• gülçin sabah kalkıp bana bir kahve yaptı. tam da istediğim kadındı. her gün yatağıma gelen bir sabah kahvesi, haftada üç gün ben uykudayken oral, bir de yatarken başını göğsüme yaslaması... bir kadından beklediğim her şeyi sağlıyordu bana. onu hak edecek ne yaptım diye hiç düşünmedim, yaşadığım kötü zamanların, hayatımdan yaptığım şeyin karşılığıydı o. yatakta biraz doğrulup bir sigara yaktım ve kahvemi yudumlarken giyinişini izledim. boydan boya kuşlarla dolu külotlu çorabını giyiyordu ve bu çorapları üzerindeyken çok daha seksi oluyordu. açıkçası gitmesini istemedim, yavaş yavaş onu soyup tekrar yatağa alabilirdim. dünyayı boşverip sevişir ve sonra da uyurduk. hem şarabımız da vardı. çalışmak gerekiyor, işini seviyor, çalışınca mutlu oluyordu. ona gitme diyemezdim ama ben işe gitmedim.

    gün boyu içtim, şarap bitti rakı, rakı bitti viski, o tükendi bakkaldan extra söyledim. aklım yorgundu, hayat beni yormuş gibi geliyordu, sevmek beni yormuştu muhtemelen ve yalandan nefret ediyordum. yalandan başka bir şey düşünemez oldum bir süre sonra. sevdiğim insanların yüzleri, bana yalan söyledikleri anlarla birlikte gözümün önüne geldi; bazılarının bir şeyler söylerken aslında yalan söylediklerini o an fark ettim. o an hatırladığım anlar, daha öncesinde belleğimde hayli yoğun, öğretici ve duygusal olarak yer kaplayan anlardı. tüm bu anlarda karşımdaki insanlar bana yalan mı söylemişti? eski karım, ondan önceki sevgilim, sonraki sevgilim... benim ihtimal bile vermediğim anlardaki yalanlarıyla belleğimde geçit yapıyorlardı. bütün hayatım hızla bir yalana dönüşüyordu.

    sonra gülçin geri geldi. yerimden kalkmadım. içeri, odaya yürüdü. öptüm, tatsız, sahte bir samimiyet hissettim yüzünde. bir şey söylemedim, akşamın bu saatinde tartışmaya gerek yoktu; işkillendiğimi bilmese daha iyiydi, hem sarhoştum, başedemezdim. sarhoşluğuma verdim, abarttığımı düşünüp kendime kızdım ve bir bira daha açtım.

    o salona doğru giderken arkasından baktım. sabah giderken bacağının arkasında duran kuş desenlerinin yerini şimdi kelebek desenleri almıştı. çıkarıp değiştirmişti demek ki çorabını. başka türlüsü olamazdı. karşıma oturdu, bilgisayarında bir şeyler yazmaya başladı. arada gülümsüyordu. "bana bugün hiç yalan söyledin mi?" dedim, "hayır," dedi. "çorabın sabah başkaydı sanki, kuşluydu..." dedim. "yoo, aynı, buydu işte..." dedi. onu itirafa zorlayacak halim yoktu, kendi hayatıydı, istediği gibi yaşardı ve beni de bir başkası yaşardı nasıl olsa. hayatın her bir tarafının ne kadar katlanılmaz olduğunu düşünerek televizyonu açtım ve uyuşup uyuyana kadar ona baktım.
  • (bkz: televizyon)
  • ilkokuldan, üniversiteye kadar öğretmenlerimin sürekli aptal kutusu izlemeyin, aptallar için var demesiyle büyüdüm. ne güzel öğretmenlerdi onlar.
  • uzuun uzunca süreler televizyon olarak nitelendirilmiştir "aptal kutusu" dediğimiz şey.
    sözün niteliğine, tarihine filan hiç girmeyeceğim ama yavaş yavaş "televizyon" için geçerliliğini yitirmiş olduğunu söylememiz mümkün.
    fakat, yeni bir şey yerine söylenebilir; "internet"
    bu konuda uzun süredir insanların başının etini yedim açıkçası. interneti hangi cihazdan kullanıyor olursanız olun, o cihaz bir "aptal kutusu" haline geliyor.
    insanların teknolojik evrimine ait bir durum var, alışkanlıkların değişmesine sebep olan. orada ayrıca değineceğim şeyler oluyor bu aptal kutusunda... insanlar bildiğin aptallaşıyorlar, acaip huylar ediniyorlar, saçma sapan şeylerle uğraşıyorlar vs...
    ben de burada, kahvede yorum yapan amcalar gibi analizler yapıp duruyorum kendi kendime... kimseye faydam yok, kendime faydam yok, aptal kutusu işte...
  • televizyon hep aptal kutusuydu fakat ülkemizde son yıllarda aptallığın da ötesine geçmiş buunmakta. gençler artık ne kadar televizyon izliyor bilmiyorum ama sosyal medayaya bakınca hiç de yabana atılmayacak derecede tüm (aptal) diziler, sirk maymunlarının lezzetli meyveler için kırk takla atması gibi para için birbiriyle olabildiğince aşağılık şekilde yarışan programlar, saatlerce süren ofsayt mıydı değil miydi salaklığı, aynı tiplerin çıkıp saatlerce tartıştığı sşyaset konuları, sürekli ölümü özendiren, yücelten savaş dizileri... onlarca örnek sayılabilir.

