• sartlandirilmalarimizdan daha kolay siyrilabilmek icin, bir an icin bu yaziyi ahmet altanin degil de isimsiz birinin yazdigini, turkler ve kurtler hakkinda degil de fazla tanimadigimiz, bilmedigimiz topluluklar hakkinda oldugunu farzedelim. farz ettik mi? tamam, simdi tekrar okuyalim, sonra derin bir nefes alalim ve kendimize soralim:

    "en kotu haliyle birkac milyon yildir kendime has bir uslupla evrimlesmis bir canliyim; okuma yazmam da var allaha sukur. peki gercekten benim bu yazidan anladigim halam ile amcam arasindaki anatomik farkliliklardan mi ibaret? hatta ne ibareti, yazinin bununla en ufak bir alakasi bile var mi oncelikle?"

    birkac defa da gozume carpti bazi seyler, empati kelimesi ornegin. hani goze carpmayacak, balik hafizasina kurban gidecek cinsten bir kelime de degil empati. ona ragmen israrla halam konuya dahil olmak istiyor.

    ogrencilerini azarlayan kompleksli ilkokul muduresi uslubu icin ozur dileyerk hemen konuya gireyim: bu yazinin alternatif evrenlerle, "1. dunya savasi olmasaydi dunya ne guzel olacakti, hatta en basta su adem elmayi yemeseydi..." anlayisiyla alakasi yok. bunun yaninda zannimca bu yazinin en onemli temasi empati de degil. elbette burada ahmet altan adina konusmuyorum, daha ziyade yazinin bana ifade ettigi en onemli fikir, kisa donem tarihin bile, birikimleriyle katlana katlana insan hayatini ve fikirlerini ne kadar etkili bicimde sekillendirdigidir.

    yani boyle bir senaryoyu gozumuzde canlandirdigimiz zaman cogu turke kabul edilemez, hatta rahatsiz edici geliyor. egitimimiz ve cumhuriyet tarihimiz cogu insani (ve bu her ulkenin vatandasi icin gecerlidir) oyle etkiliyor ki, birtakim kavramlari ezelden beri varmis gibi belliyoruz, bir takim seyleri farkinda olmadan dogma olarak kabul ediyoruz. oysa, bircogumuzun bildigi gibi bu topraklarda yasayan atalarimiz arasinda turkluk bilinci diye birsey yoktu, ummetcilik vardi, islamiyet vardi. osmanli'da turkiye yoktu, turklerin topragi yoktu, islam'in evi vardi. (bkz: osmanliya 1923ten once de turkiye denmesi)

    gec kalinmis fransiz devrimi etkilerinin ve yeni cagin gereklerinin son dakika golu atarmiscasina -ve bu yuzden ister istemez aceleci, toplumsal temelden yoksun olarak- bu ulkenin politikasi haline gelmesiyle de, yeni ortak payda da islam degil ulustu ve daha once de belirtildigi uzere turk kavrami genetik yapidan ziyade bu paydayi temsil etmek icin kullanildi, genis tutuldu.

    bunlari anlatmamin sebebi, turk halkinin buyuk kisminin bu bilincten yoksun olmasi ve turklugu bu genis baglamda degil, cok daha ayirici ve cok daha dar bir anlamda kabul etmis olmasidir. yani ataturkun neslinde ve hemen oncesinde etkili olmaya baslamis olan, yururluge konmasi ise topu topu 80-90 seneyi bulan bir anlayis, sanki bu topraklarda binlerce yildir devam ediyormuscasina akillara yerlesmis. osmanli kulturunun mirasinin da tamamen turklere maledilmesi ve sovenist tarihcilerin elinde harcanarak bu islam imparatorlugunun, her boyutuyla turklerle ozdeslestirilmesiyle de, son derece temelsiz bir "turkler olarak yedi duvele hukmettik, dolayisiyla kurtler de, digerleri de haddini bilecek" anlayisi moda oldu.

    iste burada en can alici noktaya geliyoruz: bu topraklarda yasayan ve ulus-devlet modelinin cercevesinde biraraya gelmek durumunda olan halklarin, turkluk semsiyesi altinda birlesmesi bize cok dogal gorunuyor. bunun mesrulugunu tartisacak degilim, elbette anadolunun en yogun nufusu turk nufusuyken, "nasil olsa 20 sene once hepimiz muslumandik, farketmez, oyleyse kurt diyelim bundan sonra herkese" demek, sartlar izin vermis olsaydi bile, turkluk paydasi kadar akil kari degil. lakin bu gazi fazla kacirip, turkiye cumhuriyeti vatandasi olmayi, kendini bu ulkenin insanlariyla bir gormeyi, daha 50-60 sene once konustugun dili unutabilmekle, "boluculuk" olmasin diye kulturunden feragat etmekle bir tutmamaliyiz. bu yazinin benim nezdimde onemi de, bu aradaki cizginin epey ince oldugunu hatirlatmasidir.

