca defa izlenecek filmlerden..

    hayatımın en değerli birkaç filminden biri diyebilirim..

    yüz iki dakikalık bir şölen izliyorsunuz..

    antonia'yı izleyene kadar hollandalıların böyle güzel film yaptıklarını bilmezdim..

    eğri parmak'ın çocuklarla olan sohbetlerini unutmak mümkün mü?

    kazandığı bütün ödülleri hak ettiğine inanıyorum. kazanamadığı ödülleri de benim gözümde kazanmıştır..

    film ülkemizde az biliniyor. antonia ne kadar çok kişiye ulaşırsa o kadar mutlu olacağım. belki birilerinin bu harikulâde filmle tanışmasına sebep olurum..

    aşağıda film hakkında detaylar paylaşacağım. izlemeden önce film hakkındaki ayrıntıları öğrenmekten hoşlanmıyorsanız aşağıdaki yazıyı kesinlikle okumayınız.

    --- spoiler ---

    eğri parmak'ın therese'ye gönderdiği mektuptan..

    benim sevgili therese'm...
    bize acı veren büyük ızdırapların rastlantılarla oluştuğunu düşünmek çok saçma. bu bir tezat. mutsuzluk bir kuraldır, istisna değil. varoluşumuz için kimi suçlayabilirim? güneşin bize hayat vermesi tesadüf değil. tanrıya ve ahirete inanmadığım için kendimi suçlayabilirim. yapabilseydim, hayat bize hazmı güç bir yemek sonrası cennet tatlıları vaat ediyor diye kendimi kandırabilirdim. her şeyin bir gün iyi olacağı hakkındaki yaygın kanıyı kabul etmem hiçbir zaman mümkün olmadı.
    hiçbir şey daha iyi olmayacak. en iyi ya da en kötü, sadece farklı olacak. daha fazla düşünmek istemiyorum, artık düşünmek istemiyorum.

    anatolia ve torununun kızı ile arasında geçen sohbet..

    —eğri parmak nerede? herkes nerede?

    —eğri parmak'ın cesedi yakıldı ve külleri yeryüzüne saçıldı.

    —ama...

    —hiçbir şey tamamen ölmez. daima bir şeyler kalır, ondan yeni bir şeyler büyür. nereden geldiğini, neden var olduğunu bilmeden yeni bir hayat başlar.

    —ama neden?

    —çünkü hayat yaşamak ister.

    —cennet yok mu peki?

    —yapabileceğimiz tek dans bu.

    başka bir sahneden..

    zaman zamana galip geldi.

    letta'nın zamanındaki gibi çok çocuk doğmasa da dünyayı döndürecek kadar vardı.

    bazen zaman bir işkence gibi yavaş ilerliyordu, ve bazen avının peşindeki akbaba gibi hayatı parçalıyordu.

    zaman ne ölümü ne de yaşamı dikkate alıyordu. ne çürümeyi ne, ne büyümeyi, ne aşkı, ne nefreti ne de kıskançlığı. bize zamanı unutturan bu önemli şeyleri, o hiç umursamıyordu.

    en hüzünlü sahneden..

    —kendini iyi hissetmiyor musun?

    —ben öleceğim.

    —şimdi mi?

    —bugün. sana söyleyeceğime söz vermiştim.

    —ne kötü.

    —bu hiç kolay değil. git ve onları getir lütfen. sen gelmeden ölmeyeceğim.

    --- spoiler ---
  • (bkz: marleen gorris)

    bu filmi aşırı bulan, fazla feminist diyebilen kişiler gibi düşünmeyi bilmediği için zihnim çok şanslıyım.

    insanı, kadını,aşkı,felsefeyi, ilişkileri, kısacası yaşamı şiir gibi anlatan film.
  • hayatımda çok sevdiğim ama underrated kalan şeylerden birisi de bu filmdir...aslında böyle olması da tuhaf bir mutluluk vermiyor değil...sadece ben keşfettim mantığı...herhangi bir film rezervuar köpekleri ya da usual suspects veya fight club gibi 14 yaşında yeniyetmelerin veya(ne çok veya dedim) 14 iq seviyelilerin diline düşünce-hiç öyle olmasa bile- değerini kaybetmiş gibi oluyor çünkü...

    antonia'nın çekip çevirdiği bir ailenin kendisiyle birlikte 4 kuşak yaşamını izleriz düz anlatımla... ancak hakkaten şu hayatta insanı saran sarmalayan,acı çektiren,çelişkiye düşüren,bozum eden ne varsa 2 saatlik film süresine ustaca serpilmiştir... doğum,ölüm ve arasındaki yaşam çizgisi üzerine şiddet,bağlılık,tecavüz,saplantı vs.. son derece sakin bir öykü anlatımıyla işlenmiş...ve aslında filmin başarısı bu sakin,huzur dolu üslubunda... dieri de çok sevdiğim bir film olmasına karşın crouching tiger hidden dragonun elinden oscarı alması gereken bir film antonia...akademinin yanlış kararlarına alışkın olduğumdan bu konuyu burada fazla uzatmıym...

    filme adını vermesini sonuna kadar hakeden antonia tam bir rüya kadın... gelenekçi ama yenilikçi,kaygılı ama sevdiklerinin özgürlüğüne sonuna kadar saygısı var,tek başına ayakta duramadığından değil ama cinsel ihtiyaçlarını gidermek ve sorumluluğunu kısmen paylaşmak için iyi yürekli bir çiftçiyle evlenecek kadar nazik,gerçekçi ancak yine olayları tamamen akışına bırakacak kadar da cesur... kızının eşcinselliğe gidişini,ilk ve tek kez yattığı birinden çocuk sahibi oluşunu o kadar normal karşılıyor ki...ne abartı bir destek,ne de rahatsızlık ifadesi... "bu benim kızım,ancak kendi hayatıyla ilgili istediği kararı alır" ...gerçek güvenin,sıcak sevginin tam bir karşılığı kendisi...

