• 15 gün bir köyde hayvancılık ve çiftçilik yapan bir yakınına yardım etmek. sabah 5 de ineklerin/koyunların boklarını süpürürsün, onları sağarsın. 6'da taze süt ve ürünleriyle kahvaltı, 7-12 yaz ise tarlaya çapaya, kış ise soba başında free time.. daha sonra hayvanların öğlen bakımı balya ile ot getirme verme. bokları tekrar süpürme. sonrasında yaz ise bahçede çapa, kış ise misafirliğe/kahveye gitme. akşam sağım dahil aynı işler tekrar. akşam yemeği hazırlama. saat sekiz de soba başında uyuklamaya başlama. 15 gün kal yüzüne renk gelir. köylük yerde depresyona girilmez. gireni ayıplarlar.

    ne acı kalır ne bişi. pırıl pırıl olursun. süt olursun yoğurt olursun kuran çarpsın.
  • zamana birakmak. zamanla birakmak.
  • herkes kendince bir şeyler ekleyecektir tabi.
    ne kadar işe yarar, kimin yolu kimi iyi eder bilinmez.
    ancak bir kişi bile sonraki sabah sağlıklı devam etse hayatına değer yazmaya.

    1)hayatı doğru perspektiften algıladığınıza emin olun.
    anlık olarak içinde bulunduğunuz yaşam periyodu hayatınızın geneline dair yeterince geniş açılı bir perspektif sunmuyor size. bunu kavramak gerek. söz konusu periyoda has göreceli hisleriniz ve çeşitli zaaflarınız var.
    bunların göreceli olduğunu kavramak sorunu aşmaya yardımcı olacaktır.

    2)analitik yaklaşın.
    içinde bulunduğunuz durum bir problem.
    size sıkıntı veriyor.
    kurtulmak istiyorsanız öncelikle bir probleminiz olduğunu ve bundan kurtulunabileceğini kabul etmeniz gerekiyor.
    kendinizi duygularınızın akışına bırakıp hayatınızın bir parçası olarak durumu kabul ederseniz ancak periyodu dolunca kurtulursunuz. uzun sürebilir.

    3)müziğe dikkat
    minör tonlardan ve düşük ritmden uzak durmak gerek.
    müzik açıp fikirlere boğulmak sizi sürekli başladığınız noktaya döndürecektir.
    yapabileceğiniz en iyi şey müzikle hayatınız arasında olabildiğince az korrelasyon kurmak.

    4)yemeğe içmeye dikkat.
    son yıllarda özellikle empoze edilen, terk edilen tatlı yer, terk edilen çok içer, aşk acısı olan özleyen kendini dağıtır fikirlerinden uzak durun. fiziğinizi, sağlığınızı ne kadar hızlı toparlarsanız ayaklarınız o kadar güçlü basacak yere.

    5)istatistiğe önem verin.
    biyolojik yapımız nedeniyle olabildiğince çok çeşitlilikte var oluyoruz. dolayısı ile her farklı dna kombinasyonu yeni olasılıklar potansiyelini üzerinde taşıyor. olup biten hiç bir şey çook daha güzel ve farklı bir periyodun sizi bekliyor olabileceği olasılığını düşürmüyor. eğer kendinizi serbest bırakırsanız matematiksel olarak yarın tekrar aşık olma ihtimaliniz çok yüksek.
  • -çalışın, çok çalışın, sürekli çalışın.

    -yalnız kalmamaya özen gösterin. özellikle anne, baba, kardeş gibi aile bireyleri ile daha fazla vakit geçirin. çünkü; onların yüzüne her baktığınızda gördüğünüz hüznün ve çaresizliğin sebebi sizin çektiğiniz acılardır. bencil olmayın, ne kadar çabuk atlatırsanız çevrenize verdiğiniz zararlar da o kadar az olacaktır.

    -sebep aramayın. yaptığınız ya da yapmadığınız şeyleri düşünerek kendinizi suçlamayın. terkedildeyseniz bunun tek sebebinin; sizi sevmiyor olduğu gerçeğini kabul edin. severek ayrılmak diye bir şey yoktur, kendinizi kandırmayın.

    -çare aramaktan vazgeçin. emin olun her yolu denediniz ve olmadı. ne yaparsanız yapın sonucu değiştiremeyeceğinizi kabul edin.

    -ondan nefret edebilmek için geçmişte yaptığı yanlışları düşünmeyin. bu sadece acınızı arttıracaktır.

    -çivi çiviyi söker saçmalığına inanıp yeni aşk arayışına girmeyin. biten ilişkinin yasını tutmak acizlik değildir.