    ozellikle 19.yydan itibaren osmanli tarihini dikkatle incelersek, turkculugun ve turk temelli bir ulus devletciligin tohumlarinin yeserdigini goruruz. ataturk bu konuda bir ilk degildi, kendinden onceki nesilde de benzer hareketlenmeler oldu. (hatta manastir askeri lisesindeki bazi hocalarini bu yuzden minnetle anar, ufkunu bu konuda genislettikleri icin yani) o gunlerden bu yana da tarihimizi izleyebilir ve turk temelli bir ulus devletciligin, diger etnik kokenli yapilanmalara kiyasla en olasi ihtimal oldugunu ve bunun basariya ulasmasi icin de turkluk kavraminin genis tutuldugunu gorebiliriz. dolayisiyla birtakim insanlarin turkiye cumhuriyeti vatandasi olmaktan rahatsiz olmalari, hem tarihsel hem de pratik nedenler acisindan hos bakilacak, desteklenecek birsey degil elbet. ama bu insanlarin dillerini konusma, o dillerde sarki soyleme, kitap basma ozgurlugune karismak -ki dil bir toplumun kulturunun kalbidir, o evin balkonudur, erkegin gobegidir- veya bundan huzursuzluk duymak ve bunu da turk kimliginin genisligi kalkaninin ardina siginarak yapmak yanlistir, cok buyuk sorunlara yolacmistir.

    kendime turk demekten hosnut degilsem, bayragimin rengini begenmez, nufus cuzdanimi sevmezsem ve bu dusuncelerimi yayarsam, kisacasi kisa donem tarihsel gercekler baz alindiginda dogal bir uzlasma noktasi olan bu dengeyi degistirmek istersem, bu boyutuna gore tc icin tehlike arzedebilir. fakat aksi halde markete gidip kurtce kaset alamamami, almaya calismamin boluculuk olarak gorulmesini, kurtlerin veya herhangi bir azinligin kulturel birikimlerinin turkculuk anlayisi icinde eritilmesini dogal karsilamanin bence savunulacak bir yani yoktur. zira bir kulturun yitirilmesi demek onceki onlarca, yuzlerce neslin hic varolmamis olmalari demektir; geleneklerle ve dil araciligi ile yasamini surduren gecmisi ve bu gecmiste halen yasayan sayisiz insani sonsuza dek yoketmek demektir.

    siyasi birliktelik, kulturel birliktelikten ayridir. birden fazla grup ortak cikarlari ugruna siyasi olarak birlikte hareket edebilir, yahut daha guclu olan komsularini etki altina alabilir ama bu, kulturlerin de resmi bir anlasmaya dayaliymis gibi birlestirilmesinin, bir oldu bitticilikle insanlarin tarihlerinden koparilmasinin mumkun ve mesru oldugunu gostermez.

    ahlaksal bakimdan son derece zayif olsaniz dahi, turkculugu mustafa kemalin rasyonelizmi ve samimiyetiyle degil de yanlis bir tarih bilinciyle anlasaniz dahi, sirf bunun nihayetinde t.c.'ne zarar getirecegi gercegine dayanarak bile, bu tip bakis acilarina karsi tutum alinmalidir.

    evet efendim, bu yazinin bende cagristirdiklari bunlardir, o ince cizgiye dikkat etmemiz gerekliligidir, tarih bilincinin onemidir....umarim butun bunlar isiginda hala halamin biyiklariyla, amcamin tassaklari seviyesinde degerlendirilmeye devam edilmez bu yazi. isimsiz birinin, bilmedigimiz halklar hakkindaki yorumlari araciligiyla, bize daha buyuk olcekteki birtakim degerlerin onemini gosterdigi bir yazi olarak okunur umarim.
  • bugünlerde üzerinde yeniden düşünmek isteyenlere..:

    ahmet altan

    atakürt

    mustafa kemal, selanik’te degil de musul’da dogmus bir osmanli pasasi olsaydi kurtulus savasi’ni türklerle ve kürtlerle birlikte gerçeklestirdikten sonra kurulmasina önayak oldugu cumhuriyetin adini “kürdiye cumhuriyeti” koysaydi, kendisi de meclis karariyla “atakürt” adini alsaydi.

    kürdiye cumhuriyeti’nin bütün vatandaslarina “kürt” denecegi için hepimiz “kürt” sayilsaydik, taksim’e, kadiköy’e, kizilay meydani’na, kordon’a “ne mutlu kürdüm diyene” pankartlari asilsaydi...