    bir genç düşünün hayatı televizyondan takip ediyor. hiçbir yaratıcılık yok, hiçbir vizyon geliştirici fikir yok. alabildiğine yozlaştırıcı, beyni uyuşturucu, vizyon daraltıcı bir aptal kutusudur televizyon.
  • tv. izlemeyi zaman kaybı olarak görenlerin bu merede taktığı ad. ahh o her izleyene aptal sıfatını yakıştıran zihniyet. iyi ve kötüyü beraber barındıran her olguda, kötüden arınmak uğruna hepten tersleyen, güzellikleri kaçıran bu eleme özürlü & tutucu zihniyetin dile soktuğu söz öbeği.
  • popülaritesini kaybetmiş yakıştırma.artık yetmiyor çünkü.televizyon çok daha fazlasını ve derinini gerektiriyor çünkü.
  • imdb'de götüm gibi boktan dizilere 8+ üstü puan verildiğini görünce ister istemez katıldığım ifade.

    piyasadaki dizi izleyicilerinin büyük kısmı su katılmamış geri zekalıdır. net.
  • bir zamanlar tv için söylenen bu günlerde ınstagram, tiktok için bol bol kullandığım tanım.
    siyah beyaz ekranlardan, renkli televizyonlara, özel kanallara geçildiği dönem. insanlar okuldan, işten eve gelip tv önüne yatmak için dakikaları sayıyor. tv bugüne göre az kanallı olmasına rağmen çok daha özgür, çok daha cesur. özelleştikten kısa süre sonra büyük bir ticari operasyona dönüşüyor. en değerli reklam alanı oluyor. reklam almak için çok izlenmek/reyting lazım. basitce bugünün clickbait işleri çoğalıyor. tv tam bir aptal kutusuna dönüşüyor.
    saatlerce izliyorsun eğlendiğini, öğrendiğini sanıyorsun, oysa tüm içerik çöp o zamanın ünlülerini kabaca bir hatırlarsanız bu günün sm ünlüleri gibi boş, beleş sokakta görseniz muhabbet etmiyeceğiniz ama programlarını izlediğiniz ve hatta televolelerde hayatlarını takip ettiğiniz insanlar.
    geldik günümüze, tek düze bir kaç platformla hayatınızdan çok çalamayan çok zengin olmayan sm artık tam anlamıyla bir aptal kutusu, kendimden örnek vericem afedersiniz uyandım yatakta elime telefonu alırsam yeri geliyor 1 saat sonra çıkıyordum yataktan. kitap okurken gelen bir mesajla içine düşüp 3 saat sonra geliyordum kendime, kardeşim saydığım genç bir arkadaşımın ekran süresine baktım günlük7 saat, şaka değil 7 saat.
    sorun net, tanımladım, e o zaman kendi çözümümü de ileteyim, taktım abi bu sm tüketimine açmıyorum, bakmıyorum, acayip bir bilinç oluştu elime aldığım an bir rahatsızlık sarıyor beni, o komik videolar vs. izlerken bile ne kadar saçma oldukları çıkmıyor aklımdan.
    çünkü bir kısım aptal var, gerçek aptal. bir de belirli bir zekaya sahip olup aptal gibi yaşayanlar, aptal olan, aptallaşanlar var. bu gemiden inmek lazım, aptallığa doğru daha fazla yürümemeliyim diyebildim kendime.
    bide kendimce bir yorum ebeveyn arkadaşlara, bize tv yi yasaklamışlardı küçükken, unutmam arkadaşlarımda toplanır ders çalışıcaz diye tv izlerdik. çünkü bana tv yasaklayan babam, git ders çalış der tv karşısına otururdu. söylediğinin tam tersi bir örnekti önümde. yasaklamayın örnek olun, buda kısa bir rica, dursun burda.
hesabın var mı? giriş yap