• medieval koro müziğini, neoklasik formda yorumlayan çağdaş besteci.. özellikle rus neoklasikleri shostakovich ve prokofiev'den etkilenen part, müziğinde schoenberg metodlarını da kullanayazmıştır..

    en şık albümlerinden biri olan litany'yi the hilliard ensemble yorumlamıştır.. ayrıca gidon kremer, keith jarrett, philip glass'la da çalışmışlığı vardır bu estonyalı delinin..
  • ilhan mimaroğlu'nun günsüz günce adlı kitabında neden yerin dibine sokulduğunu anlayamadığım besteci.

    90' lı yılların başında, mimaroğlu' nun new york' taki ev partilerinden birinde deli ziya gibi biri dolaşıyordu ortalarda. yemin ediyorum, paltosunu halat gibi bir iple bağlamıştı, ayakkabılarından teki patlaktı ve ekşi ekşi kokuyordu. "kim lan bu?" dedik, arvo part dediler, oha dedik... hatta evsahibi mimaroğlu ile can ciğer kuzu sarması olduklarını da hatırlıyorum. gel zaman, git zaman ne yaşandı bilinmez, "ilhan abi" aniden düşman oluverdi adamcağıza.

    eh, türküz ne de olsa... başkalarının başarısından pek hoşlanmayız...
  • derin bir acı ve üzüntüyü ve müteakipen saflıga dogru bir yükseliş yolculugunu çagrıştıran bestelerin bestekarı şahsiyet.
  • ilhan mimaroğlu'nun günsüz günce adlı kitabında yerin dibine sokulmuş besteci (s. 35). continuum topluluğunun arvo part eserlerini yorumladığı konsere katılır mimaroğlu. okudukça ayarlar bize de geliyor:

    "avro part, estonya'dan batıya göç etmiş bir besteci. israil'de kayınları olduğu için çıkabilmiş yurdundan. böylece, batıda başarı kazanmanın temel bir koşulunu yerine getiriyor. ama bu yetmez. (...) üstelik modaya uygun bir besteci olması gerek. part bu iki koşulu da taşıyor. (...) philip glass'ın, steve reich'in minimalist martavallarına büyük bir yakınlığı olan bir yazı türü. müzik dili öğelerini en aza indirip bunları ardarda yineleyen, seçmeciliğinde barok ve romantik çağlar arasında gidip gelen, ama bu çağları nitelendiren özdeklerin etini, kemiğini (hele yüreğini) atıp yalnız yağını sunan müziği ile bu besteci, glass'ın reich'in, john adams'ın yeni birer bach, beethoven ya da wagner gibi yüceltildikleri bu yozluğun içinde, bir iki yıla varmadan büyük bir üne erişebilir. gerçekte part'ın müziği olsa olsa hollywood'a yakışır. o da kısa sürelerle kırpılarak.

    (...)

    part'da, yalın bir sözü bitip tükenmezcesine söylenen müziğiyle, dinlediklerini anlamakta güçlük çekmeyen, hem de böylece yeni müzik dinlediklerini sanan avanaklarca yüceltilecek.

    konserde bir ara, dayak yemiş bir rasputin'i andıran görünümüyle, avro part sahneye çıktı ve halka seslendi. "bu gece kar yağacakmış; böylece, burada işlenen müzik günahları temizlenmiş olur belki," deme gereği duydu nedense!

    işlenen müzik günahları için kar duasından başka çıkar yol kalmamış olsa gerek."
  • sonunda gittim gordum canlı.. 1995 lerde tanıstıgım, onlarca albumunu satın aldıgım - getirttigim, bence yuzyılın en onemli bestecisi arvo part'ın aya irini konserini dinleyebildim.

    75. yasını kutluyormus bu yıl. istanbul(2010 avrupa kultur baskenti) ve talinn (2011 avrupa kultur baskenti)'in ortak siparisi uzerine adem'in yakarısı'nı bestelemis. yaylılar ve koro agırlıklı eseri zaten beraber calısmaya alıskın oldugu tõnu kaljuste yonetiyor. estonya filarmonik oda korosu ve vox clamantis korosu beraber soylediler. borusan filarmoniden de bahsetmeden edemeyecegim. nedense, genellikle, bir turlu entonasyon tutturamayan yerli orkestralar bende negatif etki yaratmıstır. neyseki borusan superdi. hepsini tebrik ediyorum gayet basarılılardı. vox'un kıyafetleri otantik bir hava yarattı. ecm firmasının sahibi, manfred eicher de konser salonundaydı.

    iksv nin ne yazık ki sorunu cozmeyi dusunmedigi rahatsız koltuklar ve konser niyetine onumdekinin ensesini izleme sıkıntısı acı verici idi. verilen dunya paraya bu yakısmıyor. yıllar icinde tecrubesi artan iksv, nedense biletix ve aya irini koltukları - yerlesimi konusunda bir adım atamıyor.

