• filmin kendi muadilleri arasındaki en kanlı ve vahşi sahneleri içeren yapım olacağı da kulaktan kulağa konuşulmaya başlanan bir hadise.. hatta biraz abartı olacakmış ki gişeyi önemli ölçüde etkileyecektir bu sanıyorum.. yönetmen mel gibson olunca bu tip şeyler şaşırtmıyor beni..
  • film hakkinda en ufak bir bilgiye sahip olmadan hatta götünden sallamanin en güzide örneklerinden birini vererek, müziklerini apocalyptica'nin yapacagi dedikodusunu ortaya atacagim ve bunun arkasinda sonuna kadar duracagim filmdir.
    (bkz: deli gönül neler istiyor)

    müzikal edit: son anda patlak veren anlaşmazlıklar nedeniyle müzikleri apocalyptica yapmamış. eicca'nın bi cocugu daha olmuş. en son markette bebek bezi alırken görülmüş. perttu'nun başı kadın hayranlarıyla dertteymiş. sonunda dayanamayıp biteze yerleşmiş. mikko kemik yapısını bozdugu gerekcesiyle bateri çalmayı bırakmış. tupperware işine girmiş. kiralık katil kılıklı adam * ''ben tek başıma çalamam çello müzikleri lordi yapsın'' demiş. ona da maymunlar cehennemi konseyi izin vermemiş. iş yine hollywood'un nöbetci composerı james hornera kalmış. başa gelen çekilmiş.*
  • maya uygarlığının yaşamı ve yokoluşunu anlatan bir filmmiş.

    fakat teaser'ından hiç bir zik anlamadığımdan yeni bir; ekrana mal gibi bakılan; the passion of the christvakası olabilir.
  • hava muhalefeti nedeniyle aralık 2006''da vizyona girmesi kararlaştırılmış mel gibson filmi.
  • kolay izlenen, nefis goruntuleriyle gozu doyururken gercekci tasvirlerleriyle hayalgucune hitap eden guzel bir film apocalypto. bircok ki$i isa'nin tutkusu* ve en son sarho$ken yahudi aleyhtari $eyler soylemesi olayindan sonra mel gibson'u defterinden sildi. ben hep mel gibson'un iyi film yapabildigine inandim, beni bir kez daha hakli cikardi kendisi.

    her $eyden once filmin ana fikrinin amerika'nin irak'a asker gondermesine kar$itlik oldugunu belirtmek gerekiyor. filmin tezi filmin ba$inda da verilen alintida belirtildigi gibi $u: buyuk uygarliklar di$aridan yikilmadan once iceriden cururler (osmanli'yi hatirlayin, bizans'i...). amerika'nin teror hastaligina kar$i irak'a asker gonderip onlarin bazilarinin olumunu gerekli bir fedakarlik gibi gormesiyle mayalar'in bir salgina kar$i insan kurban etmeleri arasinda paralellikler kuruluyor.

    bu tezin uzerine hikayeyi cok guzel kurmu$ mel amcam. ormanda kendi halinde ya$amlari olan yerliler, yakla$an tehlike. buradan filmin sonuna kadar bir yoculuk, bir ko$u$turma, siradan insanlarin derece derece kahramanla$masi. filmin heyecanini kacirmamak gerekir ama filmin sonu da bu guzel filme layik.

    tsan chan amerika'dan bildirdi. evet gulgun soz sende.
  • artık amerikan sinemasında bir standart haline gelen kaliteli görüntüler ve etkileyiciliği bir yana bırakılırsa filmde aman aman bir konu bulunmamaktadır. fakat bu eğlenilmesini, sinemaya doyulmasını engellememektedir. genel anlamda güzel film denebilir.

    gitmeden önce okuduğum ve anlam veremediğim bir kritik yoruma filmi izledikten sonra katılmadan edemedim. şöyle ki:

    "gibson has a bright future making illegal snuff films. that's not a compliment."

