• aslında merak ettiğim konulardan birisi budur. örneğin iş yerinden eve yürürken kaldırımların darlığından tüm mahalle tren gibi birer sıra halde eve gidiyoruz. reklam tabelaları ve manav tezgahlarına çarpmaz isek bi tarafımız morarmadan evimize varabiliyoruz. peki kime şikayetimizi belirticez belediye başkanına. aha! o da politik birşeymiş a partisinden değilsen sesini duymaz duysada iplemez. kendim düzeltiyim dediğin an işte sende bir politikacı olmalısın.

    işte çevrendeki herhangi birşeyden şikayet edip düzeltilmesini istediğin an politik oluyorsun. apolitik olanlar dünyada hiçbirşeyden şikayetçi olmayan, bohem takılan tipler midir dicem onlarda duruma göre politik duruma göre apolitik.

    fazla uzatmayacağım, benim düşünceme göre apolitik olmak biraz zor gibi duruyor, ne olursan ol politik oluyorsun. bu konuda siz değerli suser arkadaşların da fikrini almak istedim.
  • dağda kulübende yaşamıyorsan imkansızdır. sosyal bi ortamda bütün etmenlere bi şekilde sebep veya sonuç olarak politika bulaşır. başarılı veya başarısız yönetimler hayatını illaki etkileyecektir. sen de sığır değilsen olumlu veya olumsuz bi düşüncen olur.
    (bkz: sığır gibi yaşamak)
  • (bkz: konformizm)
  • çalışan bir sistemde, sistemin işleyişini idare eden senin benim gibi alelade tipte ama başlıca işi bir şeyleri idare etmek olan insanlara -siyasetçi- ihtiyaç vardır. sistemin kuruluşunda bilirsiniz ki ne olursa olsun bu insanlar sistemin işleyişini, üzerinde toplumsal olarak uzlaşılmış bir takım kurallar manzumesine bağlı kalarak yürütecekler. bu ortamda apolitik kalmak mümkündür.

    ancak siyaseti idare edenlerin bir anda diğerlerine efendi kesildiği bizimkisi gibi "sistemlerde" dünya yansa bir çöpü yanmayan insan gibi gezinmek rasyonel hayatın gereklerine uygun değildir. ben bu tip insanların kaba tabirle normal olmadığını ya da en hafifiyle toplumsal hayatı, medeniyet tasavvurunu önemsemediklerini düşünüyorum. zira sistem kendi idarecileri tarafından ortadan kaldırılırken, bunun birinci elden muhatabı vatandaş bunu umursamıyorsa burada akli bir sorun vardır.
  • gramsci'ye göre olumlu cevaplanamayacak soru cümlesi.

    çok güzel ifade etmiş, okuyun derim.

    "kayıtsızlardan nefret ediyorum. frederich hebbel’in dediği gibi ‘yaşamak taraf tutmaktır’ bana kalırsa. bir insan, şehrin dışında ve sadece insan olarak var olamaz. gerçekten yaşamak yurttaş olmaktır, taraflı olmaktır. kayıtsızlık irade yitimidir, asalaklıktır, korkaklıktır. kayıtsız olmak yaşamamaktır. kayıtsızlardan bu yüzden nefret ediyorum.

    kayıtsızlık, tarihin yüküdür. yenilikçinin ayağına dolanan fazlalıktır, en güzel coşkuların içinde kalıp boğulduğu atıllık durumudur, eski şehri kuşatan ve onu en güçlü duvarlardan, en cesaretli savaşçılarından bile daha sıkı sarmalayan bir bataklıktır. çünkü saldırganları karanlık girdaplarında yutar, telef eder, mücadeleden soğutur ve bazen de kahramanca davranmaktan vazgeçirtir.

    kayıtsızlık tarih üzerinde büyük bir güce sahip olmuştur. kayıtsızlık pasif çalışır, ama yine de çalışır. kayıtsızlık yazgıcılıktır, bel bağlanmaması gereken şeydir. programları tersine çevirir, en iyi şekilde düşünülmüş planları mahveder. akılcılığı yıkan şeylerin hammaddesidir. olup bitenler, herkese eziyet çektiren kötülükler de, bir kahramanlığın sonucunda gelecek olası iyilikler de, hareket halindeki birkaç kişininin inisiyatifinden çok, kitlelerin kayıtsızlığının ve hareketsizliğinin sonucudur. olup bitenler, az sayıda insan öyle istediği için değil, kitleler sorumluluk almadığı ve oluruna bıraktığı için böyle gerçekleşir. düğümlerin öyle bir bağlanmasına izin verirler ki, zamanı geldiğinden ancak bir kılıç o düğümleri kesebilir. öyle yasaların geçmesine izin verilir ki, iktidarı öyle adamların eline bırakırlar ki, zamanı geldiğinde ancak bir isyan onları indirebilir. tarihe hükmetmiş görünen bu yazgıcılık, tam da bu kayıtsızlığın, bu ilgisizliğin yanıltıcı görüntüsünden başka bir şey değildir.

