• içeriğini bilmeden izlediğim film. günler evvel babamı kaybettim ve televizyonu ilk açışım. netflix'te karşıma bu film çıktı. kafamı dağıtmak için açıp izledim ama çok yazık ki tam tersi oldu. doktorlardan duyduğum "kemiklere kadar yayılmış, satürasyonu düşüyor, solunum desteği veriyoruz." gibi cümleler kulağımda bu denli tazeyken, babamın "beni yoğun bakımdan çıkar, evimize götür" arzusunu yerine getirememişken, o topak ellerine taze toprak kokusu karışmışken, film beni yeniden yeniden toza dumana boğdu.

    insan başına geldiğinde tüm acıların yalnızca kendisi için kaynatılarak, hazırlandığını düşünüyor. ancak böyle kitaplar, filmler sayesinde başkalarının acılarıyla, sana düşenler harmanlanıyor ve ağızda benzer bir tat bırakıyor.
    film ekibinin ellerine sağlık.
  • merakla beklediğim ama duyguları bana geçmeyen film olmuştur. e film de tamamen duygudan oluşuyor.

    --- spoiler ---

    kötü bir adam değil bu da böyle işte, denilen baba bildiğin bencil ve hedonist bir adam. 25 yıl bir telefon etmediği oğlunu giderayak ziyaret etmesi bile öldüğünde "aman ölmüş gitmiş kaç senedir görmedim bile" demesin de ağlasın üzülsün diye. bir de oğlunun yolculuk boyunca babasını anlaması ve affetmesi anlatılmış ama ne anlaması gerekiyor ki? oğluna göstermediği ilgiyi arkadaşlarına dağıtmış, oğlu yatılı okullarda sürünürken kendi köy köy gezip bir kızıl bir sarışın bir esmer diye kadınlarla keyif yapmış. neymiş yani gerekçesi? şapkasında fotoğraf bulunduruyor diye her şeyini aklıyor mu yani?

    "kötü bir babaydım ama bir sor bakalım niye? babacığın çocuk bakacağım diye alem yapamasın mı yani :((" karakterlerine sempati duyamıyorum maalesef. ne kadar iyi bağlama çalarsa çalsın.

    --- spoiler ---

    settar tanrıöğen çok güzel oynamış, kıvanç tatlıtuğ çok güzel oynamış, manzaralar çok güzel. ama ana karakterlerden birine yüzümü buruşturarak bakınca beğenemedim filmi.
  • --- spoiler ---

    kırşehir'den kars'a bağlama çalıyorum ayağına tuttuğunu düdüklemiş, oğlunu karısını terketmiş, giderayak da oğluna eziyet etmiş bir yavşağın son üç günü

    --- spoiler ---

    konulu çalışma..
  • kıvanç tatlıtuğ norveç alevi'si…
  • kıvanç tatlıtuğ'u kırşehirli rolünde gördüm ya, artık ölsem de gam yemem..
  • sazını kaptığı gibi 25 yıl sikinin keyfine zömbül zömbül gezen baba bozuntusunun neyine empati yapacaz da ağlıyacaz allah aşkına??? birileri bana açıklasın. lan babam böyle bir hareket yapsın bana, cebine esrar koyup polise ihbar ederim amk.

    yok pastoral görüntülermiş, yok sanat filmiymiş yok nbc işine baksınmış. ayyyy bi de frida'nın yatağıyla resim sergisine katılması gibi aşıkların arasına sedyeyle girme sahnesi falan ığğğğğğ.

    taşı gediğine koyamadınız bebeğim üzgünüm. kıvancım tatlıtuğum senin elinde bir şey yok. sen yapacağını yapmışsın ama film sığ. yapılacak bir şey yok. yavan yavan böyle sası sası…

    haaa unutmadan babası terminal dönemde hastanede yatan bir herifin hastaneden hatun kaldırması detayı*, elazığ'da tek başına yaşayan dövmeli sürtük hemşire tiplemesi falan ayyyy devam edemicem. simzik bayilazayim.
  • nasıl oluyor bilmiyorum ama bu topraklara ait bir hikaye çekileceği zaman bizim yaşadığımız ortamlardan, olaylardan o kadar uzak şeyler çekiliyor ki çoğu daha kendi seyircisini, türk izleyiciyi bile yakalamıyor.

    --- spoiler ---
    bölüm başında kırşehir’de avukatlık yapan bir adamı görüyoruz. eve geliyor, ayakkabıyla giriyor. dakika bir falso bir. eve gelir gelmez müzik açıyor falan, ikinci falso. böyle bir sahtelik olamaz yani. arabasına bakıyorsun, eşşek kadar jeep. hadi eski model vs. almıştır desen benzine para yetiştiremez. gözlüğü niye sürekli takıp çıkarıyor mesela. gözü bozuk mu değil mi? anlamıyorum. böyle birçok şey çıkınca uzaklaşıyorsun işte filmden.
    --- spoiler ---

    nuri bilge ceylan neden bu kadar başarılı? adam kendi topraklarındaki ortamı, hikayeyi, insanları o kadar iyi analiz ediyor veya gözlemliyor ki. bir zamanlar anadolu’da’yı ya da kış uykusu’nu izlerken, bir yazarın kasvetli hayatını izlerken bile, kendinden bir şeyler buluyorsun. kendi ortamını, kendi cümlelerini duyuyorsun. ahlat ağacı’ndaki o polisleri tanıyorsun mesela. gibi.

