aynı isimde "arabesk (film)" başlığı da var
  • kişinin kendini hayattan/dünyadan alacaklı hissetmesi durumudur. haliyle özne haklı ve mağdurdur. arabesk olarak nitelenen ve bu tanıma uymayan tek şarkı biliyorum ben o da orhan gencebay'a ait: iç benim için. işte sevgilisini aldatmış ve galiba yakalanmış. sonra da yalnız kalmış. mazeret üretmeden kabahati üstleniş var. sıradışı. gerçi arabesk artık müzik türü vs olmaktan çıkmış; bir tipleme, tavır, profile dönüşmüştür. her tweetinde ve şarkısında alacaklı, mağdur yahut haklı olan gaye su akyol, ceylan ertem, zülal kalkandelen vs. 'yi de yeni nesil arabeskçi saymak gerek.
  • 80'li yılların varoş çocuğu
    bir kuşak öncesi kırsal,
    göç unsuruyla yoğrulmuş
    iki göz odaya tıkışmış
    çıkışı olmayan bir yaşam
    eklektik ve hatta postmodern
    postmodern çünkü moderniteyi bilemeden
    endüstri toplumu olamadan endüstri ürünleriyle karşılaşan
    ama buzdolabına vitrin camından
    otomobile dışından bakan
    ve ancak altına yatan,
    ve bu kalıbı kıramayan,
    neden kıramadığını anlayamayan
    haliyle varsıla kin duyan
    futbolla boyalı medyayla
    itinayla depolitize yurdum insanı ki:
    "düşünceler ümitsiz
    kelimeler yetersiz"
    severse bir defa sever
    sevse de vermezler*
    suçlusu kimdir bilmez tüm dünyaya ver yansın eder*
    ve bu insanın muziği:
    teması kaderde keder
    ötesi bağlama ardında yaylılar

    yoksulu böyle de varsılı farklı mı ki?
    bilemedin iki kuşak evveli kırsala dayanmayan kaç kişi var bildiğiniz?
    moderniteyi "'es'" geçmiş bir toplumun,
    hala cinselliğimizi baskılayan, ilişkilerimizi sorgulayan yapısı içinde
    ne sanatta ne edebiyatta ne teknolojide üretebilen geliri ranta dayalı babaların
    az tahsil görmüş çocuklarıyız hemen hepimiz.

    bu itilmiş-kakılmışlık duygusu, bu eziklik
    yurdum insanına babadan yadigar olduğundan
    varoş çocuğun müziği iken kitlelere yayıldı
    arabesk.
  • arabesk kültür ve müzik, arabesk-sanat müziği-pop müzik etkileşimleri, istanbul'da yaşam biçimleri, kent yaşamındaki güçlükler ve uyum problemleri, göç olgusunun sonuçları ve diğer sorunlar üzerine; can yücel, murat belge, latife tekin, ismet özel, ayşe şasa, nilüfer göle, hilmi yavuz gibi tanıklıklara başvurularak, yanı sıra müzeyyen senar, orhan gencebay, safiye ayla, ferdi özbeğen, ahmet kaya, sezen aksu, yeni türkü, moğollar gibi sanatçılar ve gruplarla da söyleşilerin gerçekleştirildiği güzel bir belgesel:

    1. bölüm
    2. bölüm
    3. bölüm
    4. bölüm

    üniversite öğrencilerine, ev hanımlarına, istanbul esnafına da mikrofonlar uzatılarak görüşlerinin kaydedilmesi belgeseli zenginleştirmiş. yıl: 1993.
  • sevgili babacığım ne kadar güzel özetlemiştir arabeski:

    "ulan kızın peşinden koşarlar, ağlarlar, ağıt yakarlar, çöle düşüp mecnun olurlar, evlenince de ağzını burnunu kırarlar. ne anladım ben bu işten?"