    “kürdiye’de” türk olmadigi, herkesin aslinda kürt oldugu söylenseydi, kendilerini türk sananlarin aslinda “deniz kürdü” olduklari iddia edilseydi...

    kürtlerin “yedi bin yillik” bir tarihi bulundugunu, anadolu’nun esas sahiplerinin kürtler oldugunu, mogollarin, hunlarin, etrüsklerin aslinda kürtlerin atasi sayildigini, osmanli’daki kürt pasalarinin kahramanliklarini derslerde okusaydik.

    teoman, cengiz, atilla, osman gibi isimler almamiz yasaklansaydi, berfin, beruj, tiruj, nevruz gibi isimler almak zorunda kalsaydik...

    türkçe televizyon kurulmasi yasak edilseydi, bütün televizyon yayinlari kürtçe yapilsaydi...

    romanlarimizi, hikayelerimizi, siirlerimizi kürtçe yazmak zorunda kalsaydik, yalnizca kürt sarkilari dinleseydik, gazetelerimizi kürtçe çikarsaydik...

    okullarimizda yalniz kürtçe okutulsaydi ve türkçe okutulmasi yasaklansaydi...

    “biz türküz, bizim bir tarihimiz, bir dilimiz var” dedigimizde sorgusuz sualsiz hapislere atilsaydik.

    istanbul’da, ankara’da, izmir’de, bursa’da, edirne’de polis sürekli olarak bizi izleseydi, “özel timler” bizim “kürdiye cumhuriyeti’ni” parçalamak isteyen “ayrilikçilar olmamizdan” kuskulanip hepimize sürekli “suçlu” muamelesi yapsaydi, sirf türk oldugumuz için hakaretlere ugrasaydik.

    12 eylül darbesinden sonra bütün bati bölgesindekiler hapishanelere doldurulsa, inanilmaz iskencelerden geçirilse, bogazlarina kadar çamurlarin içine battiklari hücrelere konsa, tazyikli sularla iç organlari perisan edilse, azgin köpeklerle bacaklari parçalansaydi...

    evlerimiz basilsa, ayrilikçi “türk teröristlere” yardim ettigimiz iddialariyla apartmanlarimiz yakilsa, biz evimizden bir esya bile alamadan çikarilip, diyarbakir’a, hakkari’ye sürgüne gönderilerek, çadirlarda yasamak zorunda brakilsaydik...

    biz türkler razi olur muyduk, ’iste hepiniz kürdiye cumhuriyeti’nin vatandai olarak birir kürtsünüz, ayrica türklük diye niye tutturuyorsunuz, isterseniz basbakan bile olabilirsiniz’ sözlerini bir hakkaniyet isareti olarak kabul eder miydik?

    yoksa türk kimligimizin, dilimizin, kültürümüzün, bu ülkenin ’esit’ vatandaslari olarak kabul edilmesinde israrci mi olurduk?

    bu ülkenin türk ve kürt vatandaslari var ve tarih ’türk’ çizgisinden yürümüs, bu gün bizim ’türk’ oalarak kabul edemeyeceklerimizi kürtlerin kabul etmesini istemisiz, bu yersiz istek sonunda patlamis, ülke önce teröre arkasindan iç savasa yuvarlanmis.

    türkiye’nin bu kanli karmasadan ’demokrasiyle’ ve kürt vatandaslarin ’kimliklerinin’ kabulüyle kurtulacagina inanan insanlar, bu düsüncelerini dile getirdiklerinde, bizim yöneticilerle taraftarlari hep ayni soruyu soruyor:

    -nedir demokratik çözüm, nedir kürt kimligi?

    biz türkler, bir ’kürdiye cumhuriyeti’nde’ yasasaydik ne isteyeceksek, bu isteklerin bu gün kürtler tarafindan dile getirilmesini kabul etmektir demokrasi.

    kendimiz için isteyecegimizi, bizimle esit oldugunu kabul ettigimiz insanlara vermemek için bu kadar kan dökmeye, ülkeyi bir çikmaza sürüklemeye deger mi?

    degmez diyenler ’demokrasi’ istiyor iste.

    kaynak: www.milliyet.com
  • yazı basit bir empati denemesidir; ne etnik yapının kürtler lehine olmasından, ne musullu bir paşanın önemli yerlere gelebilmesinden, ne de kürtlerin atakürt gibi bir soyadını isteyecekleri savındadır. atatürk'ün kürtçü olması gbi bir iddiası da yoktur, yapılan deneme diğer türlü düşünebilme yeteneğinin de sorgulanmasıdır ki, kürt sorunu daha objektif bir yaklaşıma tanık olabilsin.