    filmcritic.com
    sean o'connell
  • 'medeniyetler kendi iclerinde yikilmaya baslamadan disardan fethedilemezler' dusturuyla yola cikmis bir filmdir. nitekim bu dusturdan yola cikarak iki mayali grubun , kan doken kotuler ve ormanin avci iyileri olmak uzere birbiriyle didismesininve hasbelkader beyaz adamin mevzuya el atmasiyla ic cekismenin bir anlami kalmamasinin hikayesidir. elbette butun mel gibson filmlerinde oldugu gibi, kendi halinde mutlu mutlu takilan kahramanimizin basina korkunc bisey gelir ve buyuk bi kayipla karsilasir (tercihen aile uyeleri ya da sevdicekler olur\oldurulur). sonra bu kahraman bi yerde mecburen queste cikar. hikaye baslar ve gelisiminde butun karakterlerimiz insanustu guc, sadakat, intikam, fedakarlik ve vefa gibi yuksek doz ozellikler gosterirler; mucizeler gerceklesir, herkesin hayati degisir, cok kan dokulur ve de karamsar ama umut dolu bir sonla film biter. film bi yandan boyle bir 'kutsal insanlik durumu' na inanmis abarttikca abartirken, diger yandan da cehennem silahi meksika'da olmaktan kurtulamamistir maalesef. 15. yy in sonunda kizilderililerin kendi aralarinda 'fuck' esprileri yaptigi, orta-kafa-gol paslasarak sakalastigi, en tehlikeli anlarda kahramanin 'komik' birsey soyledigi falan bole bi anlam verilemeyen , dolayisiyla gerceklik hissini kaybetmis bi film karsimizda. diger yandan acayip ozenli kostum, oyuncu secimi , kamera kullanimi, mis-en-scene ve catir catir isleyen formulaik senaryosuyla da gidiyor, yerseniz. takip sahnelerinin bazilari dijital, filmin buyuk kismi de 35 cekilmis sanirim, dijital olan yerler biraz goze batiyor.
  • --- çok uzun affola ---

    gri film. bugüne kadar bi film için kısaca çok güzel ya da çok kötü demeyi becerememiş biri olarak bu film için de ancak bu tanımı yapabiliyorum. bembeyaz, harikulade tarafları olduğu gibi balçık karası yerleri de var ve izleyici için, meşrebine gore grinin farklı tonlarında bi yerde konumlanacaktır. herneyse, biz ahkam kesmeye devam edelim.

    öncelikle iyi taraflarından bahsetmek gerekirse ortada diğer bütün gibson filmleri gibi oldukça sinematografik, yağ gibi akan, esaslı bi sinema diline sahip bi film olduğunu söylemeliyim. gibson -belki biraz çabuk yaşlanma belirtileri gösterse de- işini seven ve seyirciye de seveceği işler sunmayı kendisine düstur edinmiş iyi bi yönetmen, bu konuda hakkını yemeyelim. fakat entelektüel olarak o kadar iyi bi konumda yer almıyor olması onu hiçbir zaman büyük yönetmenler arasına sokmayacak. çok iyi bi hollywood yönetmeni olarak kalacak ama artık adı yeterince bi marka oluşturmaya başladı bile.

    gibson’ı filmlerinde fazla klişeye kaçmakla suçlayabiliriz elbette. neredeyse her hikayesi aynı temellere dayanıyor ve elinden çıkan her filmde birbirine benzeyen noktalar bulmak çok kolay. genellikle kendi halinde yaşayan birinden şartların ve özellikle hikayede hayatını kendisine zehir etmeye yeminli kötü adamların zorlamasıyla kahraman yaratma hikayeleri (hatta belki passion of christ için bile bunu söyleyebiliriz) sunuyor bizlere. ama allah için işini çok iyi kıvırıyor.

    --- biraz spoiler ---
    apocalypto gibson’ın film çekme becerisini gösteren gayet iyi bi seyirlik. evet çok formüle edilmiş bi senaryo yine bize sunulan bu doğru, fakat bu senaryonun görselleştirilmesi yine birinci sınıf. seyircinin filme konsantrasyonunu hiç azaltmamak için tam olması gereken yerlerde tepe noktası yapan bi olay örgüsüne sahip. belki bu sefer köye yapılan baskın sahnelerinde braveheart’daki kadar estetize edilmiş ilginç şiddet sahneleri kullanamamış, ya da izleyiciyi o zavallı köy ahalisinin yaşadığı trajediye ortak edememiş olduğunu bi eksiklik olarak söyleyebiliriz.

    filmin aztek (maya belki de bilmiyorum, ama imdb’de aztek olduğu konusunda fikir birliğine varılmış neredeyse) şehrindeki bölümlerinden sonra asıl film kendi anlatmak istediği bölüme geliyor. gibson, bir kaç-kovala hikayesi ve bu olay esnasında bi kahramana dönüşüm sürecini anlatmak istemiş bu çok açık. filmin bu ana kadar olan bütün süresi bu son final aksiyonu için hazırlık aşaması neredeyse. kısacası filmin aslında seyirciye altı dolu bi hikaye sunmaktan çok güzel bi aksiyon seyrettirme amacında olduğu fikrine varabiliriz -ki kendi adıma çok da kötüleyeceğim bi nokta değil bu, hele en sevdiğim tür aksiyon sineması olunca…ayrıca gibson’ın entelektüel bi sinema yapmadığının, iyi bi hollywood yönetmeni olduğunun ve izlemesi “keyif veren” filmler yapma amacında olduğunun daha en başında ayırdına varmışsak, filmi sahip olmayı amaçlamadığı niteliklerden dolayı eleştirmek çok da mantıklı olmuyor bence.