    bizim gibi elindekinin kıymetini bilmeyen, ağacı kesen, sevdiğini üzen, döverek seven, söverek öven bir toplumun kollektif üretimidir arabesk. bizdir, samimidir. bu nedenle arabesk dalında çok mühim ve kadim eserler verilmiştir.
  • hadiseyi muzik kadar dar bir kapsamda gormemek gerekir. bakiniz goru$lerim ve gozlemlerimce nedir arabesk:

    bir kere en genel ve en guzel arabesk tanimi bence $udur, tanim da nacizane bana aittir; hayalleri ve ya$am bicimi arasinda umuttan da buyuk fark olan ki$ilerin kulturudur arabesk. sonrasi gelir zaten. zevkleri, dinledikleri muzik, giyim tarzlari vs. vs.
    bu kulturun turkiye'deki itkesi koyden kente goctur bilindigi uzere. her ne kadar kizsak da kendi icinde hakli dinamikleri ile baba ocagindan, ekmek pe$inde kopan ve koparilan kalabaliklar, bu $ehre hayallerle geldiler. ya$am tarzlari koylu idi, ama hayalleri kentli... i$te kaynak budur. arabesk burada dogmak zorundadir.
    koy ve kent arasinda bir sentez olmaya cali$an bu kitle degi$imin girdabinda iki kulturun ortasinda biryerde degil ba$ka bir dunyada bulmu$tur kendisini. ya$amini dayandirdigi ahlaki degerleri koyunde her$eyi iken burada ayak bagidir artik. gene eskiden arac olan para ve guc de amac. hem de her ne $ekilde olursa olsun elde edilmesi gereken, bir $ekilde sebeplenilmesi gereken bir amac...
    matematiksel bir tanimi da mumkundur arabeskin. 1 ve 3'un aritmetik ortalamasi olarak 2 cikmasi beklenirken sonucun... pi gibi lamda gibi alakasiz ve di$adu$en bir sayi cikmasidir arabesk...
    bir dekor hakimdir arabeskte bir benzemecilik bir oyunculuk. her goruldugu yerde bocek, it kopek muamelesi goren, goc magduru bu kalabaliklar, ya $iddet ya da ice kapaniklik ile bulurlar sosyal siniflarini. artik arabalarinin, yaptiklari ve dinledikleri muzigin, yedikleri yemegin de bir adi vardir buyuk $ehirde: arabesk. her yonu ile hakir gorulen, aslen entel dantel zihniyetin tam zitti yonundeki bu uc nokta, sadece dogru yonde olmadigi icin kabullenilmez, payla$ilmaz. tabi sadece kar$it goru$e gore.
    hemen cevresinde, kendi cebinden bir yonu ile de legal olarak sizdirilmi$ paranin, pek az cepte ve cok miktarda bulundugunu. bu paranin da nasil umarsizca ve yuzsuzce harcandigini goren bu kitle artik "-ben arabeskim ulan...", net cizgisinin kendi yanina gecmekten, bu durumunun dolayli sorumlularini da uzaktan kizarak izlemekten ba$ka bir kimlik bulamaz kendine. ne de olsa bir kitledir bu. onunde oldugu kadar, yaninda da cok insan vardir kendisi gibi, kendini "insan" hissettigi.
    arabesk ozunde yadsinacak bir$ey degildir. sadece farklidir, hakedilmeyen "kacilasi" imaji vardir. lahmacun ne kadar arabeskse, havyar da o kadar arabesktir. topuguna basilmi$ ayakkabi ne kadarsa, lacoste kazak da. dolayisi ile arabesk, sozluk ve ahalisi ortalamasinda bir klasmanda ne kadar yadsinir ise, arabesk kulturun sosyal ya$aminda modern ya$am da o kadar yadsinirdir. ortalamadan o kadar uzaktir cunku. bir kampla$ma ve bir kumenin elemani olma isteginden ba$ka bir$ey de degildir otece... bu kadar dogal bu kadar gercek ve bu kadar guclu!
    (bkz: hastasiyim)
  • "ben zaten her acının tiryakisi olmuşum,
    ömür boyu bitmeyen derdimle yoğrulmuşum"

    orhan gencebay, bu kültürü içselleştiren bir kişinin gözünden çok güzel ifade etmiş olan biteni.

    ortada bir ayrılık var. bu ayrılığın arkada bıraktığı bir enkaz var. bu enkazın altında kalmış, artık çıkma umudu olmayan birinin feryadı var. arabesk, işte bu feryat.

    "feryat eden kalbimi biraz olsun duy yeter.
    aşka susayan gönlümü seveceksek sev, yeter!"

    bana göre bu ayrılık ile erich fromm'un "tüm kaygıların temelinde" var olduğunu düşündüğü; insanın bu dünyaya itilerek, fırlatılarak gönderilmesinden kaynaklanan ayrılık duygusu aynı.