    bir fabla "lan karga konuşamaz ki" demek de mümkündür, emin olun denmiştir de. atakürt kelimesi bilerek seçilmiş tam da en hassas noktadan, en değişmez ve tartışılmaz yerden tartışma başlatılmıştır. ahmet altan'ın derdi tarih farklı olsaydıyı göstermek yerine kürtlerin türkiye cumhuriyetini algılama şekllerini türklere de anlatabilecek bir kurguyu bize sunmaktır.
  • bu yazının hoş yanlarından biri de ülkemizdeki "kişi kültü"ne hafiften dokundurmasıdır.. "her nedense" mustafa kemal, mustafa kemal olmaktan çıkartılmış, hayatı boyunca hiç hata yapmamış, üç metre boyunda, gözlerinde çıkardığı alevler ile düşmanı memleketten kovmuş, son peygamber gibi biridir (bakmayın öyle, bu william wallacevari havayı ben yaratmadım.. böylesi bir putlaştırmanın, mezhepleştirmenin -üzgünüm ama gerçekler bunlar- bir sebebi elbette vardır ama ayrı bir başlığın konusudur)..

    dolayısı ile onun adı geçecek bir yazı da, tamamen ona (mustafa kemal'e değil, bizlere sunulan karaktere) uygun olmalıdır.. yaratılmış mustafa kemal imgesine dokunmak, hele ki eleştirmek tehlikeli ve yasaktır; cezası "afaroz"dur.. ahmet altan (ister beğenin, ister beğenmeyin) oldukça basit noktalardan yola çıkarak tam da bu imgeyi yaratanları canevlerinden vuran bir yazı yazmıştır.. dolayısı ile bu yazıyı eleştirenlerin tutundukları dallar ister istemez konu ile yakından uzaktan alakasızdır..

    doğrudur, mustafa kemal bir tanedir; nasıl ki stalin, lenin, washington, özal, gandhi dünyada tek oldukları gibi (verdiğim örnekler canınızı sıkmasın lütfen).. türkiye'de, hangi ulustan olursa olsun, mustafa kemal'e erişebilen, onu geçen insanlar her zaman için vardı, mustafa kemal yaşarken de, öldükten sonra da, bizler toprağa karıştıktan sonra da olacaktır.. bundan doğal bir şey de olamaz zaten.. aksini iddia etmek, başka ulusların mustafa kemal benzeri bir insan çıkartamayacağını iddia etmek (ki ilkokuldan beri hemen hemen bütün öğretmenlerimin ısrarla anlattığı budur) birazcık abesle iştigaldir..

    sonuçta bu ülkedeki demokrasi yoksunluğu sadece kürt ve diğer azınlıklar sorunu ile sınırlı değildir, ama bu gibi yazıların en leziz yanı "ben demokratım", "ben ilericiyim", "ben muhalifim", "ben şuyum, ben buyum" diyenlerin (sadece sözlük camiası için konuşmuyorum, genel olarak ülkeme doğru bir bakıştır bu) "bambaşka" bir yüzünü ortaya çıkarmasıdır (bu "bambaşka" yüz için söylenecek çok da fazla bir şey yoktur, kötü söz sahibine aittir).. ki aslında bu bile bu yazının ne kadar güçlü bir yazı olduğunu gösterir..
  • mustafa kemal musul'da doğsaydı, şu an "kürdiye"de yaşıyor olmayacaktık. yazarın çıkış noktası bu olmadığı gibi, yazıda verilmek istenen mesaj da bununla çok alakalı değil. özetle türkler ve kürtler rolleri değişseydi demiş ahmet altan. bunu da mustafa kemal'den başlatmış. ben olsam o kadar kasmayıp "farzet ki kürtler çoğunlukta olsaydı, kürtler yöneten sınıf olsaydı" der geçerdim. ama celebrity ile sıradan yazar arasındaki fark da bu noktadan çıkıyor herhalde.

