• “işte bizim karşılaşmamız da bir çarpışma gibi oldu, kuyruklar kafalar koptu, kollar uçuştu, onu bir yöne beni başka bir yöne fırlattı... onunla karşılaşmadan önce gittiğim yolu da yitirdim. başka bir yol yürümek için hevesim de kalmadı.”

    sağanak - manolya gürocak
  • hakkında on binlerce entry girilmiş. bence aşkın iki yönelimi var. maddiyata olan, maneviyata olan aşk.

    maddiyat: nesnelerle ilgili
    maneviyat: ruhsal tatminle ilgili ( her zaman pozitif takılar almaz, ego da maneviyattır)

    ama aşk, gerçekten yokluktan ortaya çıkar. bakın yoktan var olmak demiyorum, yokluktan geliyor diyorum. maddi şeylerin yokluğunu çeken insan paraya aşık olursa, materyalist ve makyavelist olur. olmaması çok çok nadirdir. para hırsıyla hayatın inceliklerini kaçırır.

    ama manevi yokluk çeken insan, işte o aşk arayışına girer. 21. yüzyılın yücelttiği parayı elinin tersiyle itip aşkına koşan insandır. post modern dünyanın en beklenen tepkisidir, bu.

    bir insan hem maddi ve manevi yokluk çekebilir gayet. o zaman onun arayışı daha tehlikelidir.

    egosunu beslemek isteyen insan da manevi tatmin peşindedir. ama bu diğerkamlığın tam tersi bir tutuma ilerleme riski taşıdığından daha alt kademe bir maneviyattır.
  • kavuşamayınca olandan mı bahsediyoruz ?
  • dünyanın en zor ve en güzel duygusudur. bazen acı çektirsede her insanın tatması gereken bir duygudur...
  • "insan kendini bir kadına duyduğu aşk yüzünden öldürmez. aşk bizi tüm çıplaklığımız, sefilliğimiz, düşkünlüğümüz ve hiçliğimizle açığa vurduğu için öldürür."

    cesare pavese
  • 22227 tane entry yazılmış üzerine. iki kelam da ben etmek istedim anlamadığım halde:

    aşk sanırım çiçek bakmaya benziyor. çiçek bakmaktan da anlamıyorum çünkü. tabii ki benzetmeyi bu yüzden yapmadım ama hani çiçek bakmak mı, beslemek mi, büyütmek mi denir onu bile bilmiyorum. neyse.

    kulaktan dolma bilgim var ikisiyle de alakalı, aşkta da yeniyim ve anlamıyorum bazen kendimi bile. çiçeğe dönelim; mesela çiçek bakmak hassas iş derler. çiçeği alırsın, ekersin, hevesle bakarsın ve açar, büyür, güzel güzel kokar. sonra sen o çiçeği seversin, güzelliğine bakarsın, hayatına renk katar. fakat çiçeği anlamak lazım işte, her çiçek de farklı bildiğim kadarıyla. ne kadar güneş ister, hangi açıdan ister, ne kadar su ister, ne yaparsan fazla gelir, ne yapmazsan solar gider bunları bilmek lazım. öylece durup bakıp "ne kadar güzel ya" dersen onu anlamadan, büyütene kadar gösterdiğin emeği göstermeyip sulamaz, güneş almasını sağlamazsan elbet solacaktır. hiçbir çiçek sen onu çok seviyorsun diye solmayayım demez, emek ister.

    sanırım aşk da böyle işte.
  • hakkında o kadar çok entry girilmiş ki, benim de burada bir hatıram kalsın istedim. sonuçta biz öldüğümüzde bu profiller bizim anonim bir hatıra defterimiz olarak kalacak.
    neyse konuyu çok saptırmadan ben de buraya bir şeyler iliştirmek isterim. aşk, kimine göre tutku, kimine göre bir silah, kimine göre ise bir içgüdüdür. ama her ne olursa olsun yaşadığımız süre boyunca hayatımızda yaşamamız gereken, yaşadığımızda bazen çok mutlu bazen de çok mutsuz biten hikayeler bütünüdür bence.
    insanın kimi zaman yaşama hevesi, kimi zaman yaşamı sorgulama hissiyatıdır.
    aşk aslında bulunduğu kişiye ve zamana göre şekillenen, sadece doğru zaman ve kişiyle yaşanması gereken( çoğu zaman yaşanamayan) duygusal bir süreçtir. ve bu süreçte herkese başarılar dilerim :)
  • bir tane tanım yapmislardi çok hoşuma gitmisti , tanım şöyleydi , neye çok fazla fedakarlık yapaiyorsan sen ona aşıksın , çok güzel insana aleme sigmayan bir tanım , çok hoşuma gitti :)
  • ben nakit bir sevgiyim, karşılıksız hediyeyim, susuz bir bedeviyim.
  • aşk; doğru zaman diliminde, doğru insanla, doğru yerde bulunmaktır. iki yapboz parçası gibi olunsa da, tam uyum için kenarları eşit derecede yontmayı gerektirir. aşk fedakarlıkta bulunurken, ödün verirken her şeye rağmen mutlu olmaktır.
hesabın var mı? giriş yap