    "öyle yer etmiştin kalp otağımda
    sıla mı gurbet mi adını sen koy"

    arabesk de insanın varoluşundan kaynaklanan bu duygu karşısında mağlubiyeti kabullenme, "telef olmayı" kaçınılmaz son olarak görme ve göz göre göre insanı bu hale düşüren insafsızlara sitem etme hali. zaten çoğu eserde seslenilen kişi "zalim sevgili" olsa da, eksikliğine isyan edilen duygu aşk, arzu, sevgi filan değil de şefkat ve merhamet.

    biraz kulak verildiğinde sanki canı yandığı için ağlamasına rağmen kendisine şefkat gösterilmeyen bir çocuğun annesine ettiği feryat işitilir. sevgilinin zalim oluşu da buradan ileri gelir.

    "avare oldum, serseri oldum terk-i diyarda.
    zalim! senin allah'ın yok mu?"

    aslında o zalim sevgilinin, iyi veya kötü bir karakterde olmasından bağımsız olarak, her insanın olduğu kadar "aciz" olduğu ve istese bile kimsenin içindeki o eksikliği tek başına tamam edemeyeceği bilinmediği için hissedilen bu acı, bir çeşit zulüm olarak görülür ve tüm suç sevgiliye yüklenir. denklem bu şekilde çözülmüştür.

    çoğunluk böyle olmakla birlikte, bazı eserlerde sevgiliye "eyvallah, canı sağ olsun" denildiği de olur, hatta bazen bir parça umut ve beklenti bile vardır. ama sevgili hala "bütün dertlerin dermanı" konumundadır.

    "insanı yaşatan ümitler gibi,
    güneşi getiren saatler gibi,
    gerçeğe dönüşen vaatler gibi,
    geliver yanıma, güldür yüzümü"

    ve onun olmadığı yerde zaman yine duracak, umut yine bitecektir. yani özünde denklem aynı denklemdir ve temelden çürük olması nedeniyle bir gün çökmeye mahkumdur.

    ancak buradaki esas sorun, muhatabı yeterince tanımamak değil; önce kendini tanımamak sonra da dünyayı tanımamaktır. muhataba sıra gelecekse bile bunlardan sonra gelir. çünkü kendisinden ve dünyadan haberi olmayan birisinin eline elmas da verseniz o cevheri doğru yorumlayamayacak, onu doğru şekilde işleyip kullanamayacaktır. arabesk kültürde "ayrı kalma" hissinin başına gelen de budur.

    "hayalle yaşarken, gerçek dünyada
    zamanı içmişiz haberimiz yok.
    ömürle yüz yüze geldik aynada
    harcanıp gitmişiz, haberimiz yok"
  • arap etkileri ta$iyan.. arabik.. arap-$ekli.
  • orhan gencebay asla kabul etmez "arabesk" sıfatını, onunkiler serbest calismadir, bence doğrudur.
  • eninde sonunda bir "müzik türü"dür işte... nick cave, elvis costello, tindersticks, bobby brown, nothing else matters, guyana vs... dinlemek neyse arabesk de odur...

    bu kategori içinnde sözleriyle ve müziğiyle şaheser parçalar vardır... her müzik kitlesi abartıya kaçar zaman zaman, "pogo", "baby" veya "jilet" aynı işlerdir aşağı yukarı... bunu bir müzik olarak görmeyen, kabul etmeyen -tercih etmeyen değil- yobazdır, sığdır, komiğin tekidir... her müzik türünde "iyi" ve "kötü"ler vardır, bir "mal" iyidir ama tercih edilmeyebilir, bu onun yok olduğu veya "hiç bir halta yaramaz" olduğu manasına gelmez...

    müslüm gürses'in "itirazım var" parçası gibi kaç "başkaldırı" parçası vardır ki şu dünyada, ya "cennet gözlüm", ya "mutlu ol yeter" ya, haa, nee ?
  • sevgilisi yokken "sevgilim yok" , varken "acaba beni seviyo mu", terkedilince "sevgilim beni terketti" diye bira, sigara dumani ve gozyasi icinde ayni adli muzigin dinlenmesine neden olan hayata bakis acisi
hesabın var mı? giriş yap