    neyse, aslında empati kurmak için tarihi yeniden kurgulamaya da gerek yok. "farzet ki hakkari'de doğmuş olsaydın, ana dilin kürtçe olsaydı" diye de başlanılabilir.
  • değerli arkadaşlar bu bir polemik yazısının öznesi bir tabir. atatürk kelimesine adına muadil olarak farazi bir atakürt isminin telaffuzu, yazıya dökülmesi bile sizi sinirlendiriyorsa, hele hele atamızın adı ile kürt kelimesi yanına gelince bir hakaret tahkir varmış gibi bir hisse kapılıp sonra kendinizi frenliyor, dur bi saniye bunu daha düzgün nasıl ifade edeyim diye kafa karışıklığı yaşıyorsanız, burada kürt sorunundaki sorun kısmı sizsiniz. dünyada hiç bir ülke tek bir ulus kimliği etrafında birleşmez, öyle kurulmamıştır, zamanla kan dökmeden sosyal ekonomik süreçlerle bir kısmını asimile edebildiyse ne ala (ne mi ala?). mesela çin şimdi uygur türklerine, müslüman kardeşlerimize yapıyor, biz de "çok da fazla şey yapmamak lazım" diyoruz. burada biraz sakin olup bu meseleyi oturup konuşalım, kimseyi ikinci sınıf görmeyelim, hor görmeyelim, kürt de doğsam buna üzülmezdim herkes eşittir kafasına gelelim. bu konuda aslında çok da ilerleme kaydedildi, tarih geriye akmaz, ama bu yazıyı yazanın sanık sandalyesine oturduğu zamanın kafasında iseniz sizin bugüne gelmeniz, biraz ilerlemeniz lazım.
  • echr "atakurt" yazisinda herhangi bir ırkçılık ayrımı yada kışkırtıcılık yapılmadıgına kanaat getirerek magdura* tc tarafından 4 bin 500.73 euro maddi ve manevi tazminat odenmesini kararlastirarak davanin dusmesine karar vermiştir.
  • bu yazi, tarihsel süreç içinde uluslaşmanın belirli bir aşama sonucunda oluştuğunu da göz ardı ediyor. türk veya türk milleti tanımlamasının-algılamasının 1900'lerde de aynı netliğini taşıdığını varsayıyor. oysa, uluslaşma sürecinin türkler açısından da çok sancılı geçtiği, 1850'ler sonrası namık kemallerin yaptığı tartışmalar kapsamında, osmanlılık kavramından henüz ayrılmamış bir süreç içinde olduğunu biliyoruz. yaban'da sanırım, türk köylüsü aydın subaya itiraz eder: "hayır ben türk değilim, elhamdülillah müslümanım". dolayısıyla türkler açısından da sancılı geçen bir dönem için, sanki orta asyadan gelen türkler, her zaman için bir türklük bilinci içindeymişler de, bu şekilde selanikte doğan bir subay da hop, diğer ulusların varlığını inkar etmiş gibi düşünmek doğru olmasa gerek. belli ki aynı dönemde kürtler elbette ki önemli bir etnik unsur olduğu halde kuvvetli bir uluslaşma yapısı sergileyememiş, bu da zaten tarihsel-ekonomik gelişmelerin sonucu olan bir gelişmedir, uluslaşma kapitalist üretimle ilintilidir zaten. şimdi böyle ekonomik kökenleri de olan bir durumu, bir grubun diğer gruba tahakkümü çerçevesine oturtmak da bana çok dar bakmak gibi geliyor. aslında anakronik bir yazı ve de tarihsel süreçlerden habersiz bir lise öğrencisi ancak böyle yazabilirdi.
  • ilgili yazidan dolayi ahmet altan'a ceza verilince, kendisi bu olayi avrupa insan haklari komisyonu onune getirmis, komisyon donemi sona erdikten sonra dava avrupa insan haklari mahkemesi'nin onune gelmis ve nihayetinde hukumet ile ahmet altan'in imzaladiklari dostane çozum deklerasyonlari ile dava kayittan dusurulmustur. 2002 tarihli kayittan dusurme karari için; http://hudoc.echr.coe.int/…/search.aspx?i=001-60456
  • hakkında bazı dingil sözlük yazarlarının kürtleri aşağılayarak yorum yapmaya çalıştığı yazı. pek sayın çok bilmiş dingil yazar, yazıyı yazan ahmet altan. katılmıyorsan ve sana ters geliyorsa, burada yapman gereken yazının sahibini eleştirmek ve karşı düşüncelerini ortaya koymak. şöyle yanlış de, böyle gerçeklerden uzak de...
    ama sen ne yapıyorsun, yok ben kürdiye vatandaşı olsaydım şöyle yapardım böyle yapardım diye başlayıp, bir halkı hırsız, dolandırıcı, çeteci, hayvan gibi göstermeye çalışıyorsun.
    ve bütün bunları yaparken, utanmadan ırkçı değilim diyorsun.
    sen şimdi otur, ben kürdiye vatandaşı olsaydım diye başlayıp saçmalayacağına, 40 defa ''ben insan olsaydım'' de, belki insan olursun.
hesabın var mı? giriş yap