    olaylar perde arkasında evrilir. başıboş bırakılan birkaç el, kolektif yaşamın dokusunu örer ve çoğunluk bunları görmezden gelir, umursamaz. bir dönemin gidişatı, hareket eden küçük grupların dar görüşleri, anlık ihtiyaçları, hırsları ve kişisel ihtiraslarına göre şekillenir ama çoğunluk bunları görmezden gelir, umursamaz.

    fakat evrilen olaylar günü gelir açığa çıkar. perdelerin arkasında örülenler tamamlanır ve sonrasında her şeyi ve herkesi kuşatan şey yazgı gibi görünür. tarih, uçsuz bucaksız bir doğal olgu, bir patlama, bir depremden ibaretmiş gibi ve biz de onun kurbanlarıymışız gibi görünmeye başlar. bunların olmasını isteyenler de istemeyenler de, bunların olacağını bilenler de bilmeyenler de, aktif olanlar da kayıtsız olanlar da kurbanmış gibi görünür. sonra olanlara sinirlenenler kayıtsızlar olur. ortaya çıkan sonuçlardan kendilerini ayrı tutanlar, böyle olsun istemediklerini ve sorumlulukları olmadığını duyurmak isteyenler hep o kayıtsızlar olur. bazıları acınacak kadar ağlar, bazıları açıkça küfreder ama çok az kişi kendine şunu sorar: ben görevimi yapsaydım, sesimi duyurmak için, isteklerimi anlatmak için çabalasaydım tüm bunlar olur muydu? hatayı kendi kayıtsızlığında, şüpheciliğinde, bir kötülükle mücadele eden veya ortak bir hedefin peşinden giden örgütlü yurttaşlara destek vermemesinde bulur.

    bunun yerine, olaylar olup bittikten sonra, ideolojik başarısızlıklar, düzensiz planlar ve diğer konularda hoşbeş etmeyi tercih ederler. böylece, üstlerine düşecek herhangi bir sorumluluktan yeniden kaçmış olurlar. ara sıra olan biteni açıkça görebilir ya da acil bir soruna veya zaman ve hazırlık gerektirse de acil olduğu düşünülen bir soruna bazen en mükemmel çözümü sunabilirler. ancak bu çözümler fazlasıyla kısırdır ve toplumsal yaşama bu şekilde katkıda bulunmak ahlaki kıvılcımdan yoksundur. bu, entellektüel merakın bir ürünüdür; hayatta herkesin mücadelenin içinde olmasını isteyen, bilinemezciliğe ve herhangi bir kayıtsızlığa izin vermeyen keskin bir tarihsel sorumluluk algısının ürünü değildir.

    kayıtsızlardan aynı zamanda, suçsuzlardan yakındıklarına kızdığım için de nefret ediyorum. hayatın onlara verdiği ve her gün veriyor olduğu görevle nasıl mücadele ediyor oldukları, ne yaptıkları ve özellikle ne yapmadıkları üzerinden sorumluluk duymalarını istiyorum. bu yüzden acımasız olma hakkını ve merhametimi boş yere harcamama, gözyaşlarımı onlarla paylaşmama hakkını kendimde buluyorum. ben taraflıyım, yaşıyorum, benim tarafımda olanların kuruyor olduğu geleceğin şehrinin hareketliliğinin nabzının vicdanlarında attığını hissediyorum. ve bu şehirdeki toplumsal bağ, birkaç kişi üzerinden kurulmuyor. bu şehirde olanlar ne şans işi ne de kader; yurttaşların akıllı çalışmalarının ürünü. bu şehrin içinde, pencere kenarında oturup yorulan ve kendini paralayan azınlığa bakanlar yok. oturup izleyen, o çabadan büyüyecek cılız meyveden tatmayı uman, yorulan ve kendini paralayanları az şey elde etmekle suçlayan kimse yok.

    ben yaşıyorum, taraflıyım. işte bu yüzden tarafsız kalanlardan nefret ediyorum, kayıtsızlardan nefret ediyorum."

    kaynak: http://haber.sol.org.tr/…dan-nefret-ediyorum-183432
  • insan yetiştiği kültür, gelenek ve göreneklerine göre düşünür ve hareket eder.bu yüzdendir ki kişi hiç bir zaman tamamen objektif ve apolitik olamaz.olmaya çalışır kendisini kandırır ama illa ki yetiştiği kültüre ve geleneğe bağlı düşünür,hareket eder, karar verir.
  • apolitik olarak tanımladığın şeye göre değişir. apolitik dediğinde siyasete karışmayan kendi halinde bir vatandaş hayal ediyorsak bu mümkün değildir, çünkü herhangi bir fikri olan, düşünebilen herkes politiktir de. sadece bunu icraata dökmeyen, konuşmaktan imtina eden kişiler vardır. bahsedilen, politik gibi görünen, her dönemin egemen siyasetine çanak tutan, bir diğer tabirle orta yolcu olan kişilerdir. bunlar, şahıs olabildiği gibi ekseriyetle iş hacmi büyük şirketler gibi tüzel kişiliklerdir. genelde işleri bozulmasın da ne olursa olsun derler. dönem geçişlerinde kendi apolitik tavırlarını korurken, sizi fayda görecekleri yönde politize etmekten de geri durmazlar.
  • ülkem insanının * politik görüşü, futbol takımı taraftarlığından hallice olduğundan pek de önemli değildir.
  • cevabı hangi politikanın apolitiği olunduğuna bağlı olan soru.