    herseye ragmen aya irini'nin muhtesem atmosferinde arvo part konseri mukemmeldi. cok sayıda yabancı da konseri dinledi. kaydının bir an once ecm'den cıkması dilegiyle..
  • 2010 ve 2011 yılı avrupa kültür başkentlerinin istanbul ve tallinn * olması üzerine, istanbul için bir beste yapmış bu estonyalı amca. (bkz: adam's lament)

    premieri 7 haziran'da aya irini'de yapılacak.
  • hegel'in kavramsallaştırdığı bir fikir var. geistin cisimleşmesi. yani ruhun yada fikrin bir cisim haline dönüşümü. simya da aynı kadim bilgi ile yapılır. yoğunlaşmış düşüncenin cisme etki ederek bakırı altına çevirme gücü. bir kılıç ustasının hayatına dair tüm tecrübelerini, kederlerini, mutluluklarını, savaşlarını o kılıcı yaparken kullanması gibi. bir balerinin en iyi performansını, ailesinin katlediş anını hatırlayarak sergilemesi gibi. napolyon'u vena kuşatması sırasında gören hegel'in "evrenin ruhunu atın sırtında gördüm" diyerek fransız ihtilalini özetlemesi gibi.

    arvo part müziği de bana, başka evrenlerin çatlaklarından sızan akıntılar gibi geliyor. arvo part hangi düşünceler veya hislerle oluşturuyorsa müziklerini, onları cisim olarak görmek istiyorum. bir terzi olsaydı keşke diyorum ve şehrin bir kuytusunda bulunan küçük dükkanında aynı sakalları, aynı bilgeliği, aynı hisleri ile bir kravat dikseydi. o kravatı görmeyi, sahip olmayı çok isterdim. her bir dikişinde uzak evrenler ve karanlıklar gömülü o kutsal cismi boynumda taşımayı çok isterdim. o zaman, ikindi vakitlerinde ansızın bürokrasinin beni sıkıştırdığı o demir kafesinde hissettiğim kederli ölme isteği kendini umarsız ve huzurlu bir var olma durumuna bırakırdı.
  • eh, ayiptir soylemesi vakitsiz uskudarli oldugumuz icin, uzerinize afiyet bir sureden beri berlin'de ikamet ediyoruz. su konser senin, bu caz klubu benim derken, okudugumuz okul sagolsun gecen aksam arvo part beyin 'lamentate'sinin berlin premieri icin bilet bulmus bize. uzun lafin kisasi, dokulduk potsdamer platz yollarina, altin sarisi filarmoni binasini bulmaya. salonun olaganustu mimarisi ve akustiginin yarattigi sarhosluk bir yana, arvo abinin yukarida bahsedilen o minimalist dinginligi bizi dakikalarca kendimizden gecirdi. hanim orkestra sefimiz simone young, ve piyanoda eslik eden alexei lubimov'un muhtesem performanslari da cabasi tabii. ama ben hirt oldugum icin, en cok arvo abinin eserin icrasindan sonra sahneye cikip simone hanim ve alexei beyle gol sevinci yasiyormuscasina kucaklastigi bolume takildim. ibrahim bey'in isabetli bir bicimde tartistigi gozlerinden zeka fiskiran macar entelektueli aurasi bizim estonyali arvo abinin pacalarindan gani gani akarmis meger. en fazla ellisinde gosteren milan kundera kilikli bu adam oyle deli bakiyor ki sanirsin 46lik. gel gor ki, sukunetle ciktigi sahnede michel platini-slavoj zizek kirmasi yuzunde gulucukler acinca anladik biz de eserin icrasindan hosnut kalmis.
  • dünya ile bir müddet tüm iliskileri kesmek icin cantus in the memory of benjamin britten loop a alinir ve bir sise chateau malrome esliginde uculur.
    zamanin önemli "yeni müzik" temsilcilerinden olan arvo pärt 1981 de berline yerlesmis ve halen orada ikamet etmektedir.
  • önce tanım:hakkında benimde söyleyecek bir lafım var dediğim besteci.

    bak şimdi bir önceki entry de dendi ya "reha erdemin beş vakit'i ,ile tanıdım" diye ne hatırladım.zamanın birinde bu adama(arvo part) rastladım, türkiye'den olduğumu duyunca bana hemen "sizin bir yönetmeniniz bir filminde(beş vakit'i kastediyor) benim müziklerimi kullanmış ama bana hala telifini vermedi" dedi.daha sonra internetde araştırma yapınca reha beyin de bu durumu doğrulayan sözler eden bir röportajına rastlamıştım.("adamın da parasını hala ödemedik" gibisinden ) o yüzden ne zaman arvo part ismini görsem bu olay aklıma gelir onu şeyedeyim dedim. saygılar
hesabın var mı? giriş yap