    -en önemlisi; kesinlikle siz o kadından/adamdan çok daha güzelsiniz/yakışıklısınız. bunu başkalarına teyit ettirmeye çalışmayın.
  • herkeste işe yarar mı bilmiyorum da ben bir yol buldum galiba. ne zamandır gözüm telefonda olmadığına göre evet bulmuşum. şimdi olayın özü şu, çivi çiviyi söker felsefesini alıp kimsenin tekrar ağzına sıçmasına izin vermeden hayali bir sevgili üzerinde uygulamak. ama öyle ulaşılamayan bi aşk filan olmuycak. o ne öyle kendi kendime işkence mi edicem? mesela benim şimdi var bir tane hayali sevgilim. valla iki haftadır filan birlikteyiz. ya nasıl anlatayım böyle bir sevecen, bir iyi huylu, bir kıymet bilir... ne desem tamam diyor, istemiyorsa çemkirmeden derdini anlatıyor, trip yok, hesap sorma yok. hatta şöyle söyleyim ben ciddi şeyler düşünüyorum kendisiyle ama ona tam açılamadım daha. canım benim çekingen biraz. ürkütmek istemiyorum. bir de adını öğrensem çok süper olacak. dur bakalım toparlıycaz.

    o değil de ben nasıl sardırdım bu işe hiç farkında değilim ama madem beynim bana böyle bir kıyak geçiyor hiç aksine kürek çekmiycem. hayali mayali ben bırakmam bunu. rüyalar aleminde gibiyim arkadaş.. evet rüyalar alemindeyim.
  • iyi bir psikologla konuşmak!

    uzun zaman önce bir aşk acısı çekiyorum ki sormayın böyle elimle gösteremediğim bir yerlerimde dinmeyen bir ağrı, mide bulantısı, durmadan girilen ağlama krizleri, yataktan çıkamama vs vs vs bilirsinsiniz işte, aşk acısı adına her şey bünyemde zuhur ediyor.

    o ara bir psikolog kadınla konuşuyorum. bir konuştum, olgun olgun tavsiyeler verdi, iki konuştum olgun olgun tavsiyeler verdi...

    üçüncü konuşmamda şöyle bir diyalog yaşadık kendisiyle;

    truman: böhühüh çoğ ağrıyor, dayanamıyorum, morfin verin bana, yaşayamıyorum, ben bunları hak etmedim böhühühü

    psikolog: ayyy sen hala orda mısın!!! genç kız dediğin azıcık orospu olur, o köprünün altından çok sular akmalıydı!!!!

    vallahi bi' şeyim kalmadı sdkjfhgkfg
  • alkol yarayı temizler. ama yara zamanla iyileşir
  • en iyi ve en başarılı acı dindirme yolu kendinden emin olmaktır. herşeyi yaptım ama yine de olmadı demektir. ''ah ama şunu da yapsaydım, bir de böyle davransaydım'' demeye gerek kalmadan elinden gelen herşeyi yapmış olmaktır.

    eğer sonuç yine ayrılık konuşmasını yapmaktan kaçamamaksa daha fazla üzülmeyin. zaman geçmesin gitmesin, şu an dursun, yanında durayım diye düşünüp gözyaşlarınıza hakim olamıyorsanız, onu dinlerken aklınız: ilk tanıştığımız zaman, ilk öpüştüğümüz zaman, mutlu olduğumuz zaman, güldüğümüz zaman, birlikte kaçıp tatile gittiğimiz zaman, garip bi yerde ettiğimiz sohbetin, yapmış olduğunuz en keyifli sohbet olduğunu hatırladığınız zaman, agzınızda - dilinizde - kalbinizde bıraktıgı tadı, burnunuzda ki kokuyu durdurmaya çalışın yavaş yavaş. unutun.

    çünkü bütün hatıralar bu kadar güzel olmuyor. aranızda ki sürtüşme yüzünden siz ağlayarak sabahladığınız zamanlarda o mutlu uyuyabiliyor. çabalayıp kendinizi paraladığınız şeyler takdir edilmezken, elinizde gelemeyen - yapamadıklarınız için her zaman ceza kesiliyor.

    boğazınızın tam orta yerine yumruk gibi oturan anılar nefes almanıza bile engel olurken o, ana teması: artık ayrılmalıyız'dan oluşan cümleler öbeğini söylemek için -nerede buluşacağız-ı rahatlıkla sorabiliyor. sesi titremiyor. sanki hayatınızın en önemli mekanına adım atıyormuş gibi her kaldırım taşını ezberlerken, o sadece yürüyor...
    belki ağlar, belki daha sonra ağlar. ama size gerçeği göstermiyor.

    aklınızda binlerce soru ile kalmak yerine herşeyi yaptığınıza inanıyorsanız, vefakar davranmışsanız, regl günlerinizde ki istemsiz sinir harbi dışında saçma sapan davranmadıysanız, bilerek kırmadıysanız, can yakmak için konuşmadıysanız, sevecen olmuşsanız: bir oh çekip biraz daha ağlayın.