    eğer totaliter bir yönetim altında yaşıyorsanız, rejim sizi belli bir politikaya zorlar. apolitik olmaya kalkarsanız, çelişkini olarak rejime karşı, yani "politik" sayılırsınız. bu durumda apolitik olmak, yani mesela "komşum ne düşünürse düşünsün, isterse muhalif olsun" diyemezsiniz, sizi de muhalif sayarlar. ama yine çelişkili olarak totaliter rejimin nihai amacı yavaş yavaş politikayı ahlak haline getirmektir, yani belli bir politik davranışı "apolitik" olarak günlük hayatın dili olarak göstermeye çalışır. bunu tümüyle beceremez veya becermek istemez muhtemelen, çünkü bu durumda "totalite" tamamlanmış olurdu ve toplum tümüyle hareketsiz kalırdı. bu yüzden hep bir düşman vardır ve hep uyanık kalmanız, politik olmanız gerekir. bu elbette çok uzun süre gitmez, bir yerde patlar, politika çoğullaşmak zorunda kalır.

    eğer toplumsal kamplaşmanın totaliter rejimdeki kadar belirleyici olmadığı bir rejimde yaşıyorsanız, belli bir politikanın ahlak olarak yerleşmesi mümkündür: mesela çoğunluğun yumuşak dini, düşük dozlu milliyetçilik, erkek egemenliği gibi. bu rejimde bunların "apolitik" olarak gösterilmesi becerilebilir, bu yüzden en geniş toplumsal parti "konformizm" gibi görülür. bu durumda politik görüşlerin ortodoksisi "apolitiklik" gibi görünürken, heterodoksi de "politiklik" olarak kendine yer bulur. sonuçta hep masa (ortodoksi) kazansa da değişim imkanları vardır. ortodoksi için bu değişim imkanları bir tehdit haline gelirse rejimin sahipleri totaliterleşmeyi, yani toplumu yeniden ve tümden politikleştirmeyi deneyeceklerdir.

    gerçek bir apolitiklik için ise, toplumsal dağılımın kalıcı eşitsizliklerle (sınıf, cinsiyet, vs) bu kadar bölünmediği ve çatışmanın ve hareketliliğin agoni şeklinde yaşanabildiği daha eşitlikçi bir toplumsal düzeni beklemek gerekir. bu durumda ortodoksi küçük ve kırılgandır, toplumun "temeli" değildir. politik olmak vaatkar, apolitik olmaksa tehlikesizdir.
  • "değildir." diye cevaplanan sorudur. bir insan varsa, düşünüyordur. düşündüğü içindir ki apolitik olamaz. lakin ülkemizde politika kavramı, bir takım felsefi temellere dayanmaksızın, sebebi anlaşılmadan birilerine hakaret etmek ve onlarla kavga etmekten ibaret sanıldığı için kendisini apolitik addeden bireyler vardır. ancak bu insanlar politikacıların siyaset anlayışına bir tavır takındıklarından dolayı böyle bir iddiaya sahiptirler. söz gelimi adalet ve kalkınma partisi, merkez sağ cenahta yer alır. lakin herhangi bir akp milletvekilinin john locke'tan bahsetmesi fikri bile komik gelmektedir. dolayısıyla, düşünen bir insanın elbette ki bir fikri vardır, bir fikre sahip olmaksa, apolitik duruşu engeller.
    örneğin tanrının varlığına inanmak veya inanmamak hakkında kafa patlatan bir insan apolitik olamaz. zira tanrı kavramı irdelendiğine göre evrensel ahlak kavramı da irdeleniyor demektir. evrensel ahlak kavramının icadı da doğrudan ilk devletlerin oluşmasıyla paralellik gösterir. (bkz: city state) dolayısıyla politika felsefenin kendisidir. felsefe ise düşüncenin kendisidir. bundandır ki düşünen insan apolitik olamaz. ancak, düşünmeyen bir insan apolitik olabilir. yaşayan bir insan her halükarda düşünmeye devam edeceğine göre, gerçekten apolitik olabilmenin tek yolu intihardır. bundandır ki nihilistler, şayet ki intihar etmişlerse gerçekten nihilistlerdir. gerçek nihilistler ise gerçek apolitiklerdir.
hesabın var mı? giriş yap