    tekrar filme gelince, dediğim gibi o yapmacık davranışlar, ortamlar uzaklaştırıyor. senaryodaki çiğlik bariz, sonu da kötü bağlanmış bence. ama kıvanç tatlıtuğ ve settar tanrıöğen’in oyuncuğu çok başarılı.

    tanım: özetle olacak gibi ama olmamış filmdir. 6/10.

    edit: spoiler kısmına ekleme yapıldı.
  • kemal varol’un iletişim yayınlarından çıkan son kitabı.

    bitireli birkaç gün oluyor fakat anlatmak için ne yazsam eksik kalacakmış gibi hissettim. zannediyorum etkisinden uzunca bir süre çıkamayacağım. uzun zamandır yüreğimi böyle dağlayan bir şey okumadım desem yeridir.

    baba olamamak, bir babanın evlat diye seslendiği olamamak hatta her ikisi de olmak ama bilememek belki. belki fark edememek. uzakta da olsa, birinin elinin hep senin üzerinde olması. bunu hiç bilememiş olman... ne çok şeyi bir arada düşünüyor okur ister istemez.

    hatırlattığı türküler, andığı isimlerle de bambaşka dertlere sürüklüyor insanı. “bir kadın nasıl güzel sevilir”i bir terk ediş hikayesi üzerinden anlatıyor. hangi birine ağlasan bilemiyorsun okurken.

    “gözdür âlemi gezer de gönül biriynen olur” ne demekmiş tam da âşıklar bayramını okurken daha derinden anlayıveriyor insan.

    affetmek ile affetmemek ya da affedememek arasında gidip gelinen o korkunç ânı her satırında yüreğinin tam ortasında hissetmeye sebep oluyor kemal varol. sağ olsun, çok yaşasın ki dahasını da yazsın. emeğine ve güzel yüreğine bin teşekkür.

    --- spoiler ---

    "kalbinde derin bir çizikle gezenin, günün birinde her ne pahasına olursa olsun yaranın müsebbibini affetmesi kadar kederli ve ağır bir şey yoktu dünyada."

    --- spoiler ---
  • hakkını vererek okuma yapacağını düşündüğüm sevdiğim bütün arkadaşlarıma alıp armağan etmek istediğim bir kitap. aşıklar bayramı'nı okuyan insan öfke ile yoluna devam edemez çünkü. olmayan her şeye rağmen, çözülmeyen onca soruya rağmen, kendin ile ve müsebbibin ile kavga yapıp yine de düze inebilmeyi kavrar insan çünkü okuyunca. düze inmek dediysem,, süzülerek inmek değil, kolaylıkla hiç değil; yere çakılarak belki.

    iyi bir metin okuyunca elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırıyorum kelimenin tam anlamı ile. iş yerinde okurken arkadaşlarım tuhaf tuhaf baktı hallerime. gözlerim dolarak nefeslenip nefeslenip okuduğum, defalarca okuduğum satırlarlarla, sonuna geldiğimde içli içli ağladığım anlarla dolu. biraz da böyle hatırlayacağım aşıklar bayramı'nı.

    en çok etkilendiğim kısım, yolda yusuf üzerini değiştirirken babasının uzanıp omzundaki doğum lekesine dokunduğu andı. iki gün sonra kasketin içindeki fotoğrafı görmesi ile bir anı canlanacaktı gözünde; berbere ilk gidişi, ağlaması, babasının saçlarını yıkayıp omzundaki doğum lekesinden öpmesi.
    doğum lekesinden öpmek. bu şefkati, masumiyeti ve bir insanı tüm varlığı, tüm çıplaklığı ile kabule varır bana göre. sanırım yusuf'un da o an kavradığı buydu.

    tüm kızgınlığına, soramadığı sorularına, eksik geçen bir ömre rağmen babası yemek yeyip canlansın, kendini yeme eylemine daha çok kaptırsın diye sevmediği yemeği iştahla yiyen ve yemek hakkında sorular soran bir adamı okuyan insanın kalbi yumuşar, adımları, bakışı değişir insanın. şükran duyuyorum ve teşekkür ediyorum kemal varol'a, bu kadar güzel, insan hallerini seyreylediğimiz bir kitap yazıp bizimle buluşturduğu için. türkçe edebiyat okumanın hazzına bizi ulaştırdığı için.
  • küfürler çok cinsiyetçi olduğu için küfrü bırakan beni küfre yeniden başlatan film.
    heves ali nasıl bir keyif pezevengidir ki diyar diyar dolaşıp her çiçekten bal alırken kendi öz oğlunu 25 sene arayıp sormaz. ne kadar bencil bir piçtir ki ölürken oğluna gitmeyi, kendisini bırakmayacağını bilerek, türlü türlü kaprisler de yaparak icine sığdırır.yusuf nasıl bir maldır ki o adamın ölümünde o bağlamayı hala alıp herifin münasip yerine pamuk niyetine tıkmaz.
    ek olarak o kepinin altında 25 sene arayıp sormadığın oğlunun fotoğrafını saklayan yerlerine, yusuf'un bunu görüp kahrolmayı kendine yakıştırmasının tam ortasına kilolarca tavşan boku sıçayım.
    puh!
    o kuşakta var bir sorun
    hiçbiri baba olmayı beceremedi
    yazıklar olsundu
hesabın var mı? giriş yap