• (melvin'e bi hayrani sorar)
    -kadinlari nasil bu kadar yakindan taniyabiliyorsunuz?
    -erkekleri aliyorum,onlardan sorumluluk ve mantigi cikariyorum.
  • benim bu filme zaafım var. bir de sözüm. her sene mutlaka en az bir kere izlerim. ilk izleyişimin üstünden yirmi yıldan fazla zaman geçmiş ancak dün tekrar izlediğimde gördüm ki her seferinde beni olduğum yerden, içinde bulunduğum olumlu/olumsuz ruh halinden saniyeler içinde çıkarıp içine alıyor ve film süresince dünyanın en mutlu insanı yapıyor. büyü gibi bir şey bu. kapılıp gidiyorum...

    kafamdaki romantik komedi kalıbının karşılığına iki film koyarım. biri as good as it gets diğeri ise büyük kardeşi groundhog day. her iki filmde de aşkın aslında bir ilaç, bir kurtarıcı olduğunun altı çizilir. şahsen buna hiç inanmıyorum. çünkü aşkın geçiciliği bu iyileşme halinin daha sert bir düşüşe sebep olma ihtimalini içinde barındırır. sevgi gibi değil. sevgi sarar, yayılır, yumuşaktır ve geniş zamanları kapsar. aşktan dönüşürse ne ala ama şart değil. evet bu film de aşkı kutsayanlardan ancak renkleri, müzikleri, dekoru, karakter işleyişi ile başından sonuna kocaman bir sevgi yumağı.
    bir hissin nesnel hale getirilmişliğini izlemek... off ne büyük bir haz. (o kadar çok sevmek ki bir türlü anlatamamak)
  • helen hunt jack nicholson 'dan kendisine iltifat etmesini isteyince ;
    -you make me wanne be a better man...
  • carol the waitress, simon the fag repliğiyle kolay bir tanıştırma metodunu bize tanıtan film.
  • jack nicholson ve helen hunt'ın bu filmle oscar aldığı sene, titanic denen sulu zırtlak film de bilmemkaç tane oscar almıştı. ilk defa bir filmin oscar almasını canı gönülden dilemiş, arzulamıştım. hatta oscar adaylıkları açıklandığında leonardo di caprio ve kate winslet ikilisinin böyle ibibik bir filmle oscar alacağını düşündükçe sövüyor, kaderime isyan edesim geliyordu. netekim oscar günü gelip çattığında titanic (taytanik diye de yankılandı bir dönem kulaklarımızda) adlı güzide film nerdeyse tüm oscarları toplamış ve fakat en iyi erkek en iyi kadın oyuncu adlı ödülleri bu can filme bırakmıştı. heyt babalar be diyerek sevinç yumağı şeklinde birkaç gün gezinmiştim öylece. o vakitler oscar ne anlamlı ne hisli birşeymiş sinema güncemizde.. hey gidi gunler..
  • bir oscari da verdelle vermelilerdi zaten.
  • kahkaha atmak yetenek işidir. çoğu insanda sakil ve yapay durur. hayatımda yalnızca bir kez kendi kahkahamı duyduğumda bu yapaylığı hissetmemiştim; o sırada bu filmi izliyordum.

    kısacası bana kendi kahkahamı sevdiren filmdir.
  • "zor olan kötü bir hayat yaşıyor olmamız değildir.zor olan başkalarının hayatlarını kıskanmadan yaşıyor olmamızdır"
  • psikoloğunun muayenehanesine destursuz ve de randevusuz dalan melvin, bekleme odasındakı hastalara der "this is as good as gets.." diye, "hic birşey daha iyiye gitmiycek, kabullenin bunu" demek ister, her zamanki kayıtsızlığı, patavatsızlığı ve sinir bozucu gülümsemesiyle. halbuki bence "as good as it gets" olan, filmin en meşhur repliği, "you make me wanna be a better man"dir. melvin carol için daha iyi bir adam olmak ister- - ki insanın böyle hissetmesini sağlayacak birini bulmak, belki de olabilecek, hayal edilebilecek şeylerin en iyisidir.
hesabın var mı? giriş yap