    ama yarın daha az,
    sonra daha da az.
  • parmağına çekiç vurmuş insanın elini deli gibi sallaması, söz konusu acıyı asla dindirmez.
    atilla atalay
  • cennetin bir tık altı, antalya lara, sahildeyim.

    ilişki yeni bitmiş. içimde biten bir aşkın acısı? var gibi gibi. hatalı penaltı kararı vermiş bir hakemin tedirginliğinde, çeşitli biralar tüketmekteyim. alacağım yeni bir kararın da hatalı olmasını istemiyorum.

    elim telefona gidiyor, eski sevgilimi aramaktansa, eskiden işyerinde samimi olduğum olgayı arıyorum. olga' nın durumu benden daha yaş, hatun hem sevgilisinden ayrıldı, hem de işi bıraktı, yakında da memleketine geri dönecek.

    gerçi benim yaptığım da iş değil, millet içer içer eski sevgilisini arar, ben elin kızını arıyorum... eski sevgilim bu olayı öğrense, kesin gönül koyardı. gerçi koyacağını koymuş, daha ne koyacak? asıl ben koyayım ona!

    olga, rusya' nın tursilmatik oğulları beyliğinden, hayalet görmüş gibi bembeyaz bir kız. telefonda aşk acısı ve sair şeylerden çok, günlük hayattan konuşuyoruz. "votka içiyorum, gel istersen!" diyor. şimdilik bana lazım olan şey votka zaten. basıp gidiyorum olga'nın evine.

    içimdeki acıyı durduran ilk şey, güneşin her gün yeniden doğduğu gerçeği. hayat devam ediyor, eski sevgilim de, ben de başkalarıyla öpüşeceğiz, bir ihtimal daha mutlu günlerimiz olacak... aşırı sevmeye gerek yok ki.

    olga zaten alkolü seviyor, ben kafadan alkole meyilliyim, pata küte deviriyoruz votkayı. sızmama az bir zaman kala çıkıyorum olga'nın evinden, kendi evime gidip bir süre hakan peker'den bir efsaneydi şarkısını dinliyorum, sızıyorum.

    ertesi ve benzeri günler aynı tempoyla geçiyor. olga işi bıraktığı için, ben ise içimdeki acı yüzünden işyerinden izin aldığım için, zaman/mekan sıkıntımız olmuyor. aradan akan günler boyu, kaç şişe votka geçti hatırlamıyorum. yine yanyanayız, bu sefer benim evimdeyiz. hatunla votka-buddy olmuş durumdayız, kafamız trilyona vurana kadar, vuruyoruz şişenin dibine. o gün daha kapıdan girerken, olga'nın yüzünde gördüğüm bakış, içki içmek isteyen bir insandan çok daha ötede, kadınsal bir bakıştı. o gün hiç içmedik, daha doğrusu, akan bir ırmaktan birbirimizi içtik, saf, temiz, ayık...

    zirvede bıraktık, hem içmeyi, hem sevişmeyi. o memleketine geri döndü, ben de antalya'yı geride bırakıp istanbul'a gitmeye karar verdim. uçak korkum olduğu için uçakta pata küte bir çok viski içtim, son kadeh de bitince hostes yaklaştı:

    - başka bir isteğiniz var mı beyefendi?
    + evet... olga'yı istiyorum...
    - ...

    uçak indikten sonra, ceplerimde yalnızlığım, elimde küçük bir çanta, koridorlar arşınlarken telefonumu açtım. eski sevgilimin mesajı geldi: " seni çok özledim... "

    mideme kramp girdi, başım dönmeye başladı, tansiyonum düştü... eski sevgilimi özlemiş miydim? olga'yla beraber onu hiç düşünemedim ki... olga bana her şeyi unutturdu, ne aşk acısı kaldı, ne ayrılık acısı... bu arada özlemiştim, gerçekten özlemiştim. telefonu yeniden elime aldım ve hiç düşünmeden "ayrıldığımız günden beri seni çok özledim, özledimm..." yazdım, ve bunu hak eden tek kişiye, yani olga'ya gönderdim...

    aşk acısından nasıl sıyrıldığımı anlattığım bu hatıramı, yine kendi deneyimlerimden öğrendiğim bir aforizmayla bitiriyorum sevgili sözlükçüler:

    " insan bir kere aşık olmaz kardeşim, hayata bir kere gelir. bir kere geldiğim hayatı, bir kişiye ithaf edecek kadar bencil değilim... "

    tanım: aşk acısından kurtulmanın tek yolu, olga gibi birisi ile tanışmaktır.
hesabın var mı? giriş yap