    misal filmi izleyip bitiriyoruz ama aztekleri mi seyrettik mayaları mı bilmiyoruz. demir işlemediklerini kullandıkları taştan yontma silahlarından anlıyoruz ama köle pazarında köleleri ne ile satın aldıklarını bilmiyoruz. kısacası film bize bu kültür hakkında bilgi vermek gibi bi misyon edinmemiş daha en başta. kültür soslu aksiyon desem yeridir hani.
    --- spoiler ---

    --- epey bi spoiler ---
    gelelim filmin kara noktalarına. tamam belki hikayenin fazla bişey anlatmadığını söyledik ama o kadar da boş bi film değil illa ki. güneş tutulması esnasında başrahip ve artık kral mıdır nedir o kişinin yüzlerindeki müstehzi gülümsemenin, başrahibin kahkahalarının gözümüze sokulma sebebi nedir dersiniz? tahmin yoluyla ilerleyeceğim ama bu azteklerin astronomide yeterince ilerlemiş oldukları ve güneş tutulmasından öncesinde haberdar olduklarını, salgın ve hastalıklardan bezmiş ve büyük olasılıkla huzursuzlanmaya başlamış halkı tanrılara kurban verme masalıyla kandırıp, güneşin tutulmasını tanrının artık kurbana doyduğuna, tekrar güneşin kendisini gösterdiği anı da artık tanrının salgın belasını üstlerinden attığına dair bi işaret olarak basit ve cahil halka yutturduklarını iddia ediyorum efendim. şimdi götümden sallamış gibi durduğumun farkındayım fakat o tutulma esnasında halkın yaşadığı panikten kral ve rahipte eser olmamasının, ve o “tamam yuttu millet” manalı gülüşlerinin kör gözüne parmağım gösterilmesinin başka ne anlamı olabilir ki? gibson bu sahnede bize açıkça bu lider sultasının halkı yanlış -daha da önemlisi, yanlış olduğunu kendilerinin de bildikleri- dini masallarla uyutarak sömürdüklerini göstermek istemediyse ne olayım.

    peki bu neden filmin kara noktasıdır? hatta tam tersine iyi bi nokta değil midir halkın dini masallarla uyutulup sömürüldüğünü göstermek (ve bi şekilde bunu alegori olarak kullanıp bugüne uyarlamak). ha işte orada duralım, çünkü gibson bunu yapmıyor. filmin en başındaki cümleyi hatırlayalım burada “bi uygarlık kendi içinde çürümedikçe dışardan bi güçle yıkılmaz”, ve son sahne… kolonistler geliyor.

    kolonistleri sürekli katliam yaptıkları, aztek (ya da maya ne bileyim ben, cahilim affola) kültürünü yok ettikleri yönünde eleştiregeldik bugüne kadar. fakat gibson bize “hayır, diyor, bunların kültürleri zaten yozlaşmış ve çürümüştü, zaten bi kültür kendi içinde çürümediyse dışardan bi güçle yok olmaz. bak halklarını kandıran, yalancı, ahlaksız bi kültür işte bunlar, kolonistler bunları yok etmediler, onlar zaten yok olmanın eşiğindeydiler”

    zaten kolonistlerin eylemlerinde aynı fikirler yol göstermemiş miydi kendilerine? o yerlilerin aslında insan bile olmadıklarını iddia etmiş, onları bu yozluktan ahlaksızlıktan kurtarma görevini yerine getirdiklerini söylememişler miydi?

    koyu bi hristiyan olan gibson’ın bu fikri savunduğunu iddia ederken fazla yüksekten uçtuğumu düşünmüyorum zaten. son olarak imdb’de yobazın tekinin (kusura bakmayın ama yobazın allahı) yorumunu yazmak istiyorum, çünkü bazen bi filmi sizin değil ama başkasının gözünden görebildiğiniz zaman anlatmak istediğini daha iyi kavrayabileceğimizi düşünüyorum: “filmin sonunda filmin ana karakteri neden ormana gitmeyi tercih edip hristiyanlığa arkasını döndü, çok rahatsız oldum bundan”
    --- spoiler ---

    gri film yani…
  • filmlerine hep ilginç konular seçen ve anlatımı gayet vahşi ve kanlı görsel öğelerle destekleyen bir adamdır benim gözümde mel gibson. (ortamlarda fırtınalar koparayım" kaygısıyla mı yapmaktadır bunları bilinmez, aksini söyleyen olursa ona da saygı duyarım.) gel gör ki adam iyi beceriyor bu işi.
hesabın var mı? giriş yap