    yönetmen marleen gorris saf bir hayat filmine felsefe ve müzik katmak için antonia'nın ailesinin üçüncü jenerasyonunu devreye sokmuş anlaşılan ve çatışmayı da burada başlatmış... yıllarca odasına kapanıp kitap okumaktan başka birşey yapmayan kesikparmak(sadece parmak,eğriparmak vs.. her tercümede farklı izledim çünkü) karakteri bir faust,schopenhauer belki de nietszche uzantısı iken küçük theresanın hayata gelmesiyle bu minik dehaya felsefe,matematik,müzik anlatıyor ama hayat ateşini yeniden farketmesinin yan etkilerinden kurtulamıyor bir türlü... yazar burada felsefenin en klişe cümlelerinden "düşünüyorum öyleyse varım"la da ufak bir dalga geçmiş ancak ortaya çıkan boğaz düğümleyen,göz yaşartan bir sahne olmuş... antonia "hiçbir şeyin olmaması ne kadar kötü" şeklinde konuşan minik torununun başını okşayarak "bu yüzden çok şey var" derken hayatın kendisinin sanatı nasıl taklit ettiğini bilgece özetlemiş...

    son kuşak cıvıl cıvıl hayat dolu,daha küçücükken makyaj malzemeleriyle uğraşan,elinden tarağı düşürmeyen sera ise kitapların arasında kaybolan dahi annesinin tersine kesikparmak'a sadece şu cümleyi ediyor:"sen neden hiç dışarı çıkmıyorsun?" (bu da bizim sözlükteki altıncı nesle denk düşüyor eheh)...neyse neticede birbirinden farklı 4 kuşak büyük bir mutuluk ve dolu dolu yaşam yaşayabiliyor...birbirlerinden farklı da olsalar,hayatta yaşanabilecek en kötü olayları da yaşasalar insan olma bilinci,diğerine saygı duyma,konformizm hayranı olmama gibi kavramlar onları birarada tutuyor...

    film bize inanılmaz bir karakter zenginliği sunmasının yanında gayet temiz bir de görsel şölen sunuyor... bizleri o yaşama özendirmek yerine,sanki onlarla birlikte yaşıyormuşuz,bizim için de bahçedeki koca masaya bir tabak koymuş gibiler...eh rüya gibi anlatılmış bir gerçeklik, mesafeli değil sımsıcak bir iletişim...daha ilk sahnesinden sizi sarıp sarmalayan antonia çoktan bir daha yapılması zor filmler kategorisine girmiş durumda...
  • bir bayan ismi.

    son harfi a değil o olursa erkek ismi oluyor.
  • 1995 toronto film festivali halkın seçimi ödülünü kazanmış filmdir.
  • eğer yanlış anlamadıysam, filmin orijinal adı sadece "antonia". ingilizceye çevrilirken (ya da abd'de gösterilirken?) "antonia's line" adıyla aktarılmış. bu da türkçeye "antonia'nın yazgısı" diye çevrilmiş; lakin bu çeviri hatalı olabilir. filmi izlediğimde düşündüğüm, doğru çevirinin "antonia'nın soyu" ya da "antonia'nın sülalesi" olabileceğiydi.

    diğer dillere nasıl çevrildiğine baktım; diğer dillerdeki karşılıkları wikipedia'dan, bunların türkçe karşılıklarını google translate'ten buldum, her dilde farklı bir şey kullanılmış galiba:

    almanca - "antonias welt" - "antonia'nın dünyası"
    fransızca - "antonia et ses filles" - "antonia ve kızları"
    italyanca - "l'albero di antonia" - "antonia'nın ağacı"
    ispanyolca - "memorias de antonia" - "antonia'nın hatıraları"
    portekizce - "a excêntrica família de antônia" - "antonia'nın egzantrik ailesi"

    benim anladığımı doğrular gibi olan sadece italyanca karşılığı, eğer oradaki "ağaç" sözcüğü "soyağacı" gibi bir anlamda kullanıldıysa.

    neyse, filmin ismine dair bunca kafa yormaya değer mi bilmem ancak film kesinlikle izlemeye değer. alternatif bir dünyaya dair farklı bir ütopya adeta. bir de antonia'yı oynayan abla ne müthiş bir kadın! sırf onun hatırına ikinci kez bile izlenebilir.
  • feminist bir ütopyayı anlatan ve 96 senesinde hollandaya en iyi yabancı film oscar heykelciğini kazandıran marleen gorris filmi.

    antonia's line, doğum ve ölüm arasındaki bizim yaşam dediğimiz kısacık zaman dilimi içerisinde antonia ve ailesinin birkaç nesil bireylerinin yaşadıklarına odaklanıyor. bunu yaparken ataerkil toplumun temellerine nahifçe vururken, anaerkil küçük bir topluluğun rüyasını kurduruyor izleyenlerine. antonia ve ailesinin acılarıyla kederlenip, kahkahalarıyla neşeleniyorsunuz. anlatılan hikayedeki kadınların güçlü karakterleri, bağımsızlıkları, özgürlüklerine düşkünlükleri, samimiyetleri film bittiğinde müthiş güzel bir duygu bırakıyor insanda. insan o ailenin bir parçası olmak, o çatı altında onlarla yaşamak istiyor, onların yaşantılarına imreniyor adeta.

    kadınların varolma ve ayakta kalma hikayelerini sevenlerin kaçırmaması gereken bir film.
  • insan bir filme ne kadar aşık olabilirse o kadar aşığım.
hesabın var mı? giriş yap